- 1627 Okunma
- 12 Yorum
- 0 Beğeni
Falezde Suit Bir Oda
Sevgili "Lacivertiğnedenlik", bu yazının hazırlanmasında "Fikir babası" rolünü üstlenmiştir ancak bu durumdan kendisinin bile haberi yoktur. Çok teşekkürler Laci.
"Kimin gözleri ıslanmış ki iliklerine kadar? Üzebileceğim biri hala varken, çok zor şey kendimi kilit altında tutmak... Sonra birlikte uyanmadığımıza yemin edebileceğim bir sabah, en az onun kadar gülümseyerek katlanmak bahara... Her gün ılık bir teselli damlatırken içime annem, babam serseri oğlunun ellerini bırakmazken ve her fırsatta dik tutmaya çalışırken kafasını, ben bütün düşmanlarımı kaybettim. Korkulacak şey, esasında hiçbir şeyden korkmamak. Benim «Yarın daha iyi olacak» diyebileceğim tek bir umudum bile yok." İri gövdesi, yaşlı bir ağacın sadece birkaç balta darbesiyle çabucak yere yıkılması gibi meyil tutmuştu genç kadının bedenine. Saatlerin eseri bir yorgunluğun değil, yılların neticesi biriçi boşluğun mağlubiyetiydi. Gölgesini, kadının annelik hislerine bırakıverdi oracıkta, bir müddet uyurmuş gibi yaptı.
Göğsünde kabarcıklar çıkarttıkça alev alıyordu elleri. Saklanmış gibi yaptıkça nefesi, buz kesen bir havanın tozlu bitki örtüsünden farksızdı, yenik düşüyordu arkadaşının merhemli dudaklarına. Debra bir kez daha yaklaştı ona, avuçlarında ısıttı mosmor olmuş tırnaklarını. "Daha iyisin ya şimdi?" Jagla bir konuşmaya başlasa, saatlere yalvaracaktı yerinde saymaları için. Ama işte zor olan da buydu ya, birkaç cümleyle özetleyebilmek her şeyi. Hem de onu sevmeye çalışan insanların gözlerinin içine baka baka. Bastırarak işaretlediği bir şıktı itiraf etmek ama ne kadarını? Başını biraz aşağı kaydırarak tamamen yaslandı göğüslerine. Saçlarına uzanan incecik tırnakları, bir doktorun can yakmaktan sakınan cerrahi müdahalesini andırıyordu. Eğildi, yan yatarak ufalttı görüş alanını. "Sana bir şey söylesem ve bu aramızda sır olarak kalsa olmaz mı Deb? İlk ve son defa söyleyeceğim ve sende bir karınca kadar sessiz olacağına söz vereceksin. Olabilir mi bu?" Gözlerini biraz yukarı kaydırarak ona bol miktarda gülümseyerek bakan, yüzü pembe tonlarındaki arkadaşına baktı. İçtendi, dolambaçlı yollara girmeden uzanmak istiyordu sanki neticeye. Debra birazcık eğildi yüzüne doğru ve en azından burnundan taşan havaya yetiştirdi dudaklarını. En cömert ve derisi kalkmış kalbinin kırmızılığını aşikar ederek gülümsedi. "Tabi ki. Rahat ol. Sen benim en değer verdiğim arkadaşımsın. Söz veriyorum. Sır olacak." Jagla bunun üzerine çok daha içten ve delici bir bakışla "Bir kere söyleyeceğim ve susacaksın. Arkasından buna ilişkin tek bir soru veya cevap duymak istemiyorum. Eğer konuşursan..." diye uzattı gözlerini. Rüzgardan bile hızlı biçimde okşadı kumral saçlarını Debra ve sonu olmayan bir güvenle rahatlattı hızla çarpan yüreğini. "Anlaştık. Tamam."
