- 1962 Okunma
- 16 Yorum
- 0 Beğeni
4 Elle Sarıl Geceye
Gece aynı, tek bakışlı ve yüzeysel. Pençeleri düşmüş, bakışların solurken tüketime doymayan ruhunun terbiyesizliğini sadakat kalır mı hücrelerinde? İhtimaller üzerine fazla eğilmeden, henüz oynanmamış bir kumarın cesaretini yükleniyordu kadın. Peki, yok mu onun omzundaki yükleri biraz olsun hafifletecek? Siz varsınız işte. Sevgili okuyucum, üstlenmen gereken kocaman bir vazife seni bekliyor şu an çünkü bu bir öyküden ziyade, çoktan seçmeli bir oyun. Testi dikkatle okuyarak kadın için bir seçim yapmaya mecbursun. Lütfen okumadan “Hayır” deme. Yardım et ona…
A Şıkkı: Sevdiği adamın en yakın arkadaşı.
Hangisi daha zordu? Kabuslarla uyanmak mı? Yoksa incecik parmakların geometrik dağılımlarına göz yumarak göğüs kafesimin uyuşmasıyla mı? Ojesi tırnak uçlarında dökülen bir sıvadan farksızdı, sevimsiz ama sıcacık bir temasla ayırıyordu gövdemi ikiye. Odaya güneş doğmasını beklemeden, geceden kalma kucak dolusu bir nefesle ayık tutmuştum zihnimi ve ıslak kırmızılıkların tükendiği saatleri sil baştan yaşamak içimden gelmediği için sessizliği ortalamıştım. Kayıp gittim. Şımarık ve arsızdım hatta inanmakta güçlük çektiği aşk zırvalarının yüzünü renklendirmesine fırsat vermeden, pencere başında almıştım soluğu. Nutkum, alkolün içimdeki masum adamı parçalara ayırmasından sonra hayli açıktı. Başımı kuvvetle bastırarak cama yasladım, uzun ve amaçsız bakışlarımla örerek yeryüzünü, yalana doyuruyordu günlüğümde kalmış inançlarım. Öyle ya umut... Hala damağımı kirletmesine izin vermediğim bir yemekti, sanki yabancı mutfakların mabedime bir çeşit uyarlaması. Sonra güven... “Bende var ama artık ondan olmayacak.” Yanılmıyorum, şüphesiz ne alkolün tesiri ne de başıboş yalnızlıkların birikintisi... İkisini de kusmamıştık sevişirken. Daha doğrusu anlatmaya başlamadan önce iltimas geçiyorduk birbirimize, gözlerimizi tükenmez kalemle iyice karaladıktan sonra tanınmaz olmuştuk. Yeterliydi daha umursamaz olabilmek için. O başladı esasında. Yalnızca sıkıcı bir adamın kumral saçlarını yatıştırdığı bir alkol devrimiydi gece benim için. Onu yanıma sürükleyen, belki de dünyanın haddinden fazla küçülmeye duyduğu ihtiyaçtı. Kımıldamadım, kımıldatmadı bile bakışları.
Sebepsiz bir yakınlık hissederek uzun tırnaklarıyla çınlattı bardağı ve gözlerini duvarları loş tutan, sarkık lambalardan aşağıda tuttu. Gölgesiyle bakışıyordum. Bana en yakın arkadaşıma duyduğu öfkesinin incir çekirdeğini doldurmayan nedenlerini sıralamaya başladı hemen ve aşkı omuzlarından nasıl atıp adaletin baskülünde kilolu gözükmeye yeltendiğini anlattı birer birer. Peki, buna alet olmam mı gerekirdi? Hiç düşünmemiştim çoğu erkeğin benzer durumlarda detaysız kaldığı gibi. Dinledim çat pat seken birkaç bahaneyi ve sonra ikimizde gülmeye başladık. İmalı, derin gülücükler... Kadeh tokuşturmak virgül niyetine uzatıyordu cümlelerimizi. Ve her ikimizin de nokta koyacak cesareti yoktu ne yazık ki.
