KUŞÇU 6. BÖLÜM
Kuşçu yalnız yaşamaya başladığı günlerden bu yana, gün içinde doğru düzgün bir şey yemiyordu. Akşamları da ya dışarıdan bir şeyler yiyerek eve öyle gidiyor. Ya da evde ufak tefek bir şeyler atıştırıyordu.
O akşam o kadar mutluydu ki, eve gidip kendime güzel bir sofra hazırlayayım diye düşündü.
Manavdan, kasaptan bir güzel alış veriş yaptı. Ancak eve geldiğinde saat dokuzu geçmişti. Bir an karar değiştirdi ve yarın akşama kalsın diyerek yine ufak tefek şeylerle karnını doyurdu.
Saat on gibi televizyonun karşısına bir kanepeye uzandı. İsteksiz bir şekilde kanalları dolaşmaya başladı.
Sonra aklına sabah vapurda geçmişe daldığı an geldi. Farkında olmadan yine Nesrin ile tanışması ve ardından yaşadığı hatıralar gözünün önünde canlanmaya başladı.
Bir daha görüşmek üzere söz verdikleri yılbaşı balosu gelip çatmıştı. Kuşçunun sabırsızlıkla beklediği balo başladığında gözü sabırsızlıkla salonun kapısındaydı.
Nesrin ise baloya yine anne ve babası ile oldukça geç bir saatte gelmişti.
Bütün genç kızların gözü üzerinde olmasına rağmen kuşçu o saate kadar kimse ile dans etmedi.
Sadece üç tane şarkı söyleyerek heyecanla Nesrini beklemeye başladı.
Onu kapıda görünce hemen kapıya yönelerek karşıladı. Kalbi o kadar hızlı çarpıyordu ki, sanki bu çarpıntıyı Nesrin ve ailesi duyacak diye endişelendi.
Hoş geldiniz diyerek önce genç kızın anne ve babası ile tokalaştı. Ardından izin isteyerek Nesrin’i elinden tutup dans etmek üzere hemen piste doğru götürdü.
-Hoş geldin Nesrin.
-Hoş bulduk, nasılsınız...
-Teşekkür ederim ama istersen önce şu sizli bizli konuşmayı bir tarafa bırakalım.
-Hemen böyle... Pek alışkın değilim ama, çalışırım.
-İyi olur, zaten ay da yıl da bir görüşebiliyoruz. O da resmi bir havada geçsin istemiyorum.
-Haklısınız. Af edersin haklısın...
-Neler yapıyorsun bakalım? Okul nasıl gidiyor?
-İyi sayılır, ancak çok yoğun.
-Tahmin edebiliyorum. Ama başaracağından da eminim.
-İnşallah!
-Nesrin ben sana bir şey söylemek istiyorum. Bahçeye doğru çıkmamız mümkün mü?
-Hayırdır inşallah!
-Hadi gel, bahçede söyleyeceğim.
-Çıkalım o halde, merak ettim doğrusu.
Bahçeye çıktıklarında bir iki çift dışında oldukça sessiz bir ortamla karşılaştılar. Zafer onu diğer çiftlerden uzak bir yere doğru götürdü. Ama bir süre konuşamadı.
-Bana ne söylemek istiyordunuz. Buyurun Zafer Bey...
-Ben sana Nesrin diye hitap ediyorum. Sen de Zafer diye hitap etsen.
-Pek kolay olmayacağını söylemiştim. Peki Zafer seni dinliyorum.
-Elbette söyleyeceğim, ama galiba benim için de bunu söylemek pek kolay olmayacak.
-Rahat ol lütfen...
-Şey ben... Ben çok küçük yaşlarda anne ve babamı kaybettim. Dedem ve anneannem onların yokluğunu hissettirmediler. Okuttular beni, hiç bir desteği esirgemediler.
Onları da kaybettiğimde artık ayaklarımın üzerinde duruyordum. Şimdiyse çok sevdiğim bir mesleğim var. Ama hep bir aile eksikliği hissettim. Ve sen...
