- 787 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Hayatımdan Bir Buket-4
Bu kez mesaj başka bir arkadaşımdandı. Daha önceden onunla buluşmak için söz vermiştim ama bırak verdiğim sözü arkadaşım bile yoktu o an aklımda. Durumu izah edip kendimi affettirdikten sonra doğruca onun yanına gittim. Oturduk bir yerde bir şeyler söyledik yedik içtik doyduk derken yorgunluğum bir yandan bedenimin surlarını ağır toplarıyla dövüyordu. Bense var gücümle karşılık veriyor pes etmiyordum. Yine sohbetin en koyu noktasında telefonum ötmeye başlamıştı. O an içimden gün yüzü görmemiş küfürler etmek geçti fakat şeytana uymanın da bir alemi yoktu. Belki de telefonum, hayatım boyunca hiç o kadar yerli yersiz çalmamıştı ve arayan bizim sıkı dostlardan Poly idi. Şehir dışından bir arkadaşı onu evde vereceği bir parti için davet etmiş ve Poly de benimle birlikte gitmek istediği için gitmeme bir engelin olup olmadığını sormak için aramıştı. Başta her ne kadar gitmek istemesem de Poly’i kıramadım ve ne zaman gideceğimizi sordum.
Poly: bugün saat 17:30da garda buluşalım.
Ben: yuh be oğlum şimdi mi söylenir.
Poly: seni de biliyoruz kardeşim seversin öyle birden çekip gitmeleri.
Dedim ya kıramam Poly’i diye ayrı bir yeri vardır hep. Zaman konusunda da ikna ettikten sonra beni, görüşmek üzere telefonu kapattı.
Yetişmem için hemen oradan ayrılmam gerekiyordu. Allaha şükür insanın anlayışlı arkadaşlarının olması iyi bir şeydi ki arkadaşım durumu anlayışla karşıladı. Arkadaşımla vedalaştıktan sonra yola koyuldum. Otobüse bindikten kısa bir süre sonra iyice yorgunluk çöktü üstüme. Artık direnemiyor ve direnmekte istemiyordum. İneceğim durağa yaklaştığımda uyanmak için dua ettim ve gözlerimi kapattım. Her ne kadar yorgun olsam da tam olarak uykuya dalamadım ve inmem gereken yerde inebildim. İndiğimde de bir yandan kendi kendime söyleniyordum; “Ne vardı da uyuyamadın olum durağı kaçırsan ne güzel gitmek zorunda kalmaz hem de geçerli bi sebebin olurdu.” Gara gittiğimde Poly ortalarda yoktu. Telefonunu arıyordum fakat nafile cevap vermiyordu. Bineceğimiz tren ise perona çoktan yaklaşmıştı ve sadece dakikaları kalmıştı. Buna karşın Poly hala ortalarda yoktu ve artık treni kaçırmıştık.
O gün için gideceğimiz yere başka sefer yoktu. Bir yandan seviniyordum gitmemek için bir bahanemiz vardı, bir yandan da o yorgunlukla o kadar yol gitmemin sonucunda hala aynı yerde sayıyor olmanın rahatsız ediciliği vardı. Poly her ne kadar yetişmek için çabaladıysa da bunu başaramamıştı. Geldiğinde kan ter içindeydi ama o an için yapacak bir şey yoktu. Poly dinlenirken bir yandan da ne yapacağımızı tartışıyorduk. Sonunda bir karara vardık. Yeni plan garaja gidip şehirlerarası otobüsü kullanmaktı. Basit ve iyi bir plan değil mi? İçimden yine söylenmeye başlamıştım “ulan bir türlü kurtulamadık *** iyi mi”
Derken garaja gelmiştik. Nedendir bilmem garaja her gittiğimde farklı bir duygu olur içimde. Biraz kızgınlık biraz hüzün biraz da mutluluk. Kimileri yeni yerlere yeni umutlara yelken açtığı için mutlu, kimileri yorgun ve kimileriyse ayrılık denen illet yüzünden hüzünlü ve mutsuz.
