- 1050 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
DÜNYADA "TÜRKİYE ÇAĞI" MI BAŞLADI?
Son gelişmelere bakarak günlerdir ulusal basınımız, genelde “Türkiye Çağı” şeklinde manşet atmıştır. Tabi ki bu manşetler, daha ziyade dış basının değerlendirmelerine dayanmıştır. Fakat bu değerlendirmelerin gerçeklik payını da yabana atmamak gerekiyor.
Çünkü biz, 1980’li yılların ortalarındaki Sovyetler’in dağılma sürecinde, geniş kalabalıklara “21. Asra Doğru Tarihi Bir Yorum + 5 Asır” başlıklı konferanslar verip, makaleler yazıp, yorumlar da bulunmuştuk. Belgelere dayalı bu anlatımlarda şu gerçeği vurgulamıştık. Tarihte her beş asırda bir dünyada “Türk Asrı” yaşanıyor. Hunlar, Göktürkler, Selçuklular ve Osmanlılar’dan sonra, bu hesaba göre 21. asır bize göz kırpıyor. Bundan çeyrek asır önce söylemişiz bunları. O gün bunları söylerken pek çok dinleyicimiz : “Hocam rüya görüyor olmayasın. Keşke dediğin gibi olsa. Ama çok zor” demişlerdi. Biz de: “Kâhin değiliz elbette. Ama gelişmeler, tarihin süzgecinden geçirildiğinde, böyle bir sonuç çıkıyor. Zaman gösterecek” demiştik. İşte dün bütün dediklerimizi, bugün zaman göstermeye başladı.
Türkiye Başbakanının “Arap Baharı” ortamında Ortadoğu ve Kuzey Afrika gezisine çıkması ve Türkiye’nin son birkaç yılda siyasi ve ekonomik yükseliş trendi, “Türkiye Çağı” gibi bir yoruma yol açmışa benziyor. Peki bu yorumların gerçeklik payı var mıdır? Hakikaten dünyada Türkiye Çağı mı başlıyor? Şimdi tam bu noktada, sizin meseleye hangi zaviyeden baktığınız önemlidir.
Meseleye, at gözlüğünden ve ideolojik mülahazayla bakanların, karamsar tablolar çizmesi gayet normaldir. Bu yöntemi benimseyenlerin, bazen inkar edilemeyen gerçekleri yarım ağızla ve dudaklarını bükerek söylemekle birlikte, cümlenin sonuna doğru, mutlaka bir “ama” ilave ettikleri ve o karamsar tabloya bir çizik daha attıkları her platformda görülür. Buna karşın meseleye, ideolojik değil objektif bakanlar ise, daha iyimserdirler. Halkın değerleriyle barışık olarak, Türkiye’nin güçlü olmasından onur ve gurur duyarlar. Halka hizmet edenlerin hakkını teslim ederler. Yöneticileri eleştirmekle birlikte, alkışlama erdemini de gösterebilirler.
Biz ise meseleye, ideolojik mülahazalar ve siyasi şartlanmışlıktan uzak olarak, tamamen Tarih kulvarından yürüyerek ve tarih penceresinden bakarak, ona göre değerlendirmelerde bulunmaktayız.
Biraz önce çizdiğimiz şablonda kendimizi hangi tarafta konumlandırırırsak konumlandıralım. Fakat ortada elle tutulan, gözle görülen şöyle bir hakikat var. Uzun yıllar horlanan ve itilip kakılan bu halk, sağduyusu ile tarihin zorlu dönemlerinde olduğu gibi, 2000’li yılların başında da Türkiye’nin verimsiz koalisyonlar ve ekonomik darboğazla silik bir III. Dünya ülkesi olmasını içine sindirememiştir. Üzerine serpilen ölü toprağını atıp, tekrar titremiş ve özüne dönüş yaparak, dün bağrından Mete Han, Kutluk Kağan, Alpaslan, Fatih ve Atatürk gibi başarılı liderler çıkardığı gibi, bugün de benzeri erdemini göstermiştir. İster beğenelim, ister beğenmeyelim. Bugünkü konjonktürü tarih hafızasına kaydetmiş ve her zamanki gibi, yarın da hükmünü icra edecektir.