"Kimse dokunamaz bana seninleyken. Öyle kuvvetli, itici ve yabanisin ki... Aklımın köşesinde ayağım olmadan, dokunmadan toprağa bir an, korkarım ölümüm olur gözlerin, seyredersin uzun uzun... Tekrar sarılıp ağlasınlar diye ve pişman olmamak için belki de geri dönüşüm olur mor rengim. Ama unutursam insanları, kalabilirsem bir başına ve utanmazsam yalnızlıktan bir gün... Uzanır mısın yüzü koyun yanıma? Tatlı bir kaşıntı, tuz birikintisi kalır avuçlarımda. Sakalım çoğalır dokundukça ıslak, mavi dudaklarına. Kimse görmez, işitmez yorgunluğumu ya ben yine de ölmeye hazırım. Birisi için değil, kendim için bile sayılmaz uzaklaşamayışım. Senden ötede ne bir şehir ne bir yalan ne de inanmaktan yorulduklarım var. Ne olur geri verme beni sevdiğini söyleyenlere. Aşk bende konaklayabilir, itaatkar bakışlarımla saklayabilirsin vücudumu. Lüzumu yok esmerleşen tenime doğruları söylemene. Ben ölçüsüz bir yalancının ısırılmış dudağıyım sadece. Tuzuna bandım ama içmeden suyunu, rengin ile yırttım bulutları, mevsimleri, acıları, mutluyum dedikleri mutsuzlukları. Şu an yeryüzünde ölmeye en hazır kimse benim."
Dalıp giden gözlerinin tam orta yerine çöreklenen acı dolu sözlere son verip, burnuna sıkıca tutunmuş, keskin patlamış mısır kokusuyla, ait olduğu zamana dönüyordu genç kadın ve derhal çevirdi bakışlarını. Burnunun dibine kadar yaklaşmış karton kutudan sarkan kar topu parçaları lezzetli görünüyordu ve onu ısrarla havada tutan, tanımadığı, beyaz tenli delikanlı da bir o kadar sevimli. İnsanın kanını kaynatan bir gülümseme ile "Buyurmaz mısınız? Sıcacık." Kafa dağıtmak için gittiği sinemada önüne çıkan ilk filme girmişti ve şu kadere bakın ki, normalde çok istemesine karşın bir türlü karşısına çıkmayacak şirinlikte bir çocuk bitiyordu yanında. En namüsait zamanda kalbini hızlandırması gereken bu tavra kayıtsız kalmak mecburiyetindeydi Debra. Kafasını iki yana hızla çevirip kaşlarını olumsuz manada havaya dikerken, sesinden evvel çok daha kuvvetli bir ses bitiyordu kulaklarında: "Dördüncü salonumuzda film başlamak üzeredir." Baktı ve gülüşüne olası, yerinde kalması gereken bir gülüşle karşılık verdi Debra. "Teşekkür ederim. Rejim yapmaktayım. Almasam daha iyi olacak." Genç adam derhal geri çekti patlamış mısırları ve ağzına götürdüğü bir avucu, gürültüyle dolaştırırken alaycı bir ifade takınarak aniden "Ben de öyle düşünmüştüm zaten" dedi. Sinir bozucu bir rahatlık içerisinde, tanımadığı bir kadının gururuyla oynamaktan keyif duyuyor gibiydi hınzır adam. Kibarca başlattığı diyaloğu incitici bir kıvama sürüklemek, içine yerleşen gürültüyü ikiye katlamıştı, dudaklarını iyice yayarak gülmemeye çalışıyormuş gibi yaptı ve bir kez daha incitti Debra’yı. Sonunda dayanamadı kadın. "Afedersiniz. Ama ne demek istediniz pek anlayamadım? Şişman olduğumu mu vurguluyorsunuz yani?" Genç adam baştan aşağıya tekrar süzdü kadını ve bir avuç mısır daha ilave etti ağzına. "Değil misiniz yani? Benden en az on kilo fazlasınız." Debra sinirden tırnaklarını deri koltuğa geçirmişti bile. Söylenecek onlarca kelime vardı ama bu adamın küstahlığı sanki bilinçli bir şekilde üzerinden geçiyordu ve tahammülsüzlüğün doruk noktasına ulaştığı bir anda düşmesini seyredecekti hem de patlamış mısırları avuç avuç yemeye devam ederek. Hakim oldu kendine ve "Olabilir. Ama