Bu sırada biletlerimizi almış ve hareket saatini bekliyorduk. Konuşmaya pek halim yoktu ama Poly durmadan bir şeyler anlatıyordu. Sonunda halimden sıkılmış olacak ki “bu ne lan duvar olsa dile gelirdi, aç ağzını da iki laf et” diye yakındı. Ama yorgundum lan bişey diyemezsin şimdi… Ben de ona anlattım durumu ve o sırada otobüsümüzün hareket saati yaklaşmıştı. Yerlerimizi aldık ve sonunda yola koyulduk. Kısa ve sıradan bir yolculuk sonrası gideceğimiz yerdeydik. Yolculuk ikimizi de acıktırmıştı. Oturup bir yerde karnımızı doyurduk ve kısacık bir şehir turu sonrası Poly’nin arkadaşı Mehmet’in evindeydik. Herkes yerini almış ve parti başlamıştı. Partiyi takan kim Poly yalnız kalmasın diye ordaydım ve hiç de sevmediğim bir olaydı. Yalandan milletle selamlaştıktan sonra Mehmet’e dinlenmem için bir yerin olup olmadığını sordum ve bir odayı işaret ederek orada dinlenebileceğimi söyledi. Hız kesmeden odaya yöneldim ve kendimi yatağa attım. İçerideki gürültüden dolayı uykuya dalmam biraz zaman almıştı ama sonunda uyuyabilmiştim. Üzerinden ne kadar geçti bilmiyorum ama o derin uykumdan yavaşça uyanıyordum. Gözlerimi açtığımda yanımda biri vardı ve bana bakıyordu. Oldukça şaşkındım ve ne yapmalıydım bilmiyordum. Uyandığımı gördüğünde beni bir kez daha şaşırtan o adımı attı.
Başını kaldırıp bana doğru uzandı ve kurumuş dudaklarıma bir buse kondurdu.
Bana ait olmadığını düşündüğüm bir ses tonuyla ona kim olduğunu ve yanımda ne aradığını sordum. Çok tatlı uyuduğumu ve dayanamayıp yanıma uzandığını söyledi ve ardından şakacı bir sesle “korkma sana bişey yapmadım” dedi. Sessiz kalarak arkamı döndüm. İçimden sanki ne yapabilecekse diye düşünüyordum. Biraz sessiz kaldıktan sonra “Yoksa kötü mü ettim yanına uzanmakla?” diye sordu. Kötü bir şey olmadığını ama aynı zamanda iyi de olmadığını söyledim. Bir yandan düşünüyordum amacı ne ve aklıma içkili olduğu geldi. Evet, evet kesin içkiliydi yoksa kim böyle tanımadığı birinin yanına yatardı. Ayrıca tatlı uyuduğumu söylemişti lan baya bi içkili olmalıydı… Beni kendisine doğru çevirmeye çalışırken ona ne kadar içtiğini sordum. Aldığım cevap karşısında şaşırmıştım. Aslında içkili değilmiş ve tüm yaptıklarını bilinçli bir şekilde yapmıştı. Bir anlık boş bulundum ve “ ****k mı geçiyosun” diyiverdim. Her ne kadar utanmış olsam da laf ağızdan çıkmıştı bir kere. Bu kez de o sessiz kalmıştı. Biraz zaman geçtikten sonra sessizliği ben bozdum ve az önce ettiğim söz için özür diledim. Gülerek önemli olmadığını söyledi. Elimden tutarak beni kaldırmaya çalışırken içeri geçelim diyordu. Ona şokta olduğumu ve önce ayılmam gerektiğini söyledim. Bana nedenini sorduğunda ona bir soruyla karşılık verdim ve az önce olanlar çok mu normaldi dedim. Bunun üzerine elimi bıraktı ve beni beklemeden odadan çıktı. İçerisi karanlık olduğu için yüzünü görememiştim ve eve ilk geldiğimizde görüştüğümüz kişiler arasında O yoktu.
