- 991 Okunma
- 13 Yorum
- 0 Beğeni
bU bİr iSyaN çaĞrısIdır2..
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
"dünyayı güzellik kurtaracak,
bir insanı sevmekle başlayacak" diyordu bir şair..
yaşamak için inanmak elzemdi öncelikle..öce kanımızkaynamalıydı bu dünya için, dünyayı paylaştığımız diğerleri için; sonra yüreğimiz yanmalıydı emek emek sevgi büyütmek için..olmadı, hepimiz birbirimizi kandırdık çünkü..doğmamış çocuklarıma içim kıyılıyor..dedemin çocukluğunda hüküm sürmek istiyorum..ahh benim naçar dedem, ne şanslı bir çocuktun sen..sahip olduklarının kıymetini günümüz çocuklarını görmeden anlayabilir miydin..
altı milyar insanla paylaştığım küremde yaşamın zorluklarını günbegün daha iyi anlıyorum..bir dost "evrensel barışa inanıyor musun?" diye sormuştu geçenlerde.."tabii ki, sen inanmıyor musun..?" diye yanıtlamıştım..kusura bakma dost, senden gerçeği sakladım inanmıyorum çünkü..
maddi ihtiraslarımız peşinde koşup kendi menfaatlerimiz için başkalarını hiçe sayıyorken nasıl evrensel barışa inanabilirim..kendimle barışamamış, bu insanlığı kabullenememiş ve öfkemi yenememişken hayata karşı, evrensel barışa nasıl katkıda bulunabilirim..evrensel barış deyince aklımıza yalnız ırak geliyorsa, daha çok petrol daha çok para deyip tüm materyalist ruhumuzu şaha kaldırıyorsak, filistin`i unutuyorsak, lübnan`ı çeçenistan`ı anımsamıyorsak ve sadece unicef`in gönderdiği afrika`ya yardım maillerini forward edip başka birşey yapamıyorsak, 68 fransa gençliğini hatırlamalı deyip televole kültürünün esiri oluyorsak, kusura bakmayın dostlar, bizden bir halt olmaz..kendi eksenimiz etrafında dönüp duruyor, batı özentisi hayatlarımıza yönelip hislerimizi de yitiriyor, sarmallaşan dünyanın politik beyinleri oluyorsak vay halimize demektir..dünya bizi kuşatmış, maddeye köle haline getirmiştir zira..
akışına deli gibi kapıldığım sevdam, başladığı andan bu yana newton`un tüm prensiplerine inat beni havalarda uçuran sevdam, gözümde büyüyor, büyüyor ve bir dağ oluyorsa ardından..sevgilimin gözleri vuslatım, dudakları ömrüm, yüreği herşeyim oluyorsa..bir insanın çene çukuruna, parmak kıvrımına, saç diplerine aşık olmak ne demek bunu yaşıyorsam..ve sevgilim bana kendimi dünyanın en mutlu kadınıymış gibi hissettiriyorsa, ulaşamayacağımız hiç birşeyin olmadığına, yıldızları ayaklarıma serceğine inandırıyorsa ve ben kanıyorsam bunlara..ardından cinsi beklentilerine cevap vermiyorum diye terkediyorsa beni ve terkedişinin ardından "gerçek aşkı arıyorum" nevinden şiirler yazıyorsa..bu şiirler, şairini tanımayan onlarca okuyucu tarafından tebriklerle karşılanıyorsa..ve sanki kıran taraf benmişim gibi hakaretlere maruz bırakılıyorsam ardından..söyleyin, mantalitesine bunları sığdırmış insanlarla evrensel barışa inanılabilir mi..
köprü açık olur düşüncesiyle bostancı-mecidiyeköy güzergahını seçtiğim bir saatte, köprü tıklım tıklım trafikle dolu oluyorsa, diğerleri rahatsız olmasın diye "telefonla konuşmayınız" uyarıları asıp alakası olmadığı halde bunu aracın ABS sistemini bozduğunu söyleyen mantığın, aslında sefer sayılarını sıklaştırıp alternatif yollar oluşturarak hizmet etmesi gerekirken ben 35 dakika boyunca otobüs bekliyorsam..öfkeden cümlelerin ucunu kaçırıp ve sonra tekrar yakalayıp egomun kabarmasına mani olamıyorsam..İETTye verip veriştirip vaz da geçemiyorsam, dahası narsizmime yeniliyorsam, bireysel barışı sağlayamadan insanlıktan evrensel barışa katkıda bulunsunlar diye birşeyler beklemek hiç de etik değil, öyle değil mi..
brucellozumun sızlattığı tüm dokularıma inat, buz gibi havada koşar adım ilerlerken kütüphaneye, iki buçuk saatlik yolun ardından çantamı eve bırakıp fırlamışken yola, soğuktan hissizleşen bacaklarıma, ayak parmak uçlarıma, kızaran burnuma, sulanan gözlerime rağmen ben hala kitap kokusu solumaya koşarken, kapanmasına 20 dakika kala yetiştiğim kütüphanenin aslında dakikalar önce kapandığını öğrenince hangi ruh haletine büründüğümü tahmin edin..
