- 2015 Okunma
- 21 Yorum
- 0 Beğeni
BİR GÜNAH, İKİ GÜNAH, ÜÇ GÜNAH
Bir koca kış, ölmesi için bekledim.
Ölmedi mübarek. Tam yarına çıkmaz derken, dirileceği tuttu. Kalktı yatıp durduğu duvar dibinden, geldi bahçemdeki saksılara kuyruk kıvırdı. Yalandı durdu karşımda her sabah ve her akşam. Sevmiyorum kedileri, zorla mı? Yağmurda bile bükülmeyen tüylerini, gözlerinin içinde genişleyip daralan hırsız bakışları, usulca balkon parmaklıklarından içeri süzülmelerini... Bu benim suçum değil. Alnımda üç tırnak izi var.
Baktım bir sabah; balkondaki, ateşi geçmemiş sobanın altında kıvrılmış yatıyor. Yaralı ayaklarını uzatmış şöyle paşalar gibi. Cılız karnı horultuyla inip kalkıyor mütemadiyen. Yine kızmayacaktım o kadar. Geceden iki poşete sarıp, bir kenarcığa bıraktığım balık kılçıklarını sağa sola saçılmış görmeseydim eğer. Aniden gerildi derim. Alnımdaki yara izi zıpladı birkaç kez. İki gözüm birbirine baktı. Eteğine doldurduğu mısırları taneleyen analığımı gördüm burnumun tepesinde. O da gördü beni. Sonra karanlık…Analığım gibi on kadın, ellerinde birer meşale. Ben ortalarında bir leğen içinde. Döndüler…Döndüler…Boz bir kedi sıyrıldı geçti aralarından. Yaladı da ıslattı kirpiklerimi. Karanlık çekildi gitti. Gözlerime değdi kedinin bıyıkları. Öyle donduk kaldık bir sene.
Babam Tonya’dan bir hoca getirdi gecenin birinde. Sofanın orta yerinde iskemleye oturttular beni. Okudu tükürdü hoca efendi. Gülsuyu serpti dört yanıma. Boynumdan aşağı, yazılmış kepçeler astı. Bir de yumruğum kadar bir muska. Ancak o vakit nefes aldım, göz kırptım ve sıyırdım gözbebeklerimdeki kurumuş kedi ölüsünü.
Bir nefes, bir daha…Çıngıraklı bir yılan gibi öte öte çekildi gitti kabusum.
Hala yerinde uyuyordu musibet. Bıyıklarını oynatıyor inadıma, kulaklarını döndürüyor sağa sola. İşte ne olduysa o an oldu. Tuttum yarımın yarısı kalmış boynundan, bastım sobanın fırınına. Sonra indirdim köşedeki çıra torbasını, hayatımda gördüğüm en harlı ateşi yaktım. Kedi bağırdı, döndü durdu fırının içinde. Tırmaladı kapağı. O tırmaladıkça acıdı alnımdaki çizikler.
Kara duman yükseldi dama doğru. Kıpır kıpır, içi adam yüzüyle dolu. Kim demiş yanmaz kabuslar? Kim demiş acının dumanı olmaz? Dumanla yükseldi de, dama yığıldı kaldı analığım. Gözlerinde hala o kedi bakışı. Yine acır da çıkartırdım kediyi fırından, analığımın fesat cemalini görmeseydim eğer.
Yandı gitti hepsi. Kimse beni, geceyi bekleyip, çıplak kollarımdan çeke çeke kedilerle dolu bir odaya kapatamayacak artık.
Mahalleli dumanı görüp geldi. Semra Abla, Sacide Nene, Ulviye, Hocakadın…Birkaç da yaşlı devlet memuresi. Saçları enseden traşlı, bembeyaz, iyice bükülmüş bellerine inat dimdik taranmış. Hadi herkesi anlarım, onlara ne oluyor? Daha bir sürü işleri var. Ağır aksak çıkacaklar daire merdivenlerini. Döneklerde öksürecekler birkaç ağız. Çay ocağından demli birer çay alıp, yüzlerinden eski masalarına oturacaklar. Takvimlerini çevirip, saatlerini kontrol edecekler. Sonra üfleyerek içecekler çaylarını. Yaşlılık zor. Yılların aşındırdığı dişi damağı korumak güç iş. Çay bitince yaslanacaklar meşin yüzleri soyulmuş sandalyelerine, kapı gıcırdayıncaya kadar kestirecekler.