Evvela romantiktim. Hafif alkolün yerinden çıkarttığı beynimi güzel ve mayhoş cümleler kurabilmek için kullandım. Sanki bana benzemeye başladıktan sonra bunu fark edip, sıkıldığım ve hızla yanından uzaklaştığım dudakları çevreliyordum tekrar. Evet, giderken cebinde hep bir geri dönüşü bileti taşıdığını sanır benim gibi erkekler. İşte aynen öyle. Sanki zaaflarının süzüldüğü dudaklarının altına tutuyordum istismar çanağımı. Yaklaştım. Dalgakıran gibiydi açıkta kalan omuzları. Bembeyaz teninde müthiş ayrılık fırsatları… Soluğumu bölen bir engelle karşılaşmadan gözlerini uzunca bir süre kapatmasını sağladım. Derinlere, uzak ve yabancı sahillere açılırken aheste, bir tek fırtına eksikti birbirine karışan kokumuzda. Ayrılamadık ve ayrılamadıkça biz, cümleler boğdu kalkıp gitme isteğimizi. Konuştuk, anlatmaya başladım ona, öpmeye mola verdiğim zamanlar kısa kısa.
B Şıkkı: Eski sevgiliye geri dönüş.
“Bırakalım gece anlatsın seni, benden ödünç alarak. En güzel iltifat olsun rüzgar, kur yapsın saçlarını okşayarak. Yağmur elini tutuşum olsun, dokunsun tenine tekrar tekrar ilk heyecanla... Eridikçe sivrilsin aşk uçuklarım dudağımda. İçin ürpersin gölgeni dolarken kollarıma. Sonra üşüyen kalbini bağışla. Müsaade et, ay dilim olsun. Söyleyemediğim sözleri getirsin dalgalarla ve sen... Sakın uyuma bu gece. Açık kalsın gözlerin. Bir kere gelebilmek için göz göze sakın uyuma. Gece bizim oldukça...”
Bir anda kıpır kıpır oldu içim. Küçücük saniyeleri ekledim uç uca. Dudaklarımın uyuştuğunu algılamam için yetersizdi dilimde kalan son nefesi. Başkasının alkolünü içime almak, kendi mazeretsizliklerimden çok daha çekici ve şıktı sanki. Bırakmadım, kadehten sıyrıldıkça elleri, yüzlerce mazeret bulup yağdı yağmur gibi, gömleğimin arkasına sığınan kalbime kocaman bir kelebek gibi.
Çalıntı bir rüyadayım sanki. Önce gözlerim... Kalbim kadar çıkarsız ve en hafif, makul sebebim kadar. Sonra bir aralık ellerim... Buluşuyor belki teninle, belki yumuşak tenin kadar ama hasret bu. Öldüresiye mazeretler ve tükenmeyen bir korku, geceden kalma bir alışkanlık ve en kutsal tuzak dudakların.. Adımı güzel, sevgimi okunaklı kılan, gitmek nedir hiç bilmeyecek kadar. Oysa sevgilim... Kollarında özleyecek nefesim senin oluncaya dek. Ve sanki bu rüya çalıntı değil, baya bir gerçek.
Dedikten sonra gerçek olduğuna inanmamız için uyanmak, ayılmak istedi hafif. Biraz kafein, el freni kadar kesin ve ani bir çözüm olabilirdi yoldan çıkmaya hazır bulunan suretlerimize. Ama benim ona, onun bana olduğundan daha fazla ihtiyacım vardı. Dudağımın örtüsünü kaldırıp tozumu alan olmamıştı sanki uzunca bir zamandır. Sadece bencil davrandım o dakika. Dağınık müziğin gelişigüzel çarptığı yüzlerimizi çekiştirip uzaklaştırdım, tek bir vücut ve dünya bıraktım masada. Bir kez daha “Hayır” almayacak bir cevap sundum sonra.
