3
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
542
Okunma
Onu dizlerinin üzerinin üzerine çökmüş, sıraların arasında dua ederken gördü. Yirmili yaşlardaydı. Uzun saçları başını öne eğmesi yüzünden suratını örtmüştü. Rahip Aglia bir süre onu seyretti. Kendisi de bir zamanlar böyle idi. Gençliğinde günahlarının, arzularının affı için uzun uzadıya yakarırdı. Artık yakarmıyordu. Belki meditasyonu duaya üstün görüyor, belki de uğruna yakaracak suçlar işlemiyordu. Yetmiş sekiz yaş isteme, arzulama değil, bekleme yaşıydı.
“Kaçınılmaz olanı bekleme...”
Kendi kendini mırıldanmasını kız da duymuştu.Yavaşça başını çevirip Aglia’ya baktı.
“Beni görüyor mu acaba?” diye içinden geçirdi yaşlı rahip.
Kız tekrar başını çevirip duasına devam etti. Aglia ise orda daha fazla dikilmeyip vaftizhaneye giden koridora yöneldi.
...
Güneş alçalmaya başlayıp da Aglia tekrar içeri döndüğünde genç tövbekarı bıraktığı yerde buldu. Hala dua ediyor, bağışlanmayı bekliyordu. Fazla düşünmeden Aglia onun yanına gitti.
“Geç oldu” dedi, “belki de eve gitme zamanı.”
Genç kız başını kaldırmadan:
“Daha bitirmedim” diye itiraz etti.
Rahip Aglia yerinden kımıldamadı. Sonra kıza arkasından daha da yaklaştı. Parfümünün kokusunu alabiliyordu.
“Bence burada bırakmalısın. Pişmanlık yaşamanın önüne geçmemeli.”
Genç kızın mırıldanması kesildi. Yavaşça dönüp rahibe baktı ve onun ne kadar yakında olduğu farkedip ürktü. Rahip bunu farketmemiş gibiydi.
“Hem saatlerdir dua ediyorsun. Emin ol, Tanrı seni anlamış, pişmanlığın her ne ise farkına varmıştır.”
Kız ikna olmamıştı.
“Henüz içimi tamamen dökemedim. İzin verirseniz...”
Aglia uysallıkla başını eğdi. Biraz geriledi ve sonra dönüp uzaklaştı. Avluya çıkarken saatine baktı. Daha dört saatten fazla vakit vardı. Köşedeki taş sıraya bırakmış olduğu Aziz Augustine’in İtirafları’nı aldı ve manastırın botanik bahçesine yöneldi. Göktaşını, kıyameti getirecek göktaşını orada bekleyebilirdi.