-Evet ben...
-Nesrin benimle evlenir misin?
-Oh! Çok ani olmadı mı?
-Biliyorum çok ani oldu aslında, yarım saattir lafı dönüp dolaştırıyorum. Sonunda bir anda çıkıverdi ağzımdan işte.
-Hayır, benim demek istediğim o değil... Daha çok yeni bir arkadaşlık bizimki, hem biliyorsun ben halen öğrenciyim.
-Evet biliyorum. Ama seni o kadar uzun aralıklarla görüyorum ki...
-Sebebini biliyorsunuz, şey biliyorsun.
-Biliyorum da, zaten bu nedenle bu kadar aceleci davrandım.
-Yaz tatilinde daha uzun zamanım olacak, istersen o zaman daha sık görüşebiliriz.
-Buna çok memnun oldum. Aslında haklısın böyle pat diye söyleyiverdim işte...
-Haklı bir nedenin vardı.
-Teşekkür ederim.
O arada saat 24’ü geçmiş ve yeni yıl şarkısı ile birlikte ışıklar söndürülmüştü. İçeriye doğru girdiler ve yeni yıl dansına iştirak ettiler. Loş ışıkta genç kız başını hafifçe Zafer’in omzuna dayadı.
Onun bu hareketi aslında Zafere karşı ilgisiz olmadığının bir işaretiydi.
O günden sonra Nesrin derslerini aksatmayacak şekilde Zafer’le görüşmek için daha çok zaman ayırmaya başlamıştı.
Bir müddet sonra ailesine de durumdan söz etti. Toplantılara birlikte katıldıkları için anne ve babası zaten bir şeyler olduğunu hissetmişti.
Artık uygun zamanlarında Zafer, Nesrinlerin evine de gelip gitmeye başlamıştı.
Genç adam Nesrin’in anne ve babası ile kısa sürede kaynaşmış, hatta bazı akşamlar bir satranç ustası olan babası ile satranç oynamaya başlamışlardı.
Nesrin’in babası müstakbel damadını çok sevmişti. Onun bu işin adını koyalım artık önerisi ile bir yıl sonra nişanlandılar.
Her şey yolunda gitmiş, Nesrin’in anne ve babasının da rızası ile nişanın üzerinden bir yıl geçmeden evlenmişlerdi.
Nesrin okulunun son bir yılını ve ihtisas süresini Zafer ile evlendikten sonra tamamladı. Bütün ideallerine kavuşmuş beyin cerrahı olarak göreve de başlamıştı.
Her ikisi de çok mutluydular, çok sevdikleri işleri ve büyük bir sevgiye dayalı evlilikleri vardı.
Nesrin’in anne ve babası arada bir kızlarına ve damatlarına takılıyor. Bu mutluluğun meyvesini görelim artık, bir torun sahibi olmak için bizi daha fazla bekletmeyin diyorlardı.
Aslında Nesrin ve Zafer’de artık çocuk sahibi olmanın zamanı geldiğini düşünüyorlardı.
Kuşçu televizyonun karşısında döndüğü geçmişini hatırlarken zaman zaman yüzünde bir gülümseme oluşuyordu. Buraya kadar her şey çok güzeldi yaşadıklarının bundan sonrasını hatırladığında ise yüreğini inanılmaz bir acı kapladı.
Birden bire yattığı yerden fırladı. Sanki devamını hatırlamak istemiyordu. Geceleri bir şeyler yemek alışkanlığı olmadığı halde o saatte mutfağa giderek bir şeyler atıştırmaya başladı.
Ardından bir ağlama krizine girdi. Sonra elini yüzünü yıkayarak yatağına gitti, az sonra da derin bir uykuya daldı.
Sabah gözünü açıp saate baktığında inanamadı. Saat Dokuzu geçiyordu. Yıllardır hiç bu saate kadar uyumamıştı. Telaşla kalktı hazırlandı ve iskelenin yolunu tuttu.