Kahveyi boş ver, çayı da. İçine tıka basa buz koymanın mecbur olacağı bir şey söyle. Öyle ki bardağın yüzeyi buzla kaplı olsun ve parmakların güçlükle dokunsun ucuna. Sonra usulca süzül, denkleştir nefesini, birazını içeride birazını dışarıda bırak ve hafifçe eğ bardağını. Evvela buz kütlesi dokunsun, örtsün üst dudağını ve içeceğin damarlarına kadar geçtiğini hissederken aheste kal, sakın düşürme elinden. Yavaş ve sakin, yudumla geçmişi sıyırıp atar gibi bir çırpıda. Biriktirmeye çabalama, bir an bile geçirme aklından, öylece asılı ve bitişik kal bardağa. İyice uyuştuğunu hissedene kadar dudaklarının... Halden anlarım ben, korkma. Sen çekilirken geri, ben hızla yetişirim ileri. Bir nefes buharı örer duvarı, kaçırsan bile gözlerini, yüzün ister, cildin ister. Kapatırsın öylece, bakışların olmayınca soyunmamış gibi emniyetli düşünürsün ve usulca geçerim bardağın yerine bu kez sen eğilmeden. Kıpırdamaz bile göz kapakların, öyle tecrübesiz yeltenmeden bırakırsın karla kaplı derini vücuduma. Titremene müsaade etmem, geçiririm dişlerimi, bir hortum bağlarım üst dudağına, sen dar ağacı sanırsın belki veya çabucak ısınmak için sarınırsın, alev alev deriyle kaplarım gururunu. İçinde meyve bahçesi, portakal kokusu ve güzel kokar nefesin. Yumuşacık bir yastık olurum, uykun gelmiş gibi emanet edersin vücudunu. İşte o an, bütün saniyeler bölünerek çoğalır. Yüzlerce defa hissederim aynı noktaya dokunur ama farklı tatlar duyarak, vazgeçemem iliklerime kopyalayana dek sıcaklığını. Sen de öyle... Sıcaktan piştikçe derisini değiştirir tutkumuz. Sen bukalemunsun, ben de senden farksız. Isındıkça özlemeyiz soğuğu ama o günden sonra biliriz ki her kış birbirimizi kömür, odun niyetine kullanmamızdır. Severiz artık yazlar içinde kış barındırmayı ve ilk ısmarladığımız şey olur “Frozen” ellerimiz birbirine kavuşunca.
C Şıkkı: Aynı iş yerinde, çalışırken zaman zaman sinir bile olduğu ama çok çekici bir adam.
Argo yüzlü adam bir kuş kadar hafif, çırpınarak uzaklaşmakta. Bir o pencerede bir bu balkonun demirlerinde. Tutunan tırnaklarında zehirli mürekkep, yoluna çıkan bütün kadınlara dünyanın en güzeliymiş gibi davranmakta. Çözüyor saçlarını sonra mevcut her rengi yakıştırıyor vücuduna. Pes etmediğin zamanları dolduruyor bak, nasıl da sakin ve takatsiz merhametini çalıyor yarın, yarın, tekrar yarın. İnanıyorsun gözlerine sıkıştırılmış masumiyetin kavmine. Meydan okur da gözyaşlarına, güz fakiri solukları tahammülsüz bırakırsan yeşilliklere, sarıyla değiştirirsen adımlarını ve upuzun turuncu tarlalarına sığdırırsan lakırdılarını, bardak dibinde kalır bu adam. Sokağına döner, unutamadığı argosunu teslim eder giderken veya çırılçıplak kalır dokunurken dudakların, akıtırsın sihrini zehir niyetine. Bardaksız, dudaktan dudağa. Bu kez ya o sana inanır ya da sen devam edersin güzel kalmaya. Sonra büyükçe bir söz verir tutunarak vücuduna: Aşık olmam sana, hoşlanmam hatta kompliman bile yapmam ucuz erkeklik gösterisi olarak. Kabullenmek zordur tuhaf ve iç sıkıcı hallerimi. Rol yaptığımı düşünürsün ama olağan halimdir senin için gayretim. Her gün bir paragraf açarsın penceremde ve ben illa ki yıldızları kovalayıp yer açabilirim gözlerine.
Günah... Söyleme adını, sığdırma düz duvarların iliklenmez yakasına. Aynı otelde iki farklı pencereden buluşturalım gözlerimizi ve bir çırpıda numaranı söyle bana. Kapan kadehlerin arkasına, bense yerden yere vurmalıyım hüviyetimi. Bir asansör boşluğu hafifletir mi bilmem ama kusarım sevgisizliğimi. Bir ve iki, üçüncüsü yok. Açtın ama gözlerin yüzümle sevişmek için soyunmadan kusursuz bekledi sabrımı. Üç ve dört bu defa beşincisi yok kadehin. Şampanyanın sürklase ettiği derindeki el yazmalarını çıkarma, küvette kalsın paragraflarım, ağlarken bir zamanlar çok uzakta gizlenirdi yağmurlar. Köpükleri cellat, dudaklarımı yağlı urgan sayarak... İntihar notlarını ezbere yazıyorum ve yudumlar ilk defa soluk çemberinden yukarı. Günah... Ben veya sen... Kim başlattıysa o değil, diğeri düşmandır ayak uyduran.