şimdi hangimiz için hayıflanmalı..ben mi kaybettim, kütüphane sorumluları mı..beni orada görecek olan yavrucaklar mı..parmak uçlarımdan, sıcağımdan, okşamalarımdan mahrum kalan kitap dostlarım mı..kütüphane bugün sabah yeniden açılacak ve belki içeri giren ilk üye ben olacağım..kitaplara dokunacağım sonsuz şefkat ve özenle..
kusura bakmayın bayım, siz kaybettiniz..!gün dönmeye durmuşken, şiddetli lodosa inat, kırmızı burnu, rüzgarda dağılmış saçları, çiğselerle ıslanmış kirpikleriyle içeri girecek, usulca 2. kısıma ilerleyecek olan bir genç kızın akşamın son kitabını teslim ettirme zevkini tattırşından mahrum kaldığınız için siz kayebttiniz..ders çalışan birkaç yavrucağın saçlarını okşayacaktım, arayıp bulamadıkları kitapları bulmalarına yardımcı olacaktım, çözemedikleri sorulara bakacak, onlara kitap sevgisi aşılayacaktım ayaküstü..
bayım, o kirlenmemiş mahlukatlardan ne istediniz ve niçin onlara da kaybettirdiniz..!kütüphaneleri 5 bile olmadan kapatılan, ekmek fırınları 24 saat açık olan bir ülkede yaşıyoruz..trafiği hızlandırmak çin kullanılan tramvayın bile trafiğe takıldığı bir ülkede yaşıyoruz..önce içimizdeki şeytanları cenetimizden kovmalıyız..bu şartlarda evrensel barış için birşeyler yapmak zor..
eşitlik , adalet gibi kavramları tek bir ideolojinin diktası altına sokup sadece meydanlarda iktidara muhalefet nutuklar atarken kullanır hale geldik..beyaz saraylarda, kremlinlerde, çankayalarda bilmem kaç yüz kişilik ziyafetler verilirken, cebi şişkinlerimiz kırılacak tabak sayısı için yarışa girerlerken, ben burada sıcak çayım, sıcak yatağımla ruhuma huzur ısmarlarken, soğuktan ayağımı yorganın ucundan dışarı çıkarmaya bile çekinirken, hala, köprü altlarında, boş banklarda, çimento torbaları üzerinde uyuyanlar varsa; "500binin var mı?" deyip yol kesen, YTLyi tanıma fırsatı olmayan çiçeği burnundalar, "yok allahın cezası"larla karşılaşıp ceplerindeki kesici aletlere uzanıyorlarsa, para kopardıklarında kendilerini zehirliyorlarsa, eşitlik tabi ki yoktur..şu şartlarda adalet de mümkün değildir..çünkü problem, pronlem olmasın diye dile getirilmeye bile çekinilmektedir ve kim bilir hergün kimbilir kaç meydanda böylesilerle karşılaşılıp mimik bile yapılamamaktadır..
yalan söylemediğimiz, söyleyene inandığımız ve yaratılmışa saygı duyduğumuz için, Allah`ı zikretme şekillerimiz farklı olduğu, ve hem de aşka inandığımız için yadırgandığımız bir küredeyiz..
ama hala sema dönen mevlevileri, onların ardında çalan neyzenleri görüp gözlerimizin dolmasına mani olamıyorsak; kendinden geçen sempatik bir klavyeci gördüğümüzde hala O`nun güzelliğini hatırlıyorsak bir ışık var demektir..ve eğer ufacık bir umut bile varsa gerisi vesairedir..
ışıkla..
yağmur toprak
<nurtaç`ıma sevgiler..>
YORUMLAR
:)güzel kendi yazıma ilk kez yorum yazıyorum sanırım..
yorum yapan, değerli fikirlerini paylaşan tüm dostlara teşekkür ediyorum fakat cevabı hangi yoruma vereceğim az çok anlaşılır..
zannediyorum sadece noktalama işaretlerine takılı kalınmış, içeriği önemsenmemiş pek..
zira, bu çok aşikar..
kendimden söz ederken, hala bu insanlığı kabullenmemiş ve kendi içinde barışı sağlayamamış gibi bir tabir kullanmıştım..yazamın tam manasıyla okunmadığı belli demiştim..
noktalama işaretlerine düşman felan değilim; fakat kullanmamazlığım elimin ermediğinden değil, bizzat bunu istemiyor oluşumdan..
ki daha önce de sadece imla kurallarına harika şekilde uyuldu diye çok beğenilen bir yazı okumadım..
bariz şekilcilik budur..
saygılar..
Televole kültüründe bir yazı.
Ahmet Rasım'in " Cayır Cayır Yazıyor..." dediği türden.
Türkçe yazım kuralları tam oturmamışken ama bu yolda uğraş veren yazar ve ozanların emekleriyle epey yol alınmışken birtakım insanların bunları hiçe sayarak ve sorumsuzca ve saygısızca ve ...
