SİHİRLİ ANAHTAR
SİHİRLİ ANAHTAR
Kar taneciklerinin rüzgarla dans edercesine yere süzüldüğü soğuk bir kış günüydü.Her taraf karın bembeyaz örtüsüyle kaplanmıştı. Kar taneciklerinin aydınlığı ve saflığıyla oluşturduğu bu güzel tablo,pencereden bakan insanların gülümsemesini sağlıyordu.Büşra da her çocuk gibi karın yağışına çok sevinmişti.Yeni bir haftaya eşsiz bir güzellikle başlamak herkes için çok güzeldi.Büşra okul vaktinin geldiğini görünce çabucak hazırlandı.Bir kenarda duran,rengi solmuş,kenarları yırtılmış ve kendisine büyük gelen,eskimiş olduğunu düşündüğü ayakkabılarını giyip evden çıktı.Bugün Büşra’nın en çok sevdiği Edebiyat dersi vardı. Edebiyat dersini çok seviyor, çünkü öğretmenini çok seviyordu.
Öğretmeninin ışıl ışıl parlayan gözleri,yumuşacık sesi onun içini ısıtmaya yetiyordu.Ders çoktan başlamış olmasına rağmen Gökhan Öğretmen hala gelmemişti. Büşra çok meraklandı. Öğretmeninin
başına bir kaza gelmesinden korkuyor, gözleri kapıda Gökhan öğretmenin sınıfa girmesini bekliyordu.
Zilin çalmasıyla birlikte Gökhan Öğretmenin neden gelmediğini öğrenmek için müdür yardımcısına gitti.Müdür yardımcısı Büşra’ya:”Kızım, Gökhan Öğretmeniniz bugün okula gelirken bir trafik kazası geçirmiş.Şimdi hastanede yatıyor.”dedi.Büşra bu acı haberi duyunca çok üzüldü.Bayılmamak için kendisini zor tutuyordu.Ağlamak istiyor ağlayamıyordu.Olduğu yerde öylece kalakalmıştı.Anlamıştı ki, acı doruğa geldiğinde gözden yaş bile akmıyordu.Öğretmeninden izin alıp okuldan ayrıldı.Gökhan öğretmenin yattığı hastaneye doğru hızlı hızlı koşuyordu ki karşıdan gelen bir araba Büşra’ya çarptı.Çevrede bulunan insanlar yardımıyla Büşra hastaneye kaldırılmıştı.Ne tesadüf ki,Gökhan Öğretmeniyle aynı odayı paylaşıyorlardı.Büşra’nın ailesi haberi alır almaz hastaneye koştu.Annesi ağlıyor,babası da onu sakinleştirmeye çalışıyordu. Gökhan Öğretmenini çok seven Büşra kısa sürede gözlerini açtı.Onlar sormadan:”Ben iyiyim merak etmeyin anne.Gökhan Öğretmen kaza yapmış,hasta-
neye yatırmışlar. Ben de hastaneye doğru koşarken arabanın geldiğini fark etmemişim.Araba sıyırmış her halde,şimdi iyiyim.”dedi.Annesi yavaşça başını yan tarafa çevirince Büşra da çevirdi.Gökhan Öğretmenini yanında yatıyor görünce şaşırdı ve bir o kadar da sevindi.Ama kendinden çok Gökhan Öğretmenin başına gelenler için üzülüyordu.Çünkü kendisine bir şey olmamıştı,şimdi iyiydi.Ama ya Gökhan öğretmen?
”Bir ayna gibidir hayat.Sen gülersen o da güler ki eğer somurtursan o da seni görmezden gelir somurtur.İşin garip tarafı her şey biz insanların bu denli elindeyken hala mutsuzuz.Hala kendimize küçücük birçok nedeni dert edip tebessüm etmeyi,gülmeyi,mutlu olmayı öteleyebiliyoruz.O aynanın karşısına geçip somurtabiliyoruz.”
Annesi: ”Kızım bizi çok korkuttun.Şu halimize bir bak.Bundan sonra daha dikkatli olman gerekiyor.” dedi.Kızını iyi gören Ahmet Bey ise sevinçten ağlıyordu.Büşra’nın çok sevdiği Gökhan Öğretmeni ayılmaya başlamıştı.Ayıldıktan bir süre sonra ayaklarını hissetmediğini fark etti ve olanca gücüyle bağırmaya başladı.Doktor geldi ve durumu anlattı.Daha sonra da Gökhan Öğretmene :”İstersen yürüyebilirsin, bu imkansız değil.”dedi.Gökhan Öğretmen çok üzülmüştü.Diğer insanlar gibi yürüye-
meyeceğini,insanların ona karşı düşüncelerinin ve hatta bakışlarının bile değişeceğini,bir daha tam bir insan olamayacağını,hayatını ise başkalarına muhtaç olarak yaşamak zorunda kalacağını düşünüyor ve daha da çok üzülüyordu.Öğretmeninin çok üzüldüğünü gören Büşra: ”Öğretmenim.”dedi.Gökhan Öğretmen başını sesin geldiği yöne doğru çevirdiğinde Büşra’yı görünce şaşırdı.Büşra’ya:” Büşra,ne oldu sana böyle? ”dedi.Büşra:” Sizin kaza yaptığınızı öğrendikten sonra hastaneye doğru koşarken bir araba çarptı.” dedi.Gökhan Öğretmen Büşra’ya:”Gerçekten çok üzüldüm Büşra.Benim yüzümden sen de hastaneye yatmışsın.”dedi.Büşra:”Hayır öğretmenim,sizin yüzünüzden değil.Eğer dikkatli olsaydım
şimdi böyle olmazdım.Bazen hayatta başımıza öyle şeyler geliyor ki biz bile şaşırıp kalıyoruz.Bir şeyin olmasını çok ister çalışıp çabalarsın,olması için elinden gelen her şeyi yaparsın fakat yine olmaz.Üzülürsün elbette ,hatta ölmek bile istersin.Ama öğretmenim siz bizim her şeyimizsiniz.Biz sizsiz ne yaparız?Sizin bir sevgi ırmağınız var öğretmenim.Siz bu sevgi ırmağınızdan öğrencilerinize sevginizi dağıtıyorsunuz. Ben inanıyorum ki sizin sevgi ırmağınız hep akacak öğretmenim .” dedi.