Devrik bir cümle kadar tırmalıyordum kulağını. İçinde bir inilti, sığdıramadığı bir pes ediş anıydı gözlerimi değdirirken omuzlarına. Yüzlerce defa “Git” diyecek kadar gücü vardı hatta tırnaklarına yerleşmiş kocaman harfleri işaretlerken vücuduma, bütün “Git” lerin söylenmesinin, zaruri bir yalan olduğuna ben bile başlamıştım inanmaya. Böyle davranınca kimsenin canı acımıyordu daha fazla. Derin bir nefesle çekerek içime beyazlığını, parfümünün adını fısıldadım kulağına. Gülümsedi, meğer sevgilisi hiç önemsemezmiş bunu. Ellerimin arasında saçları kumraldı ama değirmen gibi üfleyerek tazelediğim soğuğa titreyerek karşılık verdikçe ıslandı, ıslandıkça koyulaştı sonra. Büyülendim ve “Memleketim ol. Sığındıkça küçüklüğüme döndüğüm kapkara sokaklar ol gecenin bir yarısı. Tazecik bir aşk olarak kal, devam et beni ağlatmaya. İşte şimdi… Şimdi başlıyorum sevmeye seni” dedim fısıltıyla.
D Şıkkı: Yeni tanıştı ya da tanıştığını sandı zira adam çok eskiden beri seviyormuş meğer.
Fişlerin arkasına “Seni seviyorum” yazan çocuğum hala. Bak, yüzümdeki maskeler fırlayacak soğuktan, yılların eskitemediği hasretin bilinmezlik çorabı örüyorken, ben kapalı kapıların iki yumrukla açılmayı bekleyen sabırsızlığıyım. Şehir şehir, zamansız ve kalabalıkta, adı konmayan gülümsemelere teslim olmadım hiç. İstismar edilmesin diye bir gün, olur da bakarsa bir kadın gözlerimin içerisine, saçlarına yakıştırdığım ilkbahar gibi kokunu ölçmeden sıvadığında ellerime, baktığın gibi bakarsa diye, hep ürkek adamda rol aldım. Zamanın birinde buluşuruz diye aynı evrende, pembe kaplı defterine “Kalbin kadar temiz bu sayfayı bana ayırdığın için teşekkürler” demiştim ya, devam ediyorum şimdi dokunarak gözlerinle örtülü kalbine. Baktıkça çoğalan, gürültülü atışlarına sakladığın adamı özgür bırak ve gerek kalmasın artık gözlüklere. Hiç kimseyi bilmem ama ben uzak değilim bulanık göreceğin kadar. İşit! Nefesim boynunda bir şerit, kulak memelerinde bir fısıltı. Savunmasızsın, seni çok sevmek için geldim onca yoldan. Yol... İlmeksiz, köprüsüz ve dikensiz. Yol... Düşünmeden, en uyarıcı haliyle siyah ve laciverdin, geçir üzerimize öpücüklerini. Yol... Ayaklarımızı sırtı sırta vererek yürüyelim.
Eğildim, düştü alnım camın ıslak omzundan. Sürüklendi saç tellerim yumuşayan parmak uçlarımın kaldırımlarında. Yetişmeye çalışıyor gibi biraz aceleci biraz da yolcu edasıyla. Otobüs durağı çizdi gözlerim ellerimi almaksızın yanına. Minik bir kız çocuğu annesini ellerinden kurtulup ufak sıçramalarla yaprakların başına üşüşüyordu. Sonbahar fakiri, şerbetini tüketmiş bir sürü yaprak... Ve ısrarla her birinin üstüne basmaya çalışan mis kokulu kız çocuğu. Gözlerimde büyüyen çizgiler resmi daha anlaşılır kılıyordu yaprakların kırılma gürültüsüyle. Ayrılmadım oradan, kız, annesinin elini tutmaya ikna olana kadar bekçisi oldum kendimi tanıma hudutlarının. Sonra onlar otobüse, ben “Bir daha yapmam” dediğim küçük yalanlarımın hafta sonu tazeliğinde pişen vurdumduymaz hallere... Zaten kaç kere pişman oldum ki? Hep bir bahane yıkamadı mı ellerimi? Tekrar uzandım yatağa ve bu defa kurşun kalem sürdüm kalbime, silmesi kolay olsun diye.