Kuşçunun tam aksine Nehir ise o sabah çok erken uyandı. Uyanır uyanmaz ilk işi Şeker’in yanına gitmek oldu. Bir süre yine Onu konuşturmaya çalıştı. Ancak Şeker akşam olduğu gibi yine tek kelime etmediği gibi ötmüyordu bile, çaresiz bir şekilde ona sitem etmeye başladı:
-Çok ayıp ama senin yaptığın. Anneye de mahcup ettin beni. Hadi konuşmuyorsun hiç değilse öt biraz...
Biliyorum Zafer beyden ayrılmak zor geldi sana. Ama sen onunla yalnızken de konuşmuyordun.
Hem sen benimle konuştun, Zafer beyle değil... Ne olur masum masum bakma bana öyle...
Nehir umutsuzca Şeker’in yanından uzaklaşırken, annesinin "Kuşla kuş olma Nehir, işe geç kalacaksın, hazırlan da çık" Sesiyle irkildi.
Yola çıktığında nasıl olsa daha çok erken geçerken Zafer beye uğrayayım da durumu anlatayım diye düşündü. Yolunu değiştirerek hızlı adımlarla dükkâna doğru yürüdü.
Dükkâna geldiğinde saat dokuzu biraz geçiyordu. O saatte dükkânın çoktan açılmış olması gerekirdi. Ancak kapalıydı.
İçini bir endişe kapladı. Biraz bekledi, daha sonra yandaki komşu esnafa sordu. Onlarda merak ettiklerini, Zafer beyin hiç bu saatlere kalmadığını söyleyince endişesi iyice arttı.
İşine de geç kalacaktı. Keşke telefon numarasına alsaydım diye düşündü. Komşularından telefon numarasını istemeği geçirdi aklından, ancak bunu yapmaya utandı.
Bir iki dükkândan burada bekleyin diye teklif aldı. Fakat bunu da kabul etmedi.
Daha fazla dayanamayarak, en son gelen esnafa telefon numarasını sordu. Ancak çevredeki dükkânlardan hiç kimsede Kuşçunun telefon numarası yoktu.
Genç kadın daha fazla iş yerine gecikmeyi göze alamadı. Yandaki dükkânın sahibine telefon numarasını bıraktı. Zafer bey gelince beni arasın diye rica ederek oradan ayrıldı.
Hızlı adımlarla iş yerine doğru giderken elinde olmadan gözünden yaş gelmeye başladığını fark etti.
Birden ne oluyor bana neden bu kadar telaşlandım. Mutlaka kötü bir şey olması gerekmez ki, belki de bir işi çıkmıştır adamcağızın diye düşündü.
Daha iş yerinin kapısından girerken cep telefonundan yabancı bir numaranın aradığını görünce, sesi titreyerek telefonu açtı. Telefondaki ses Zafer’in sesiydi.
-Özür dilerim, ben bu sabah ilk defa işe geç kaldım Nehir hanım. Siz de uğramış ve bulamamışsınız.
-Önemli değil, ben bir sıkıntımı var diye endişelendim. Sağlık haberinizi duydum ya hiç önemli değil...
-Ah! Ne büyük hata yaptım ben. Buraya kadarda gelmişsiniz.
-Öyle demeyin, üzülmeyin Zafer bey ben yine uğrarım, hatta akşam uğrarım iş çıkışı, size Şeker’le ilgili soracaklarım var.
-Çok memnun olurum. Güzel bir çay demlerim ve hatamı affettiririm ben de size.
-Lütfen! Hata diye bir şey yok, siz de üzülmeyin artık...
Bu konuşmadan sonra her ikisi de derin bir nefes aldılar.
Devam edecek Mehmet Fikret ÜNALAN
KUŞÇU 6. BÖLÜM Yazısına Yorum Yap
"KUŞÇU 6. BÖLÜM" başlıklı yazı ile ilgili düşüncelerinizi ve eleştirilerinizi diğer okuyucular ile paylaşın.