Sonra da: ” Öğretmenim, şu an için yürüyemiyor olabilirsiniz, ama bir bakın elleriniz tutuyor, görebili-
yor,işitebiliyorsunuz.Ne mutlu size,bundan daha kötüsü de olabilirdi.Bir hayatın sönmesi gibi.Sizi yalnız bırakmayan aileniz,eşiniz dostunuz ve hatta öğrencileriniz var. Biz sizi siz olduğunuz için çok seviyoruz öğretmenim.Önce hayata bağlanmak sonra da hayatın size neler getireceğine bakmak gerekir.Hayat her şeye rağmen yaşanmaya değer.Ve bu bize verilen ilk ve son şans,bu dünyaya tekrar gelmeyeceğiz ki.”dedi.Gökhan Öğretmen Büşra’ya çok teşekkür etti.Büşra da bir bakıma Gökhan Öğretmenin yaşam kaynağıydı.Gökhan Öğretmenden bir hafta sonra da Büşra taburcu oldu.Okula geldiğinde ise tam bir hayal kırıklığına uğramıştı. Gökhan Öğretmen masanın başında oturmuş ağlıyordu. Büşra: ”Öğretmenim, niçin böyle ağlıyorsunuz ?” diye sordu.Gökhan Öğretmen:”
Yürüyemediğim için eşim ve çocuklarım beni terk etti.Her şey üst üste geliyor.O kadar çok acı çekiyorum ki…Ve şu kadarcık zamanda hayattan o kadar çok şey öğrendim ki…Güveni geliştirmek yıllar alıyormuş yıkmak ise bir dakika. Hayatında nelere sahip olduğun değil kiminle olduğun önemliymiş.Sevimlilik yaparak 15 dakika kazanmak mümkün, ama sonrası için bir şeyler bilmek gerekirmiş.Kendini en iyilerle kıyaslamak değil, kendi en iyinle kıyaslamak sonuç getirirmiş. İnsanların başına ne geldiği değil, o durumda ne yaptıkları önemliymiş.Olmak istediğim insan olabilmek benim çok vaktimi alacakmış gibi görünüyor.Karşılık vermek ise düşünmekten çok daha basitmiş.Bütün sevdiklerinle iyi ayrılman gerekiyormuş. Çünkü hangisi son görüşmen olacak bilemiyormuşsun. " Bittim" dediğin andan itibaren pilinin daha bitmediğini öğrenince bir şey yapamı -
yormuşsun. Sen tepkilerini kontrol edemezken,tepkilerin hayatını kontrol edebiliyormuş. Affetmeyi öğrenmek ise sadece deneyerek oluyormuş. Bazı insanlar ise beni gerçekten çok seviyor, ama bunu nasıl göstereceğini bilemiyormuş.Para ucuz bir başarı.İki insan aynı şeye bakıp tamamen farklı şeyler görebilirmiş.Her şartta kendisiyle dürüst kalanlar daha uzun yollar yürüyormuş.Hiç kimse yaşadıklarımı anlayamaz benim.Çünkü hiçbir şey yaşanmadan anlaşılmaz.”dedi.Büşra öğretmenine sıkıca sarıldı ve onu teselli edebilmek için şunları söyledi:” Biliyorum öğretmenim, çok acı çekiyorsunuz.Bunu öğrenince kalbinizin ortasına bir bıçak saplandı değil mi?Eminim ki şu an bu bıçağın acısından duramıyor, yüreğiniz kan ağlıyordur.Ben ne söylersem söyleyeyim biliyorum ki fayda vermez.Geçmişi unutamasak da geleceğe bakmak zorundayız.Siz öğrencilerinizin en çok sevdiği öğretmensiniz.Siz bırakırsanız öğrencileriniz ne yapsın?Onların,o minik yüreklerin size öyle ihtiyacı var ki…”dedi.Gökhan Öğretmen yine her zaman ki gibi ışıl ışıl parlayan gözleriyle Büşra’ya baktı ve: ”Büşra,benim artık öğrencilerimden başka neyim var ki? Siz nasıl benim için varsanız,bundan böyle ben de sizin için varım.”dedi.Büşra:”Size bir öğrenci olarak öğrenciler hakkında biraz kopya vereyim o zaman.Sizin kapıdan içeri girince sıcacık gülümseyişiniz bizim içimizi ısıtmaya yetecektir öğretmenim. Derse sadece öğretmek için değil, bir öğrencisini üzgün gördüğünde yanına gidip durumunu sorma,onların mutluluklarını üzüntülerini paylaşma daha ne olabilir ki öğretmenim?Siz bugüne kadar öğrencilerinizin yüreğine "merhaba" dediniz öğretmenim.Siz de kim bilir kaç öğrencinin uyuyan güzellerini uyandırdınız.Siz farkında olmasanız da öğretmenim sizin sıcacık gülüşünüz,bir merhaba demeniz bile öğrencilerinizi hayata döndürmeye yetecektir.Öğrenciler çıkarılmayı bekleyen bir mücevher gibidir.Bu mücevherleri bulup çıkartmak sizin elinizde öğretmenim. Evet bazen hepi-mizin de:”Bıktım artık yeter bu kadar. “dediğimiz anları,hatta ölümü bile göze aldığımız zamanları oluyor.Ama siz hiç bıkmayın usanmayın olur mu öğretmenim?Düşünsenize siz bıkarsanız o öğrenciler, sizden bilgi öğrenmek için açılan o minik eller ne yapsın öğretmenim?Siz gülmezseniz onlar gülebilirler mi?Siz onlara sevgiyle yaklaşmazsanız kim yaklaşacak öğretmenim?Siz severseniz,onlarda sever,siz sevmezseniz onlarda bırakır,sevmez.Ama ben inanıyorum ki sizin sevgi ırmağınız hep akacak öğretmenim. Bir gün gelecek ki bıktım dediğiniz anda bıkamayıp öğrencileriniz için yeniden başladığınızı hatırladığınız bir gün de,24 Kasım Öğretmenler Gününde bu öğrencileriniz kimisi doktor,kimisi avukat, kimisi savcı, kimileri de sizin gibi sevgi ırmaklarından sevgilerini dağıtan bir öğretmen olarak karşınıza çıkacaklar.Bu sefer onlar sizin o masum yüzünüzü güldürecekler, bu sefer sizinle birlikte o öğrencilerinizin de gözleri ışıl ışıl parlayacak.Sonra hep bir ağızdan "24 Kasım Öğretmenler Gününüz kutlu olsun öğretmenim."diyecekler.Sizce bütün bunlar için değmez mi öğretmenim?Sizin o zaman gözleriniz yaşlarla dolacak ve tüm öğrencilerinize sımsıkı sarılacak-sınız,bir daha ayrılmak isteyemezcesine.O eski günler aklınızdan bir film şeridi gibi geçecek.Eviniz birden öğrencilerinizin sevgisiyle sıcacık olacak,onların ışıl ışıl parlayan gözleriyle ay-dınlanacaktır.Sonrada evinizi ısıtan,aydınlatan bu öğrenciler ilden ile dolaşarak tüm kalpleri ısıtacak,gönülleri aydınlatacak ve her şeyden önce hep sizi anlatacaklardır.Ve onların da sihirli anahtarları sizin söylediğiniz sözcükler olacaktır.-Sevgi her kapıyı açan sihirli bir anahtardır.
