- 2881 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
MAYA'LAR ve MU kıtası
Mayalar’ın ve onların devamı niteliğinde olan Aztek ve İnka’lar çok üstün seviyeli dinsel bilgilere sahiptiler. Tek tanrı inancındaki eski Mu Güneş Dinine bağlı bir topluluktular.
Bugün, genellikle Meksika ve Guatemala’da yaşayan yaklaşık 2 milyon Maya Yerlisi vardır. Çoğu çiftçidir. Hemen hepsi Katolik olmakla birlikte, inançları geleneksel Maya dininden çok etkilenmiştir; yağmur ve bereket için putperest ayinler düzenlerler.
Fransız bilim adamı Dr. Augustus Le Plongeon Maya İmparatorluğu’nun kayıp şehirlerini fotoğraflayan ilk kişi oldu.Arkeolog Le Plengeon’un Kutsal Sırlar Mabedi dediği Yukatan’daki Uxmal Mabedi’nde James Churchward’ın İnsanlığın İlk Dini Diyagramı dediği MU kozmogonik diyagramı bulunmuştur. Bu diyagramda merkezdeki dairenin Güneş’in, Ra’nın ve Tanrı’nın kolektif simgesi olduğu belirtilmektedir.
Mayalar’a göre yeryüzünde meydana gelen en önemli değişimlerden biri de eksen açısıyla ilgiliydi. Günümüz bilimsel bulguları Mayalar’ın bu bilgisiyle tam anlamıyla örtüşmüş durumdadır.
Maya yılı her biri 20 günlük 18 aydan oluşuyordu. Ayrıca haab adı verilen 5 ekstra gün daha vardı. 360 günlük periyoda tun deniyordu ve bu periyot, takvimin temelini oluştururdu.
Mayaların 584 gün olarak buldukları Venüs yılı, bugünkü hesaplara göre 583.92 gündür
Mayalar özellikle astronomi, mimarlık, matematik, heykel ve hiyeroglif yazı gibi birçok alanda ilerlemişlerdi.Çok karmaşık bir takvim sistemleri vardı.El sanatlarında da ileriydiler, güzel boyaBir çeşit güneş dinine inanırlardı. Bu din, insan kurban etmek gibi dünya tarihindeki en vahşi uygulamaları barındırıyordu. Çok başarılı takvim hesaplamaları, piramitleri, altın işlemedeki başarıları inceleyenleri hayrete düşürmüştür. Nasıl yok oldukları dahil olmak üzere, pek çok gizem barındırılar.
Yucatan’da hazırlanmış eski bir Maya kitabı olan ’Troano El Yazması, bugün British Museum’da bulunmaktadır.
Troano El Yazmasıyla ayni yaşta olan bir baska Maya kitabı ’Cortesianus Kodeksi’dir. Madrid Ulusal Müzesinde bulunmaktadir.
Meksiko sehrinin 96 km güneybatisinda yer alan ’Xochicalo Piramiti Yazıtları’. Bu piramit, üzerindeki kabartma yazılara göre Batı ülkelerinin yıkımının anısına inşa edilmiştir.
Mu Kıtası
Mu, sulara batmadan önce Büyük Okyanus’ta yer aldığı düşünülen varsayımsal kayıp kıtaya verilen addır.
Yeryüzünde insanın ilk ortaya çıktığı kıta Mu kıtasıdır.
Mu kıtası kuzeyden güneye 3000 mil, doğudan batıya 5000 mil kadar uzanan,üç kara parçasından oluşan büyük bir kıtaydı.
Günümüzde Polinezya, Mikronezya ve Melanezya takımadalarını oluşturan adalar, muhtemelen bu kıtadan arta kalan kara parçalarıdır.
Bu kıtada 70.000 yıl önce tek tanrılı bir din bulunuyordu. Aynı tarihlerde Mu’lular diğer kıtalarda koloniler oluşturmaya başlamışlardı ki, anavatan dışındaki en büyük imparatorluk, başkenti günümüzde Gobi Çölü’nün uzandığı bölgede bulunan Uygur İmparatorluğu’ydu.
Mu dininin öğretimini Naakaller adı verilen rahipler üstlenmişlerdi ve sembolizme dayalı bir öğretimleri vardı.
Mu dininin esası, Tanrı’nın tek oluşuna ve ruhsal gelişim için sürekli olarak tekrar doğmak inanışına dayanıyordu.
Atlantis’teki din Mu’nun tek tanrılı dininden başka bir şey değildir.
"Ra" sözcüğü güneş anlamına gelirdi ki, daire ile ifade edilen güneş sembolü, bir ad ve sıfat vermek istemedikleri, "O" diye hitap ettikleri Tek Tanrı’yı simgelemede kullanılırdı; Mu imparatoru da “Mu’nun güneşi” anlamında Ra-Mu adıyla ifade edilirdi. Ra sözcüğü sonradan diğer kıtalara ve Atlantis yoluyla Mısır’a da taşınmıştır.
Dört ırktan oluşan Mu’lularda yazı dilleri farklı olmakla birlikte, konuşma dilleri ortaktı.
Mu’lular günümüz uygarlığına kıyasla manevi alanlarda çok daha ileriydiler.
