- 511 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Beni bilmediler - ARDAHAN ÖYKÜLERİ- 226
Bozkırda karatren karartıları beyaz dumanla bez gibi cırerdi.
Gecedir vakit. Mendilini sallasan ağaç dallarına değerdi.
Ağaçta yoktu, yapraklar ne gezsin dallarda.
Elleriyle mendilini sallayan sallayana... bozkır’ın uçsuzluğu gülmemek için zor duruyordu.
Ay trenin başına şapka takmıştı şavklardan: hasır sepet örgülü şemsiye şapka.
Dolunay sılık çalarsın fışkırıklama yapar, bilirsiniz.
Düdük sesinden daha tantanalı yayıldı sılık: fışkırık çaler dolunay, trenin üstünde gölgesiyle, idare lamba aydınlığını yayarak, girdiği geceye bodoslama daldı.
Gideceğine acele gidiyordu, gece gidiciydi.
Bu tren herşeysiyle Ardahana gidiyormuş.
- Nerden bildin, Ardahan’a gittiğini?
- ..........
Yırtık yırtık yırtılmıştı: gece karartıları.
Ne geceydi; onaltı, onyedi yaşlarımdaydım. Bu tren yolculuğunu içsellemek maksatıyla mı ne? Çinterdikçe çinteririm, tren yolculuğunu, bu tren yolculuğu...
Ardahan Ekspres levhasını trenin önüne yapıştırmışılar... tren ay’ı mıknatıs gibi çekiyordu: tren nereye, o oraya.
Tüneller hariç, tünele dolunay başını sokamıyordu. O kadarıydı!...
Tren nerde şavk orda, bizle geliyor. Bunu irdeleyeyim dedim. Yanımda dayının biri:
- Dayı!
- Ne var yeğenim?
- Ayın şavkına dikkat ettin mi? Biz nereye gitsek o da bizimle?
Ay’a enleme uzunlama baktı:
- He ola doğru diyersin. dedi.
İçimden: la hevla la kuvve... dedim.
Ne korkacam; kimseden korkum yoktu.
Kim duyacak ki içimden dayı’ya ne demişim demişim!
İçim, iç dünyam, bireysel dokunulmaz hukuki alanım, iç dünyan benim!
Başımı uzattım sağıma şöyle bir göz gezdiriyim. " O da nesi? "
Gökte yıldız namına isimsiz, tarifsiz çıralar yanıyordu. Galiba dün gecede buradaymışlar.
" Galiba dün geceden burdaymışlar."
Bana öyle geldi: kompartımanda ki herkes de o kanıya vardı. " O kanıya vardık!"
Hepimiz deliler gibi ellerimizi el kayırıp gökteki ilahi lambalara mendilsiz el salladık.
Tren rayda, ray tarlaların ortasından duruyordu.
Biz, bizim kompartmanda, tek sayısını aşan sayıdaydık, fakat niceydik onu allah bilir?
Sade insanları, kompartman hayla, cehdle taşıyordu, arka kompartmanda: bir Hacı dayı’ydı, ailecek dönüyordular Horasan’a, İstanbuldan...
Üç kızı boy boy, endam endamdı, pencereden pencereye gençler mektup uzatıyordu. Ölümüne uzanmaktı onlarınsı ki.
Mektubu uzatmış delkanlı sen de me, Hacının eline ... Hacı mektubu almasın mı?
Trenin aralığa çıktı:
- Ola baba daha yeter! İtoğlitlüğün bu kadarına pes da! Burayı memişhanaya çevürdüz.
Aburlu olun azpişe. dedi.
Zırt diye kesildi konuşmalar, civildeşmeler.
Abur geceye ağırlığını koyacaktı? Hepimiz anlamıştık.
Tren gidiyordu.
Trene dair neler denmedi ki?
Resimler çizildi: yağlıboya, suluboya...
Müzikler yapıldı...
Sanatçılar ne der, ne der!
Hiçbir denmeler bu Ardahan Eksperesin bozkırda süzülüşüne tarifte yetebilmezdi.
