2
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
4429
Okunma
Bu mükemmel eser bana bir daha hatırlattı ki tarih arap saçı gibi karmaşık olduğu kadar da yalın ve beyaz bir şekilde beyazları ve siyahları sunmayı başarıyor. Ve yine hatırlatıyor ki gerçekten Türk milleti, Orta Asya ya ya da anadoluya sığmayacak kadar deli dolu, coşkun ve kahraman bir millet. Günümüzde Avrupa Birliği diye diye ömrümüz geçerken, Gazze gibi ufak bir yer bizim büyük bir derdimiz olmayı başarırken (sonuna kadar haklı olduğunu belirterek), tarihin o acımasız serüveninden alınlarının akıyla sıyrılıp gelen ezeli kardeşlerimiz unuttuğumuz düşünüyorum. Türkle Moğol mu, Moğollar Türk mü, Çinliler Moğol ya da Türk mü, biz Çinli miyiz gibi açıkçası yorucu olduğu kadar da beyhude gördüğüm bir konuya girmeyeceğim. Asıl temasına çekmek istediğim konu ,dine olan hassasiyetimizin, hem din hem de dil ve kültür ortaklaığımız bulunan Orta Asya da ki kardeşlerimizde nedense çok görülmemesidir. Halbuki biz onlarla aynı çileyi çektik, gerek omuz omuza gerekse karşı karşıya savaştık kardeş olduğumuza bakamadan, haklı ya da haksız olduğumuzu düşünemeden, boyumuz, otağımız ya da devletimiz için. Biz müslüman bir toplumuz evet. Dahası müslümanlıkta din, dil, renk ayrımı yoktur evet. Ama değinilen nokta da zaten bu değil. Biz tıpkı Filistindeki kardeşlerimize duyduğumuz kardeşlik hissi gibi Çin deki Uygurlara, Rusya da ki Nogaylara, Avarlara ve Orta Osyada Sovyet zulmünden kurtulmuş, bugün ise tarihteki gibi şeref ve onurlarıyla ayakta durmaya çalışan Türk devletlerine de aynı hissi beslemeliyiz. Beslemek yeter mi derseniz hayır, katiyen. Birlik konusunun artık bıktırdığı bu zamanda onları da zaten dahil olduğumuz kardeşlik birliğine daha coşkuyla, istekle almalıyız. Evren Paşanın dediği gibi Turancılıkla ilgisi olmadan söylüyorum bunu. Çünkü biz onlarda, onlar da bizlerde yaşıyor. Cengiz Aytmatovu nasıl hayranlıkla okuyorsak, onun sesini haykırdığı milyonlarca kardeşimize de o derece içtenlikle sarılmalıyız, güç, kapris olgularına girmeden, siyasetin çıkılamaz labirentlerine mümkün olduğunca uğramadan.
Unutmamalı ki, biz en az Manas Destanı kadar uzun soluklu, en az kımız kadar keyif verici, en az cirit kadar zor ve en az DOMBIRA kadar ahenk, ritim,ağıt ve hüzün kokan bir kardeşliğin son haliyiz. Peki ya sormak gerekir, günümüzde geldiğimiz nokta sizce bu kadar bize ait bir kardeşlik mi? Adıma ben böyle düşünmüyorum. Ve bunu Dombıra sayesinde bugün daha iyi anlıuyorum, hüzünlü bir şekilde.
Oktay Yılmaz