- 633 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
İmgesel Gerçeklik
Hiç ummadığınız bir anda, geçmişten bir imge çağırır beyniniz. Kimi zaman bir kişi ve belki bir yer olarak karşımıza çıkar imgesel gerçeklik. İmgesel gerçeklik diyorum, çünkü dokunamadığınız o kişi, ayak basamadığınız o yer aslında tüm gerçekliği ile dikilir gözlerinizin önüne. O an ne yaşadıysanız, ne hissettiyseniz, birebir aynı gerçeklikle ürperir bedeniniz. Geçmiş bitmez, siz bitmeden…
Bazen kişiler mekanlarla özdeşleşir, bazen mekanlar kişilerle. “O” bankı canlandırdığınızda zihninizde, “O” kişiyi yaşarsınız. “O” kişi var olduğunda gözlerinizin önünde “O” bankı hayal edersiniz, tüm benliğinizle.
Simit attığınız kuşlar, önünüzden geçen ağlayan çocuk, sokak satıcısının bağrışı, sabırsız korna sesleri, ayağınıza sürtünen yavru kedi, sararan yaprakların rüzgarı selamlayışı, kucağınıza düşen kuru bir yaprak… Size o an’ı tekrar yaşatacak her bir parça kendi içinde o an’dadır aslında. Alakasız bir zaman diliminde, işe yetişmek için koşturduğunuz bir anda, önünüze çıkan simitçiyle başlar bazen zaman yolculuğu. Kimi zaman yürürken ayaklarınızın altında ezilen kurumuş yaprakların çıtırtısıdır o banka dönmenizi sağlayan. Ve belki de hiç bir şeydir o an’ı yaşatan. Nedensiz, sorgusuz sualsiz, kendiliğinden oluşuverir bugününüzde. Ve sessiz gelişler, en zor gidenlerdir aslında. Çünkü o kadar yakındadırlar ki zihninizde, çağırılmak için hareket ettiriciye ihtiyaç duymadan, canları istedikçe, bilmeseniz bile canınız istedikçe gelirler gelirler gelirler… Bugünü geçmiş yaparlar, geçmişi bugün. Geleceği ise geçmişin ve bugünün içinden harmanlayıp, yine bir imge olarak sunarlar. Henüz olmamış, ve belki de olmayacak ama olma olasılığının sadece bir hayal parçası olarak kalmasının bile haz verdiği bir gelecek. Sanal bir gelecek ve yeterince güçlüyseniz çıkabileceğiniz bir gerçeklik.
Geçmiş bitmez, siz bitmeden...