Gitmediler o sabah işe. Zinciri boncuklarla süslü gözlüklerini geçirdiler gözlerine, avludaki dut dallarına yapışmış dumana baktılar. Adliyede odacı olan burnunu dikti havaya. Sonra nüfus da evrakçı olana bir dirsek vurup, ağzımdaki tebessümü gösterdi. Yine şüphelenmeyeceklerdi benden, o yanmış analık kokusu olmasaydı eğer…
O gece dul Fatma’nın bebeği kaçırılmış. Mahalleli tekmil karakolda sabahlamış. Hiç dul kadının bebeği olur mu? Sindirir mi bunu mahalleli?
Penceresinde titreyen gölgeleri seyrettiler gizlice. Gece iki oldu muydu, esnaflardan birinin kepengi kapanır şırıltıyla. O kadar kolladılar, yetişemediler bu kepenk sahibine. Yataktan kalkıp hırkalarını giyinceye kadar, karanlık sokakta dağıldı gitti adam. Fakat dul Fatma’nın penceresinden taşan kısık kahkahalara yetiştiler. Adam kimse kim, kadın belli ne olsa. Hiç bu mübarek mahalle eritebilir mi bu rezilliği. Yine susar da laf etmezlerdi, dul Fatma kucağında bir bebekle çıkıvermeseydi hastaneden eğer.
Herkes zanlı. Hepsini aldı götürdü polis. Bir bana ilişmediler. Yine alacaklarmış beni de içeri, muhtar emmi “O delidir” demeseymiş eğer.
Sacide Nene yaklaştı eve, elindeki tespihi koluna geçirdi ve eğrilmiş parmaklarıyla beni işaret etti.
“Yaktı sabiyi bu deli!”
Sabi aklandı, çok şükür. Öldü ya hesapta. Ölüm temizlik. Kara ve pis kokulu Arap sabunu gibi. Çirkin ama, pürü pak. Yıkar gider yılda birkaç kez mahalleyi. Geriye çekmeceler dolusu takma diş kalır her sene. Gözyaşına bulanır, yıkanır ütülenir yine aynı yerine konur caminin yeşil tabut örtüsü. Oracıkta bekler bir başka dip köşe temizlik mevsimini. Analığımı da ona sardılardı. Oysa annem örtüsüz gitti. Merkez Camiinde üç ölü varmış o gün. Örtü yetmemiş. Bizim İmam verivermiş örtümüzü. Annem ikindiye güç yetiştirildi. Üç metre kefen, Hacı Şakir, gülsuyu derken, kendi gibi eridi gitti kolundaki tek dal bilezik. Bir eksiği örtü kaldı.
Fatma kadın alnımın orta yerinden öpmeliydi aslında. Piçlikten sabiliğe yükselmek az iş miydi?
“Allah belanı versin” diye bağırdı utanmadan. Konu komşu sarıldı eline ayağına. Acıdılar haline, ağlaştılar. Kadınlık yere düşebilir, fakat analık asla. O hep mübarektir. Yere düşse kaldırılır, öpülür başa konur. Dokuz ay tükürürler günahkarın suratına. Ne vakit gerilir ve kasılır o melun karın, ne vakit açılır bir ademoğlunun varlığa geçiş kapısı, ne vakit yeri göğü çınlatır iblis dudaklardan dökülen mübarek doğum çığlıkları ve ne vakit süt damlar lanetli memelerden; o vakit temizlenir günahkarın alnının çatındaki leke. İzi kalır yalnız. Toplum içine çıktıkça kızarıp kabarmak üzere…
“Mahallenin delisi!”
“Katil!”
Ne dedikleri umurumda mı benim? On bunca yıllık yükü yıkmışım üzerimden. Seyreldim, hafifledim. İki kanadım olsa uçup gideceğim.