-Sevgiyle anlatılan tüm bilgiler kalıcıdır.İnanın bir gün bunların hepsi de gerçekleşecek öğretmenim.” dedi.Gökhan Öğretmen Büşra’nın sözleri bitince derin bir uykudan uyanırcasına iç çekti.Gökhan Öğretmen şimdi yalnız kalmıştı ve kendisine bakabilecek durumda değildi. Çaresizdi.Bu çaresizlik içinde Gökhan Öğretmenin çaresi Büşra olmuştu.Büşra artık okuldan çıkınca öğretmenini evine götürüyor, yemeğini yapıyor ve yatağını hazırlayıp evi temizliyordu.Gökhan öğretmenin ise içi içini yiyordu.Bir şey yapamamak onu çok üzüyordu. Büşra’nın kendisi için ne kadar çok uğraştığını görüyor ve Büşra’yı çok seviyordu.Bir gün o da Büşra’nın ayakkabılarının çok eskimiş olduğunu fark etti ve onu sevindirmek için yeni bir ayakkabı aldı.Büşra Gökhan Öğretmenin umduğundan daha çok sevinmişti.Fakat o bunları karşılık bekleyerek yapmıyordu.Öğretmeninin gösterdiği sıcacık sevgi bile ona yetiyordu.Büşra yine her zaman ki gibi okuldan çıkmış,öğretmeninin ihtiyaçlarını karşılamış eve gidiyordu.Giderken pazara uğradı ve birkaç yiyecek aldı.Büşragilin durumu bir zamanlar çok iyi olmasına rağmen,şimdi babası iflas etmiş,herkese de borçlanmıştı.Büşra da bu borçların bir kısmını da olsa kapatmak için yaz tatilinde bir iş bulup çalışmayı düşünüyordu.Böyle düşüne düşüne yürürken evine varmıştı.
Fakat kapılarının önünde bir sürü insan vardı.Ve bir de cenaze arabası.Büşra cenaze arabasını görünce elindeki poşetleri yere attı. Büyük bir şaşkınlık içinde ve korkuyla annesinin yanına gitti.Annesine:”Anne, ne oldu burada? Bu cenaze arabası da neyin nesi?Babam nerede?”diye soruları sormaya başlamıştı. Bir taraftan da ağlıyordu.Annesi:”Kızım,biliyorum,bunları söylemek çok zor ama söylemek zorundayım. Borçlandığımız adamlar borcumuzu ödeyemediğimiz için babanı öldür-müşler.Babanı kaybettik kızım.”dedi ağlayarak.Büşra yere yıkıldı.Hayatın acı ve acımasız yollarında acı çekmeden ilerleyemeyeceğini bir kez daha anlamıştı.Annesi ise kızının yanına çöküp hem kendini hem de onu teselli etmeye çalışıyordu.Büşra annesine dönüp:”Peki,şimdi ne yapacağız anne?”diye sordu.Annesi:” Alacaklılar eğer parayı ödemezsek bizi de öldüreceklerini söyledi.Bizim ne yapıp edip 10 000 TL bulmamız gerekiyor.Büşra,biliyorum çok zor ama sen Gökhan Öğretmenine durumu anlatsan o karşılayamaz mı?Yoksa bu üç gün içinde bu parayı nereden bulacağız?”diye sordu.Büşra kaşlarını çatıp:”Anne,benden böyle bir şeyi nasıl istersin?Ben Gökhan Öğretmene bu durumu nasıl açıklarım?”dedi.Annesi de:”Kızım Gökhan Öğretmenine söylemen gerek.Asıl söylemezsen Gökhan Öğretmen seni kaybettiği için daha çok üzülür.Baksana,babanı hiç acımadan öldürmüşler.Gökhan Öğretmen seni kaybederse buna dayanabilir mi sanıyorsun?Sen onun yaşam kaynağısın Büşra.”dedi.Büşra çaresizce:”Tamam.”dedi.Komşuları da Büşra ve ailesi için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlardı.Bir süre sonra komşularını uğurladılar.Eve girdiklerinde Büşra’nın küçük kardeşi Şeyma ağlıyordu.Büşra çantasından bir çikolata çıkardı ve kardeşine verdi.Daha sonra da odasına girdi.Tek başına kaldığında en yoğun duyguları birden yaşıyordu.Eline bir kağıt kalem aldı ve şiir yazmaya başladı.
RÜYADA YAŞAM
Uzay uçsuz bucaksız bir boşluk,
Dünya ise anlamsız ve boş.
Herkesin içinde demir bir korkuluk,
İnsanları ise sevgi dolu ve loş.
Hayat anlamsız,çekilmez bir yük ,
Çalışıyor genç-yaşlı,büyük-küçük.
Üzüntüler,sevinçler bölük bölük,
Uzaklaşsın artık yabancı eller,kötülük.
İlkbahar gibi neşelenir gönlümüz,
Sonbahar gibi sararır,üzülürüz.
Kışın yağan karlar gibi erir,büzülürüz,
Yazın elimizde dondurma,küçülürüz.
Kaybedince anlarız elimizdekileri,
Bilemeyiz hiçbir şeyin değerini.
Tekrar dönmek ister ararsın geçmişini,
Özlersin sevdiklerinin ışıl ışıl gözlerini.
Kimi zaman her şey rüya olsun isteriz,
Bir rüya içinde yaşadığımızı bilmeyiz.
Kimi zaman bir çocuk olmak isteriz,
Büyürken küçüldüğümüzü yine bilmeyiz.
“Hayat senin bakışınla anlam kazanır.Ya sadece bir noktayı görürsün hayatın akıp gider,sen farkına varmazsın ya da yaşayabileceğin tüm güzelliklerin tam ortasında hayatı yaşarsın.Akıp giden zamanın anlam kazanır. Hayatın anlamı senin bakışlarında gizlidir.”
Büşra şiirini tamamlamıştı ki saat 12’yi vuruyordu.Yatağına yattı ve yarın ne yapacağını düşünürken uykuya daldı.Sabah uyandığında annesine:”Anne bugün Gökhan Öğretmenin yanına gideceğim.Cumarte
si, Pazar iki gün tatil.Bu tatili iyi değerlendirmemiz gerekiyor.”dedi.Annesi de:”Tamam kızım,iyi olur.”dedi.Büşra Gökhan Öğretmenin yanına varmıştı.Gökhan Öğretmen Büşra’yı görünce çok sevindi.Daha sonra Büşra yemeği hazırladı ve evi temizledi. Gökhan Öğretmenin işlerini görmek onu hiç üzmüyordu.Hatta ona yardımcı olabildiği için seviniyordu.İşlerini bitirdikten sonra öğretmeninin yanına oturup bütün olanları anlattı.Öğretmeni olanları duyunca çok üzüldü.Büşra’nın da suratını asık ve üzgün görünce ona şöyle dedi:” Bir ayna gibidir hayat.Sen gülersen o da güler ki eğer somurtursan o da seni görmezden gelir somurtur.İşin garip tarafı her şey biz insanların bu denli elindeyken hala mutsuzuz.Hala kendimize küçücük bir çok nedeni dert edip tebessüm etmeyi, gülmeyi mutlu olmayı öte-
leyebiliyoruz.O aynanın karşısına geçip somurtabiliyoruz.Para sorununa gelince onu hiç kafana takma Büşra.” Büşra yaşlı gözlerle öğretmenine sarıldı ve:” Sizi,sizi çok seviyorum öğretmenim.Siz hayatta tanıdığım ve tanıyacağım en iyi öğretmensiniz.”dedi.Evden ayrılırken öğret-meni ona gereken parayı verdi.Büşra büyük bir sevinçle eve döndü.Annesine bu mutlu haberi verebilmek için üst üste zile basıyordu.Annesi kapıyı açınca:”Ne oldu kızım?Bu ne hal böyle?”diye sordu.Büşra annesine öğretmeni-
nin dediklerini söyledi ve öğretmeninin verdiği parayı annesine verdi. Annesi kızına:“Gerçekten çok iyi bir öğretmenmiş.İnsanlık hala birilerinin kalbinde yaşıyormuş demek ki…Yarın gider parayı veririz. U-nutmadan sınıf arkadaşın Ayşe seni çağırmıştı,bir bak istersen.”dedi.