Telepati, durugörü, çift bedenlenme, astral seyahat gibi, uygarlığımızda ancak kimi medyumlarda ve mistiklerde görülebilen olağanüstü yetenekler Mu’lularda olağan yetenekler olarak mevcuttu. (Bu, Churchward’un değil, bazı izleyicilerinin görüşüdür)
Mu uygarlığının en önemli çöküş nedeni, teşevvüş adı verilen, bir aşamadan diğerine geçilirken yaşanan kargaşa dönemini atlatamamasıdır. (B.Ruhselman’a göre)
Tahsin Mayatepek’in araştırmaları
M. K. Atatürk, 1930’lu yıllarda James Churchward’un kitaplarından haberdar olur olmaz onun kitaplarını getirtmiş ve içerdiği bilgileri en kısa zamanda öğrenebilmek için bu kitapları 60 çevirmene kısım kısım taksim ederek hızla çevirtmiştir.Ardından Tahsin Mayatepek’i Meksika’ya elçi olarak göndermiştir.Meksika’da Maya kültürünü inceleyen Tahsin Mayatepek, incelemeleri sonuncunda çok sayıda sözcüğün Türk ve Maya dillerinde aynı olduğunu saptamıştı. Bu sözcüklerden biri de Türkçe’deki “tepe” sözcüğüydü (Maya dilindeki karşılığı “tepek” idi ve tepe anlamına geliyordu). Bunun üzerine M.K. Atatürk Meksika’ya elçi olarak atadığı Tahsin beyin soyadını “Mayatepek” olarak değiştirmiştir. Fakat Tahsin Mayatepek’in iki kültür arasında bulduğu ortak noktalar sözcüklerden ibaret değildi; her iki kültür arasında, Mayalar’ın ayyıldızlı davullarından, Şamanik kültüründen, kilim desenlerinden, sembollerinden tüy takma alışkanlıklarına kadar pek çok ortak nokta mevcuttu. Tahsin Mayatepek, çalışmalarını belge ve fotoğraflarla 3 ciltlik bir defter halinde toplayarak Atatürk’e gönderdi. Bunların ikisi 1970’lere kadar TDK kütüphanesinde bulunuyordu (No:57-56) Üçüncü defter kayıptır. Bu defterlerde dini tören, ibadet ve tapınaklarda da benzerlikler bulunduğu belirtiliyordu.
Ancak günümüzün Yer Fiziği Bilimi’nin kabul ettiği gerçeklerin dışında Büyük Okyanus’ta Mu Kıtası isimli bir kıtanın var olduğunu ve sulara gömüldüğünü kabul etmek yerine dünyanın çeşitli yerlerinde bazı eski uygarlıkların olabilirliğini kabul etmek, Yer Fiziği bilimine ters düşmemek için daha uygun olacaktır" B. Albert 1991
Bir uygarlığa bilimsel ilerleme yoluyla kendi kendini mahvedebilecek düzeye varabilmesi için ortalama 10.000 yıl tanırsak bizim uygarlığımızdan önce de dünyada bir ya da daha çok uygarlığın gelmiş geçmiş olması için yetecek zaman payı vardır. Belki teknik yönden ilerlemiş her uygarlık er geç, rastlantı eseri ya da bir planlama sonucu olarak atom gücünü keşfedecek (bizim için 10.000 yıl sürdü) ve keşfedince de ya bu büyük gücü kontrol altında tutabilmek ya da uygarlığın mahvolmasını göze almak gibi bir ikilemle karşı karşıya gelecektir. Eğer böyle bir dünya uygarlığı gerçekten vardı da kendi mahvını kendi yaratarak yok olduysa bunun anıları elbette destanlarda bulunacak ya da bilinmeyen bir çağa yorumlanan anakronistik kalıntılarla anlaşılmayan dev harabelerle kendini belli edecektir.
Kaynak:Vikipedi, özgür ansiklopedi.
Sevgi yüklü saygılrımla.
YORUMLAR
sayın yazar
yaralı bir araştırma çalışması olmuş kaynağı bilinen...
atatürk tarihe çok önem verirdi...bilim adamlarına da görevler vermişti...yapılan çalışmaların sergilenmesi gerekirken ortadan kaybolması düşündürücü ...acaba içinde ne gibi önemli şeyler vardı da ortadan kayboldu diye düşünüyor insan...
efendim
size ilginç bir örnek vermek istiyorum...! beni düşündüren bu konuyla ilgili....
ilk Türk kelimesi göktürk anıtlarında değil M.Ö 2500-3000 yıllara ait bulunan çivi yazısı tabletlerde şehir krallıkları arasında yapılan antlaşmada İlşu-Naili adı Türki kralı olarak geçmektedir.. değerli hocam çivi yazısı uzmanı Prof.Dr.Ekrem Memiş 'in tabletleri inceleyen yabancı bilim adamlarının anlaşmada ki bütün krallıkları açıklayıp 17.ile ilgili hiçbir açıklama yapmamaları ve bahane göstermeleri üzerine inceleyerek ortaya çıkardığı araştırma sonuçları kabul görmüş üniversite kitaplarında yer alan fakat okul kitaplarına girmeyen dikkat çekici ilginç bir olaydır ...
çünkü sonuç,
milattan çok önceki dönmlerde de anadolunun Türk yurdu olduğunun belgesidir..
yazınız bana hocamdan bizzat duyduğum bu anyı hatırlattı ...gerekirse kaynak gösterilebilir...
anlamlı ve güzel araştırma yazınızı kutlarım...saygılar..selamlar..
16.12.2007
sabiha küçüktüfekçi
SABİHA KÜÇÜKTÜFEKÇİ tarafından 12/16/2007 7:32:23 PM zamanında düzenlenmiştir.