Oracığa yığılıverdi Sacide Nene ve yaşlı memureler. Birinin gözlük boynuna dolandı. İkiye bölündü mahalleli. Bir kısmı sırtladı bayılan kadınların iri gövdelerini, ıkına sıkına yokuş yukarıdaki sağlık ocağına taşıdı, bir kısmı genişleyip balkonun etrafını sardı. Mavi sarı bir ışık doldurdu eve çıkan dar sokağı. Kanun namına adımı bağırdı tok bir adam sesi. Kapısı vardı evimin fakat, bütün istenmeyenler gibi kuytulardan sokuldular yanı başıma. Kimi alçak balkondan tırmandı girdi, kimi duta çıkıp dalından sarktı.
Dul Fatma’yı zor zapt etti fırıncı Remzi Efendi.
Bir uğultu yükseldi göğe doğru. Burula burula, kırmızı ve sıcak…Fırının kapağı açıldı. Küt diye düşüverdi paspasın üzerine dört bacaklı bir odun. Boz kedi yanmış da odun olmuş. Ne tüyü kalmış diklenecek, ne oynatacak bıyığı…Kuyruğu ortalarda yok. Yalnız fırının içinde on, on beş kıkırdak parçası…Kaldırıp mahalleliye gösterdi kediyi polis.
“Haydi gidin işinize, kediyi yakmış bu deli.”
Toplandı, sıkıştı sonra genişledi ahali. Uzatılan yanığı daha iyi görebilmek için şekilden şekle girdi. Kısa menzilli tükürükler uçuştu havada gelişigüzel. Beddualar çamaşır çatalına çarptı da döküldü yere. İri bir yığın oldu bahçenin orta yerinde.
Derken…
Bir adam koşarak indi az önce ihtiyar memurelerin ve Sacide Nenenin sürüklendiği yokuşu. Kucağında banyo havlusuna sarılı bir şey. Yaklaştıkça kıpırdadı, çok daha yaklaşınca ses verdi o bir şey…Herkes döndü de baktı ona. Ayakkabıcı Kemal bu! Ayaklarını gürültüyle yere vura vura koşuyor. Kösele müesseseden. Tepesindeki bir tutam saç, tuğ gibi ışıl ışıl ve dalgalı.
Nefes nefese dikildi Fatma’nın önünde. Üç beş kadın elini ağzına siper edip, yan tarafındakine bir şeyler fısıldadı.
Hiç birine aldırmadı Fatma. Meğer Kemal, bebeğini karısına göstermek için gizlice almış beşiğinden dün gece. Karı koca bebeği ortalarına alıp, sabaha kadar seyretmişler.
Kemal anlattı bunları bir bir. Fatma bebeğini kucağına alıp ağladı. Kemal de ağladı. Baktık yokuş başında mavi yaşmaklı bir kadın. O da ağlamış. Herkes biraz ağladı. Ben, polisler ve yanmış kedi dışında.
İki kadın bir bebek ve bir adam, yokuşu tırmanıp un ufak oldu tekmil mahallenin nazarında.
Güya ben deli…
Dış kapıdan kolumda iki hemşireyle çıkarken herkese gülümsedim. Herkese ayrı ayrı…Kaldırdım başımı son kez, dut dallarına yapışmış dumana baktım.
Yıllar yılı, hava rengi bir eşya gibi, görünmez varlığımla işgal ettim bu mahalleyi. Şimdi duman lekesi perdelerine baktıkça, bir ömür değmeden yanından geçtikleri gölgemi görecek ve aldıkları her derin nefeste içlerine yığdıkları yanık kedi kokusunda beni hatırlayacaklar.
Kedi mi? Hayır, hiç acımadım ona. Öldü de kurtuldu. Aç kalacaktı yoksa. Artık çöpleri kendileri yiyor insanlar.
...ENGİNDENİZ...
YORUMLAR
Bir delinin yaşama bakışı ve intikamı.Güzel anlatımdı.Kaleminize saglık.Saygılarımla...
Aynur Engindeniz
Aynur Engindeniz
Ben de kahramanım gibi kedi sevmeyengillerdenim fakat o derece değil antipatim.
Teşekkür ederim canım. Sevgiler.