böyle söylemeniz çok kaba bir davranış" dedi düşürerek yüzünü. Delikanlı pişmiş kelle gibi sırıttı ve aniden yüzünü yaklaştırdı kadının omzuna. "Ne yani? Şimdi yalandan güzel sözler söylemeye devam etsem, sonra da çıkışta bir yerlere gidelim desem, yesek, içsek, öpüşsek ve bu birkaç gün sürse bu böyle... Sonra aşık oldum masallarına inandırsak birbirimizi ve böylece ilk fırsatta, tıpış tıpış benim olmayacak mısınız yani? Buna hayır diyebilmenize imkan yok. Değer misin peki bunca uğraşa? Oysa bu kaba halimle bile katlanıyorum şekilsizliğinize. Dilersen boş verelim filmi, gel günlerce flörtle vakit kaybetmeden sevişelim bir çırpıda görmezden gelerek aitliğimizi. Olmaz mı yani?" Elini arsızca Debra’nın saçlarına sürdü ve sert, hakaret içeren bir yanıt vermesine imkan vermeden devam etti : "Sevgili bayan. Şimdi yapacağınız iki şey var. Bir. Tokat at, küfret ve defolup git güne lanet yağdırarak. İki. Tamam de, yapış dudaklarıma." Debra sinirden kocaman olan gözlerini patlatarak baktı bu hadsiz, fırsat düşkünü adama. "Adınız nedir öğrenebilir miyim?" Genç adam elindeki mısırları, kolunu dayadığı yerde bulunan çukurun içerisine yerleştirdikten sonra yine sinir bozucu bir ışıltıyla baktı kadına ve "Fricky" dedi ve "Öyle değil tam olarak ama öyle der arkadaşlarım" diyerek ilave etti arsızlığına.
Yalnızca iki saat evvel...
Gözlerinde küçülüyordu iklimler, zaman yatağından kurtulmuş bir nehir gibi savruk ve yıpratıcı biçimde dolanırken, önüne kattığı bütün dirençsizleri süpürüyor ve ağlak insanlar rıhtımına uğramaksızın, cenazesi olmayanların arasına götürüyordu. Şimdi utanmak vaktiydi. Utanıp yüzleştiği, nefrete boğulmuş nefesini tesellilerden sıyırarak odadan dışarı fırlatmak lüzumluydu. Fricky diyecek tek bir kelime bulamadan sertliği, cümlelerden aldı, kaçırdı ve masaya var gücüyle atılmış bir tokatta bıraktı. Kimsenin canı yanmadan noktalanması gereken buruk bir aşk öyküsü diye adlandırılması için keşke o da, Allyonna da aynı şekilde davransaydı. "O halde daha fazla burada durmanın bir anlamı yok." Elini arka cebine attı, simsiyah cüzdanını çıkarttı ve içini kurcalamaya başladı. Onu böyle incinmiş gördükçe iki büklüm olup, ezilen ruhunu yatıştırmakla meşguldü Allyonna. Başını iyice eğdi, çalışma masasındaki beyaz karalama kağıtlarının altına yerleştirdi ellerini. Aniden doktor raporlarının meydanda olduğunu fark edince de, bir an panikle çekmeceye uzandı ve Fricky’e sezdirmeden içine yerleştirdi kağıtları. Sonra tekrar güç depolayarak ağlamamak için sıktı kendini ve baktı sevdiği adamın öfkeyle yanıp tutuşan yüzüne. İçinden defalarca haykırarak "Bu haliyle bile ne kadar güzel... Tanrım! Ona bir şey olmasın" diye dua etti. Nihayet aradığını bulan Fricky, titreyen ellerini durduramadı belki ama yüreğini kazıyan hiddetin gölgesi altında olabildiğince sakin kalarak uzattı katlanmış kağıt parçasını Allyonna’ya. "Al. Sende kalsın. Bir kez daha okumak istemeyeceğime eminim. Sen de okumazsın ya... İstersen yak" dedi ve hızla çevirerek başını kapının kolunu tuttu, çekti ve "Elveda" diyerek karşılık beklemeden dışarı ittirdi gövdesini. Arkasından seslenmek, "Dur" demek, son bir kez sarılmak veya en azından ismini bir kerecik söylemek vardı gerçeği yüzüne haykırmak yerine ama bazen hiç bir şey yapmamak, tepkisiz kalmak veya susmak hepsinden daha bitirici bir çözümdü. Çözüldükçe eriyen kalbini karıştırabiliyordu hayata. Adalet dilenecek hali yoktu, takati de kılıksız vicdanı kadar hazırdı düşmeye. Kokladı kokusu bulaşmamış derisine ayrılıkları ve uzunca bir elveda pasajı hazırladı:
