- 828 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Toprak Tutsun Külümü adlı şiir kitabı Tevn Yayınlarından çıktı
Şair Ercan Cengiz’in ‘Toprak Tutsun Külümü’ adlı üçüncü şiir kitabı (Eylül 2011, 195 sayfa) Tevn Yayınlarından çıktı.
Şairin birinci kitabı ‘Ezgilerde Kaldı Yüreğim’ 2005’te, ‘Adsız Fırtınalar Doğuyor’ (2009) dan sonra ‘Toprak Tutsun Külümü’ adıyla başkaldıran şiirleri okuruyla…
‘Bizde iç çekmeden gülmez / sürgün yemiş bir kadın’, ‘su kendine ağlar / toprak kendine’, ‘kalbim tut toprağı / çatlamasın’ dizeleriyle başlıyor sorgulamaya…
Şairin şiirlerinde dünden bugüne, bugünden yarına kurulan köprüler bulacaksınız ve her şiirde kendinizden bir parça…‘Gözyaşı keser gülüşü’, ‘senin gülüşün mü söyle / nefes aldırırdı Xızır’a’ ile ‘çocuktuk daha / bilemezdik gözyaşlarını saklamasını’ masum dizelerle devam ederken şiir alıp götürüyor sizi, ‘de lo lo lo / bura kimin yurdudur / … nasıl boyun eğer ki / dağlarda adsız rüzgarlar’, bir müziğin ritmine kendini bırakmış, yollardasınız,
Bir diğer şiirinde ‘onlar ki yollardadırlar bilmedikleri / saçları kazınmış / elleri ayakları bağlı ve kan içinde / atıldıklarında üst üste / açıktı gözleri’ katliamlara, sürgünlere tanıklığa götürüyor bizi. ‘Alişer anlattı mı seni / dağların yaralı göğsü’ ile 80 yıl öncesine gidip ‘dinmek bilmeyen sancına / Zarife nasıl dayana’ diye soruyor.
‘Qerem qı hakim beg desem / anlar mı – anlamaz kanun / dilim ‘bilinmez bir dil’ ve tekrar günümüze taşıyor, ‘güvercinler konmuş yan yana / beyaz tülbentli kayıp yakınları’ ile yıllardır sokakta olan ‘Cumartesi Annelerine’ götürür okuru.
‘Dalga dalgayı görmese / toprağa taşımazdı sırrını’ ve geleceğim bir gün diyor ‘sözüm saza geçmiyor tel ince / hangi teline dokunsam / yanık yanık sürgün havası’ … ‘geleceğim bir gün / o sahipsiz çığlıkların ezildiği / kara tren raylarından adım adım / toplayarak gözyaşlarını’… durmak yok şairde, boyun eğmek yok kadere, zalime, zulme…
‘Yarı tutsak yarı özgür olur mu aşk’ diline inerken aşkın ‘uyurken yarasa, kaç kelebek uçardı’ ve devam ediyor şiir ‘bir yanım Munzur akar, bir yanım Kızılırmak / korkma söylerken şarkını, yazarken / su değil, gül değil / kan sızar çatlağından Ortadoğu’nun’ okyanus dalgalarında bir inip bir çıkar görürsünüz kendinizi…
Şair, şiirinde sade, yalın dil kullanmayı yeğliyor, süslemelere, kelime oyunlarına girmeden.
‘Rojbaş iki gözüm’ ‘sen ki Kerbela’ya yas tutarken, belki bin kez vuruldun / rojbaş sevdalım / henüz uyanmış değil / toprakta yan yatan o yumuşak başlı / taşları ülkemin’ ile bir başka yere, olguya, bir başka düşe taşıyor sizi…
Ve ‘bir miting sonrası / kıstırılmışken Sıhhiye köprüsünde / işkenceler düşer aklıma / ve gözaltında kayıplar / zindanlar yıllar yılı’ ile sokaktasınız tekrar ve devam ediyor ‘ölümle aramda duvar yok’ meydan okurcasına, ‘ben ki arasından geçtim / ağlamakla gülmenin’… ‘her Newroz iki büklüm / yeniden uyandırmak için sabahı / ateş yakıp atlarız üstünden’ yılgınlığa, karamsarlığa yer vermeden bahara taşıyor okuru.