Arkasından merakla çıktım ve salona geçtim orada yoktu ben de geçip bir yere oturdum. Arkadaşlar tekrar karşıladı beni ve iyi uyuyup uyumadığım geyiği yapıldı. Gözlerim Onu arıyordu ama O hala ortalıkta yoktu. Birisine sormak istesem de ne diye soracaktım ki ne ismini biliyordum ne de nasıl biri olduğunu. Bizim Poly de ortalıkta yoktu kim bilir kimleri bulmuş ve neler anlatıyordu. Birazdan içeriye elinde bir servis tabağı ile O girdi.
_______________________________________________________________
Orta boylarda, fit ve alımlı bir vücudu vardı. Saçları düz ve uzundu. Küçük masum ve beyaz bir yüze sahipti. Gözleriyse simsiyahtı. Açık renk sade bir t-shirt ve koyu renk pantolon giyinmişti. Kısaca dünya tatlısı bir kızdı. Şöyle bir etrafı süzdükten sonra beni gördü ve bana doğru yürümeye başladı. Bana doğru gelirken o anı ağır çekim yaşamıştım sanki. “Az önce yanımdaki kişi gerçekten bu muydu lan??” diye düşünüyordum ve bir yandan da ihtimal vermiyordum. Yanıma geldi ve tabağı bana uzatarak “Acıkmışsındır diye düşündüm ve senin için hazırladım.” dedi. Ben hayretler içerisinde tabağı elime alırken o da yanıma oturdu. Dipsiz bir kuyuyu anımsatan gözleriyle bana bakıyor ve beni utandırıyordu. Öylece kalakalmıştım. Arkadaşlara dönüp “Biri bana bunun bir rüya olduğunu söylesin lütfen” dediysem de nafile rüya falan değildi. Tabağı göstererek “e hadi yesene boşuna mı uğraştırdın beni?” dedi. Sanki ben söylemiştim git hazırla diye düşünüyordum ki nazlanmadan yemem gerektiğini ve yoksa kendisinin yedireceğini söyledi. Elimi kaldırdım ve dur işareti yaparak yemeye başladım. Aynı zamanda benim için bir uğraş olmuştu. Uykum yavaş yavaş açılıyordu ve olayları anlamaya çalışıyordum. Kendimce bu kız neyin nesidir diye düşünürken bana doğru ve gözlerime bakarak “bu arada ben Buket” dedi.
İsmimle birlikte memnun olduğumu belirttim ama gerçekten memnun muydum o an için bilemiyordum. Ardından ona az önce neden öyle davrandığını sordum. Aldığım cevap aynıydı ve çok tatlı uyuduğumu yineliyordu. Bense olanlar karşısında şaşırmış ve ne düşüneceğimi bilmiyordum. Fazla karmaşık bir şey yoktu ama yorucu bir gün sonunda yorgun bir benden ve ağrıyan bir baş ile durum tahlili yapamıyordum. Bir şey söylemeden yanından kalktım ve tekrar dinlendiğim odaya döndüm. Yatağa uzandım ve gözlerimi kapatıp öylece yatıyordum ki içeriye O geldi. Sevimli bir ses tonuyla “Neden buraya geldin yoksa benden sıkıldın mı?” diye sordu. Ona cevap vermezken bir yandan da nerden geldim buraya diye düşünüyordum. Kapıyı kapatıp ışığı açtıktan sonra yanıma oturdu. Ona hayretler içerisinde bakarken elimi sıkıca tuttu. Ben de “Sen herkese karşı böyle mi davranırsın?” diye sordum. Bunun karşılığında sadece bana özel olduğunu söyledi. “Peki ya o öpücük?” diye sorduğumdaysa Onu unutmamam için olduğunu söyledi. Benim için basit bir şeydi ama Onun için öyle olmamalıydı ki bu davranışıyla onu unutmayacağımı düşünüyordu. Konuşabileceğimiz çok zamanımızın olacağını söylerken gözlerime bakıp gülümsüyordu. Ona bunun anlamını sordum, bana sarılarak “seni bırakacağımı mı sandın şaşkın” dedi. Elimden çekerek içeri gidip dans edelim dedi. Olanlardan memnun değildim ama hayır da diyemiyordum. Aslında her şey bir anda oluyordu ve engel olmaya fırsatım olmuyordu.