Bu kısa mukaddimeden sonra asıl meseleye gelelim ve şu suale cevap aramaya başlayalım: Artık dünyada yeni bir “ TÜRKİYE ÇAĞI “mı başlıyor.?”
Tarihe açılan pencereden geniş bir açıyla bakarsak, şu hakikati görürüz: Tarihte her beş asırda bir, siyasi, askeri, sosyal ve kültürel açıdan dünyada Türkler zirve yapıyor. Ağırlıkları bütün dünyada hissediliyor. Dünya siyasetine yön vermede etkili oluyor ve geniş bir alanda hakimiyet sağlıyor. Bu tezi biraz açarsak, şu tablo ile karşılaşırız:
Yaklaşık 22 asır önce Teoman ve oğlu Mete’nin, Türk boylarını bir araya getirerek ,Büyük Hun İmparatorluğunu kurmaları ile başlayan gelişme, devam ederek I.Yüzyılda, sınırları Büyük Okyanustan Hazar kıyılarına kadar genişlemiş ve bu dönemde Türkler, dünya üzerinde büyük bir güç haline gelmiş ve varlıklarını bütün dünyada hissettirmişlerdir.
Yani I. Asır dünyada Türk Asrı olarak yaşanmıştır. Çinli düşmanların etkisi ve iç çalkantılar yüzünden parçalanan ve dağılan Hunlar, dolayısıyla Türk birliği, bir inhitat devrine girmiş ve bu devir Altıncı asra kadar devam etmiştir.
I.Asır + 5 asır = VI. Asır
VI. Asırda dağınık halde yaşayan türk boylarını birleştirerek bir düzene koyan Bumin Han, tarihte ilk defa Türk adıyla anılan Göktürk İmparatorluğunu kurdu. Kısa zamanda sınırlarını genişleten İmparatorluk, yaptığı savaşlar ve kazandığı zaferlerle, altıncı asırda güç ve kuvvetini tüm dünyada hissettirdi. Fakat, Göktürklerin bu ihtişamlı devri uzun sürmedi. Düşmanların hile ve entrikaları ile Türk Birliği parçalandı. Türklerin hayatındaki 2. dağınık dönem, VII. Asırdan XI. asra kadar devam edecektir. Ancak Göktürkler, bıraktıkları siyasal geleneklerle kendilerinden sonra gelen Türk devletlerini derinden etkileyeceklerdir.
XI.Asırda Selçuklu Müslüman Türkleri 1040 tarihinde yapılan Dandanakan savaşıyla Büyük Selçuklu Devleti’nin temellerini atmışlar,1071’de kazandıkları Malazgirt Zaferi ile de, dünya tarihinin akışını değiştirmişler ve Anadolu’nun kapılarını açarak ikinci bir Anayurt haline getirmişlerdi.
Yukarıda;VI. asırda Göktürklerin dünya siyasetinde üstün bir rol oynadıklarını, dolayısıyla VI. Asra dünyada Türk Asrı diyebileceğimizi izah etmiştik.
VI.asır + 5 asır = XI.asır.
Evet XI. Asrın da dünyada tam bir Türk ve İslam asrı olarak yaşandığını görüyoruz. Zira, Dandanakan Zaferinden sonra Selçukluların kurdukları ve Cihan hakimiyetini tesis ettikleri Büyük Selçuklu Devleti, 1071’de de Malazgirt Meydan Muharebesiini kazanarak Anadolu’ya açılmış ve kısa bir süre sonra da Avrupa’ya sıçramıştı. Böylece XI.yüzyılda Selçuklu Türkleri Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarında etkin bir tarihi rol oynadıkları görülmektedir.
XI. Yüzyılın sonlarına doğru haris ve hilekar devlet adamları ve Bâtini suikastçıları arasındaki mücadele, daha sonraları başlayan Haçlı Seferleri ve Moğol istilası, taht kavgaları ve iç karışıklıklar gibi sebepler yüzünden, Selçuklular’ın kurdukları büyük devlet, Anadolu Selçukluları, Suriye Selçukluları, Kirman Selçuklularu, Horasan ve Irak Selçukluları şeklinde dağılıp parçalanmış ve tekrar bir fetret devrine girilmiştir.