O tren, özüne göre trendi: karatren idi.
Kompartmanlar doluşmuş insan yığınıyla şenlik içreydiler. Seslerin sevinç tonuyla göğe pencerenin camı kapalıyken sevinç sadaları tüterdi.
Beni bilmediler.
Ben bu kompartmanda konuşanları dinleyerem. Ben yokum da aslında.
Ben bir ara geze geze geldim, oturdum, kenara kuruldum.
Göle- Sinotlu dayı HAP nedir? Hap nasıl olur? Bunu Yozgat Çekerekli adamlara anlater.
Öyle rahatlar ki.
Beni bilmediler.
Ben yoktum da... aslında...
Başında ordaydım sohbetin... fakat UFUL olarak ufaldım... kardeşim ben gene sözümdeyem: ben yoktum, da!..
Her neyse!
Hap’ı anlamayan biri çıktı koca kompartmanda.
Buna bir misalle belletti biri.
O adam orda yoktu. Vaciben bulunmuştu amma.
Mümkünen: adam vereceğimiz örneği vermeyebilirdi de.
Mümtenen: onun yerine özge misal veremem. Gerçeğe ağyar düşer.
Hakikatte olan neyse o!..
Adam:
- Hap, biz neye diyerik biler misin? Süt ortaklaşmacasına.
- Ya oraya kadar anlıyon!
- Baharın, yazın, son baharın, komşu komşuyla süt değiş- tokuşu yapar ki ağartı biran evel bitsin. Kim, kimden, süt alırken kovada sütün içine çubuk salar. Sütün doluluğuna çubukta kertik açarak miktarını tayineder. Ne kadar süt alınmışsa o kadarını geriye, sütalan iade eder. Hap bu işte.
İsminin açıklanmasını istemeyen öykü kahramanı:
-Yahu amca! Göt’ü göte değişme anlayacağın! Ha!.. dedi.
Gecenin hızması vardı. Bozkırda akerdeon ezgileri çalılar arasından göğe horulduyordu. Gece ve tren bir başka manaya gitselerdi böyle intim ve candan mı giderdiler?
Özge manaları orda öz manalarıyla cem eyleyeceklerdi mi?
Cem’an: " İT HAS GONE WİTH WİND? "
Ben treni kolaçan ederem. Yozgatlıların ordan çıktığım bayağı olmuştu.
Kapıları dinlemiyorum.
Kapıların önünde durup göğü seyrederem: göğün öyü yıkılsın aklım " Durdu" ’mcu asumanlıkta tağayyer oldu..
Uçakta, uçaktayken, uçakla geliyoruz, o küçük pencereden göğe baktım, derinlerde:
" Uzayıp giden lacivert renk, bir taş’a kaya’ya toslar mı?" diye düşündüm. Toslarsa ne manaya hululeder, demeye kalmadı: beynim RESET oldu!
Bildiğiniz dışında olgularla yüzyüze oldunuz mu? Akıl tutulur. Kapasite bitmiştir.
O gece; gece künhüyle havai’ydi... tren seyahatinde bilmediğiniz dünyayı keşfe çıkan kaşifler, birer yolcuydu.
Ardahan Ekspres uzaya değil uzayarak tehirli gidecekti Ardahan’a, kırksekiz saatte.
Tren geceleyin, ayın altında kompartmanlarını it ölüsünü sürüten gibi çekerdi.
Beni bilmediler.
Kompartmanların en başındaydım: trenin kuyruğuna baktım en sonda pencereden bir genç ay’a, yıldızlara, ayın şavkına mat, mat dalmış gidiyordu gözyolları tarifesiz uçağıydı vesayiti...
Ben:
- Şavk oraya düşüyor mu? Sende şavkı önünsıra görüyor musun? demiş oldum.
- He! He! Bende, burda görüyorum! dedi.