_________________________________________________________________
Tekrar içeri geçtik O bilgisayardan romantik bir müzik açtı ve yanıma geldi. Dans etmeye başladık. Söylediği gibi beni hiç bırakmayacakmışçasına sarılıyordu. Dans ederken başka tarafa bakıyor gözlerimi Ondan kaçırıyordum. Elleriyle başımı kendisine çevirdi ve “Bu parti neden düzenlendi biliyor musun?” diye sordu. Bu soruya bir anlam verememiştim ve hiçbir fikrim olmadan nedenini sorduğumda bizim için olduğunu söyledi ve konuşmasına devam etti. “ Seni bana Poly anlattı. İlk başlarda pek ısınamadım sana ama bir yandan da merak ediyordum çünkü Poly seni çok farklı anlatıyordu. Zamanla merakım büyüdü ve seni yakından takip etmeye başladım. Durmadan Poly’i rahatsız ediyor birlikte yaptıklarınızı, gittiğiniz yerleri ve başınızdan geçen olayları soruyordum. Hakkındaki özel şeyleri bile zor da olsa öğrenmiştim. Sana olan ilgim asıl bundan sonra başladı. Şimdiye kadar sadece romanlarda rastladığım türden bir şeydi senin ona olan sevgin. Gerçekten böyle seven birisi olabilir miydi diye şaşırdım ve beni de böyle sevebileceğini düşündüm. Beni şaşırtan başka yönün de şiire olan merakın. Yazdığın sitedeki şiirlerine tek tek baktım hepsi birbirinden güzeldi. Özellikle de Bu Gece adlı şiirini çok beğendim. Aynı zamanda Poly’nin facebook adresine de el koymuş seni oradan da takip ediyordum… Şaşkın, şimdi anladın mı samimiyeti mi?(yanağımdan öperek) ”
Konuşması bittiğinde ne diyeceğimi bilmiyordum.
_________________________________________________________________
Bir an bana başka birini anlattığını düşünmüştüm. Sadece ona bakıyor ve ritmine ayak uydurmaya çalışıyordum. Açıkçası söyledikleri beni etkilemişti. Bu durum karşısında ne yapılırdı bilmiyordum. Ona bula bula beni mi buldun dediğim zaman mükemmel ve çekici olduğumu aynı zamanda kendime haksızlık etmemem gerektiğini söyledi. O an gözlerinde bir problem olduğunu düşünüyordum ve dalga geçmemesi gerektiğini söyledim. Kızgın ve sıkılmış bir ses tonuyla “Ne dalga geçmesinden bahsediyorsun sen hala şaşkın!” dedi. Onu bırakmak istedim ama o sıkıca sarıldı ona yorulduğumu söyleyince elimden tuttu ve beni içeriye götürdü. Yatağa uzandı ve beni de yanına çağırdı. Bir gerekçe aramaksızın gidip yanına uzandım. Bir hikaye anlatmaya başladı, hikayenin kahramanları ben ve Oydu. Son sözü şöyleydi: “ …ve işte o, beyaz atlı prensim yanımda uzanmış ve masum gözleriyle bana bakıyor…” Bu kez anlattıkları daha da etkileyiciydi ve ben hala söyleyecek bir şey bulamıyordum. Yorgun olduğunu söyledi ve uyuyalım dedi. Eliyle gözümü kapattı ama ben tekrar açtım, o kapattı ben açtım, o kapattı ben açtım derken kızdığını ve yarın bizi güzel bir günün beklediğini söyledi. Ben de uslu bir çocuk oldum ve kapattım gözlerimi. Ardından bana sarıldı ve uyumaya başladı. Ama ben uyuyamıyordum nasıl uyuyabilirdim ki az önce dünyalar güzeli bir kız onun beyaz atlı prensi olduğumu söylemiş ve bana sıkıca sarılmış bir halde yanımda yatıyordu ve ben ne yapmalıyım ne düşünmeliyim bilmiyordum.