"Yalnızlığımın başlangıcı güçsüz kalmamdı. Olur ya hani kalp koşar gider ayaklarını unutup ve gürültüsünü işitmez, sessiz kalır duvarlar. Aslında olmaz ya herkes de olur sanır. Sadece konuşmuş gibi yapar, uzun geceler masumlaşır, pişman olur, tövbe eder günahları için. Ama dilek kocaman bir yalandır, soğuk bir hayalin gerçek olmadığını yüzümüze vuran acısıdır. Onu hiç unutmayıp, bir gün sonra onun seni kendiliğinden anımsamasıdır, hala aynı heyecanla koyacak yer bulamazken ellerine. Yine koştum sanıp bir dizi filmde bulursun cümlelerini. Pişmanlık bir yalandır, tıpkı diğerleri gibi. İki yol; birisi yalnızlık, sevmeye mecbur kalarak; diğeri hayallerle vicdan rahatlatarak. Şimdi sevmiyor beni, çünkü onu sevdiğimi duymadı henüz. Kalbim aşikar etse bile sevmeyecek, çünkü kelimelerim tereddüt dolu, hiç sevmeyecek gibi onlar bile. Bu da yalnızlığımın sona erişi işte. Mürekkebi kana yeğleyişim ayaküstü."
İki saat sonra sinemada bir tesadüf değil, falezde bilinçli bir buluşma...
"Tabancasını çekti kadın. Namlusunda sevda cümleleri. Yüzü dönmüyordu bir türlü yağmurlara. «Saymaya başla» dedi içinden. Heyecanlandım kabzasını şakağıma dayarken. Barut sıkmıştı tenine, çenemden tutup yaslarken alt dudağına dudağımı, görünmez oldu korkularım. Düşündükçe büyürdü gözümde oysa. Meğer ezberlemek teferruattan ibaretmiş karşısında. Doğaçlama kırmızı aktı beynimin şerbeti. Boyadım sinsi, çapkın ve kıyafetsiz... Boyadım dokunmadık tek bir zerre bırakmadan katilimi."
Jagla diz çöküp çantasını açtıktan sonra göz ucuyla Allyonna’ya baktı. İçinde hep bir tereddüt vardı, sanki güzel kadın her an anlaşmadan vazgeçecekmiş ve onu hayal kırıklığına uğratacakmış gibi endişeyle inceliyordu yüzündeki değişimleri. "Hazır mısın? Hallettin mi bütün işlerini?" Allyonna yüreğini yatırıp uzunca beklettiği kireçli sudan çıkarmıştı. Sert, çok sertti ve göğsünü delip dışarı fırlayacak gibi keskinliğini koruyarak ittiriyordu cümlelerini. Gözlerini falezden aşağıya kaydırdı. "Ne kadar da coşkulu dalgalar... Karşılama mı yoksa bir uğurlama töreni mi dersin? Bandomuz da var. O halde hazırım." Jagla ayağa kalktı ve çantadan aldığı tabancasını usulca uzattı genç kadına. Sonra gözlerinin içinden geçen ırmakta yorgun bir yolcu oldu ve su sesiyle uyandı upuzun uykusundan. Dingindi, yıllar süren mağlubiyetlerin bir türlü akıllandıramadığı çocuk olarak cezasını çekmek için gönüllü el kaldırıyordu şu anda. Silahı, kadının yumuşacık ellerinin arasına iliştirip sıkıca tutmasını sağladı. "Sakın ola ki ellerin titremesin. Bir an bile acıma." Ve dirseklerinden tutup havaya kaldırdı kollarını. Elini ve ucundaki silahı alnına dayadı sonra. "Seni yarattım kendi ellerimle. Sen içimdeki öfke, sen içimdeki hain saldırı, sen uzlaşılmaz bir denizsin benim için. Parmak izi bırakmamak gayesiyle seçtim seni. Tetiğe ezerek dokun bir anda. Sonra gürültüsünü takip edecek bedenim. Sakın bakma. Denize kaydır gözlerini. Geçmişe yaklaştıkça sana ait bir geleceğin olmaz, içimde kalırsın. Tek bir kurşundan yağmur olmaz" dedi ve kapattı gözlerini.
