- 1273 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
UMUT ELÇİLERİMİZ
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Çocuklar!
Çocuklarımız…
Çocuk nefreti bilmez, çocuk kin nedir bilmez, çocuk endişeyi, korkuyu, kavgayı, savaşı bilmez…
Onlar sadece hesapsızca severler.
Geri kalan her şeyi onlara bizler öğretiyoruz. Susturmaya çalıştıkça asiliği, onlardan şüphe ettikçe endişeyi, ceza verdikçe korkmayı, azarladıkça kavgayı, sunduğumuz sınırsız imkânlarla doyumsuzluğu, ısrar ettikçe inatçı olmayı, tehdit edip şiddete maruz bıraktıkça da savaşı öğretiyoruz.
Hâlbuki öyle saf, öyle masum ve öyle savunmasızdırlar ki onlar. Dupduru bir su gibi, kozasından yeni çıkmış ürkek bir kelebek gibi, nazenin, her an kırılmaya müsait bir çiçek gibi… Bir o kadar özgür ve bir o kadar umut doludurlar, masmavi bir gökyüzü gibi… Her türlü olumsuzluktan en çabuk ve en çok etkilenenler de onlardır şüphesiz…
Uyutup büyüttüğümüz, elinden tutup yürüttüğümüz çocuğumuza ayakta durabilmeyi de öğretebiliyor muyuz acaba? Hacıyatmaz alıp eğlendirmek mesele değil, hacıyatmaz gibi yediği her darbede dimdik ayakta durabilmesini de öğretebilmek asıl mühim olan.
Onları yetiştirirken, eğitirken, yoğurup şekil verirken öyle itina göstermeliyiz ki… Oyun hamuru değildir onlar, verdiğimiz şekli beğenmedikçe her seferinde bozup tekrar şekillendirebileceğimiz. Sonunda çürütüp çöpe atabileceğimiz…
Alçı hamuru gibidir çocuklar nasıl şekil verilirse öyle kalırlar! Günün birinde kendini ve hayatı keşfetmeye başladıkça da kırmayı, kırılmayı ve ufalanmayı da göze alarak yeniden şekil verirler kendilerine.
Bu imkansız değildir ama zor, zahmetli ve yıpratıcıdır.
Çocuksun deyip susturduğumuz minik insan, ilerde yetişkin biri olduğunda kendisini nasıl ifade edecek acaba hiç düşündük mü? Konuşmanın, fikrini belirtmenin ‘’tü kaka, ayıp’ diye öğretildiği o çocuk duygularını anlatamamanın çaresizliği ve başkaları tarafından anlaşılamamanın ezikliği altında büyürken öyle bir zaman gelecek ki isyan edecek. Sesini duyurabilmek için sesini yükseltecek.
Kendisinden şüphe edilen, sen yapmışsındır, sen bozmuşsundur, sen kırmışsındır, yalan söylüyorsun denilen çocuk endişe ile bakmaya başlamaz mı artık etrafına? Herkesten şüphe eder. Güven kelimesinin ne anlama geldiğinden bihaber büyür. Yapmadığı şeyler için yargılanan çocuk yalana sığınır, yaptığı güzellikleri de itiraf edemez özgüvenini büyütemediği için.
Hoşumuza gitmeyen her davranışı için korkutulan, tehdit edilen çocuğun özgüveni ne kadar sağlam temeller üzerine inşa edilebilir ki? Bu durumda ondan cesur olmasını hangi hakla isteyebiliriz ki? Karanlıktan korkar, yalnızlıktan korkar, hata yapmaktan korkar… Sürekli azarlanan, eleştirilen, başkalarıyla kıyaslanan çocuk kendine güvenmeyi, hayatı sevmeyi, hataların da yapılabileceğini ancak asıl önemli olanın bunlardan ders alabilmek ve tekrarlamamak gerektiğini ne vakit öğrenecek?