İşte okumayı en çok özlediğim kalemlerden en birincisi...
Deli diyor herkes ama nasıl olur orda deli biri yok gayet akıllı biri var.Kız acımış kediye , kedinin yiyecek bir lokma çöpü bile yok.İnsanlar cimrileşmiş.Niye kediye süt vermiyorlar o zaman.Ekmekleri vermiyorlar.Kedi ne yapsın.Bir deri bir kemik kalmış.Kız kendinden biliyor.Hep hor görmüşler.Hep canını yakmışlar.Kendini atacak değil ya fırına elbet kediyi atacak. Anlayamadığım tek şey kedinin kuyruğuna ne olduğu ? Acaba kız yakmadan önce kesmiş olabilirmi ? Yani bu ihtimal üzerinde durulmasını arz ve talep ediyorum.Tamam kedi sırnaşık bi hayvan olabilir.Onun suçu ne canım kısında kafada az bişeyler varmış ama tabi normal.Niye normal .Köylük yer .Herkes birbirini tanıyo.Dul ya anası.Anası dul anladık ta babası nerdeymiş bi onu anlayamadım ben şahsen.Ya da evli değilmiymiş.ki mahsustan civar köylerdekiler köyleri ve kadınları hakkında ileri geri konuşmasınlar diyemi öyle demişler.Vay zamane köylüleri valla her işi en ince ayrıntısına kadar düşünüyorlar.
Canım ya seni seviyorum.Bak bu kediyi yaktığın için senden tırstığımdan dolayı söylediğim bi söz değil ha sakın yanlış anlama.Benim kuyruk korkumda yok şükür.Relax emi gülüm.En azından bana yane.Seni seviyorum bak bunu gönül rahatlığıyla söylüyorum.İnan bana hiç yalan söylemiyorum.Şey bişi daha takıldı aklıma.acaba fırına atarken kediyi ocak harlımıydı.yane bir anda yanması nasıl bi histi.valla merak ediyorum desem yalan olur.Hani lafı bir yerden bağlasam da konuyu daha fazla uzatıp şimşekleri üzerime çekmesem diyorum. Tamam sustum ya valla bak..Susmassam başıma ne geleceğini gördüm.Iyk kedinin tüyünün kokusuda burnuma kadar geldi.Neyse ben uzattıkça konuyu sen geriliyosun biliyorum.Sakin ol canım valla iki günlük dünya deeğğmez .bırak kedileri eceliyle ölsünler demi.Yazık..Şey gittim ben. Valla .hadi canım görüşürüz...Sağ kalırsam tabi :)
O qué
sadist yaa
Öykü değil de sen tırsıttın beni sultan ;D
lacivertiğnedenlik
Kedi mi? Hayır, hiç acımadım ona. Öldü de kurtuldu. Aç kalacaktı yoksa. Artık çöpleri kendileri yiyor insanlar.
bu söylem ise bir sığınma ..
Ülviye Yaldızlıı
Ben sadece kendimce espri yapmak istedim.Hepsi bu...
Beni bir Aynurum anlar zaten :(
Aynur Engindeniz
Aysu, evet kızcağız başka bir sureti hayal ederek kediyi yaktı.
Nuneyzünüm, ben de kedileri hiç sevmem. Akıllı olduğum da ispat ister. Gel seninle yurt dışına kaçalım. Panter Emel yazımı ve ikimizin kedi sevmediğini okur maazallah:)) Halimiz nice olur?
Seviyorum kızlar sizi. Ama çoook hastayım. Yoksa daha uzardı bu sohbet.)
lacivertiğnedenlik
Aynur Engindeniz
Sevmiyorum kardeşim, kedili bir vaka da yaşamadım ama çocukluğuma inmek lazım tabi:)
O qué
ya biz de şaka yapiyoz heralde sultan, alınganlık yok.
laciye bak hele ya ;D
Aynur çabuk iyleş canımcım, kimle konuşcaz :)
biz yine de kedileri ...
tamam tamam sustum ;D
öps
Aynur Engindeniz
Bak benden söylemesi. Bilerek bir kedinin ölümüne sebep olanların,
günühını ödemesi için yedi cami yaptırması gerekiyormuş..