Büşra arkadaşına gitmek için yola koyuldu.Dalgın dalgın yürüyordu ki bir araba durdu. İki kişi arabadan indi ve Büşra’yı kaçırdılar.Büşra:”Yardım edin,yardım edin.”diye bağırmasına rağmen duyan olmadı. Büşra’yı kaçıran kişiler annesini arayıp 10 000 TL fidye istediler. Annesi kızının kaçırıldığını duyunca başı döndü ve olduğu yere yığıldı.Şeyma ise ağlıyordu.Annesi ayıldığında korktuğu için polisi arayamadı. Mecburen borçlarını ödeyebilmek için Gökhan Öğretmenden al-dıkları 10 000 TL yi Büşra’nın kurtulması için verecekti.Eğer vermezse Büşra’yı öldürebilirlerdi. Annesi Büşra’yı kaçıran kişilere istenilen yer ve saatte 10 000 TL yi verdi. Büşra kurtulduğunda annesine koşup sarıldı. Ve bir kez daha anlamıştı ki, insan sevdiklerinin değerini kaybettikten sonra anlıyormuş. Büşra birbirinden ayrılıp ta bir daha kavuşamayan kişileri düşününce ,annesine kavuşabildiği için kendisini çok şanslı hissediyordu.Beraber evlerine gittiler.Yalnız ,gördükleri manzara karşısında ikisi de şaşırmıştı.Tahtadan yapılmış evleri şimdi ateşlerin arasında yanıyordu.Ve Büşra’nın küçük kardeşi de içeride kalmıştı Annesi o alev alev yanan ateşe koşarak kızını kurtarmak için içeriye girdi. Büşra ağlıyordu.İtfaiye daha gelmemişti. Annesi ise kucağında küçük kızı ile birlikte dışarıya çıkabilmeyi başarmıştı.Fakat içerideki gazdan zehirlendikleri için ikisi de hayata gözlerini yummuştu.Büşra ise bu kadar acıyı kaldırabilecek yaşta değildi.Vücudu zayıf düştü ve bayıldı.Büşra’yı hastaneye yatırdılar.Önce babası ölmüştü,sonra da kaçırılmıştı,şimdi de annesi ve kardeşi ölmüş yaşadığı ev ise yanmıştı. Büşra şimdi ne yapacaktı?
“Önemli olan nelere değer verdiğin,neleri önemsediğindir.Her şeyi ona göre duyar,görür ve hissedersin.”
Mahallelerinde ki bir komşu Gökhan Öğretmeni arayıp bütün olanları anlattı.Çünkü o da biliyordu ki Büşra’ya artık tek Gökhan Öğretmeni yardım edebilirdi.Öğretmeni olanları duyunca çok üzüldü.Onun hastaneye gitmesi Büşra’nın yanında olması gerekiyordu.Ama yürüyemiyordu.Yanında da yardım edecek kimsesi yoktu.Doktorun söylediklerini hatırladı.İsterse yürüyebilirdi.Büşra’nın bu kadar acının içinde , sevinmeye de ihtiyacı vardı.Büşra için yürüyecekti,yürümeliydi.Öğretmeni büyük bir gayret göstererek ayağa kalkmayı başarmıştı.Yavaş yavaş adım atarak yürümeye başladı.Hastaneye varmıştı.Büşra uyandığında yanında Gökhan Öğretmeni görünce sevindi.Ağlamaktan gözleri şişmişti.Öğretmeni:”Büşra,biliyorum çok acı çektin.Ama bundan sonra çekmeyeceksin.Eviniz yanmış,
bundan sonra benim yanımda kalacaksın.Sen benim kızım,ben de senin baban olacağım.Önemli olan nelere değer verdiğin, neleri önemsediğindir.Her şeyi ona göre duyar,görür ve hissedersin.Hayat senin bakışınla anlam kazanır.Ya sadece bir noktayı görürsün hayatın akıp gider,sen farkına varmazsın ya da yaşayabileceğin tüm güzelliklerin tam ortasında hayatı yaşarsın.Akıp giden zamanın anlam kazanır.Hayatın anlamı senin bakışlarında gizlidir.Ve sana bir sürprizim var Büşra.Ben artık yürüyebiliyorum.Sen olmasaydın ben kendim de bu gücü bulamazdım.Şunu unutma Büşra, hayat sana bir diken gönderdiğinde sevin, çünkü arkasından bir gül gönderecek demektir.”dedi. Büşra’nın gözleri yaşlarla doldu.Büşra:”Sizi çok ,çok seviyorum öğretmenim.Şu an hiçbir şey beni bu kadar çok sevindiremez. Yürümenize gerçekten çok sevindim.Ve bana evinizi açtığınız için de teşekkür ederim.Söyledikleriniz çok güzel sözler, biz de hayatta küçük şeylerde bile mutluluğu bulabilen insanlardan olmalıyız.Hayatta her karşılaştığımız zorluktan ders çıkarmalıyız.Biz de birçok insan gibi mutluluğu burnumuzun üstünde unuttuğumuz bir gözlük gibi aramamalıyız.Her ne kadar üzülsem de,yüreğim kan ağlıyor olsa da çok zor olacağını biliyorum ama hayata tutunmam gerek.Babam,annem
kardeşim şu an hayatta olmasalar bile onlar benim kalbim de hep yaşayacaklar.Annem, hayatın sadece sevinçten ibaret olmadığını,zorluklarla karşılaştığımızda savaşmamız gerektiğini söylerdi.Şimdi ben de öyle yapacağım öğretmenim.Yalnız şunu da anladım ki,sevinçler bir anlıkmış olup bitermiş.Acılar-
da bir anlıkmış ama ölünceye kadar devam edermiş.”dedi.
“SEVGİ HER KAPIYI AÇAN SİHİRLİ BİR ANAHTARDIR.”
Öğretmeni ışıl ışıl parlayan gözlerle:”Evet Büşra,haklısın.Ama unutmaman gereken bir şey daha var.Sevgi her kapıyı açan sihirli bir anahtardır.”dedi. Öğretmeninin konuşmasının ardından doktor geldi ve Büşra’ya artık taburcu olabileceğini söyledi. Öğretmeniyle birlikte yürüye yürüye evlerine gittiler.E-
ve geldiklerinden bir süre sonra Gökhan Öğretmen Büşra’ya odasını gösterdi.Büşra öğretmenine:“İyi geceler.”dedikten sonra odasına girdi. Evet yalnızdı şimdi.Bu sessiz ve sakin oda da bütün olanları düşünecek ve her zaman ki gibi bir şiir yazacaktı.Saatlerce düşündükten sonra eline bir kağıt kalem aldı ve yazmaya başladı.
HAYATIN ANLAMI
Cümlenin sonundaki bir nokta gibidir,
Anlıktır,hemen gider biter.
Bazen kelebeğin kanadıdır,
Güzel,hoş ama çabuk geçer.