" kanımızkaynamalıydı, günbegün..." gibi yazım yanlışları;
"anlayabilir miydin..", " tabii ki, sen inanmıyor musun..?" gibi örneklerde soru işaretini isterse kullanacak, istemezse kullanmayacak;
"filistin`i unutuyorsak, lübnan`ı çeçenistan`ı " gibi örneklerde özeller küçük harfle yazılıp mevcut kurallara isyan çağrısı yapılırken bu özellere gelen belirtme ekleri kesmeyle ayrılmış ve burada isyan çağrısı yapılmamıştır.
Bu tür yazılar nasıl günün yazısı seçilir? Buna oy veren üyeler Türkçeye saygınız yok mu? Okul yıllarınızı düşünün. Bu yazı, yazılı anlatımın başında gelen yazım hatalarıyla dolu.
Barıştan söz eden yazı, benim ve benim gibilerle barışmayacak galiba... " bU bİr iSyaN çaĞrısIdır2.." demiş, yazarı. Çağrıya katılmazsak...
"dünyayı güzellik kurtaracak,
bir insanı sevmekle başlayacak" gibi bir sös, Sait Faik Abasıyanık'ın bir öyküsünde geçiyor gibiydi.
Sayın yazar, sizi kutlayamadığım için üzgünüm. Yazınızın içiyle fazla sorunum olmadı, ama dışında bir güzellik bulamadım ve sevemedim.
Saygılar.
benim canım yağmur yürekli kalemine hayran kaldığım saygı duyduğum arkadaşım...
bu sımsıcak bu gerçekci duygularını bizimle paylaştığın için ,
duyarlılığın için, duyguların için, farklı olduğun için teşekkürler...
çok anlamlı, anlamak isteyene çok şey ifade eden bir yazı olmuş. tebrikler canım arkadaşım...
angel_nur tarafından 12/15/2007 7:08:59 PM zamanında düzenlenmiştir.
1. Sevgilinin terk edişini barışla bağdaştıramam galiba benim dar görüşlülüğümden. Aslında terk ediliş paragrafı ayrı bir yazı olarak değerlendirilip dahada irdelenebilirdi. Bence iki yüzlülükle ifade edilebilir. Cinsi menfaatlerin doğrultusunda, şiirin (belkide edebiyatın) nasıl bayağı ve adaletsizce kullanıldığını anlatabilirdin bize.O güzel ve içten hislerinle.
2. Evet dünyada adalet ve barış yok. Ama gerçek şu bence adalet ve barış için yaşamadıktan sonra (olmayacağına inansak bile) yaşamanın ne anlamı kalır. Mücadelesi bitmiş yada hiç olmamış bir insan bedeni salt bir canlı kalıbıdır. Gönül, ruh ve aşk gibi kavramlarla onu anlamaya çalışmak ne kadar doğrudur.
Ama umutlurı yitirmemeliyiz değilmi sevgili gönül dostu hâlâ bizim gibi düşünenler var. Bununla sulayabilmeliyiz her daim kurumaya yüz tutan umut çiçeklerini.
3. Mevler tüylerimi diken diken ederdi eskiden. Gözlerimi değil yüreğimi kanatırdı. Aşk için yanmaktı anlatılan , yana yana dönmek, döne döne yanmak.
Ancak herşeyde olduğu gibi, turizm adına, kültür adına herşeyin nasıl anlamı silikleştirip, parasallaştırdıysak onlarada yaptık aynısını. Bir konser için sahne alan mevlevileri görmek istemiyorum artık, Organizatörden aşk ile döndüğü için para alan bir mevlevi düşlemek o aşkı sorgulama gereği bile hissettirmiyor bana.
4. Bütünlüğü daha iyi toparlanabilirdi yazının. Eğer birden fazla kavram üzerinde dans ediyorsak, figürler arası daha sağlam bir bağlantı sağlanabilirdi.
Ve son olarak, eğer önem veriyorsak hislerimize ve onları anlatabilmemizi sağlayan Edebiyat'a, azami gayret göstermek lazım gelmez mi noktalama işaretlerine ? (Ki bende devrik cümlelerim haricinde, çok unuturum noktalama işaretlerini. Ademoğlu hata yapar, mühim olan doğruyu bulmak.)
Hislerini bu kadar yalın ve bir dostun ağzından çıkabilecek kadar içten anlattığın için teşekkür ederim. Sana ve parmaklarına....
l.a.c.i.v.e.r.t tarafından 12/15/2007 2:00:47 PM zamanında düzenlenmiştir.
ama hala sema dönen mevlevileri, onların ardında çalan neyzenleri görüp gözlerimizin dolmasına mani olamıyorsak; kendinden geçen sempatik bir klavyeci gördüğümüzde hala O`nun güzelliğini hatırlıyorsak bir ışık var demektir..
RABBİM ışığımızı kaybettirmesin ve evrensel barısın olmadığı,adaletsizliğin hat safaya ulaştığı bu dünyada bizi bu ışıktan ayırmasın...
yüreğine sağlık dost..
tebriklerin en büyüğü sana..