"Bende seni kendi ellerimle yarattım. Nasıl sen seçtiysen katil diye beni, benim de kurbanım olmaya mecburdu biri. Hep iyi biri olarak yaşadım. O kadar iyi ki... Ölürsem herkesin özlemi olacaktım. Ama öldürürsem önce, hatta son bir iyilik olarak sana, iyileştirmeye çalıştırdığım şey, sadece sadakat olacak. Tek bir kurşundan sadece sevgili olur. Yanımda götüreceğim yegane şey, beyninde açılmış, düşüncelerini paramparça etmiş kocaman bir delik olmalı. Oysa sırılsıklam ölmeni isterdim benim gibi."
Bir kez daha karşıma çıksan ne olur? Üşütse alnın alnımı, dayamasak da olur birbirine zırhlarımızı. Ölesiye bir dövüş bu, birimiz yaşama veda edene kadar devam edecek aramızda ufalanan gerçekler. Katı bir yakıt gözlerin. Ateşe karşı dirençli ama sadece bir süre sonra dağılmadan, yüz tutar kendinden yabancılaşmaya. Ve bu kadar derin bir uyku da bile gücün var yeni çocuklar doğurmaya, doğanları saatlerce yaşatmaya. Sönme sakın ruhum. Bir ülkeden diğerine kurulan salıncak olsun, dilini bilmediğin bir yerde seni sevmediğimi söyle. İnkar et ve bir anlık pişmanlıkla beni de öldür kendinle birlikte.
"Ben, olguların toplanıp birleştiği zorunlu bir buluşma noktası gibi duymuyorum kendimi artık; şifalı ölüm, doğadan ayırarak iyileştiriyor bizi; ama ya ben, olgulara yol vermeyen acıların ürünüysem? Ben kendimi öldürürsem bu, kendimi yıkmam için değil, ama kendimi yeniden oluşturmam için olacak. İntiharla kendi tasarımı yeniden doğaya uyguluyorum, ilk kez kendi irademle biçimlendiriyorum her şeyi. Bana uygun olmayan organlarımın koşullandırmasından kendimi kurtarıyorum; ve yaşam, bana düşünmem için verileni düşündüğüm saçma bir talih oyunu olmaktan çıkıyor. Güzel ile çirkinin, iyi ile kötünün arasına yerleşiyorum. Askıda bırakıyorum kendimi; hiçbir yana eğilim göstermeden, yansız; iyilerin ve kötülerin kışkırtmalarının kurduğu dengenin kurbanıyım."
Antonin Artaud
Herkes unuttu seni ama ben değil. Bir şekilde bana bakıp gülümsediğini biliyorum. Sana Allah’tan rahmet, ailene de sonsuz sabır diliyorum. Deniz Demiröz için...
YORUMLAR
Kaçırmış olduğım öyküleri geri dönüp zaman buldukça okumaya çalışıyorum. Gizemli ve sizin farklı öykülerinizden biri.
Çok severek okudum. Tebrikler, sevgi ile...
Umut Kaygısız
Bir roman yazdın, bir sayfaya sığdırarak.
Nasıl başardın bunu??
Ellerine sağlık :)
Umut Kaygısız
"Ben, olguların toplanıp birleştiği zorunlu bir buluşma noktası gibi duymuyorum kendimi artık; şifalı ölüm, doğadan ayırarak iyileştiriyor bizi; ama ya ben, olgulara yol vermeyen acıların ürünüysem? Ben kendimi öldürürsem bu, kendimi yıkmam için değil, ama kendimi yeniden oluşturmam için olacak. İntiharla kendi tasarımı yeniden doğaya uyguluyorum, ilk kez kendi irademle biçimlendiriyorum her şeyi. Bana uygun olmayan organlarımın koşullandırmasından kendimi kurtarıyorum; ve yaşam, bana düşünmem için verileni düşündüğüm saçma bir talih oyunu olmaktan çıkıyor. Güzel ile çirkinin, iyi ile kötünün arasına yerleşiyorum. Askıda bırakıyorum kendimi; hiçbir yana eğilim göstermeden, yansız; iyilerin ve kötülerin kışkırtmalarının kurduğu dengenin kurbanıyım."
