Start Verildi Ve Yarış Başladı
Sidik kokan bir bardayım. Bilmediğim dildeki şarkıları dinliyorum. Garson dışarıdaki havadan daha soğuk olan birayı getiriyor. Büyük yudumlarla içiyorum.
Postaneden elim boş çıkmadığım için keyifliyim. Sermet’in gizli kasasını sonunda buldum. Sadece bir disk çıktı kasadan. Elimdeki diske bakıyorum. Arkasını ayna gibi kullanıp yarım asırlık yüzümü inceliyorum. Sakallar uzamış, kırışıklıklar gözlerimi sarmış. Canım sıkılıyor bu halime. Bu sırada masama davetsiz bir bardak misafir oluyor. Votka. Ardından sahibi oturuyor. Diski ceketimden içeri atıyorum. Karşımdaki esmer kadın beni süzüyor. Derin göğüs dekoltesi içinden iki sarkık meme selamlıyor beni. Kadın otuzunda olmalı. Memeleriyse daha yaşlı. İçkisinden büyük bir yudum aldıktan sonra konuşuyor:
-“Porno mu?”
-“Ne porno mu?”
-“Diskin içindeki?”
-“Hayır güzelim.”
-“Ne var peki?”
-“Sünnetim.”
-“Ha hayy.” Kısa ve samimiyetsiz bir kahkaha atıyor kadın.
-“Ne istiyorsun yavrum?” diyorum.
-“Ya sen? Sen ne istiyorsun?”
-“Sadece içkimi içmek.”
-“İstediğin her zevki verebilirim.” diyor.
-“Şeytan mısın?”
-“İstersen olurum.”
-“Teşekkür ederim. İstemiyorum.”
-“Hap istermisin? Ya da esrar?
-“Hayır. İstemiyorum yahu.”
Bir süre sessizce etrafı kesiyor. Ve tekrar başlıyor. Bu kez masaya eğilirken daha sessiz konuşuyor:
-“Çok iyi emerim. Çikolata tüpünü emer gibi...”
-“Çok seksisin güzelim ama istemiyorum.” diyorum.
-“Sadece elli kağıt.”
-“Sekse para vermem yavrum.”
Ayağa fırlıyor. Elini beline koyuyor ve:
-“Bu yaştan sonra benim gibi birini bedavaya götürebileceğini mi sanıyorsun? Dur birdakika. Yoksa, yoksa sen ibne misin? Hey, istersen oğlan bulabilirim.”
Daha fazla dayanamıyorum. Kimliğimi masanın üzerine koyuyorum. Ardından sigaramdan derin bir nefes çekiyorum. Ve gidişini izlemek için bekliyorum. Bir anda buz kesiyor kadın. Ardından “Pardon.” dedikten sonra kayboluyor. Onu birdaha görmüyorum. Bir yarım saat daha içiyorum. Hesabı ödemek için kabalaşmak zorunda kalıyorum. Şerefsizler herşeyin ikramları olduğunu söylüyor. Ve birdaha gelmemek üzere çıkıyorum sidik kokan bardan.
Arabamı nereye park ettiğimi düşünerek birsüre Beyoğlunun arka sokaklarında dolanıyorum. Saat gece geceyarısına geçiyor. Buradan Şule’ye gitmek zor geliyor. Lanet sokaklar hepsi birbirine benziyor. Tanıdık bir koku alıyorum. Kedi çişi. Evet. Arabamı parkederken aynı berbat kokuyu almıştım. İşte orada bebeğim. Gecenin sessizliğinde bekliyor beni. Fakat bu güzel sessizliği yırtan bir ses duyuyorum. Bir çığlık, yırtıcı bir kuş belkide. Martılar olmalı. Rıhtımda yaşayanlar iyi bilirler martıları. Gece çıkardıkları sesler, kadın çığlığından farksızdır. Fakat bu ses martı gelmiyor. Ve ben martılara uzağım. Ses karşımdaki karanlık sokaktan geliyor. Dinliyorum. Evet biri yardım istiyor. Lanet arabama atlayıp gidebilirim. Hiç duymamış gibi. Burada yokmuşum gibi. Ne yazık ki varım. Ve küfrederek karanlığa dalıyorum. Sokak dar. Aslında değil. Her iki kaldırıma park eden araçlar yüzünden aldatıyor insanı. Ses yaklaştıkça artıyor. Kalbi olan kimse buna kayıtsız kalamaz. Başımı kaldırıyorum. Apartmanlarda ışıklar yanmıyor. Bir tane bile. Nerede bu insanlar? Neden kimse sokağa çıkmıyor?
Yaklaştıkça gölgeler netleşiyor. Genç adam bir kadını dövüyor. İki arabanın arasına sıkıştırdığı kadını tokatlıyor sokak lambasının romantik ışığı altında. Kadının çığlığı kısılan sesine rağmen güçlü çıkıyor.
-“Yardım edin! Öldürücek beni! Ne olur…Yardım edin!... Poliiiiiisssss!”
“Emekli bir tane var” diyorum söylenerek. Yanlarına yaklaşıyorum.
-“Bırak kadını!”
Adam koluna yapıştığı kadını sallarken:
-“Kendi işine bak ihtiyar!” diyor. Kadının kaçıcak gücü yok. Sarışın hoş bir kadın. Böyle bir pislikle ne işi olabilir? Ama bilirim, güzel kadınlar pis sever.
-“Kocan mı?” diye soruyorum kadına.
-“Hayır değil! Kurtar beni. Lütfeeenn... Yardım et!” diyerek ağlıyor.
Adama yaklaşıyorum. O sırada kolunu bırakıyor kadının. Ve kadın gürültüyle yuvarlanıyor kaldırımda.
-“İhtiyar sen karışma!” dedikten sonra elini kaldırıyor.
Bana!!!???
Sağ aparkütü sokuyorum karnına. Bir tanede böbreklerine. Hergele bok dolu bağırsak gibi kıvrılıyor. Kadına dönüyorum:
-“İyi misin?”
İşte o sırada sokakta metal bir ses yankılanıyor. Tanıyorum sesi. Sustalı. Ya da bir zippo. Ama sigara yakacak durumda değil adam. Parlayan metal gözümü alıyor. Hergele hareket ettiği an kılıfından çıkan Smith’le tanışıyor.
-“Benimki daha büyük.” diyorum. Hergele kabız göt gibi zorlanıyor karşımda. Terliyor.
-“Bıçağı yere at!” diyorum, atıyor.
-“Abi yapma!” diyor.
Silahın kabzasıyla okşuyorum başını. Düşerken kafası park eden araçlardan birine çarpıyor. Ve orkestra başlıyor. CİYUUVV CİYUUVV CİYUUVV… Karanlık pencereler aydınlanıyor bu kez. Biraz önce kadının yardım çığlığına duymayan kulakları taşıyan bedenler arabanın alarm sesiyle cama çıkıyor.
Kadını yerden kaldırıyorum. Elbisesini düzeltiyor. Kaçan külotlu çorabını çekiyor. Buradan evime gitmiyceğimizi iyi biliyorum. Çünkü böyle şeyler sadece filmlerde olur. Ardından koluma giriyor kadın. Ve çıkmaz sokaktan çıkarken soruyorum:
-“Anlat güzelim. Senin hikayen ne?”