- 624 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Neredeydik Neredeyiz
Kaynaktan Deryaya
lebiderya
NEREDEYDİK NEREDEYİZ
Aradan geçen yıllar nelerimizi alıp götürmüş. . .
TBMM Başkanı ve Başkomutan Atatürk`ün Düşmandan Kurtardığı İzmir`deki ilk günü
Atatürk`ün başyaveri Salih Bozok anlatıyor:.
Başkumandan, düşmandan kurtardığı İzmir`de geçireceği ilk gecesinin tarif edilemez sevincini yaşıyordu.
İzmir`deki yeni evinde Mustafa Kemal Pasa ilk gecesini çalışarak geçirdi.
Kendisi için zengin bir sofra hazırlandığı halde hiçbir yemeğe dokunmadan ufak tefekle karnını doyurdu ve geç vakitlere kadar çalıştı. Ertesi sabah erkenden uyanmıştık. Hafif bir kahvaltıdan sonra vilayet konağına gittik ve doğruca Vali`nin odasına girdik.
Vali, İngiliz Konsolosu ile konuşuyordu. Biz gelince Vali ayağa kalktı ve Konsolos ile Mustafa Kemal Paşa`yı tanıştırdı. Konsolos, iyi Türkçe biliyordu. Pasa Vali`ye sordu:
-Konu nedir?
Vali anlattı:
-Sayın Konsolos, İngiliz tebasından olan vatandaşlar ile Rum, Ermeni, Yahudi gibi azınlıkların güven altında bulunduklarını belirtir bir "güvence" istiyorlar.
Ben kendilerine herkesin eşit biçimde güven altında olduklarını bildirdim.
Mustafa Kemal Pasa, Konsolos`un Türkçe bildiğini biliyordu, öyle olduğu halde öfkesini belirtmek için sordu:
-Ee, peki daha ne istiyormuş?
Bu soruya Konsolos Türkçe cevap verdi.
-Tebamız hakkında hükümetinizden yazılı teminat istiyorum!
Konsolos garip bir bicimde diklenmişti. . . Paşa`nın sesi havada kırbaç gibi sakladı:
-Yunanlılar zamanında kendi tebanızı daha emniyette mi görüyordunuz?
Konsolos gerisinde İngiliz devletinin bulunduğunu belli eden bir kasılma ile:
-Evet , dedi. Yunanlılar burada iken tebamızı emniyette görüyorduk.
-Öyleyse buyrun tebanızla birlikte Yunanistan`a gidin, efendim!
Konsolos kendisinden umulmayacak bir cesaret gösterdi:
-Yani majestelerimin hükümetine savaş mı acıyorsunuz?
Mustafa Kemal iyice öfkelenmişti fakat öfkesini tuttu ve Konsolos`a:
-Siz kiminle ve ne konuştuğunuzu biliyor musunuz? . . Ben Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı ve Türk Orduları Başkomutanıyım. Savaş açmaya, barış yapmaya hakkım var. Siz kimsiniz! . . Hükümetiniz adına savaş ve barış görüşmeleri yapmaya yetkili misiniz? Böyle bir yetkiniz varsa görüşelim. Yoksa eliyle kapıyı gösterdi buyurunuz efendim! . .
O kasım, kasım kasılan Konsolos, Mustafa Kemal Paşa`nın son cümlesi üzerine sapsarı kesildi ve tek bir kelime söylemeden kapıdan çıktı gitti. Mustafa Kemal Paşa arkasından bir süre baktıktan sonra Vali`ye döndü:
-Yüz vermeyin Vali Bey! Bunlar karşılarında hala Babaili Hükümeti var sanıyorlar. Bir zırhlısı önünde pısacak, bir blöfü önünde yelkenleri suya indirecek "devletcik" sanıyorlar bizi! . . Küstahlığın derecesine bakın, bana "Savaş mı açıyorsunuz? " diye soruyor, barut kokan bir odada sorduğuna bak! . . Savaş halinde değil miyiz sanki! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
Kollarında ve omuzlarındaki işaretlerden amiral rütbesinde olduğu anlaşılan İngiliz Donanması Komutanı, Hükümet Konağı`nın kapısından girerek Mustafa Kemal Paşa`nın odasına doğruldu. Nazik, fakat öfkeli bir hali vardı. Ruşen Eşref önüne çıkıp ne istediğini sorunca:
-Başkomutan Mustafa Kemal Paşa ile görüşmek istiyorum! . . dedi.