Yok, valla ben demiyorum öyle duydum. Yok öyle deli numarasına yatıp kedicikleri yakmak :))
Aynur Engindeniz
Sevgiler.
Sayın Veysl Başer'in "fazla öğe olması" yorumunu düşünüyorum. Sonra da aklıma sizin "Bir zamanlar çok steril yazıyordum" sözünüz geliyor (Eğer sözünüzü tamamen yanlış hatırlıyorsam kusuruma bakmayın). Belirli bir düzeyden sonra bir öykü şöyle olmalıdır, bu öyle olmalıdır demek pek anlamlı gelmiyor. Bir anlatı yaratıyorsunuz, diline de siz karar veriyorsunuz. Burada bir delinin ağzı için gayet güzel duran bir anlatım var. Arada okuyucuyu anlık kaybetmeniz söz konusu ama hey, bir deliyi dinliyorsunuz: Ne bekliyorsunuz? Peki her öyküde böyle bir dil gider mi? Bence tercih meselesi olan noktaya geliyoruz. Aynur Hanımın tercihi bu yönde. Nokta.
Kedi konusuna gelince: Haklısınız, kedileri sevmemek için deli olmak gerekir. Saygılarımla.
Aynur Engindeniz
Kendimi hiç tecrübesi olmadığı halde uçak indirmek zorunda kalan film kahramanlarına benzetiyorum bazen. Hani vardır ya kuleden yardım alarak uçağı sağsalim indirmeyi başarırlar. Kule okurlarım bir bakıma. Anlatıma aldığım tepkilerle şekil veriyorum biraz da. Ama dediğiniz gibi aklımdaki eksenden şaşmadan.
Beni ve öykümü çok güzel anlatmışsınız. Favori yazarımdan bunları duymak rahatlatıcı. Teşekkür ederim. Saygılar.
Saygılar.
psikolojisi altüst olmuş birinin ağzından dinledik hikâyenizi... siz ona can verdiniz, ruh verdiniz de bedenini var etmek aklımıza kaldı... belki onun akıl sağlığı hepimizinkinden de iyiydi de bizlere deliymiş rolü yapmaktaydı.
gerçekten çok hoştu... yazılarını okumak şerefine nail olduğum içinde ayrıca mutluyum.
Aynur Engindeniz
Delilik göreceli bir durum. Kime göre deli?
Uzar bu mevzu.
Güzel sözleriniz için ayrıca teşekkür ederim. Selamlar.
Aynur Engindeniz
Öperim ellerinden.
Sevgiler.
Kediyle ilgili yazdıklarınızı ben de yaşadım . Kuduz aşısı oldum .
Yine de kediyi avuçlayıp fırlatmaya kalktığıma pişmanım .
Kediler okşanmayı , tatlı dili seviyor .Eteğimize usulca sokulmaları bundan .
Öykü kişisini Diğer etkenler kediyi yakmaya zorlamış . İçim ürperdi .
Ha kedi ha insan , Aç kalan insanları yakacak mıyız ? Nazi toplama kampları geldi aklıma .
Öyküleme açısından süperdi .. Sizi kutluyorum . Sevgilerimle ..
Aynur Engindeniz
Öldürmek...Ne olursa olsun "can alma eylemi." Düşüncesi bile ürkünç.
Teşekkür ediyorum.
Sevgiler.
Merhaba Aynur Hanım,
Bugün sizin için farklı bir yorumda bulunmak istiyorum. Siz, öykü dalında üst düzeylerde olan bir kalemsiniz. Bu düzeyde
olan birisinin, bazı noktalama işaretlerini ötelemesi doğru olmaz. Şapka konmayınca anlamı değişmeyecek sözcüklere (^) işaretinin konmasını ben de gereksiz buluyorum. Örneğin, kağıt, rüzgar gibi. Şapka koyunca başka anlama gelecek sözcüklerde ise mutlaka (^) konması gerekli. Hâlâ, Âşık, Yâr gibi. Öykünüzün altında paragrfında bulunan; " Hala yerinde uyuyordu musibet." cümlesindeki “Hala” yazılımı için bunları dile getirdim. Bu sözcük, hala. Artvinlilerin ifadesine göre bibi.
