D/üş/ünmek D/üş/erken D/üş/lere..
Neden açmıştım gözlerimi yine o sabahın ışığına? Neden uyuyordum? Gerçekten ben diye bir şey var mıydı? Hiç düşünmemiştim o güne kadar.
Yaptığın hiçbir şeyin anlamını bilmeden yaşamak mıydı hayat? Anlamsızca sürüklenmek mi rüzgarın esintisiyle, nereye gittiğini bilmeden. Kafesten azad edilmiş bir kuş gibi sevinçle, aşkla, mutlulukla ama ne yapacağını, nereye gideceğini bilmeden uçmak mı? Düşünmüştüm bunları o sabah. Hiç yapmadığım birşeydi bu geleceği düşünmek..
Ben gerçekten Allah için ne yapmıştım o güne kadar. Kul muydum yoksa kendi başına buyruk bir zavallı mı? Çok garip bir duygu vardı içimde. Gerçeklere uyanmıştım sanki o sabah. "Neden?" diyebiliyordum herşeye. Neden varım? Amacım ne? Neler yapıp gerçek mutluluğu bulabilirdim.? Kafamda tonlarca soru vardı. Araştırma aşkı doğmuştu içime sanki.
Göründüğü gibi değildi hayat. Ya da köşe bucak kaçıyordu mutluluk. Aramak mı? Yoksa olduğum yerde eli kolu bağlı beklemek mi? Onu aramaya karar vermiştim. Şehrin nostalji sokaklarına attım kendimi. Gördüğüm herşeye anlam külfeti yüklüyordum. Hayata kasvetle bakan gözlerim aydınlanıyordu sanki. Mavi göğün bakışları , dalgalar gibi hırçın, teni bir o kadar serindi. Mutluluk en az onun kadar mavi, yalnızlık bir deniz gibiydi sanki, bana da kâfi.
Karşısına oturdum bir ağacın. Gelişimi görmüş gülümsemişti. Bende karşılık vermiştim.Sohbet etmiştim biraz. Ben konuşuyordum o sadece gülümsüyordu. Bitmek bilmiyordu suallerim. Sinemi ihata eden muğlak ümitlerim..
Yalnızlık bağdaş kurup oturmuştu sanki. Şehrin bakışlarında ne can vardı , ne de heyecan. Hiç bu kadar derin düşünmemiştim. Herşeyin dili vardı. Yaşama tutunmak için bir sebep miyidi her biri? Ya da o Yüce Yaratıcının varlığına muhteşemliğine kanıt mı?
Tüm bunlarla ilerliyordum sonunu bilmediğim cevaplar ardına. Şiddetli gök gürültüsüyle birlikte gözlerimden bir kaç damla yaş düştü yere sebepsiz. Belkide geçmişin dümdüz bir ovadan farksız olmasıydı. Bir anda bastıran yağmuru iliklerimde hissediyordum. Ölü bir baharı andıran her Kasım, o gün daha bir başkaydı.
Bir uçdan bir uca Karadeniz sahili ıslanmış ve üşüyordu, tıpkı benim gibi. Zaman o kadar çabuk geçiyordu ki yakalayamıyordum. Eskiden olsa hiç değilse yan yana giderdik zamanla. Şimdi ne oluyordu? Neden geri kaldım.? Anlatmak imkansız. Başım dönüyordu. Denize bakan yüzüyle bir banka oturdum. Hala üşüyordum. Düşündüğüm , hayal ettiklerim, beklediklerim başkaydı. Bu kadar yıpratıcı bir hayat olmamalıydı. Oysa bir anlamı olmalıydı yaşadıklarımın. Yüreğimdeki martıların bir anlamı olmalıydı. Beynimdeki melodilerin, hatta sabahki konuşmanın bile bir anlamı olmalıydı. Duyguların anlamı..
Ne kadar güzeldi şimdi deniz. Bütün bunları görmemiştim, kördüm. Ama o gün herşey farklıydı. Bir sağanaktı gözlerimden kuşkuyla sızan yaş. Yağmur yağsa da , güneşin gülümsediğini ve aslında bulutların olmadığını görüyordum.
Karanlık çökerken ben, caddenin tam ortasında yanan tek direk lambasında oynaşan ateş böceklerinin sevinç çığlıklarını duyuyordum. Semalar bile uzak bir ufukta yer zeminiyle birleşip yok oluyorsa , benim de bir sonum vardı.
Mutluydum çünkü gecenin biteceğini biliyordum. Bu yokuştan sonra inişteki tünelin sonunda yanan ışığın sonsuz olmadığını biliyordum. Hayaller ve umutlar gerçeğin soğuk çehresi karşısında rüzgarın önündeki yapraklar gibi savrulacaklardı, biliyordum. Farkına varıyordum birşeylerin. Hayat akıp giderken, geçen her saniyenin hiçbir servetle geri alınamayacağını öğrenmiştim. Gözyaşlarımın birer inci olduğunu ve onların beş para etmez sefiller için heba edilmeyeceğini anlamıştım. Mutluydum o gece. Kırlardaydım , gülüyordum. İçinde bulunduğum hapishanenin kendi hayalperestliğim olduğunu çözmüştüm. Mutluluğun, sevincin, bir damla huzurun kendi elimde , kalbimde olduğunu. Aslında hayatın güzel olmasının bir zerre gülümsemede olduğunu öğrenmiştim.
İşte bütün bunlar bir günde olmuştu yürek yurdumda ve hayatımı değiştirmişti. Neler düşünmüştüm öyle. Aslında ben düşünmeyi öğrenmiştim...
Feyza BAL.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.