YORUMLAR
Ben geç kaldım sanırım gofretler bitti, üzüldüm şimdi...
Hem koyu fenerliyim ailece hem de.
Neyse bir daha ki sefere yerim gofretimi.
B ve d arasında kararsız kaldım
Harika yine tek kelimeyle harika...
Kutluyorum, sevgi ile...
Umut Kaygısız
Bu arada hep sorucam unutuyorum, resimdeki köpek (adını bilmediğim için böyle söylüyorum, affedin) sizin mi? Çok tatlı gerçekten? Önceden başka bir resmi vardı...
Çok teşekkür ederim hem de çok.
canandemirel
sevgi dolu...
Umut Kaygısız
canandemirel
İyi geceler...
a- yaralıdırlar
b-bir kere yağmur yağmıştır,esmiştir rüzgar eski hatıralara
c-karasız çizgilerdi bırakılanlar
d- insan eksiltir kendini ,çağaltabilir de kendiyle konuşuyorsa yalındır sevmeye hazır gözleri
d şıkkını alayım lütfen
sevgiler
Umut Kaygısız
Sıradışı bir kurgu. Anlatım elbette tamamen siz dokulu.Bana bu tarzı okutabilecek iki yazar var biri siz diğeri sayın Labirent. Nesirde imgeleri sizlerle sever oldum.
Kutluyorum.
Bu arada yazıyı bitirinceye kadar bir buçuk litre kolayı bitirdim.:) Öykü satıcımın gofretlerinde de gözüm kalmadı değil hani:)
Selamlar değerli yazar.
(B) şıkkını tuttum.
Aynur Engindeniz tarafından 9/25/2011 3:31:14 PM zamanında düzenlenmiştir.
Umut Kaygısız
Kola içmenize çok sevindim inanır mısınız?Tuhaf gelecek ama ben hastasıyım o yüzden her insan gibi çok sevdiğiniz bir şeyi başka birinin de sevmesi sizi mutlu eder:) Bir tane ortak yanımız olsun:)
B mi D mi kazandı meçhul ama kafa kafaya gittiler.
Gofret mi dediniz? Dün gelseydiniz çok vardı ama bugünün menüsü eti puf:)) Kakaolu, hindistan cevizli ve çilekli var ve çok ciddiyim. Mahallede dağıttım ama size da kaldı:)
Ziyaetiniz için teşekkür ederim. Saygılarımla
Aynur Engindeniz
Ben ikinci şık olarak D yi düşünmüş, ikisi arasında karar verememiş, fakat baskın duygu olarak B yi seçmiştim:)) Belki daha masum geldi gözüme...
Eti Pufu kızlarım çok sever. Küçüğü için çilekli, büyüğü için kakaoluyu alabilirim:)
Çok başarılısınız...Çok çok...
Umut Kaygısız
Davidoff
adımı " öyküvegofretsatıcısı " yapıp, tezgâhıma gofrette mi eklesem :)
TEŞEKKÜR EDERİM.
Umut Kaygısız
Umut Kaygısız
Teşekkür ederim.
Esma KAHRAMAN
:))) o zaan valla yüklenmem
Umut Kaygısız
Tereddütsüz "D" şıkkı.
A şıkkı gayrıahlaki
B şıkkı eğer iyi bir çift olsalardı ayrılmazlardı di mi? Hem "Denenmişi deneme hiç olmadı kitabina uyduramazsın" diyo Hadise şarkısında:D
C hmm heyecan mevcutta uzun vadeli bir ilişki olamaz gibi:)
Ama sizi önceden beri seven biri, size kristal bir sanat eseriymişsiniz gibi bakar, öyle de davranır.
Yani ben öyle düşünüyorum:) Bak gel güzelim sen beni dinle :p "D" şıkkını seçç:))
Yine pek farklısınız , tebrikler
Saygılarrr
Eyzün tarafından 9/24/2011 4:49:59 PM zamanında düzenlenmiştir.
