- 1487 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
susayan suslar
Pusu kurup, yalnızlığı yem verdim gecelere ve sarıldım sakince, kokun memleketinden gelmeliydi bekledim gelmedi…
Dar haneler üstsüz yalanlarla dolu memleketim sağından mı solundan mı geçsem. Yinede bağlıyım sana neylersin.
Onun ölümünden sonra, kendi kendine konuşmaya başlamıştı. Zaten tuhaftı, iyice tuhaflaşmaya başladı. Gereksiz ne kadar anı varsa hepsi birer birer gözünde canlandı üstelik en olmaz durumlarda. Bu kentin herkesi artık herkes olmuş bu defa anlamını sorgulamadan ellerini saçlarında gezdirdi iyice seyrekleşmişti. Bu saatten sonra işe de yaramaz diye düşündü önemsemedi.
Sabahları ansızın kapılar açılınca güneş gözlerine kartopu atmış gibi kaysı ağacının üstünde bir bulut parçası gibi duran kar
Sanki tenine yağdırılan doğa gibi adım adım izler bırakarak yanıma kadar geldi kadın . Tek bir kelime etmeden arabanın arka kapısını açıp bindi. Kapı yine kapandı Talat ince bıyıklarıyla gülümsedi. Koşar adım ilerleyip son iki adım kala kapıya, bilinçaltı artistik etkisinden kurtulamayan tavrı ağır ve ihtişamlı bir şekilde kapıyı açtı. Sakince sahiplendi, iki yıldır önemsemediği koltuğu. İzlediği bir filmin karesine uzanıp iştahlı bir şekilde cevirdi kontağı havalı havalı dikizden bakıp önüne çevirdi gözlerini o seni görmezlikten geldi sende onu görmezlikten gel diyip ikna etti kendini.
Yol memleket içi düş ırmağı hadi düşelim sokaklara bu fiyakalı lafları da ondan öğrenmişti onu hatırladı yine gülümsedi ince bıyıklar saklamaya başladı gülüşleri ve bu Talat ta normal olmayan bir durumdu. Hadi bir şey söyle be kadın şu sokak bu cadde söyle artık. Tek kelime etmedi. Talat ta inat etti sormadı
Yol şimdi gerçekten memleket içi bir düş adresine yöneldi
Bir öğüdü, öğütürken damıtılarak sunulan yaşam kırıntılarını kuşlara dahi atsam kabullenmez. Ben neden kabulleneyim ki
Sahi kuşlar kabul eder mi? etmez mi? Kanatlı bir sus kanattı parmaklarıyla seyrelmiş saçları arasındaki kafa derisini. eşeledikçe kızdı kendine. Arabanın arkasındaki müşteriyi hissedince sakinleşti
bir sus bozdum
yağmur yağdı
üşüdü kadın
göz kararınca
karanlık düşledim
kar yağdı
memleketim
üşüdü
soydum
sapanımla vurdum bulutları
sarışın ısırıklar aldım
ben üşüdüm
kuşlar üşüdü
Taksinin camı açılınca aç bir mayın gibi yüzümde patladı rüzgâr. Dikizden baktığımda fuları raks ediyordu ve kadın hala söylememişti ne tarafa gideceğini. Şimdi iki adam var aralarında konuşkan. zihninden manzaraya karşı söylenen
Bence söylesin yok bence söylemesin kısık bir fısıltı fikrine yükleniyordu. Duymazlıktan geliyordu Talat.
Talat’ın aklına kaybettiği adam ve yüzüne kapanan evin kapısı geldi. Caddenin başına gelir gelmez sağa döndü çiçekçi Nebahat ablaya kafasıyla selam verdi.’’ dar haneli memleketim’’ dediği sokağa girdiğinde gök sulamaya başladı memleketini.
Talat evin önüne geldiğinde kadın kıpırtısız bir şekilde duruyordu. Elleri seyrek saçlarında kapıya doğru yürüdü kapıyı açtı hiç düşünmeden su üstü sargılı saç ve akvaryum evini kucaklayarak çıktı evden. Arka kapıyı açıp kadının yanına bıraktı bu defa artistliğini unutmuş en sade haliyle bindi arabaya ve uzaklaştı.
Bu gerçekten tuhaftı Talat’ı bu düşünceye salan neydi. Kendi de bilmiyordu daha da tuhafı kadın da hiç konuşmadı.
Bir çöl kuraklığı boylu boyunca uzanırken tam ortasında oturan karartı bir adam gibi yurt edinmişti gözlerini
Güzeldi, kahvenin köpüğü kadarda iştahlı bakıyordu demir çerçeveli camdan
Talat, ince bıyıkları altında manasızca duran gülümsemeyi aldı cebine koydu. Vakit artık işsiz bir adam olmaktan çıkmış, saatli bir memur gibi Talat’ı uyardı. Kısık bir ses ve Talat’ın bahsettiği yaşam kırıntıları kadının damağını yağmalamış gibi düştü ‘‘kuş beyinli’’ Talat anlamadı kekeleyerek efe efendim dedi. Kadın bir sigara yakabilir miyim?
Talat tabi buyurun bu arada ne tarafa gideceğiz henüz söylemediniz.’olum ne yaptın ne güzel geziyorsun işte’ içten bir uyarı aldı. Derken bütün gizemi dağıttı. Talat öyle düşündü. Kadın haklısın dedi ve yine sustu.
Talat’ın aklında taş oymalı bir tanrı figürü canlandı. Biraz kırmızı boya az olsa bu kadın o tanrıdır derim. İnce bıyıklar iki sus arası bir gülümseme daha aldı cebine. Talat bu oyunla mutluydu.
Kadın parmağıyla işaret edip şurada durabilir miyiz?
Talat cevap vermeden yavaşça durdu. Kapalı araba camından içeri soru işaretli bir sus girmek istedi. talat bak şu martı benim sus’um diğeri de senin susun olsun mu? Dedi kadın duymadı Talat’ı. Talat yarım bir gülümsemeyi dudaklarına sununca ret edildi.
Yağmur dağılıyordu görünen tek gök aracının ön camında
Şimdi susa aşina bir burukluk vardı gözlerinde…
Susayan sus’lar cam sileceği gibi biriktirip biriktirip siliyordu yaşanmışlıkları…Talat, sevdiğim sen bir daha çıkma yağmura
Islanmasın saçların. bu defa saramam yüreğimi
dedi ve sus tu..
Yağmurla aynı anda akan kurak gözleri, şimdi Talat’la oyun mu oynuyordu. Sus ’a dayanamayan kokular bile çıkmak istedi yağmura ama kapılar kapalıydı…
şimo
sinan şeker