Bazen senin bakışlarında gizlidir,
Bir noktayı görüp durabilirsin de,
Bütün güzellikleri fark edip,
Hayatın anlamını bulabilirsin de.
Bazen, yaşadığın anlarda gizlidir,
Sevinçlerin,üzüntülerin,
Bir kişinin sevinmesinde bile ,
Hayatın anlamını bulabilirsin.
Ne kadar değerli olduğunu bildiğinde,
Gününü gün olarak yaşayabildiğinde,
Dertsiz,tasasız,kaygısız dolaşabildiğinde,
Bazen bir iyilikte ya da gülümsemede,
Hayatın anlamını bulabilirsin.
Sen yeter ki aramaktan vazgeçme,
Hayatın anlamı yanındadır,istediğinde.
Yaşadığımız hayatın anlamı,
Attığımız adımlar,
Seçtiğimiz kararlar mıdır?
Şu an hayatta var olmak mıdır?
Değerlerin bilinmediği bir dünya mıdır?
Hayatın anlamı,anlamsızlığı mıdır?
Büşra şiirini tamamlamıştı ki saatinin üçe geldiğini fark etti.Yatağına yattı ve uyumaya çalıştı.Sabah öğretmeniyle güzel bir kahvaltı yaptılar ve okula gittiler.Geldiklerinde apartmanlarına yeni taşınan birileri olduğunu gördüler. Büşra’nın arkadaşı Zeynep ve annesi karşılarında ki daireye yerleşiyordu.
Büşra Zeynep’i görünce çok sevindi.Gökhan Öğretmenle Zeynep’in annesi Merve Hanım bir koltuğa oturmuş konuşuyorlardı.
“Olmadan önce her şey ümit,olduktan sonra her şey kader.Kaderciliği sevmem ben.Kader yolun tamamı değil,yol ayrımıdır.İnsan için kader bilmedikleridir.Akıl insanlığın en büyük şansı,kader cehaletin insanla dansı.”
Sonra Merve Hanım:”İşte böyle Gökhan Bey, eşim beni kısa bir süre önce terk etti.Çocuğum da yağmurlu bir günde kırmızı mont giydiği için üzerine şimşek düştü ve öldü.Biz de Zeynep ile yalnız kaldık.Evden ayrılmaya karar verdik.Burayı bulduk.Fiyatı da uygun geldi,aldık.Annem de aşağıda ki mahalle de oturuyor.Çok sinirli bir kadındır.Aslında eskiden sinirli değildi.Hatice’yi kaybettiğim o yağmurlu günden beri hiçbir çocuğu sevmez oldu.Komşularıyla da araları hiç iyi değil.Mahallede kim görse ondan kaçıyor.Hatice’nin ölümü onu çok etkiledi.”dedi.Gökhan Öğretmen:”Çok üzüldüm Merve Hanım.Büyük geçmiş olsun.Beni de eşim ve çocuklarım yürüyemediğim için terk ettiler.Oysa şimdi Büşra’nın sayesinde yürüyebiliyorum.Sizinle aynı kaderi paylaşıyor sayılırız.”dedi.Merve Hanım:”Ol-
madan önce her şey ümit,olduktan sonra her şey kader.Kaderciliği sevmem ben.Kader yolun tamamı değil,yol ayrımıdır.İnsan için kader bilmedikleridir.Akıl insanlığın en büyük şansı,kader cehaletin insanla dansı.”dedi.Gökhan Öğretmen:”Güzel söz Merve Hanım.Geçmişte çok acılar çektik.Ama en parlak gelecek,daima unutulmuş geçmişin üzerine bina edilir.Geçmiş başarısızlıklar ve kalp kırıklıklarını bırakmadan hayatta ilerleyemeyiz. Kusura bakmayın,sizi de işinizden alıkoyduk.Sizin ak-şam yemeğiniz yoktur.Bu akşam bizim davetlimizsiniz.”dedi.Merve Hanım ve Zeynep bu teklifi seve seve kabul ettiler.Büşra ise mutfağa yemek yapmaya gitmişti. Artık apartmanda tek başına değildi,sıra arkadaşı Zeynep de onunla birlikteydi.Yemeğini hazırladıktan sonra Zeynep ve annesini çağırdı.Bera-
ber akşam yemeğini yediler.Daha sonra da oturup sohbet ettiler.
Merve Hanım:”Mutluluk kapısı kapandığı zaman bir diğeri açılır.Fakat çoğunlukla kapalı kapıya o kadar çok bakarız ki açılmış yeni kapıyı göremeyiz.”dedi.Ardından Gökhan Öğretmen:”Yaşamdaki acılar tuz gibidir,ne azdır ne de çok.Acının miktarı hep aynıdır,ancak bu acının şiddeti,neyin içine konulduğuna bağlıdır…Acımız olduğunda yapmamız gereken tek şey acı veren şeyle ilgili hislerimizi genişletmektir.Onun için biz de artık bardak olmayı bırakmalı ,göl olmalıyız.”dedi.Sonra da Büşra ve Zeynep’e dönerek:”Ne istiyorsanız onun hayalini kurun.Gitmek istediğiniz yere gidin,olmak istediğinizi olun.Çünkü sadece bir hayatınız var.Ve bütün yapmak istediklerinizi yapmak için bir şansınız var.”dedi.Konuşma sırası şimdi Merve Hanımda idi.Merve Hanım:”Doğduğunuz zaman ağla-
dınız ve size bakanlar gülümsüyordu. Hayatınızı öyle yaşayın ki sonunda etrafınızdakiler ağlarken gü-
lümseyen siz olun.” dedi.Büşra:” Evet, haklısınız ama hayatımızı yaşarken dünyayı anlamaya değil,in-
sanları anlamaya çalışmalıyız.Böylece aynı yolu iki kez kat etmiş olmayız.Çünkü dünya insanın içinde gizlidir.”dedi. Hepsi de birbirinden fazla acılar çektiği için acılarını böyle güzel sözlerle anlatmak istiyorlardı.Ama her ne kadar anlatsalar da yaşamadan anlaşılmayacağını biliyorlardı.Şu an Büşra ve Zeynep’in ailesinin elinde pek fazla bir şey olmamasına rağmen, onlar elinde ne olduklarına değil,onu nasıl kullanacaklarına bakıyorlardı.Onlar gerçeğin ne olduğunu bilmelerinin yeterli olmadığını biliyorlardı.Çünkü doğruyu istemeleri ve yapmaları da gerekiyordu.Onların dünkü acıları yarın ki sevinçlerinin kaynağını oluşturacaktı .Onlar kendi mutluluğunun demircisi olacaklardı.Geçmişte çok acı çekmiş olmalarına rağmen umutlarını hiç yitirmemişlerdi.Çünkü umut olmadan ümit edilenin elde edilmeyeceğini yaşamış ve öğrenmişlerdi.Bir akşam yemeğinde tüm kalpler bir araya gelmişti.Sıcak bir çorba bile yeterdi içlerini ısıtmaya.Bir ay sonra Büşra ve Zeynep’i büyük bir sürpriz bekliyordu.İkisi de günleri tek tek sayıyor,o büyük gün için sabırsızlanıyorlardı.Büşra ve Zeynep okulda daha yakın arkadaş olmuştu.Gökhan Öğretmenle, Merve Hanım da çok iyi bir arkadaş olmuşlardı,belki de bu arkadaşlık fazla sürmeyecekti.Merve Hanım çok görgülü ve bilgili olmasına rağmen batıl inançlara inanıyordu.Gökhan Öğretmen bu duruma çok şaşırıyor,onun saflığına, temizliğine veriyordu.