_________________________________________________________________
Onun uykuya dalmasını bekledikten sonra yanından ayrıldım ve içeriye geçtim. İçeride kimse yoktu. Her şey planlandığı gibi yürüyordu anlaşılan. Bir koltuğa uzandım ve biraz çabaladıktan sonra uyuyabildim. Sabah uyandığımda yine yanımdaydı. Durmuş ne ara geldi buraya diye düşünürken gözlerini açtı, günaydın dedi ve yanağımdan öperek günaydın öpücüğü olduğunu söyledi. Ben de günaydın derken, gülümseyerek kedisinin günaydın öpücüğünün nerde olduğunu sordu. Ben de nerde olduğunu söyledim. Yanımdan giderken arkasından beni küçücük kanepeye neden sıkıştırdığını sordum O da “Ben seni küçücük kalbime sıkıştırdım o da bişey mi şaşkın” dedi. Söyledikleri gerçekten hoş şeylerdi. Gözlerimi tekrar kapattım ve olanların bir rüya olmasını istedim. Bir süre sonra elinde bir tepsi ile içeri girdi. İkimiz için kahvaltı hazırlamıştı ve iştah açıcı görünüyordu. Anlaşılan biraz da hamarattı.
_________________________________________________________________
Yerimden kalkıp yüzümü yıkamam gerektiğini ve çabuk olmamı söyledi. Hemen yüzümü yıkamak için kalktım, gerçekten acıkmıştım ve bir an önce bir şeyler yemek istiyordum. Geri döndüm ve kahvaltıya başladık o esnada bana ne zaman normale döneceğimi sordu. Karşılığında sadece “ne” diye cevap verdim. O da “bir şey sormadım şaşkın haydi yemeğine devam et.” dedi. Bir süre sonra bana baktığını fark etmiştim, galiba karnım doymuştu ki başka şeyler de dikkatimi çekiyordu. Ne oldu dercesine başımı salladım. Sadece hiç dedi fakat gözleri bir tuhaf bakıyodu lan… kahvaltı bittikten sonra ben,m toplamamı rica etti ben de olur dedim ve tepsiyi alıp mutfağa götürdüm. Gün içinde lazım olabilecek birkaç parça ile birlikte kahvaltıda kullandığımız bardakları vs yıkadım. Sağ olsun arkadaşlar geceden her şeyi bırakmışlardı. Her şey bizim içindi ama iyilik mi yapmışlardı yoksa kötülük mü tartışılır. Bir yandan bulaşıkları yıkıyor bir yandan da gün içinde kızın yanında mal gibi kalıcaz ulan yine diye dert yanıyordum kendi kendime. Bulaşıkları bitirip içeri gittiğimde o yoktu ben de geçip oturdum ve onu bekledim. Biraz sonra üzerini değiştirmiş halde içeri O geldi ve o hali hala gözümün önündedir.