. . . . . . Birlikte odaya girdiler kapı kapandı. Amiral önce:
-Çok güç koşullar altında bir savaş kazandınız, sizi asker olarak içtenlikle kutlarım. Çanakkale`deki basarınızı rastlantıya borçlu olmadığınız, kanıtlanmış oldu. Büyük bir askerle tanışdığım için memnunum. Amiral bir süre sonra konuya girmiş:
-Ülkenin kontrolunuz altında bulunan bölümünde bizim tebamız ve sizin azınlıklarınızdan Ermeniler, Rumlar var. Yeni askeri yönetim altında bu insanların statüsü nedir? Güven de midirler? . .
-Hiç kuskunuz olmasın Amiral! . . Türkiye`deki bütün insanlar gibi tebanız ve sözünü ettiğiniz azınlıklar da TBMM Hükümeti`nin eşit koruması altındadır. Suç işlemeyenler, kendilerini bu memlekette benim kadar güvende sayabilirler.
-Suç isleyenler?
-Suç isleyenler Sayın Amiral, dünyanın her yerinde olduğu gibi, ülkemizde de adaletin huzuruna çıkarlar. . . Suçlu iseler, cezalarını elbette çekeceklerdir. . .
-Fakat Paşa Hazretleri, fevkalade günler geçirdik. Yunan ordusundan cesaret alan Rumların bazıları, şımarıklıklar yapmış olabilir. Bugün bu insanlar yerli halkın düşmanlığı ile yüzyüzedirler. Ermeniler için de başka açıdan aynı şeyleri söyleyebilirim. Biliyorsunuz, arkadaşlarının büyük bir bölümü göçe zorlandı ve önemlice bir bölümü de hayatını kaybettiler. Bu ruh tedirğinliği içinde Yunan ordusu ile işbirliği yapmış, bazı Türklere zor günler geçirtmiş olabilirler. Bunlar, fevkalade günlerin olaylarıdır. Bağışlanması, hoş görülmesi gerekir. Eğer bu kimseler, halkın husumetine bırakılacak olursa, bütün dünya aleyhinize kıyameti koparır!
Son cümleye kadar Amiral`i gülümseyerek dinleyen Mustafa Kemal Paşa, dünyanın koparacağı gürültü ile kendini tehdide girişince, sözünü bıçak gibi kesmiş:
-Şu"Efendi Devlet" rolünü bir kenara koyunuz Amiral! Milletleri de tehdit etmekten vazgeçiniz! İngiltere ve müttefiklerinin kıyameti koparıp koparmayacağını düşünmem! Bunlar memleketimin iç isleridir; kimsenin bu islere karışmasına müsaade etmem! Majestelerinin devleti memleketimizin azınlıkları ile uğraşmaktan vazgeçsinler! . . Kim bize saygı beslemezse, bizden saygı beklemeye hakkı olmaz! . .
Amiralin benzi kül gibi olmuş:
-İngiltere Hükümeti`nin tebasını her yerde koruma hakkı, devletler hukuku teminatı altındadır. Avrupa devletleriyle birlikte arkaladığımız Rum ve Ermenilerin güven içinde bulundurulmasını sadece rica ettik. Yoksa biz bu güvenliği sağlayacak güçteyiz. . .
İşte o zaman Mustafa Kemal Paşa`nın tepesi iyice atmış.
-Arkaladığınız Yunan ordusunun denizde yüzen leşlerini herhalde görmüş olmalısınız! Türk ordusu asayişi sağlayacak güçte olduğu gibi, limanı o dönemde İngiliz donanması İzmir limanında bulunmaktaydı boşaltacak güçtedir de. . . İsterseniz, Türk`e ihanet eden tebanızın ve azınlıklarınızın adaletten kaçan sefillerini geminize doldurabilirsiniz! . . Donanmanızın da en kısa zamanda limanı terk etmesini istiyorum!
Mustafa Kemal Paşa`nın cümleleri, art arda Osmanlı tokatları gibi Amiralin yüzünde şakladıkça, Amiral ne yapacağını şaşırmış ve en sonunda:
-İngiltere`ye savaş mı açıyorsunuz? demiş.
İşte Paşa burada son sözünü söylemiş:
- Savaş açmak mı? Siz yoksa Sevr Antlaşması`nın hala yürürlükte olduğunu mu sanıyorsunuz? Biz onu çoktan yırttık. . . Karşımda oturuşunuzu, sizi konuk saymama borçlusunuz! Fakat görüyorum ki, nezaketimizi kötüye kullanmak eğiliminiz var. . . Buna müsaade edemem. Bizim gözümüzde "Barış antlaşması yapmamış" iki devletiz. Savaş hukuku yürürlüktedir. Gemilerinizi derhal karasularımızdan çekmenizi size ihtar ediyorum!