‘Göz bozuk olunca dolunaya gölge eder / gece yaralı, gün yaralı / pusuda bir ordu / ovuşturur elini’ ölümle doğumun iç içeliğini görürsünüz. Ve ‘duacıdır benim halkım / güneş doğunca güneşe el açar / batınca gönderir Xızır’a’ ile bir başka gerçeklikle yüzleştirir insanı.
‘Kök seninse damarın nerde / ey fukara / bir yaprağın bile, bir yaprağın / usulca düşmedi ki dibine’, derken uyarır da,
‘Uyuma, önünde ocak söner kan akar / hava kirli, yalan örter gerçeği… bir orospu cilvesi zaman’ ile kavgasını sürdürür, ‘bütün lambaları söndürün / bize ışık gerek’ diyerek.
‘Ne çok özlemişim ne çok / çatlamış toprağın / emdiği suyu ve kavgasını babamın’ sürgünün kesemediği haykırışla savaşa, kana karşı dururken ‘İsa çıktı göğe indi / hala gözyaşı / hala kan akar toprağa’ ile bir başka gerçekliğe götürür insanı, ‘Toprak tutsun külümü’ derken şair, giderek artan bitmek – tükenmek bilmeyen ölümlere, katliamlara dikkatimizi çeker, ve isyanı devam ediyor şairin ‘dağlara söyleyin / kara buluta yaslanmaz bu kafa’ ile nerede ve nasıl durduğunu net olarak koymasını da bilir.
‘Su kadar yakınım sana / ey toprağa ekilen tohum’, sınırları mesafeyi kaldırmıştır ortadan,
‘be heyy heyy / karıncalar topladı diye bir avuç buğdayı / çatlar mı çatlar zemheri / ve ateşe veren toprağı…’ nereden ve nasıl vuracağını bilemezsiniz, ustalıkla öyle şeyler saklar ki satırların arasına…
Kitabı okumaya devam ediyoruz, ‘ey tarlamı yakan, eyy ekmeğimi çalan / ben Xızır’a el açarım / sen hınzıra’ kendisinden çıkıp başkasıyla olabilmenin yanında haksızlığa boyun eğmeyişini ve duruşunu belirler. ‘korkma, cehenneme el salla cennet elinde’ yol senin der okura, ‘üst üste tutuşan canlar altındadır / sevisi aşkı direnci ile bir halk / orda toprak tutar külünü orda meşe örter kökünü…’ doğadan kopmaz, iç içedir onunla, şiirin diliyle konuşur.
Yaşananlarla yaşanacaklar arasında, şair kabaran dalgalarlar buluşturur okuru, kalıpları yoktur, sığınacağı limanları da… Güçlüye övgüler düzmektense en alttakinin elini tutar şiirlerinde. ‘Suya sabuna vurup üstüne de sürgün yedim ki / yıldızlar tutsun hesabı’ ile karşı duruşun bedelini göğüslemesinin farkındalığıyla…
‘Madalyasını taktılar kadının / alkışlar içinde iki devşirme’ ile tarihle yüzleştirir ve hemen arkasından bir başka şiirde ‘yavaş git aslanım yavaş / dedem kadar yok sabrım’… ile zulmün de bir gün son bulacağını, zalimlerin yüzüne yüzüne haykırır.
‘Süngülenmiş bebeden / darağacına çekilmiş dede’ye / vurulmuşluğum yatar’ fazla söze gerek bırakmadan, adeta ‘görün’ dercesine… ve ihanete parmak basarak ‘pir başına / hükümet somununu / yeminle yedirdiler düşküne’ hemen yanında ‘orda kapısını çalan cellada / ayran içirirdi kadınlar’… İhaneti yalın anlatır ‘yemiş devletin somununu / gırtlağıma dikiyor gözünü’… ile de ihanetin bir başka yüzünü gösterir.