Merve Hanım kızını kaybettiği o yağmurlu günde yaşadıklarını şöyle anlatıyor:”Kızım evden çıkarken üzerine kırmızı bir mont giymişti.Evde komşumuz Buket Hanım vardı.O da batıl inançlara inanırdı.Bense batıl inançlara her konuda inanmıyordum.Buket Hanım, Hatice evden çıkarken :”Yağ-
murlu havada kırmızı mont giyersen başına bir kaza gelir.” dedi. Hatice bunları duyunca güldü.”Teyze bunlar boş inançlar.”dedi. Buket Hanım bu sözü herkesten duymasına rağmen hala inanıyordu batıl inançlara.Kızım evden çıktı.Anlatılanlara göre ,yağmur çok fazla yağıyor diye bir ağacın altına girmiş.Şimşek de aynı gün,o ağacın altına düşmüş. Buket Hanımın o söyledikleri hiç aklımdan çıkmı -
yordu.Kızımın acısı beni mahvetmişti.O gün bugündür, ben de batıl inançlara inanıyorum.”Merve Hanım da tıpkı Büşra ve Gökhan öğretmen gibi ayrılığın acısını yaşamıştı.Ve bu ayrılık acısı onun kalbini bir ateş gibi yakıyor,biricik kızı ise rüyalarını süslüyordu.Rüyasında da görmese bu acıya dayanamayacağını söylüyordu . Nihayet beklenilen büyük gün gelmişti. Hepsi de çok heyecanlıydı .
Merve Hanım ve Gökhan Öğretmen sürprizlerinin evlenme kararları olduğunu açıkladılar.Büşra ve Zeynep bu karara çok sevinmişlerdi.En yakın arkadaşı kardeşi,en sevdiği öğretmeni babası ve Merve Hanım da annesi olacaktı.Merve Hanım,Gökhan Öğretmen ve Zeynep Büşra’nın ailesinin yerini tutamasalar da geçmişte yaşadığı acıları bir miktarda olsa kapatmaya yetecekti.Büşra ve Zeynep’in bu karara sevinmeleri Gökhan Öğretmen ve Merve Hanımı da sevindirmişti.Kısa bir süre içinde evlendiler.Artık tam bir aile olmuşlardı.Kaldıkları daireyi ise kiraya verdiler..Küçük,tatlı,sevgi dolu bir aile…Günleri birbirinden güzel geçiyordu.
“Hayat güzellikleri kimisine altın bir tepside,kimisine de bakırdan bir tepside sunar.Ama önemli olan nasıl bir tepside sunduğu değil,içinde ne olduğu,ne sunulduğu önemlidir.”
Bir hafta sonra Zeynep’in doğum günüydü.Evde büyük bir hazırlık yapılıyordu.Bu şehirde teyzeleri Beyza Hanım yaşıyordu.Beyza Hanım,Merve Hanıma göre daha sessizdi.Ama önündeki güzellikleri fark edemiyordu.Elindeki her şeyin değerini kaybettikten sonra anlıyordu.Sonra herkesten çok üzülen o olsa da geçmişi geri getiremeyeceğini biliyordu.Bilip bilmemezlikten,görüp görmemezlikten,duyup duymamazlıktan geliyordu.Ama tüm bunlara rağmen herkes tarafından en çok o seviliyordu.Zeynep’in doğum gününe Beyza Hanımı da davet ettiler.Teyzesi Zeynep’e hediye olarak,baktıkça beni hatırlasın diye bir ayna aldı.11 Mart doğum günü sabahında Zeynepgilin evine doğru yola çıktı.Eve geldiğinde yıllardır göremediği kardeşine kavuşmanın sevinciyle Zeynep’e hediyesini verdi.Annesi hediyenin bir ayna olduğunu görünce:” O aynayı at çabuk elinden, kırılırsa yedi yıl çok kötü bir hayat geçiririz.Evi -
mizden de biri ölür.At çabuk onu!”diye bağırmıştı.Zeynep bu tepkiye karşı şaşırdığı için aynayı elinden düşürdü.O sıra da Merve Hanım:”İşte,gördün mü?Ayna kırıldı.Ben sana dememiş miydim? Artık yedi yıl evden hiç felaket eksik olmayacak.”diye bağırıyordu.Bağırmasına bağırıyordu fakat Zeynep’in bu kadar şiddetli bir bağırma karşısında korkudan ve şaşkınlıktan dili tutulmuş-tu.Teyzesi Merve Hanıma çok kızdı.Merve Hanım ise:” Sen bana boş yere kızıyorsun.Ayna kırıldı,çocuğun dili tutuldu.Bakalım başımıza daha neler gelecek?”dedi. Merve Hanımın kardeşi Beyza Hanım bu duruma çok sinirlenmişti.Zeynep’in dilinin tutulmasının sebebinin aynanın kırılması değil,ayna kırıldığında kendisinin bağırması sonucu olduğunu ona anlatması,bu duruma onu inandırması gerekiyordu.Durumu Merve Hanıma anlattı. Merve Hanım uzun süre düşündükten sonra batıl inançlara inanmanın çevresine ve kendine ne kadar zarar verdiğinin farkına vardı.Artık batıl inançlara inanmayacaktı.Beyza Hanım bu sayede onların yaşamına bir güzellik daha katmış,gelecek yaşamlarını ise aydınlatmıştı.Merve Hanım bu durumu Gökhan Öğretmene anlattı.Gökhan Öğretmen bunu duyar duymaz arkadaşı Burak’ı aradı.Burak Bey bir doktordu.Zeynep’i doktora götürdüler. Ufak bir tedavi sonucu Zeynep konuşmaya başlamıştı.Artık mutlu yaşamlarına geri dönmüşlerdi.