Antonin Artaud
...
Bir öykü kurgusu için bu kadar alıntı çok değil mi ? okur kurguya nasıl bakmalı ?..Antonin Artaud ...kurgunun izleğini çizmiş ve yazarı etkilemiş yazar kurgusu olmaktan çıkarmış..selam ve sayglar..
Yahya İncik tarafından 9/22/2011 8:48:09 PM zamanında düzenlenmiştir.
Umut Kaygısız
Teşekkür ederim uyarınız için. Saygılarımla
Yahya İncik
Umut Kaygısız
Yahya İncik
öYKÜLER, GİZEMLİ YAZILIRSA ÖYKÜ OLUYOR. bİRAZ BU KONUDA KENDİMİ YETİŞTİRMEYE BAŞLAYINCA ÇOK DAHA İYİ ANLAYABİLİYORUM. VE SİZİN BU ÖYKÜNÜZDE BUNA EN GÜZEL ÖRNEK. TEBRİKLER UMUT BEY. SAYGILARIMLA... YİNE HAYAL GÜCÜNÜN ESERİ...
Umut Kaygısız
Nermin Kaçar
Aslında bilinçli değil belkide ama birbirimizi ne çok öldürüroruz . Birimiz tetiği çekior da farkına bile varmıyor .
ölü ölü gezen insanlar dolaşıyor sokaklarda . Yaşamak nedir ki sadece nefes alıp vermek mi ? Sevgisiz , sevgilisiz bir nefese
dayanamaz kimileri , kimileri de sağlıksız bir hayata . . Oysa yaşamak dirençli insanların harcıdır . Her koşulda .
İntihara kalksam , kaç kaz kendimi öldürürdüm . İnsanın büyük gücüne inanmak gerek : O büyük güce nefes almaya ..
İçimi karartan ne yazıları okur ne de flimleri seyrederim . Gece yatmadan önce okudum öykünüzü , yorum yazmadım .
Tekrar okudum ve gerçek ama öykü içeriği açısından - yapılmaması gereken - dedim .. selam ve saygımla , kutluyorum ..
Umut Kaygısız
Ziyaretiniz için teşekkürler. Saaygılarımla
glenay
Bu çok bilmişlikte değil . İnsanların acılarını hissetmesem yazar mıyım ?
Öyle sorunlarla boğuşur oluyoruz ki daha da kötüsüne gömülmek istemiyoruz . Bizli konuşuyorum çünkü küçük kardeşim de böyle ..
Elimden gelse insanları gülümseten öyküler yazmak isterim ..Ben gerçek yaşantımda kimseye aldırmadan haklıyı savunan , sorgulayan biriyim .
Ne tam kötüye ne de iyiye inanırım . İnsan karmaşık , çözümü de zordur ..
İçerik biraz dokundu herhalde .. Öyküyü çok beğendim . Hele sizin anlatımınız olunca .. selam ve saygılar ..
Ve sonra devam eder Antonin Artaud dehşetin tiyatrosunu yazmaya ...
"Kendimi öldürmeden önce bana varoluştan yana güven verilmesini isterim, kuşku duymamak isterim. Yaşam, benim gözümde, olguların belirginliğini ve akılda uyumlu biçimde birleşmelerini onaylamaktan öte bir şey değil.’’
..
‘Buradan intihar durumuna geçmem için de benliğimin bana geri dönmesini beklemeliyim, varlığımın tüm eklemlerini özgürce oynatabilmeliyim. Tanrı beni, umutsuzluğun içine bıraktı, sanki ışıkları bana ulaşan çıkmazlar burcunun ortasına bıraktı. Ben artık ne ölebiliyorum, ne yaşayabiliyorum, ne de ölümü ya da yaşamı istememezlik edebiliyorum. İnsanların tümü de benim gibi.’