İkinci bir konu ise şu. Gerçekten öykü dalında üst düzeylerdesiniz. Bu birikiminizi ve enerjinizi bir roman çalışmasına yönlendirmeniz iyi olur. Başarılı olacağınıza da inanıyorum. Ülkemizde bir romanı yayınlatmanın çok zor olduğunu bilen
birisi olarak yazın derim. Bunu önerirken bir olumsuzluğu da dile getireceğim. Öyküleriniz; yazım, anlatım ve içerik olarak güzel. Bir konuyu özellikle dikkatinize sunmak istiyorum. Öykülerinizde bazen gereğinden fazla öge kullanıyorsunuz. Bir öyküde, romanda bunlar zenginliktir ama bazen göze batıyor ve ana temayı gölgeliyor. Ögelerin ana temayı gölgelemek değil, süslemesi gerekir. Bunları bana, bir edebiyat ajansının editörü söyledi. O kişi de, İstanbul’un etkin bir üniversitesinde öğretim görevlisi. Görüşlerine aynen katıldığım ve roman yazarken bu konuyu göz önünde tutmanız için bunları size aktarıyorum. Katılıp katılmamak size kalmış.
Başarı dileklerim sizinle. Saygılarımla.
Aynur Engindeniz
Çok teşekkür ederim. Açık szölülüğünüz ve paylaşımlarınız için.
Not: İmla konusunda asla mazeretim yok. Haklısınız. Tarz ne olursa olsun, dil dosdoğru kullanılmalıdır.
Saygılar.
Aynur Engindeniz
Teşekkür ederim Tacettin Abi.
Sevgiler.
Kendimi dünya klasiklerinden bir kesit okumuş gibi hissettim.Düşünsenize filme çekilse ne tür film olurdu, herkes kendince birşey derdi çünkü her türü barındırdı içinde(kendimce),wallaha gözümde nasıl da canlandı...
Yazan elleriniz dert görmesin,war olun her dem...
saygı we selamlarımla...
Aynur Engindeniz
Çok severim bu tarz filmleri.
Çok teşekkür ederim güzel sözleriniz için. Keyif katmışsak ne mutlu.
Saygılar.
Her şey bir yana soluksuz okutabiliyorsa yazar kendini... Okuyucu ona bağlanmalı. Sadakat besleyerek bütün yazılarınıza koşup geldiğimiz gibi... Bir kez daha çırılçıplak hissetim kendimi, belki ifadesi zor düşünce vakitlerini görünür kılıyordu belki da hiç işitmediğimiz kadar gerçekti hayat. Su gibi içtim diyebilirim. Tebrikler, yine harikaydınız.
Aynur Engindeniz
Bir yazara tutkunluk derecesinde hayranım. Yalnızca dört kitabı olan bir yazar. Öykücü. Anlatımı benimkine yakın. Delilik derecesi de:)) Bütün öykü kahramanlarını ezbere bilirim. Böyle bir doğallık yok. Sanki komşumuz bir şeyler anlatıyormuş gibi hissediyorum onu her okuduğumda. Çok da başarılı kendisi. Kitapları pek çok ödül aldı. Ahmet BÜKE'den söz ediyorum. Bağlanmak deyince aklıma ilk o geldi.
Su tadı vermişsem ne mutlu bendenize...Beğenmenize sevindim. Ne yaptık, bir planımız vardı? Fazla soğutmayalım ne dersiniz? Bir ay sonra derslerim başlayacak, yazmaya çok vakit ayırabileceğimi sanmıyorum ne yazık ki:(
Selamlar.
Umut Kaygısız
Biraz zaman belki iyi gelmeyecek ama ...?? Bir projeniz varsa konuşuruz yine de. İştahımı kabarttınız bakın:)
Aynur Engindeniz
Ben de çok yoğun bir tempoda on karpuzu devirmeden taşımaya çalışıyorum ve haddinden fazla yoruluyorum. Günde 3 saat uykuyla ve zombi gibi dolaşıyorum:)) Fakat edebiyat var ya; bir tek ölüme deva değil.