Yetersizliğin üzerine yürür, ‘acımı dinledim yedi yabancıdan / göz ayrı yürek ayrı baktıkça / daha çok el kanatır yarayı’ ve bir başka göndermede bulunur şair…
‘İster büyüt yaşımı ister küçült / okur yazarım beyim, okur yazar’ dün, bugün, yarın arasındaki köprüyü işlerken ‘her ata bineni adam yerine koymakla / ilk suçumu işledim, iyi bil’ diyor ve dönüyor yalnızlığına, ‘buhar kadar yalnızım / toprak gibi de uysal / rayı tutan vidayım / çiçek gibi de nazlı / durmayın nişan alın / akan suda terim…, adeta buradayım diyor.
Tekrar güne geldiğinde ‘etle tırnak gibiyiz diyorsun / göğe el açtıkça / ki iğne batınca etine / çıkarırsın tırnakla’ ve artık Kürtçe ağlamak serbest diyor ‘göz bebeklerinizde koruyun gülüşlerinizi / gülüşlerinize vuranlar / bir gün görür de utanırlar belki’…
Yıllardır ülkesinden ve sevdiklerinden uzakta olmasına rağmen, siz O’nu yanı başınızda görür gibi olursunuz. Sizinle sokaktadır, fabrikada, tarlada…Kısacası hayata dair ne varsa, görmezden gelinen, yok sayılan, unutturulmaya çalışılan…
Ve karmaşıklığa ilişkin şöyle der, ‘noktayı koyacak yer bulamadım / her yer ünlem / her yer soru işaretiyle kaplı’ ve ekliyor bir başka şiirinde, ‘onların aklı kıttır kardeşim / ondandır gülerler ölülerimize’, şiirlerini okudukça Cengiz’in, giderek daha derine indiğinizi fark ediyorsunuz.
‘İstediğin bendi kur’ diyor şair, ‘pınar aktıkça / okyanustaki dalgaya ulaşır’,
‘Bir gün seni sevdiğimde / bulutlar dökülmüş olacak’… ‘kaleler yükseldi ard arda / ve etrafında köleleri aç susuz’, çelişkiler yumağını açar gözlerinizin önüne…
Hey yurtsever diyor şair ‘en az bir fidan dikerek karşılayacaksın baharı’… ‘ey gecenin zehri / ey kalbimin sancısı / söktü sökecek şafak’ ile çoğalan umutla… bir yandan da adını vermeden bir şeyler yapmaya hazırlar gibidir okuru…
‘Güneşe çıkmaya yüzü olmayanlar / karanlığa dört elle sarılırlar’, diyor ve ekliyor,
‘Bir yanlışlık var bu işte /kelepçeyi yapıyorsa işçi’… ‘biz ki cevherimizi çıkarmaya korkarız / genlerimize işlenmiş karanlığın dokusu’, emekle buluşturur sizi, tarihe not düşer gibi…
‘Orda faili meçhul on yedi bin insan / iş elbisesiyle yatardı’, geçmişinizle yüzleşin der birilerine…
‘yeni bir dünya için / dedem kalkar mezardan / torunum yürür’ der uyarır,
‘Kalemi oynak aydınlar Amerika’ya sığının diyorlar / Amerika’ya sığınmanın / uşaklarına da sığınmak olduğunu bilmezler’… orta yolcuları vb. getirir ayaklarınızın önüne,
‘Hıncını dağa kusan ordu / kuru taşa yenilir bir gün’ tarihlesiniz,
‘Bir vagondayız aynı can, aynı kandan / düşlerimiz yan yana uzar gider raylara’ ve ekliyor,
‘karıncalar ölürse filler yaşamaz’ diye, doğaya, yaşama bağlılığını anlatır,
‘Aşkı yarattığında kadın / zorbalığını bilmezden önceydi erkeğin’ ile araştırmaya iter sizi, kadını da erkeği de (erk) yeniden tanımlamaya…
‘Gözlerinizden öpüyorum çocuklar / gözlerinizle vuruyorsunuz ya / seslerine, o keskin gözlerinizle / savaş uçaklarının’… ve silahın, tankın topun ve zulme karşı direnişi selamlar,
Sıkılmadan okuyacak, okudukça kendinizden bir şeyler bulacaksınız… Saygıyla…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.