Umut Kaygısız
Şarkılar dili oldu düşüncelerin. Hımm...Siz de gofreti hak edenlerdensiniz:)))
Çok teşekkür ederim, ziyaretleriniz ve enerjiniz güç veriyor.
O qué
tüh ya defterde bedavadan reklam, Ansızın görmesin ;D
A Şıkkı: Sevdiği adamın en yakın arkadaşı: Olmaz. Olabilir ama olmaz… Neden? Saçma sapan da olsa nedeni çok. Bir kere, etik değil. Eh birazcık da ahlak dışı. Dedim ya çoğu saçma sapan sebepler işte…
B Şıkkı: Eski sevgiliye geri dönüş: I ıh… Bunu da sevmedim. Aynı kitap, iki kere okunmaz.
C Şıkkı: Aynı iş yerinde, çalışırken zaman zaman sinir bile olduğu ama çok çekici bir adam: İnsanları, sınırlamamak lazım. İş yerini paylaşırken, sinir gelebilir ama yaşamı paylaşırken, hoşa gidebilir. İnsan olarak iyi / kötü olmamız; arkadaş, eş, sevgili olarak da iyi / kötü olacağımız anlamına gelmez, neticede. Değil mi?
D Şıkkı: Yeni tanıştı ya da tanıştığını sandı zira adam çok eskiden beri seviyormuş meğer: Bu da biraz yenilgi kokuyor. Hani sevmiş, sevmiş de aldanmış insanlar vardır ya? Bundan sonra, sevdiğimi değil, beni seveni seçeceğim derler. Dediklerini yaparlar. Sevgisiz bir hayata mahkum ederler, kendilerini.
Sonuç: “C” şıkkı. “Memleketim ol. Sığındıkça küçüklüğüme döndüğüm kapkara sokaklar ol gecenin bir yarısı. Tazecik bir aşk olarak kal, devam et beni ağlatmaya. İşte şimdi… Şimdi başlıyorum sevmeye seni”
Ama: Kıskandım. Hayat bile en fazla 2 seçenek sunarken; 4 seçenekli olmayı, kıskandım. Ne yalan söyleyeyim?
A bu arada, eğer etkili olacaksa; FB & GözGöz..:-)
Selamlar, kaleminize.
Umut Kaygısız
Umut Kaygısız
dört kadın bir erkek mi
bir kadın dört erkek mi..:)
Bu tebessüm bu soru cümlesine değildi.
Beyni harekete geçiren esere hayranlıktı
Her biri senaryo inceliğinde hazırlanmış bölümler.
Yalnız bir kadının gecenin lacivert nemli koynunda
karanlık tehlikeli bir sokağı geçmesi gibi yürüdüm eserde...
Hayatta kalmak için aşksız kalmayı seçenler cevap vermiyormuş.:))
Hayattan uryan düşününce sevgililerden her biri diğerinden çekici geliyor ama
B şıkkındaki eski sevgiliyle beraberliği farklı dokundu bana
Yazıdaki kadının işi gerçekten zor
Benim bildiğim sorgusuz sualsiz sevebilmek
kendini de sevmesidir insanın.
Sevgi ile anlık ihtirası ayırmak şartıyla..
Her yazdığınız paylaşımla şaşkınlıktan şaşkınlığa
ve hayranlığa sürükleniyorum.
Kesinlikle kitap çıkarmalı bu kalem.
Kocaman tebriklerimle
Nilgün ARIKAN tarafından 9/24/2011 11:59:56 AM zamanında düzenlenmiştir.
Umut Kaygısız
Net bir seçim yapmadınız ama bir gofrette size gelsin, farklı bir duruş sergilediniz. Çok teşekkür ederim:)
çöldeki kelebek
Teşekkür
Umut Kaygısız
çöldeki kelebek
Bu arada düşündüm de yorumumu gerçekten net seçim yapmamışım
hiç biri demişim hepsi demişim B şıkkı demişim şimdi D şıkkındaki
'Zamanın birinde buluşuruz diye aynı evrende' cümlesi gözüme çarpınca
o belirsizliğe o şıkkıda ekliyorum..
Bir gofret daha var mı:))
Çok güzel bir Cumartesi diliyorum hepimize..
Umut Kaygısız
Yazı muhteşem ve oldukça şık. Şık mı seçecektim sahi. Ben güçlü kaleminizi tebrik ediyorum. Biz de ailece Fenerbahçeliyiz bu arada. İyi günde kötü günde. Saygı ve selamlarımla.