Nasıl göründüğünü anlatmak isterdim size ama bir türlü uygun bir sözcük bulamadım, her defasında bir şeyler eksik kaldı… Ona öylece bakıyor ve şaşırıyordum. Benim için hazırlandığını söylediğindeyse ona biraz daha yaklaştığımı anlamıştım. Gelip yanıma oturdu. Ona bir kaç güzel söz söylemek istedimse de o an da söyleyecek bir şey bulamamıştım. Daha sonra merak edip gün içinde ne yapacağımızı sordum. Bütün gün birlikte olacağımızı söyledi ve başlangıç olarak bir birimizi tanımamız gerektiğine değindi. Ben onu tanımıyordum fakat o, beni benden daha iyi tanıyordu; o yüzden ilk sözü ona verdim. Anlatmaya başladı ve hayatını kısaca özet geçti. Sıra bana geldiğinde beni zaten tanıdığını ve anlatmayacağımı söyledimse de bunu kabul etmedi ve beni kendi ağzımdan dinlemek istediğini söyledi. Yapacak bir şey yoktu gün uzundu ve yeni başlamıştı. Anlatırken ara ara sorularla lafımı bölmüştü. Ben de lafı fazla uzatmadan konuşmamı bitirdim. Konuşmam bittiğinde gözlerimin içine bakıyordu. İlk defa biri bana bu şekilde bakıyordu. Bir an için elim ayağım birbirine dolaşmış ve nasıl durmalıyım bilemiyordum. Daha sonra “ çok iyi birisin farkında mısın?” diye garipsediğim bir soru sordu. Çünkü kendim hakkında konuşmayı ve kendimi övmeyi sevmiyordum. Ama öyle içten öyle sevgiyle bakıyordu ki bu sözleri söylerken gayri ihtiyari gülümsememe sebep oldu. O da içten bir gülümsemeyle birlikte “dünden beri bunu bekliyorum beni neden bu kadar beklettin şaşkın?” dedi. Omzumu kaldırıp dudaklarımı bükerek bilmem dedim. Her zamanki gibi gülümsedi ve “seni şaşkın” dedi. Artık ben de onun hakkında az da olsa bir şeyler biliyordum ve sırada ne olduğunu sordum. O an için sadece bana sarılmak istediğini söyledi ve izin istedi. İşi espriye vurarak “izin isteme gibi bir alışkanlığın var mıydı senin?” dediğimde utanmıştı. Cevap vermesini beklemeden sarılabileceğini söyledim. Sol yanımda oturuyordu, iki eliyle boynuma sarılıp başını omzuma yasladı ve koca bir ömrü böyle geçirebileceğini söyledi.
İlk defa mal gibi kalmak dışında farklı bir şeyler hissediyordum ve evet bildiğin heyecanlanmıştım. Gözlerime baktı ve bir yandan sitemkar bir yandan da mutlu bir şekilde “daha önce nerdeydin sen? Neden hiç karşılaşmadık ki? Ve ben neden hiç olmadığım kadar mutluyum? diye sordu. Söyledikleri karşısında yine şaşkın şaşkın kalmıştım. Bir yandan “lan nasıl oluyor da bu kadar güzel bir kız bana bunları söylüyor ***” diyordum bir yandan da mutluydum dünyalar güzeli bir kız bana daha önce şahit olmadığım bir samimiyetle insanın ruhunu okşar türden sözler söylüyordu. Bir süre sohbet ettik öyle havadan sudan, sıradan şeylerdi konuştuklarımız. “şimdi seninle güzel bir film izleyeceğiz” dedi ve yanımdan ayrıldı. Hazırlıklarını bitirdi ve filmi izlemeye başladık. Film, mutlu sonla bitmeyen bir “Aşk Hikayesi”ydi. Film bittiğinde göz yaşlarıma hakim olamamıştım Ona baktığım ve O da benim gibi ağlıyordu. İçimden “biz de bir ilişkiye başlar ve sonumuz mutlu bitmezse” diye düşünüyordum. Onun gibi birini kaybetmenin getireceği yıkım hiç de kolay olmazdı. Aklımdan geçenleri ona da söyledim ama o benim gibi karamsar değildi. Umut vadeden türler sözlerle beni rahatlatmaya çalışıyordu ama ben kendimi o kadar hazır ve güçlü hissetmiyordum ama her şeye rağmen Onu tanımak istiyordum. Filmden sonra uzun uzun konuşma fırsatımız oldu. Konuştukça laf lafı açıyordu. Bir yandan da günün sonuna geliyorduk. Zamanımızın azaldığını söyledi ve ekledi, “seni nasıl bırakacağım ya” bunları söylerken gözleri dolmuştu. Beklemediği bir anda dudaklarında uzun soluklu bir dinlenme molası verdim. buluşmamızdan bu yana ilk kez böyle şaşkın duruyordu. Ne bu şimdi diye sorduğunda beni unutmaması için olduğunu söyledim ve üzüntüsü yerini sevince bırakmıştı.
