- 1547 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
Büyük Dedem (1)
Hatırladığım deniz mavisi gözler var geçmişe dair.çok yaşlı olmasına rağmen altı yaşında ki bir kız çocuğunun hayran kaldığı çökmüş,nurlu ve yakışıklı bir yüz.şakaklarındaki kısacık beyazlamış saçları,zayıflıktan elmacık kemiklerinin altına saklanmış yanaklar,gülünce çıkan harika gamzeler…hep hatırımda kaldılar.
Hasta yatağında bile çıkarmadığı gazi madalyasını,son nefesini verirken can havliyle elini göğsüne atıp,madalyasını nasıl sıkıca kavradığını anlatmıştı annem.yıllar geçmesine ve defalarca aynı şeyleri anlattırmama rağmen aklıma yerleştirdiklerim hep ilk duyduklarım.
Köye yaptığımız ziyaretler de kışın çıtır çıtır yanan odun sobasının başında göz yaşlarıyla ve gururla anlattığı savaş hikayesi,aşkına olan özlemi,yedi yıl süren esirliği dilinden düşmezdi.
Hafızamı zorlayıp bu güzel gözlü adamı ilk nerede gördüğümü düşündüm.o nurlu yüzü ilk anımsadığım an dedemin (yani güzel gözlümün,güzel gözlü oğlu) o eski, mavi mercedesiyle dağ bahçede ki zeytinliğe gittiğimiz gündü.
Köyümüzün kuzeyinde ki dağlarda, dar ve tozlu bir toprak yoldan ilerleyip zeytinliğe geldik.yolun kenarında gürül gürül akan bir çay hatırlıyorum,yolla dağ bahçemizin arasında akan bu çayın derinliği dört,beş metre vardı sanırım.köprü yoktu üzerinde, onun yerine taşdan örülmüş harika bir kemer vardı(hala var) .iki insan yan yana yürüyemezdi bu karşıya geçişte.son babarın ilk günleriydi,sararan yapraklar,otlar,çayın ve yolun kenarındaki gür üzümleri,yerlere düşmüş olağan üstü güzellikteki çınar yaprakları,hepsi harikaydı.takvim yapraklarında ki kadar güzel ve büyüleyici…
Annemin elimden sıkıca tutup kemerin üstünden karşıya geçirmesi,dedemin kardeşimi kucaklayıp yanımıza gelmesi ne büyük heyecandı bana.ha düştüm ha düşecem.bir iki adım ilerimde duran karakaçanı farkettiğim de sevinçten attığım çığlık yankılanıyor şimdi kulaklarımda.uzun kulakları,harika iri gözleri ve çok sevimli yüzüyle bize bakıyordu.sonrasını hatırlamıyorum.hatırladığım,geri dönüş yolunda ,dedemin korna basıp eşeğin üstünde ki yaşlı adama verdiği selamdı.arka cama dönüp yapışır gibi baktığım ve aşık olduğum o yüz…eşşeğin üzerinde değil de asil bir arap atındaymış gibi duran,uzun boylu,kasketinin altından mavi ışık saçan,kocaman ve sıcacık gülen,gamzeleri olan bir adam,hafızama kazınıyor…şimdi bile sanki camdan o yüze bakıyorum.
Eve geldiğimizi hatırlayamıyorum ama babamın arabasına binmemek için avaz avaz bağırıp Hacı Omar mahallesini ayağa kaldırdığımı çok iyi biliyorum.neden mi? Çünkü büyük dedemin karakaçanının bir sıpası vardı…onu öyle sevmiş ve istemiştim ki,illa o da arabaya binecek yada ben onunla kalacağım diye feryat,figandım.ne yapsalar nafile,kızım,çocum,yavrum,bak şimdi patlatacam bir tane sözlerini duyan kim? Sinirli ama sevecen bir ses bana…
__degidim deee…sus gari Seyide (diye seslendi ve devam etti) o benim ve daha çok gücük,anasına ihtiyacı vaa…söz veriyom sana,ben öldüğümden endee sıpa senin,sus, bin hu arbaya,varın gidin bakem yolunuza…
Anında bıçak kesiği gibi susuyorum,çenemi kapatıp arabaya sessizce ağlayarak oturuyorum.
O günden sonra ne karakaçanı ne de sıpasını gördüğümü anımsamıyorum…büyük dedemi hafızama kazıdığım ilk gündü o gün.
Bu muhteşem adamın adı MEHMET DERİCİ ve bu adamın torunu olmakla hep gurur duydum.sıkılmazsanız bu onurlu gazinin savaş anılarını da sizlerle paylaşmak isterim.siz de ister misiniz?