Ben görüyorum ay’ın parıltılarını önümboyu: hele sulu kısımları geçtiğimizde, yakamozlarıysa... Ben ve ayın pararelitesinde. İkinci gözlemciyle benim aramda ise yok gözükmüyor biz gözlemciler göremiyoruz. Birinci gözlemci görüyor, ikinci gözlemci görüyor. Üçüncü gözlemci olsa o da görecek, her gözlemci kendi paralelitesinde görüyor. Paralelin dışında gözlemci göremiyor. Ayın şavkı bu haldeymiş o gece anladımdı.
Tren rayda, ray furgun tekerinde, ne furgun tekerine benzemer mi, tren tekeri?
Beni bilmediler?
Ben kapıdaydım. Kompatmanın kapıdan girdim.
Bir kenara iliştim. Yer be yer oturdum.
Birkaç kişi sohbete gark olmuş uful’ muştu.
Danizkomlu vardı, Kertene köylü, Dörtkilise’den... Dörtkise... ve Hevisker’den...
Sohbeti açan:
" - ... eşşedibillah elini vicdanan koy söyle! Ben, Ardahan Avukatlarından çok memnunum, Allah işlerini rast getirsin. Ayaklarını taş’a değdirmesin.
Ben bir fırıldağa düşmüştüm. Allah kimseye göstermesin. Sorgusuz sualsiz, üç ay ağızüstü koğuşta yatakta kımıldamadan yattım. Ne arayan soran, gardaşım aradı sordu bir, o da benim gibi acın tekiydi.
Para yok, pul yok. Abkat’a param yok ki tutem. Sigara mı da, hağ alerdi.
Bir gün avukatlar gelmişti. Uzun görüşmeydi. Müvekkilleriyle görüşüyorlardı.
Ben de, yetim canım, kenarda saz’a söz’e ilişmeden durerim.
İsmini bilmediğim iki avukat yanıma geldi:
- Geçmiş olsun! dediler.
Yetim canım, ağladım, anlattım ahvalimi.
İkisi birden:
- Üzülme kardeşim, senin işin kolay dediler. Moral verdiler.
Adam devam etti:
- O gece için meteorolojiden hava raporu iste! dedi abkatlar.
Heyet’e bu yönde talep ver! Ve abartma, Allah yardımcı olur. Hak neyse yerini bulur. dediler.
Gece zifiri karanlık bir cinayet vuku bulmuştu köyde. Katil diye buna tutuklanma vaki olmuştu. Bunu alıp getirmişler: Ardahan Ceza ve Tevkifevine.
Şahitler: " He, biz gördük, hava açıktı gece aydınlıktı. Bu gören gözlerimizle gördük diye şahitlik etmiştiler.
Kim doğru, kimin dediği hakk’a delalet edecekti, görecektik?!
Meteoroloji o gece tarihli hava raporunu yolladı mahkemeye. Gece zifiri karanlık görme mesafesi beş on santim bile değilmiş...
Şahitler ise beyanlarında: otuzmetereden biz bunu seçtik, bıyıklarınacak gördük demiştiler.
Mahkeme bu adamı hürriyetine hemen kavuşturdu.
Adam bunu anlatıyor. Fakat kendine yardımcı olan " Memleket evlatlarını" bilemiyordu.
" Ardahan ekol’ü " avukatlarından kim olabilirdi:
Halis Özdemir, Emin Azeri, Ali Avşar, Kemal Kaya, Adil Kurtel, Casim Yılmaz, Haşim Aktaş...
Bunlardan ikisi... ama hangisi...
Ardahan ekolü derler: bu avukatlar entellektüeldiler.
Hıfzı Veldet Velidedeoğlundan tedrisliydiler.
Numumeydiler gençlere,
Okuma yazmayı severdiler.
Gregory S. Petrov’un Beyaz Zambaklar Ülkesi kitabında, gibi: kalkınmayı teşvik eden insanlardı.
Ve Ardahan’da Finlandiya gibi bakın ki: Kar beyaz zambaklar memleketiydi!
Ardahan Avukatları: Birer G. S. Petrov’dular!
Yalçıner Yılmaz
24-09-2011
Ardahan
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.