…
İlk gittiğimde bir an önce eve dönmek isteyen ben keşke biraz daha zamanım olsaydı diyordu. Ve o geçirmesi son derece keyfili saniyelerin, dakikaların ve saatlerin sonuna gelmiştik. İkimizin durumu için bir ad gerekliydi ve O haklı olarak benden bir şey söylememi bekliyordu. Merakla ağzımdan ne çıkacak diye bekliyordu ama ben Onun pek de hoşuna gidecek türden bir konuşma yapmadım. Genel olarak hayatım düzenli değildi ve son zamanlar sağlıklı düşünemiyordum. Daha önce de dediğim gibi hayattan bezmiş genci oynuyordum ve bu role kendimi iyice kaptırmıştım. Olan onca şeye karşı yeteri kadar tepki vermemiştim. Oysa O birini etkilemek için yapılabilecek her şeyi yapmıştı. Onun bu yaptıklarına karşılık benim yaptığım resmen öküzlüktü ama yapılacak başka bir şey yoktu çünkü ben doğru karar verecek kadar sağlıklı düşünemiyordum. Ondan düşünmek için zaman istediğimde “sevgime yeterince inandıramadım mı?” diye beni utandırdığı bu soruyu sordu. Gözleri dolmuştu ve çaresizce bana bakıyordu. Artık gitme zamanım gelmişti arkama bakamadan bir an önce oradan uzaklaşmak istedim çünkü son hali beni üzmüştü ama dediğim gibi yapabileceğim bir şey yoktu.
Yolda Poly’i aradım garda buluşacağımızı söyledi ve pek anlamadıysam da nasıl gideceğimi anlattı. Zor da olsa sonunda gara gittim. Etrafa göz gezdirdikten sonra Poly’i gördüm. Yanına gidip selam verdikten sonra oturdum. Her zamanki gibi neşeliydi ama ben pek iyi görünmüyordum ki “ne oldu lan yüzünden düşün bin parça” dedi. Bir şey olmadığını söyledim ama o ifadeyle hiç de inandırıcı olmadığımı söyledi. Poly merakla olanları soruyordu ama ben hiç bir şey anlatmamaya kararlıydım. Aklımda o son hali vardı gerçekten ona haksızlık etmiştim. İçimden geri dönmek geçiyordu ama günü kurtarmak olurdu bu ve yanlış bir hareketle Ona daha büyük haksızlıklar edebilirdim. Sonunda yola koyulduk. Yol boyunca bir çok şey düşündüm. Kimi zaman kısa süren uykuya dalıyor kimi zaman da “ne o lan ne bu halin bi tarafın mı kalktı da kızı öyle bıraktın Ona yapılacak şey miydi o yaptığın” diye kendime kızıyordum ve sonunda kendimi haklı çıkartacak bir şey buluyordum. Poly ise bir süre olanlar hakkında bir şey duymak için çabaladıktan sonra pes etmişti ve yol boyu süren uykusuna dalmıştı. Ve o hiç bitmeyecek sandığım yolculuk sonunda bitmişti. Poly’den ayrıldıktan sahile gittim. Yolda yanıma biraz yiycek ve içecek aldım. Eve dönmek istemiyordum. Sahil boyunca yürüdüm kimi zaman aklıma birlikte geçirdiğimiz zamanlarda yaptıklarımız konuştuklarımız geliyor ve sebepsizce gülüyor, kimi zaman bir şey düşünmeden öylece etrafımı seyredip yürüyor kimi zamanda kendi kendime kızıyordum. Uzun bir süre yürüdükten sonra yorulduğumu hissettim ve sahilde her zaman gittiğim o yere gittim. Baktım ki başkaları var bastım kalayı ve başka bir yere gittim. Acıkmadığım halde elimdekiler ağırlık yaptığı için oturduğumda yaptığım ilk iş onları mideye indirmek