Tanrı Parçacığı-1
Tanrı parçacığı olarak isimlendirilen ‘HİGGS BOZONU’ fizikçilerin CERN’de bulmaya çalıştığı çağın müthiş bir uğraş alanıdır. Sıkı bir ateist olan Higgs’in adına izafen konulan bu ismi kendisi hiç beğenmemiştir, ancak yinede fizikçiler hiçlikten maddeye yani kütleye geçişin sorumlusu olarak gördükleri Higgs’in önerdiği bu enerji alanını ‘tanrı parçacığı’ olarak adlandırmayı tercih etmişlerdir.
Fiziksel öneminin yanı sıra metafiziksel veya dinsel açılımlara sebep olacağı için de herkesi ilgilendirmektedir. Çünkü, tanrı parçacığı bulunursa şayet, bu yaratılışın fiziksel izahına ciddi bir katkı sağlayacak, hatta yüzyıllardır süregelen ilahi tasarımcıya yani Allaha inancı en azından bir kısım insanlar için temelinden sarsacaktır. Ya da Allaha inancı sürecek belki ama Kuran’a inanç sarsılacaktır.
Aslında Higgs parçacığının bulunması, gözlenmesi halinde bile, bazıları yaratılışa ait kendi kutsal kitaplarında öngörülenlere inanmayı sürdürebilirler veya inançlarını terk ederler. Bence ikisi de kendince haklıdır.
Düşünün ki CERN’ de bugün tanrı parçacığı bulunmuş olsun. Yani ilk kütlenin oluşumu, yani ilk madde…
Tanrıya inanmayı tercih eden pekala şöyle bir argümanla inancını pekiştirebilecektir.
‘TANRI EVRENİ HİGGS BOZONUNU DA KULLANMAK SURETİYLE YARATMIŞTIR’ Yani yaratırken Higgs bozonunu kullanmıştır.
Tıpkı Big-bang kuramı bilim çevrelerince kabul gördüğünde dinsel otoritelerin tanrı evreni big-bang la yaratmıştır dediği gibi. Oysa big-bang dan önce teolojistlerin böyle bir izahı yoktu. Big-bangı yalanlamadılar, inançlarının içine şırınga ettiler.
Tanrıya inancı reddedenler için, daha doğrusu kutsal kitaplarda yer alan biçimiyle tanrıya inancı reddedenler için, Higgs parçacığının bulunuşu pekala maddeye kütle kazandırma sorununu çözmüş olacağından bir ilahi yaratıcının olmadığına olan inançlarını pekiştirmiş olacaktır.
Bir üçüncü gurup vardır ki bunlar ‘agnostikler’dir yani ‘bilinemezciler’. Onlar için bilim hangi düzeye gelirse gelsin evreni yoktan var eden bir Tanrı’ nın varlığı meselesi ,ispatı da inkarı da mümkün olmayan bir sorunsaldır. Bu hiçbir zaman bilinemeyecektir.
Görüldüğü gibi aslında insan neye inanmak isterse ona inanacak ve her türlü gelişmeyi , ilerlemeyi sadece inancını sağlamlaştırma adına kullanacaktır. Yani bilime, bilgiye göre inanç değil, inanca göre bilgi, fikir geliştirmeyi tercih edecektir.
Belki çok az bir kesim, bilimin geldiği seviyeden düşünsel bir sentezle yeni dünyalara ufuk açacak yani inancını terk ederek bir ateist haline gelecektir. Veya belki de bir ateistken Higgs parçacığıyla Tanrıya ulaşacaktır.
Bir fizikçi olarak kuşkusuz benim de evrenin oluşumuna veya yaratılışına ait bir fikrim, bir inancım vardır, ancak takdir edersiniz ki hem fizikle hem de dinle çelişmemek adına bunu açıkça deklare etmek yerine satır aralarından şifreler çıkarmayı size bırakıyorum. Hala tam olarak ne dediğimin anlaşılmamış olabileceği kaygısıyla şunu söylüyorum.