..
Birileri birilerini seçer ,birisi kendini seçer veya aynı yaralı insanlar bulur birbirlerini ,veya bir kurban seçersin ,sen kurban olursun belki de kurbansın acımasız dansın orta yerinde salınırken aniden kırılıverir atların ayağı ve intiharı seçerler….
Yine bir sinema klasiği ve yine duyguların şizofrenik tiyatral akışı , morca..
Yazar olmanın en güzel yani empati yapmak kalemin tıpırtılarına sığınmak ,ilham almak ,ilham vermek aynı gözlükten bakmak veya ayrı gözlükleri sevmek ...
Çok saygımla teşekkür ederim ,sevgiler
.
Umut Kaygısız
Sabah okumak için pcnin başına geçtim. Malum ya uzunca zaman okumayınca algılayamıyor insan. Sonra saatin kaç olduğunu bilmediğim bir zaman diliminde yine okudum. Garip bir yolculuğun kucağına düşen eylül bakışlı yaprakların hışırtıları arasında dolaştım.Kah gözlerimi şaşkınlığın son çerçevesine kadar açtım -kah dudaklarımı büzdüm ağlamamak için.
Yani yazarım ; sanki koskoca bir roman okudum anlayacağınız.İçime sindi.Derun-i bir haz kapladı içerimi...Eee hissettirmek marifet gerektirir.Marifetli ellerinize selam olsun.Bir de göyn tabiki :)
Ülviye Yaldızlıı
Umut Kaygısız
Umut Kaygısız
Ülviye Yaldızlıı
Umut Kaygısız
Ülviye Yaldızlıı
lacivertiğnedenlik
Ülviye Yaldızlıı
Mümkünse faceden yolla...
lacivertiğnedenlik
ben yollarım sana yine bu sayfadan kuzum
Ülviye Yaldızlıı
* Üşütürken alnın alnımı yaşamın rahminden akıyordu hüznün kan revan çığlığı!
sizi okumak büyük keyif...
tebrikler...
Umut Kaygısız
Malum, birkaç gün zaman olmuyor okumaya. Ama işte birkaç saatliğine bile olsa gelip gecenin bütün sihrini üstümden atmak için okuyorum :) Yine yapacağınızı yaptınız yani, ne diyeyim. Beğenerek hem de çok beğenerek okuyorum.Çok şey katıyorsunuz emin olun...
Her sözcük okuyana muhtaçtır, her öykü bir dinleyen ister.Sustukça kapaklanır, kapaklandıkça da yiter gider. Bazı öyküler vardır,bazı romanlar vardır aynı şekilde bazı şiirler; onları ne susturabilir ne de yitirebilirsiniz...
Hangi duyguyla yazdığınızı ele veiyorsunuz, klavyenin tuşları nasıl bir heyecanla yetişmeye çalışıyor size anlayabiliyorum.Güneş dosa dahi herhangi bir uğraşınız varsa yetişmek umrunuzda bile olmuyor. İmreniyorum ne garip ki çoğu kez de yapıyorum bunu.
Basit, klişeleşmiş sözcüklere kurban etmek istemiyorum bu güzel eseri; ve her zamanki gibi bir sihir hakkı veriyorum kaleminize; yarınınıza umut olsun, bahar olsun :))
Umut Kaygısız
Sihirli Kalem
Ah ama ...
Ne diyebilirim ki, Lacivert ismini görünce neşelenmiştim oysa.
Ama galiba gece size de uğramış.
İçimizde parçandı gece, size de bu öyküyü yazdırmış işte.
Lacivert bugün bana ,"sahi gök neden mavi" demişti..
Ben de size soruyorum, sahi siyah ne renktir?
Çok çok tebrikler sözlerimiz yetersiz kaldı anlatmaya...
Saygılar...
Umut Kaygısız
lacivertiğnedenlik
veya gök siyahken bazıları neden mavidir bulutun gözü nemlenmişken
düşün bunu :)
O qué
Niye yoruyosun beni sen :D
Canım uj geldin bak yazmasan da yazdırıyorsunn :D
Seviyorum seni güzel kalpli laci