Gidişinin İhtilali...!
Bir kış akşamıydı,ben her zaman ki gibi pencerenin önünde seni bekliyordum.Elimde bir kuru ekmek,bir bardak su,sen her akşam saat sekiz’de evin önünden geçiyordun.
Simsiyah saçlarına lapa lapa karlar yağıyordu,ellerin buz kesmişti soğuktan.Bana soruyorlar seviyor musun? Hiçbir zaman inkar etmedim seni sevmediğimi.
Beklemesen de,sevmesen de hep sevdim seni,bir kez olsun hayata küsmedim.Belki bir gün dönersin,belki bir gün seversin diye hayata küsmedim.
Simsiyah zeytin gözlerin hep rüyalarımda,hep ellerin ellerimde olacak diye bekledim....
Gözlerin yoktu,ömrüme ömür katan o güzel gözlerin yoktu.Gidişinin ihtilaliden sürülen her sefayı zulüm bildim.
Çünkü ben yıkılmışlığıma tek çare seni bildim,yıllara direttim seni idam saydım.Cezasını sensiz geçen günlere kestim.
Gidişini gerektiren her cümleyi tekrar tekrar vurdum şakağından.Biliyor musun sevgili sensizliği öylesine yaşadım ki bizi ayrı saymaya hükmü yetmedi gecelerin.
Sanaydı bütün iç çekişlerim ve aslında banaydı senin bütün kulak çınlamaların.Gözlerin yoktu evet ellerinde,benki İzmir’in ıssızlığında gözlerine adadım ellerimi,ellerimi semaya açtığımda dualarım sanaydı sevgili.
Belki de sen benden habersiz başka elleri tutarken,şaraba batırmadım belki düşlerimi ama kutsalında kutsalıydı en mahrem umutların.
Şimdilerde bulduğum her bahaneye sen diye ağladım,olmadığın her güne yas saydım,karalar bağladım sevinçlerime.Ben bir sana yar dedim,bir seni bekledim,ben bir seni sevdim sevgili,ben bir ’Sen’ sevdim...