Hayat güzellikleri kimisine altın bir tepside,kimisine de bakırdan bir tepside sunuyordu.Ama onlar için nasıl bir tepside sunduğu değil,içinde ne olduğu,ne sunulduğu önemliydi.Onlar hayatın anlamını acı çekerek öğrendiler.Ama hayatın anlamı da dünyada ki her şeyin değiştiği gibi değişiyordu.Beş-altı yaşlarında bir çocuk için hayatın anlamı oyun oynamaktır.Bu çocuk biraz daha büyüdüğünde ise hayatın anlamının,para kazanıp zengin olmak olduğunu düşünecektir.Aslında hayatın anlamı yaşadığın yaşta gizlidir.Çalınan her kapı hemen açılsaydı,ümidin,sabrın ve isteğin derecesi anlaşılmazdı.Keyifler değildir yaşamı değerli kılan,yaşamdır keyif almayı değerli kılan.Büşragilin günleri bir birinden güzel geçiyordu.Ta ki o güne kadar…Gökhan Öğretmen hastalanmıştı.Boğazı ve başı ağrıyor, bu ağrılar hiç bitmek bilmiyordu.Büşra öğretmeninin bu durumunu görünce çok üzülüyor,fakat yapacak bir şey bulamıyordu.Her gece yatağına yattığında öğretmeninin iyileşmesi için dua ediyordu.Geçen sene annesini ve kardeşini kaybetmeden önce,babasını bir kış mevsiminde kaybetmişti.Şimdi yine bir kış mevsiminde Gökhan öğretmenini kaybetmek istemiyordu… Böyle düşünürken bir ses duydu.Ve bu Gökhan Öğretmenin sesiydi.Gökhan Öğretmen uzun zamandır görmediği kızı Ceren’i çok özlemiş ve onun ismini sayıklıyordu.Onu büyütmek için neler çekmişti.Şimdi ise bir meslek sahibi olduğunu bile göremiyordu.Yine soğuk bir kış günü Gökhan Öğretmenin boğazı ağrımaya başlamıştı. acıdan yerinde duramıyordu. En sonunda Gökhan Öğretmeni hastaneye götürdüler.Doktor Bey,Gökhan Öğretmenin kronik sinüzit hastalığına yakalandığını ve böyle durumlarda çok nadir ameliyat gerektiğini,en iyi şekilde yapılması için Ankara’ya gitmeleri gerektiğini söyledi. Büşra,Zeynep ve Merve Hanım bu ha beri duyunca yıkılmışlardı.Büşra’nın ağzından şairin şu sözleri döküldü:
Bitecek bu acı bir gün
Kalır mı dudaklarda hüzün
Bir fırtına,bir umut,bir düğün
Bekleniyor bir gün
“Dün için pişman olmamalı,yarın için kaygılanmamalı,sadece bugünü yaşamalıyız.Bugünü sanki en son günümüz gibi yaşamalıyız.Unutmamalı-
yız ki yarın bugüne “dün” diyeceğiz.Tıpkı dün,bugün için “yarın” dediğimiz gibi.”
Geçmişte acı dolu günler geçirmelerine rağmen geçmiş deyip geçemiyorlardı.Çünkü yalnızca geçmişte mi şimdi de yeterince acı çekiyorlardı.Kendilerini bekleyen mutluluğu ne zaman bulabileceklerdi. Gökhan Öğretmen Büşra’ya hayat sana bir diken gönderdiği zaman sevin,çünkü arkasından da bir gül gönderecek demişti. Büşra bu acı haberin neresine sevinebilirdi?Bundan sonra Gökhan Öğretmene hayat bir gül mü gönderecekti?Büşra bunları düşüne düşüne Ankara’da yanında bulunması gereken eşyaları topluyordu.Aynı gece Ankara’ ya gitmek için yola çıktılar.Günlerden 23 kasımdı.Yarın ise 24 kasım…Fakat ne yazık ki Gökhan Öğretmen bu öğretmenler gününde hastanede olacaktı.Büşra bu duruma çok üzülüyordu.Sabah olduğunda Ankara’ya gelmişlerdi.Hemen hastaneye gidip gerekli işlemlere başladılar.Doktor hanıma durumu anlattılar.Gökhan Öğretmeni bir odaya yatırmışlardı.Gök-han Öğretmen acısını birazcık da olsa azaltmaya çalışırken uyuya kalmıştı.Doktor hanım hastayı görmek için odaya girdiğinde gözlerine inanamamıştı.Hasta yatan onun öz ve öz babasıydı.Ceren babasının daha fazla acı çekmesini istemediği için aynı gün ameliyata başladı.Sinüzitle birlikte deviasyon ameliyatı da yaptılar. Ameliyat ortalama bir saat sürmüştü.
Gökhan Öğretmen ameliyat olduktan kısa bir süre sonra gözlerini açtı.Yanında kızı Ceren’i görünce çok şaşırmıştı.Ve kızının doktor olduğunu görünce ameliyatı onun yaptığını anlamış,çok sevinmişti. Yataktan doğrulup özlemle kızına sarıldı.Kızı da Gökhan Öğretmenin elini öpüp:”24 Kasım Öğretmenler Gününüz kutlu olsun baba.”dedi.Gökhan Öğretmen biraz düşününce bugünün 24 Kasım olduğunu anımsamıştı.Nasıl da unutmuştu?Sevinçten gözleri yaşlarla dolmuştu. Yaşadığı bu öğretmenler gününü hiç mi hiç unutmayacaktı.Bugün sanki tekrar doğmuş gibiydi.Ceren’in arkasından Merve Hanımla birlikte Büşra ve Zeynep de gelmiş,Gökhan Öğretmenin öğretmenler gününü kutlamışlardı.
“Mutluluk kapısı kapandığı zaman bir diğeri açılır.Fakat çoğunlukla kapalı kapıya o kadar çok bakarız ki açılmış yeni kapıyı göremeyiz.”
Gökhan öğretmen öğretmenlik mesleğini severek yapıyor ve her şeyden önce öğrencilerini çok seviyordu.Sınıfındaki öğrenciler de ellerindeki parmaklar gibi birbirinden farklıydı.Kimisi yaramaz, kimisi çalışkan,kimisi de sessizdi. Bütün öğrencilerini çok seven Gökhan öğretmen yalnız bir şeyden korkuyordu.Her kavuşmada olduğu gibi Gökhan Öğretmen de bir gün öğrencilerinden ayrılacağını biliyordu.Bu yüzden öğrencilerinin gözlerinin içine bakarken sanki bu son bakışıymış,öğrencileriyle konuşurken de son konuşmasıymış gibi konuşuyordu.Onları kaybettikten sonra keşke ile başlayan cümleler kurmak istemiyordu.Çünkü bu acıyı bir kez yaşamıştı.Bir daha elindekilerinin değerini kaybetmeden önce anlayacaktı. Gökhan Öğretmen böyle davrandığında da karşısındaki kişiler, ellerin-deki değerleri kaybettikten sonra anlamaya alışmış oldukları için, Gökhan Öğretmeni anlayamıyorlar, sanki daha çok günleri varmış gibi önlerinde ki güzellikleri göremiyorlardı.Gökhan Öğretmen öğrencilerini çok seviyor,bazı öğrencileri ise bunu anlayamıyordu.Bu yüzden Gökhan Öğretmen:”Biz şu öğrenciyi çok seviyoruz ama o bunu hiç anlamıyor.Çok isyankar.”diyordu. Oysa ki Gökhan Öğretmen de bazen,bazı öğrencilerinin kendisini canından bile çok sevdiğini anlayamamıştı.Ve belki de sonsuza kadar anlayamayacaktı.Veya herkes gibi Gökhan Öğretmen de elindeki değerleri kaybettikten sonra anlayacaktı.Belki de, Gökhan Öğretmenin bahsettiği o öğrencisinin,öğretmeninin kendisini çok sevdiğini anlayamamasının nedeni Gökhan Öğretmenin sevgisini yeterince gösterememesiydi.