Ya da tam tersi her istediğini önüne koyduğumuz, sınırsız arzularına sonsuz imkânlar sunduğumuz, şımarttığımız çocuk, kendi ayakları üzerinde durabilmeyi nasıl ve ne zaman öğrenecek? Bir Çin atasözü der ki: ‘’Bana balık verme balık tutmayı öğret! ‘’ Sorumluluk vermediğimiz, aman o yorulmasın, aman o üzülmesin, aman o ağlamasın diye pohpohladığımız, gak dedikçe suyunu, guk dedikçe ekmeğini önüne koyduğumuz çocuk, hayatla mücadelede ne kadar başarılı olabilir ki? Emeksiz yemeğe alışan çocuk ileriki hayatında en başta kendisine olmak üzere, ailesine, çocuklarına ve topluma neler kazandırabilir ki?
Onları hayata hazırlarken, elbette uyaracağız, öğüt vereceğiz, gerektiğinde övecek, gerektiğinde eleştirecek, gerektiğinde yanlışları için uygun cezalar verecek, gerektiğinde başarıları için ödüllendirecek, takdir edecek, yeri geldiğinde onlardan özür dileyecek, yeri geldiğinde özürlerini kabul edecek, bağışlayacak ve her şeyden önemlisi konuştukları zaman dinlendiklerini hissettireceğiz…
Çocuklar ayna gibidir, ne verilirse aynen yansıtırlar. Onlar duyduklarından çok gördüklerini taklit ederler. O ince çizgiyi öyle dikkatli çizmeliyiz ki; ilerde kendiyle barışık, kendini seven ama başkalarına da değer veren, güven dolu, sevgi dolu, emeğin kıymetini bilen, çalışkan, cesur, atak, dimdik ayakta durabilen birer yetişkin insan olabilsinler.
Eğitimin temeli ailede atılır ve okulda devam eder. Yeni eğitim ve öğretim yılının başladığı bu haftada anne ve baba olarak hem bize hem de öğretmenlerimize çok iş düşüyor. Bir ülkenin gelecekteki kaderi o ülke çocuklarının ne kadar iyi eğitildiği ile orantılı olarak değişir.
Her konuda eğitilmiş; tarihi, coğrafyası, kültürü, dili, dini, ahlaki değerleri ve insan olmanın meziyetleri aşılanmış, özgür düşünebilen, dostluk ve kardeşliğin önemini bilen bireylerin oluşturduğu; barış içinde, savaşsız bir dünya için, geleceğin sahibi çocuklarımıza ışık olalım. Yollarını aydınlatalım.
Çünkü çocuklar yarınlarımız, yarınlarımızın umudu, umudumuzun elçisidirler.
Umuda yolculukta umut elçilerimizin ellerini bırakmayalım.
Haydi çocuklar umuda ve barışa…
Bu dünya sizin!
PAPATYALAR İNATLA BEYAZ AÇABİLİYORSA HALA UMUT VAR DEMEKTİR!
H&A
Hicran Aydın Akçakaya
YORUMLAR
‘’Çocuklarınızı kendi devirleriniz için değil; onların devirleri için yetiştiriniz,’
diye Hz. Ali’nin bir sözü vardır.
...
Nedense ebeveynler çocuklarını, kendilerine benzetmeye çalışırlar durmadan.
Aslında her zaman böyle idi de,zamanla bu daha da artış gösterdi. Kızlar ne kadar anneye
benzerse o kadar artısı olur,erkeğin de babasına benzemesi...
Genel kanun,bize benzeyeni severiz.
Bunu yapma derler,çünkü bana göre o yanlıştır; o yüzden sana göre de yanlıştır deyip sorma ihtiyacı bile duymazlar çocuklarına. Evet, kimse çocuğunun kötülüğünü istemez,ama sanırım hep böyle düşünüldüğü için de hep kaybedildiler
kalbi kırık o çocuklar.
Ben senin kötülüğünü hiç ister miyim ki evladım,gibi sözlerle geçiştirirler ne yazık ki.
...
Ama Nâzım Hikmet’in ‘’çocuklar inanın, inanın çocuklar güzel günler göreceğiz’’
diye umut dolu dizelerini anımsatmak isterim.
Umut umut umut…