Proje sizden olsun. Hazırda bir fikrim yok:))
Ne zaman isterseniz ben hazırım.
Selamlar.
(Ayrıca sizi yoran her ne ise umarım tez vakitte silinir gider hayatınızdan. Rabbim dermansız dert vermesin inşallah.)
Umut Kaygısız
Proje buluruz bulmasına da...??? Şimdi tüm detayları paylaşsak farklı zamanlarda aynı şeyi yazsak mı güzel olur yoksa birimiz yazsa yayınlasa diğeri de onu okuyup kendince tekrar yazsa mı daha güzel olur? Bence buna kafa patlatalım. İkincisi daha güzel gibi.
Aynur Engindeniz
Hayatta hiç bir şeyin yaşamımızı sekteleyecek kadar üzülmeye değer olduğunu sanmıyorum. Sağlık dışında.Bir de ölüm! Yaşınız daha genç. Birgün siz de ne yaparsam yapayım hayat bildiğini okuyacak, o halde anın tadını çıkartayım düşüncesine aşık olacaksınız.
Umut Kaygısız
Nezaketsizlik sayılmazsa ğere tam olarak içimden geçenleri yazmak isterim.
"yaa ablacım sen ne yapıyorsun, mübarek cuma sabahı sakin sakin internetin başına geçmişim, yazıyı açmışım üç paragraf sonra şak bir tokat, iki paragraf daha, şak başka bir tokat patlıyor yüzümde, afalladım kaldım."
Yani samimiyetle söyleyeyim yazınızı okurken bunlar geçti içimden. Kökü içeride kalmış çürük bir dehşet duygusu bir deliye ancak bu kadar yakışır ve akıllı geçinen bizlerin tasvip edilmiş, hatta takdis edilmiş, sosyal cezalandırmalarımızın yanında, kedinin belki lafı bile olmaz. Böyle anladım ben. Ellerinize sağlık. Kusurum olduysa affola.
Aynur Engindeniz
Selamlar.
Aynur Engindeniz
Kimse kızmasın ama ben de kedileri sevmiyorum ya.
Ama yakma boyutunda değil tabi :D
Hikayenin altına ... Engindeniz... yazılmasa ne olur diye düşündüm .
Okur okumaz bir Engindeniz öyküsü deriz.
Çünkü kendine has buram buram Aynur :)
Bugün İlhan Kemalin öyküsünde de günah epey geçiyor, hoş bir tevafuk olmuş.
Ya çenem düştü yine ;D
Tebriklerrr, sevgimlesin öpüldün.
Aynur Engindeniz
Engindeniz imzasını kullanmamın sebebi özel. Kesinlikle marka, etiket ya da tabela meraklısı değilim. Tek sebebim soyadını taşıdığım muhtereme olan bağlılığım ve sevdam. O hep yanımda oluyor böylece. Yani marifet soyisimde değil, onu bana verende:)) Yani bunun gibi bir şey işte. Anlamış gibi yapsan da olur canım. Zira biraz rahatsızım ve kendimi ifade etmekte dahi zorlanıyorum şu an.
Kedi sevmek zorunda değiliz, boş ver:)) Dediğim gibi Panter Emel duymasın kafi:)
Sevgiler.
Aynur Engindeniz
Sevgiler.
Aynur Engindeniz
insanın içini ürperten bir öykü hayatn kesintileriyle işlenmiş güzeldi sevgilerimle..
Aynur Engindeniz
Mükemmeldi.
Günün yazısı olmalı.
Paylaşım için teşekkürler, saygı öncelikli sevgiler.
Aynur Engindeniz
Selamlar.
Ürktüm!
Sonra öykünün yaşamın sınayan noktalarına dokunan gücünü elbette kutladım...
Sevgiler...
Aynur Engindeniz
O kadar da ürkütücü değil Mehtap:) Kuzu kesiliyor, yiyorsunuz, inek, kuş, balık yiyyorsunuz. Kedi öldürmek neden ürkütücü olsun ki?
Öldürmek ne şartta olursa olsun iğrenç bir eylem.
Teşekkür ediyorum.
Sevgiler.