Bir balmumu heykeline donmuş Amiral. . . . . şişe-gerine girdiği Mustafa Kemal Paşa`nın odasında oturduğu sandalyede küçüldükçe küçülmüş ve sonunda kekeleyerek:
-Afedersiniz! . . demiş ve yerlere kadar eğilerek geri, geri kapıya gidip dışarı çıkmış.
. . . . . . Ruşen Eşref hem düşünceli hem de gülüyordu:
-Paşa, Amirali anasından doğduğuna pişman etti. "Kendisinin Türk topraklarında bir savaşcı olarak bulunduğunu "Paşa`dan öğrendiği zaman sapsarı kesildi. . . Tutuklanacağını, tutsak edileceğini sandı. İnce dudaklarını ısırıyor, parmaklarını birbirine kenetlemiş titriyordu.
Karşısında Babıali Paşası bulacağını sanıyordu herhalde. . . "İngiltere devletini kendi devletine eşit gören " bir Paşa ile karşılaştığı için, ihtiyatsizlik edip karaya çıktığına kim bilir nasıl lanet etmiştir. . .
Aradan bir saat geçti geçmedi. . . İngiliz gemisinden bir müfreze ve bir teğmen çıktı. Amiralden - devleti adına- bir ultimatom getiriyordu, başkomutan`a kendi eliyle verecekti.
Paşa`ya bildirdim; "Gelsin" dedi. Teğmeni içeri aldım. Ruşen Eşref tercümanlık yapıyordu. İngiliz çakı gibi bir teğmendi. Paşa`nın karşısında gösterişli bir selam verdi ve Ruşen Eşref aracılığıyla ultimatomu Paşa`ya ulaştırdı. Pasa:
-Peki teğmen! Hükümetimiz ultimatomunuzu inceler ve hükümetinize gereken karşılığı verir. Siz geminize dönebilirsiniz. . .
. . . . . . . . . . . . Teğmen önce dışarı çıkacakmış gibi bir hareket yaptı, sonra da Ruşen Eşref`e dönüp:
-Başkomutan ellerini öpmeme müsaade buyururlar mı?
Ruşen Eşref, teğmenin dileğini Paşa`ya söyledi, Paşa:
-Nereden icap etmiş sor bakalım! . . dedi.
Teğmen:
-Asker olarak zaferlerine, insan olarak kendisine hayranım. . . Lütfetsinler. . .
Teğmen Paşa`nın elini öptü, Paşa da teğmenin yanağını okşadı. Odayı boşalttık. Az sonra Ruşen Eşref`i çağırdı:
-Metni okudunuz mu? Ne istiyorlar? . . -Paşam Amiral ile görüştüklerinizin yazı ile de pekiştirilmesi isteniyor.
-Öyleyse Halide Edip Adıvar Hanımı bulunuz, hemen tercümesini yapsın ve metin olarak bana getirsin. . . Öte yandan bir kopyasını şifre ile Dışişleri Bakanlığına gönderin gerekeni yapsınlar. . . Durumu, ordu komutanı Nurettin Paşa`ya da bildiriniz. Gerekiyorsa benimle temas etsin. . . . . . . .
Olay kısa bir sure içinde şehirde duyulmuştu. . . . . .
İngiliz ve Fransızlar, kendi devletlerinin uyruğunda olanları gemilere bindirmeye başlamışlardı. Nitekim birkaç saat sonra da sessizce çekilip gittiler. .
YORUMLAR
Aç, ölüme yakın, ama Şerefli olunan yıllar.
Atam'ın 10' nda biri kalıbında, %10 şerefinde, % 5 cesaretinde ve % 1 vatan ile millet sevgisinde olan bir yönetici çıkmadıkça...
Olaylar ancak ;
- Siz Amerika birleşik devletlerine savaşmı açıyorsunuz!
- Yok Generalim nerden çıkardın. Amman bir yanlış anlaşılma olmasın. Aklımdan bile geçirmedim hem zaten pirezident buşun hayranıyımdır ben. Türkiye, her daim amerikayla dosttur...
Çuvalmı , haketmişler de geçirmişsiniz
İncirlikmi, sizin bizim ayrımımı var canım aramızda
Afganistanmı, tabi tabi siz bırakın biz ortalığı temizleriz. Ne demek efendim vazifemiz
pkk mı, hiç olurmu efendim sizden şüphelenmek, daha neler.
Bir kaç hınzırın uydurmaları bunlar.
vs. vs...