oldu. Baktığım zaman içimi rahatlatan o deniz manzarası bu kez beni rahatlatamamıştı. Bu garip bir şeydi oysaki daha önceden çok işe yarardı. Bir süre ne yapmalıyım diye düşünürken gidip bir kaç içki almayı düşündüm. Zil zurna sarhoş olup o an hiç bir şey düşünmek istemiyordum. O güne kadar başıma ne geldiyse hiç içkiye sığınmayı düşünmemiştim ve bu ilk olacaktı. Bar görünümlü bir gazinonun önünden geçiyordum ve içeriden müzik sesi geliyordu. “aşk bu mu? sevda bu mu? Hayat bu mu? Kalp acı dünya hüzün gözyaş dolu…” bu o şarkıydı gün içinde beni unutmasını söylediğim bir anda bana bu şarkıyla karşılık vermişti.. Hiç düşünmeden içeri girdim ve “bana en sertinden bir içki ver”
Demedim, diyemedim çünkü bu ilk olacaktı o yüzden düşük orandaki alkol bile beni yeterince kendimden geçirebilirdi. Böyle bir ortama hiç alışık değildim ve kendimi orada at ve kelebek arasındaki ilişki gibi hissediyordum. Gidip bir yere oturdum ve bir bira söyledim. Vakit kaybetmeden içmeye başladım çünkü bir an önce kendimden geçmek istiyordum. Bardaklar birbiri ardına boşalıyordu. Bir süre sonra daha fazlasının rahatsız edeceğini düşündüm ve daha fazla içmedim. Orada boş boş oturmanın da bir anlamı olmadığı için çıktım ve sokaklar arasında amaçsızca yürümeye başladım. İçmek çözüm olur diye düşünmüştüm ve başlarda işe yaradı gibi görünse de pek öyle olmamıştı. Aksini her şey bütün ayrıntılarıyla gözümün önünden geçmeye başladı. Hele o son hali aklıma geldiğinde kendime daha çok kızdım. Aramak istedim ama telefon numarasını almamıştım. Aklıma Poly geldi numarası onda olmalıydı. Ama bir sorun vardı Poly o saatte uyanık mıydı? Bir umutla aradım ama açmadı. Gecenin o vakti daha fazla da ısrar etmedim. Daha sonra "arayıp da ne diyeceksin ki ***" deyip vazgeçtim. bulunduğum yere yakın bir taksi durağı vardı, oraya gittim ve bir taksi kiralayıp eve gittim. Evde ilk adresim yatağım oldu öylece yatağıma uyandım bir an önce uyumak istiyordum ve fazla sürmeden uykuya daldım.
...
Uyandığımda akşamüzeri olmuştu ve o saatte işte olmam gerekirken hala evdeydim. Gece, mesaim akşam olduğu için yeterli zamanımın olduğunu düşünmüştüm ama yine düşündüğüm gibi olmamıştı. Apar topar kalkıp yola çıktım. Yolda telefonumu kontrol ettiğimde bir çok cevapsız çağrı vardı. Tahmin ettiğiniz gibi çağrılar iş yerindendi. İş yerim eve yakın olduğu için daha fazla vakit kaybetmeden gittim. Ve yine şükürler olsun ki müdür anlayışlı biriydi. Durumumu anlatınca anlayışla karşıladı. Çalışmaya başladığımdan beri hiç bu kadar sıkıcı bir gün geçirmemiştim. O gün gelen müşteriler sanki özenle seçilmişti ve hepsi numunelik sayılırdı. İnanın o gün nasıl geçti ben de bilmiyorum ama geçti. Eğer vaktinde gitmiş olsam belki biri elimde kalabilirdi… Bundan sonra geçecek olan günler de böyle olacak mıydı bilmiyordum öte yandan bu duruma bir çözüm bulmak lazımdı ama ne…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.