Umut Kaygısız
Ziyaretiniz her zaman daha çok mutlu ediyor beni. Teşekkürler.
BENCE DE D ŞIKKI. BİR KURAL VARDIR BUNU HERKES BİLİR. SEVMEYE UĞRAŞMAYACAKSIN, SENİ SEVEN KİŞİ DAHA ÇOK MUTLU EDER İNSANI. GÜZELD,İ YİNE. BİR BAYANIN DUYGULARINI BİR ERKEĞİN YAZIYA DÖKMESİ ÇOK ZORDUR. TEBRİKLER KARDEŞİM. SAYGILAR, SELAMLAR
Umut Kaygısız
Şıklar ağır, seçim yapmak zor.
Hepsi ya da hiçbiri seçenekleri de olmalı.
Yazınızı beğenerek okudum. tebrik eder, saygılarımı sunarım.
Umut Kaygısız
İNCE BİR RUH HALİYLE YAZILMIŞ..YİNE...
ANLATIM HOŞ..YAZI YİNE TADINDA AKIŞKAN....KUTLADIM...SAYGIMLAAA
Umut Kaygısız
Funda SAĞLAM
geceye dört elle sarılmak... 4 erkek var gündemde :))
işi çok zordur kadınların, aşkın seline kapılmaya görsünler sonsuz duygu ilmekleinde işler dururlar gecenin ellerini. gece simsiyah bir dantel olup ta mezara kadar örter kadının naif yüreğini. işte bu şal korur onu. biz okuyucu ne etse de elden gelen bir şey yoktur. aşk vardır sadece.
derin düşünenlere...
Umut Kaygısız
bence kadın onu taa çocukluğundan beri seven erkeği istesin. aşkın tüm zamanlara yayılan gücüne hangi kadın hayır diyebilir ki. şimdiki sevgilisi onu elinde tutamıyor. yoksakadın sevgilisinin en yakın arkadaşına ve iş yerindeki sünepeye gönlünün ucunu gösteriri miydi? sadakat sorguşamaları neye yarar ki, aşk bir büüyü ve onun malzemeleini hazırlayan cadı asla ele geçmez.
dedim ya farklı bencerelerden bakıyoruz sizin yazılarınızda. bazen de düşme tehlikesi geçirerek. metaforların zenginliği ise başlı başına övgüye değer. gizem beşinci boyutlarda dalgalanırken bin türlü olasılık üşüşüyor insanın beynine. seçme şansı bol öyküleri okumak da kolay değildir hani. ben kadından yanayım bilmiş olun ki. erkek bilmeli sevbginin kıymetini. çünkü büyük bir sürprizle yıkılır dünyası.
öykünün öğreticiliğinde adım adım..
Umut Kaygısız
Demem o ki, işe alım mülakatında ne kadar ücret hayal ediyorsunuz dendiğinde, fark etmez demek gibi. Veya reataurantta kocasının gözünün içine bakan bir kadın gibi. Aynı ücrette 3 çeşit yemekten birini seçmeyi bile kocasına bırakan bir kadın gibi...
Bu yüzden size 2 hatta zam yaptım 3 teşekkür:)
müget
Hiçbiri şıkkı var mı ? Kadında öyle yapar zaten . 4 elle sarılmak gerekmez miydi geceye .
Erkeklerin yönü hep aynı .Kadın ne yapsın . Akıcı bir dille yazmışsıınız . Soluklanılır bir öykü.
Diliniz zaten hemen öykünün içine çekiveriyor . tebriklerimle ..
Umut Kaygısız
Teşekkür ederim, yalnız bırakmadınız. İlginiz elbette çok değerli benim için.
glenay
( olmasa da ) Onu deneyeceğinden eminim .Zaten birinci şık gayri ahlaki ,
Eski sevgiliyle olsaydı , önce birlikte olırdu .Ayrıldıkları sürede yaptıklarını da kabül edceğini sanmam . C şıkkı ise zaten sinir oluyormuş , ne yaparsa
yapsın kabul etmez . Son şık en uygunu : Kadınlar biraz da kişiyi değiştiri
riz sanırlar , tabii yanılarak . D şıkkını seçerdi .
Gönlünüz oldu mu ? Zevkliymiş .. Selamlar ..