Fizik alemden metafizik aleme, metafizik alemden fizik aleme geçilemez, erişilemez. Bilimden inanca, inançtan bilime ulaşma çabası beyhudedir. Ve sanırım yaşadığımız dünya inançlı olmayı, bunu bilimle desteklemeyi adeta mecbur kılıyor. İnsan aklının anlamakta aciz kaldığı olağanüstü nizama sahip fizik ve metafizik alem için, bir ilahi kudretin tasarımıdır demek, hayatı kolaylaştırdığından bu yol en iyisidir. Bu nedenle insan, yaşadığı toplumun inanç ve değerler sistemiyle barışık yaşamayı çelişik yaşamaya tercih etmiştir çoğu kez. Yada çelişmelerini içine atmayı uygun bulmuştur deklare etmek yerine.
Belki Higgs parçacığı sayesinde big-bangın tekil ortamında kütleye bürünme açıklanırsa, kütle dışı bir gerçeklikten, kütleye geçiş bizi yoktan varoluşa götürecek demektir. Ancak burada ‘YOK’dan kasıt olmayan şey değildir. Enerjidir, kuarkdır. Yani hala bir şey vardır aslında.
Dinsel anlamda yoktan yaratılmak ‘olmayandan olana’ geçmek midir?
Fiziksel anlamda yoktan yaratılmak hala ‘olmayandan olana’ geçmek değildir. Hiçlikten varlığa hiç değil. Peki ya ne? Olsa olsa ışından, enerjiden, kuark’dan maddeye geçmektir.
Hani Einstein’in meşhur kütle- enerji dönüşümününü tanımlayan E=m.c.c formülündeki kütlenin enerjiye dönüşümünün tersi, yani enerjinin kütleye dönüşümü.
Eee peki, ilk enerjinin bir kaynağı yok mu?
Hadi diyelim kainat, sonsuz enerjili, sonsuz yoğunluklu bir tekil noktadan olağanüstü bir patlama ile kuarklar olarak saçıldı, saniyenin on binde bir süre içinde kararsız kuarkların bir araya gelmesi ile oluşan protona-nötrona, yani kütleye büründü TANRI PARÇACIĞI sayesinde..
Sonra atomlar elementler oluştu, sonra bu elementler organik maddeye ve ilkel hücrelere dönüştü sonra bugünkü canlı ve kozmik büyüme ile bu günkü kainat.
Her şey açıklansa da ilk enerjinin kaynağı nasıl açıklanabilir?
Gelecek yazımızda meseleyi biraz daha açmak ümidiyle…
İbrahim Erol
gazete54.com
21 Eylül 2011
YORUMLAR
Merhaba İbrahim bey,
Son zamanlarda okuduğum en güzel bilimsel makale. Güzelliği, eğrisi ve doğrusunun birlikte oluşu. Gerçekçi öngörülerin
dile getirilmesi. Hiçlikten maddeye geçiş, öyle sanıyorum ki Allah'a inancı artıracaktır. Allah nereden geldi diyenlere en güzel kanıt olacak. Bir tek, "Bilimden inanca, inançtan bilime ulaşma çabası beyhudedir." ifadenize karşıyım. Neden olmmasın ki?
Cenneti, Kuran'dan yararlanarak bilimsel olarak aramak gibi. Başarılı çalışmanızı ilgiyle takip edeceğim. Yazım konularına özen gösterilmesini önemseyen birisiyim. Siz de, yada değil, ya da yazarsanız iyi olur.
Başarı dileklerimle saygılar.
Her şey açıklansa da ilk enerjinin kaynağı nasıl açıklanabilir?
Sonda sorduğunuz soru herşeyi açıklıyor. Burada işte devreye iman giriyor. İlim Allahın Alim ism-i şerifinin kainattaki tecellisinden başka birşey değildir. insan bu dünyada madde yada enerji halindedir; en aşağı seviyede. Melekler nur mertebesindedir. İnsanın özü ise, yani kamil insan nur ala nur yani nur üstüne nurdur. Bu da insanın alemlerdeki en değerli varlık olmasının açıklamasıdır. Saygılarımla.