Çünkü gösterilmemiş sevgi,sulanmamış bir çiçeğe benzer.Onu ne kadar çok severseniz sevin,sevginizi göstermedikçe o çiçek ölür gider.Gökhan Öğretmen şimdi daha iyi anlı yordu.Zaman geçtikçe daha yeni dertler,üzüntüler çıkıyordu.Ama herkes zaman her şeyin ilacıdır diyordu. Geçmişteki veya şimdiki dertlerimizin ilacı olarak geleceği görüyorlardı.Ama gelecekte de o dertlerimize değil bir çare bulmak,üstüne yeni yeni dertler ekleniyordu.Bunlar üst üste çıkıyor zamanla da altta kalan dert eskiyordu.O derdi birazcık unutmuş olsan da bu derdine ilaç bulduğun anlamına gelmiyordu.Zaten o zaman ki dertlerimize o zaman çözüm bulamamışsak,gelecekte bizi bekleyen onca derdin üstüne nasıl çözüm bulabiliriz ki?Gökhan Öğretmene göre mutlu yaşam acı,tutku ve korku üzerin de mantığın ve düşüncenin elde ettiği bir zaferdi.Tüm sınırlamalar kişiyi mutlu kılar.Görme,etki ve temas alanımız ne denli dar ise o denli mutlu oluruz;ne denli genişse o denli sıklıkta kendimizi azap içinde ya da ürkütülmüş duyumsarız.Çünkü bu alanla birlikte kaygılar ,istekler ürkünç şeylerle birlikte çoğalır ve büyür.Ve bir kez daha anlamıştı mutluluk her şeyden önce vücut sağlığındaydı.Büş-ra ise öğretmeninin hasta olmasını diken olarak görüp hayatın ona göndereceği gülü merak ediyordu.Ve şimdi o da anlamıştı. Hayat bir diken gönderdiği zaman arkasından gönderilecek gül için sevinmesi gerektiğini.Gökhan Öğretmen birkaç gün hastanede yattıktan sonra Ceren’ in ısrarıyla Ankara’da yaşadıkları eve geldiler.Annesi kapıyı açtığında şaşırmış ve bir o kadar da sevinmişti.Hep beraber içeriye girdiler. Ceren,annesi Sevgi Hanıma olanları anlattı.Sevgi Hanım bunları duyunca çok üzüldü ve Gökhan Öğretmene:”Geçmiş olsun.” dedi.Fakat bunu o kadar içten ve samimi söylemişti ki…
“Biz de hayatta küçük şeylerde bile mutluluğu bulabilen insanlardan olmalıyız.Hayatta her karşılaştığımız zorluktan ders çıkarmalıyız.Biz de birçok insan gibi mutluluğu burnumuzun üstünde unuttuğumuz bir gözlük gibi
aramamalıyız.”
Derken kapı çaldı.Sevgi Hanım Ankara ’ya geldiğinde Kadir Bey ile evlenmişti.Kadir Bey eve girdiğinde çok şaşırmıştı.Sadece kekeleyerek:”Hoş hoş geldiniz.”diyebilmişti.Çünkü Merve Hanımın eski eşi Kadir Bey,Sevgi Hanımla evlenmişti.Gökhan Öğretmen de Kadir Beyin eski eşi Merve Hanımla evlenmişti.Evdekiler bu durumu fark etmişti.Hiç kimse konuşmaya cesaret edemiyordu.Daha sonra yemeklerini yediler ve koyu bir sohbet başladı.Konuşulanlardan sonra her iki ailede eski eşlerini hala çok sevdiklerini anladılar.Sonra Gökhan Öğretmen:”Gelin o zaman sevgimizi gösterelim,konuşur ken gözlerimize bakalım,acılarımızı dinleyelim ve paylaşalım,başarıları takdir ederek duyguları anlamaya çalışalım.”dedi.Kısa bir süre içinde Gökhan Öğretmen Sevgi Hanımla,Merve Hanımda Kadir Bey ile tekrar evlenmişti. Ceren ve Zeynep artık ailelerinin yanındaydılar. Sevgi Hanımla Gökhan Bey Ankara’da ki evlerini satıp,eski evlerine geri döndüler.Merve Hanımla Kadir Bey de Gökhan Öğretmen ve ailesinin karşısındaki binaya taşındılar.Büşra da her zaman ki gibi Gökhan Öğretmeniyle birlikte kalıyordu.Gökhan Öğretmen bir akşam Sevgi Hanıma bütün olanları anlattı.Ve Büşra’nın sayesinde yürüyebildiğini söyledi.Sevgi Hanım Büşra’ya:” Büşra başına gelenler için çok üzüldüm.Ama gördüğüm kadarıyla sen yaşamayı seviyorsun.Ve sana gerçekten çok teşekkür ederim.Biz senin hakkını ödeyemeyiz.”dedi.Büşra:”Ben ne yaptım ki efendim.Asıl ben teşekkür ederim.Bana evinizi açtınız.Gökhan Öğretmen babam,siz annem,Ceren abla ise kardeşim olmaya çalıştı.Çok ,çok teşekkür ederim sizlere.”dedi.Gerçekten de Gökhan Öğretmen ve Sevgi Hanım Büşra’yı öz kızı gibi çok sevmişlerdi.Ceren ise kardeşi olmadığı için, Büşra’yı kardeşi gibi çok sevmişti. Büşra o gece yatağına yattığında bir yılda neler olup bitti diye düşündü.Kimini gülümseyerek, çoğunu da acı bir tebessümle hatırlıyordu.Hatta binlerce anı,hikaye,fotoğraf vardı elinde kalan.Bazı resimlerde yanında olup da şimdi olmayanlar,o resimlerde olmayıp da şimdi yanında olanlar.Hayat sürprizlerle doluydu gerçekten.
Bir gün;hayat trenin de öğretmenlik yaparken sizin de karşınıza böyle öğrenciler çıkarsa,yolunuz onların yaşadıkları acıların içine düşerse,karşınızda bulunan öğrenci büyük veya küçük,her kim olursa olsun,onların taşıdıkları düşleri,çığlıklarıyla birlikte akıttıkları iki damla göz yaşını görmeye çalışın. Unutmayın ki, sizin vefanızın başlangıcı başka umutların yarınları olabilir. Eğer bu trene aydınlatmak için binerseniz, mutlaka aydınlatarak geri dönecek sinizdir…
Hayatınızda farklar yaratacak,hayatınızı istediğiniz seviyeye getirecek, kullandığınızda sizinde hayatınızda büyük farklar yaratacak olan hayatın üç şifresi,yani bize sunulan üç sihirli anahtarı kullanmanızı diliyorum.
Gönülden sevmek
Paylaşmak
Umut
Gönülden sevgi her kapıyı açan sihirli bir anahtardır. Paylaşmak sevgilerimizi,mutluluklarımızı çoğaltan bir fotokopi makinesidir.Umut ise bizim bitmek tükenmek bilmeyen ışık kaynağımız dır.Gönülden seven için,paylaşmayı bilen için ve umutlarla dolu olanlar için hayat gerçekten güzeldir.
SON
YORUMLAR
Çok uzun olmasına rağmen sonuna kadar keyifle ve ilgiyle okuttu yazı kendisini. Özellikle betimlemeler ve kişileri renklendirmenizi çok beğendim. Daha evvel sayfanıza gelmemiştim ama bundan sonra sık ziyaret edeceğim. Işık var sizde:)TEbrikler.