Bu arada şu hususa da işaret edelim ki, Selçuklularla birlikte Türkiye Tarihi de başlayacaktır. Biz, tarihçiler olarak bu dönemi de kendi arasında; Selçuklular Devri, Anadolu Selçukluları Devri, Anadolu Beylikleri Devri, Osmanlılar Devri ve Türkiye Cumhuriyeti Devri olmak üzere beş bölümde mütalaa ederiz.
Onbirinci asırdaki zirvenin ardından Selçukluların dağılması üzerine, XIII. Yuzyılın sonunda, Anadolu’nun Söğüt kasabasında Türk Tarihi’nin en muhteşem devrini açacak olan millî, islâmî ve insânî idealler üzerinde çok mütevazi bir beylik kurulur ki, bu beylik, Kayı’ların kurduğu ve Anadolu Beyliklerinin en küçüğü olan Osmanoğulları Beyliği’dir.
5 Asırlık dağınık bir dönemden sonra , XV. Yüzyılın 2. yarısından itibaren cihan devleti olma yolunda yıldırım hızı ile ilerleyen Osmanlılar, XVI. asırda doğuda ve batıda kazandıgı zaferler ile, bütün dünyada tam bir cihan hakimiyeti tesis etmişlerdir.
Daha önce, XI.Asrın dünyada tam bir Türk Asrı olarak geçtiğini belirtmiştik.
XI. Asır + 5 asır = XVI. asır.
Evet XVI. asır da dünyada tam bir Türk Asrı olarak yaşanmıştır.
Fatih Sultan Mehmet, İslam ve Hırıstıyan dünyalarını birleştirmek istiyordu. Yavuz onun emellerini Doğuda, Kanuni de Batıda büyük ölcüde gerçekleştirmişlerdir.
Artık bu devirde Osmanlı Gücü, bütün dünyaya parmak ısırtmaktadır. Dolayısıyla tüm cihanın da ilgi odağı haline gelecektir. Siyasette olsun, ekonomide olsun, ticarette olsun, kültür ve medeniyette olsun her tarafta etkisi hissedilecektir. Dünyanın önemli hadiselerinde fikri sorulacak, sözü dinlenecektir.
Çünkü Devlet-i Ali Osman, XVI. asırda 20.840.000 km kareye, yani iki Avrupa olarak bu günkü Amerika’dan daha büyük dünyanın süper gücü konumuna yükselmiştir.
Şu an parçalanan toprakları üzerinde 40’ a yakın devletin kurulduğu Osmanlı, tam 25 Türkiye büyüklüğüne ulaşmıştı. Böylece XVI. Asrın dünyada tam bir Türk Asrı olarak yaşandığını görüyoruz. Ancak XVI. yüzyılın sonlarına doğru tekrar bir duraklama ve çözülme hareketi görülüyor.
Genellikle, 1579 yılı Osmanlı devletinin duraklama devrinin başlangıcı olarak kabul edilir. Yani XVI asır sonlarında yavaş yavaş bir çözülme hareketi başlamıştır. Fakat devlet kolayca çökmemiş, çok sağlam temeller üzerinde, sağlıklı kurumlarıyla yüzlerce yıl daha yaşama imkanı bulmuştur.
Tarihimizin genel değerlendirmesi ve yorumunu yaparken; dikkat edersek; ihtişamlı devirlerimiz hep 5 (beş) asır katlayarak geliyor.
M.Ö. ki kısa dönem ve Birinci Asır +5=Altıncı Asır
Altıncı Asır +5=Onbirinci Asır
Onbirinci Asır +5=Onaltıncı Asır
Onaltıncı Asır +5=Yirmibirinci asır
Evet! Bu tarihi gerçeği bu şekilde tespit ettikten ve izah da ettikten sonra, On altıncı asırdaki o ihtişamlı devrimizin ardındaki dağınık döneme, 5 asır ilave edersek; yirmi birinci yüzyıl karşımıza çıkar.
Tarihte cereyan eden ve her beş asırda bir zirve yaptığımız ihtişamlı asırlarımızın da, elbetteki bir hazırlık safhası bulunmaktadır. Biz, konuyu fazla dağıtmamak için, bu altyapıların nasıl oluştuğu noktasına temas etmedik. Lakin son döneme bakacak olursak, Batı âlemi İstanbul merkezli Osmalı’yı parçalayıp böldükten sonra, Türkleri geldikleri Orta Asya’ya geri göndermeyi planlamıştı. Tam da bu emeline doğru ilerken, tarihinden ve mukaddeslerinden aldığı güçle bu millet adeta bir yanardağ gibi kükredi. Toparlandı ve bağrından Atatürk gibi bir kahraman çıkarmasını bildi. O’nun etrafında kenetlenerek de kurtuluş mücadelesini şan ve şerefiyle ve alınteriyle kazandı. Ardından da genç Türkiye Cumhuriyetini kurdu. 20. Asrın başlarında cereyan eden bu yapı, önce şekillendi. Asrın ortalarında da demokrasiyi benimsedi. Bir çok badireyi atlattıktan sonra, 70 milyon nüfusuyla 21. Yüzyıla yürüdü. Böylece XI. Asırdaki muhteşem çağın devamındaki beş asırlık süreç de tamamlanmış oluyordu. Sovyetlerin çöküşü, kominizmin yerle yeksan oluşu ile Soğuk Savaş döneminin sona ermesi, Türk Cumhuriyetlerinin yeniden inşası ve ihyası, Ortadoğudaki değişmeler ve gelişmeler ve nihayet “Arap Baharı’ nın neşv-ü nema bulması, bizi nesne durumundan çıkarıp özne durumuna getirmişti. Bu alanı, siyasi istikrar, sosyal ve ekonomik başarılarla taçlandırma başarımızın takviyesi, adım adım bizim tekrar zirveye tırmanmamıza yarayan merdivenlerin birer basamağı niteliğinde olmuştur.
Ve o merdivenlerden şimdi emin adımlarla yükselişimiz, bütün dünya kamuoyunda“ TÜRKİYE ÇAĞI” diye söylenmektedir. Sen söyleyene değil de söyletene bak. Cenab-ı Hak bu şekilde irade buyurdu ise, bütün dünya bir araya da gelse, engellemek için yapabileceği hiçbir şey yoktur. Mevlâ’nın izniyle tarih hükmünü icra edecek ve inşallah 21. Asır, dünyada yine bu milletin asrı olacaktır.
Bu necip milletin böyle bir başarıyı çoktan hak ettiğini düşünüyoruz. Zira uzun zamandır bu milletin kaderi üzerinde, iç ve dış düşmanlar ittifak etmişlerdi. Bu milleti zaman zaman tökezlettiler lakin deviremediler. Şimdi millet dirildi ve kalktı ayağa “Ben de varım” diye bütün dünyaya haykırıyor. Dünya da nefesini tutmuş, Türklerin yeni asrı kucaklayışını meraklı gözlerle izliyor. Birliğimizi ve dirliğimizi muhafaza ettiğimiz , büyük düşündüğümüz ve büyük hareket ettiğimiz, azmi ve çalışmayı sürdürdüğümüz ve bizi dinamize eden dinamikleri dinamitlemeyip baş tacı ettiğimiz sürece, yücelmemiz ve yükselmemiz devam edecek ve işte o zaman “ Türkiye Çağı” da inşallah gerçekleşmiş olacaktır.
Bir Tarihçi olarak çeyrek asır önce savunduğumuz bu fikirlerin, bu gün bir bir ortaya çıkışı, bizi milletimiz adına ziyadesiyle mutlu kılmaktadır. Tarihin bu şekildeki dönüşümüne bizzat şahit olmak da, her insanımız için ayrı bir bahtiyarlık olmalıdır. İnancımız odur ki,böyle bir manzaranın gerçekleşmesi, Türkiye toprakları üzerinde yaşayan hiç kimseyi rahatsız etmeyip, bilakis mutlu edecektir.
mustafaturan11.com
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.