- 674 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Merdiven
ÖMRÜN BASAMAKLARINI ADIMLAMAK
Merdiven
Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak
Ve bir zaman bakacaksın semâya ağlayarak
Sular sarardı yüzün perde perde solmakta
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta
Eğilmiş arza kanar muttasıl kanar güller
Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller
Sular mı yandı neden tunca benziyor mermer
Bu bir lisan-ı hâfîdir ki ruha dolmakta
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta
Ahmet Hâşim
Âdemoğlunun rüzgâr misâli,dünyaya misafir edilişini ve bu dünyadan kapıya kadar uğurlanışını, bu kertede bedii temaşâ ettiren ve bu nazariyâtını, iç dünyasının süzgecinden eleyerek ve yeniden mânâlaştırarak sözcüklerle resmeden şairlere çok ender tesadüfte bulunulur.Merhum Hâşim de işte bu ender isimlerdendir.Tabiatı mevcut bulunduğu gibi seyreyleyen,benimseyen ve ona müşahedesini, yorumunu katarak bize, nev’i güzelliklerini, bir ressamın tuvale duygusunu işlediği estetik ebatta sirayet ettiren ve onun gizemli müziğini yakalamaya çalışan şairimizin şiirleri,zorlamaya yer vermeden, katıksız bir samimiyetle beyaz kağıtlar üzerinde kendine yer bulmuştur.Şiirlerinin temelinde insan ve insan ruhunun elemine,acısına,hasretine dair her şeyi,tabiatın kızıllığında,gecesinde,akşamında,karanlık sularında görmek,yaratıcısı tarafından karmaşık bir programa tâbi tutulmuş bu eşref-i mahlûkâtı, bir nebze olsun soyut ve somut mevcudiyetine istinâden anlamak kâbilinden, şahsımız adına son derece önem-i haizdir.
İnsan; Tanrı katında,teferruâtı bir kenara ötelersek,madden ve maneviyâten inşâ edilmiş,yekûn nitelikleri henüz idrak edilememiş varlıktır.Zaman ise,bütün yaratılmışlar gibi insan için vücut buldurulmuş soyut bir döngüdür.Tabiat,bu soyut döngüde,âdemoğlunun hizmetine amâde kılınmış,her nev’iden mahsulâtın var olduğu cennet bir görüntü olarak mevcût bulmuştur.Mutlak Sevgili’nin bu hiçbir kenarı yek diğerinden uzun ya da hiçbir açısı yek diğerinden farklı olmayan bu üçgen kompozisyonunun mükemmeliyetini, aynı hat da olmasa bile onu hatırlatmaya muktedir bir yakın mertebede,birbiriyle bu derece uyumlu oluşunu,dünyaya geliş amacını ve varlığının mevcudiyetini -yaşadığı ve yaşattığı hadiselere bakıldığında-kavrayamamış ademoğlu için bu şairimiz, yakalamasını bilmiştir.
İşte, bu mevcûdiyetini idrâk edememiş ademoğlunun varlığına mücerret ve müşahhaslık penceresinden şöyle kısaca bir bakalım.Mücerret ve müşahhaslık, kimi zaman tanımı net olan kimi zaman ise içinden çıkılmaz bir hâl alan kavramlardır. Somut olan ortadadır ;onu herkes görür,tanır,görüntüsüne göre çerçeveye tasvir ederek kafasındaki duvara asar.Onun bir gizemi,sihri ve remzi yoktur.Onun içindir ki elzem bir hal arz eden şekil tasavvuru hariç üzerinde pek söz söylenmez.Oysaki soyut,öyle midir? Duyamazsınız,göremezsiniz sadece hissetme imkanınız vardır; velhâsıl Tanrı tarafından size yüklenen,çevreyi tanıma ve anlamlandırma organlarıyla onu biçimlendiremezsiniz.O ismen mevcuttur; fakat cismanî açıdan nedir,nerededir,nasıldır tam manasıyla bir türlü telakki edilemeyen hayalden ibarettir.Bu vaziyet onun gizemiyle,sihriyle,onu görebilen ve anlayabilen için remziyle bir kimliğe dönüşür.
Âdemoğluna ,bu bahiste, hayatın gayesini son raddesine kadar idrak etmiş,kendine yüklenen maddî ve manevî nitelikleri, “eşref-i mahlukât” a yaraşır üslupta idâme edenler nazarında,somutluk soyutluk bahsinde “bir” olarak kıymet biçilir. Ademoğlunun sadece “ var olan,ortada olan ”cismine bakıp somuttur,demek pek kaâle alınacak tarafı bulunmayan tefekkür yığınıdır zannımca.Çünkü o,yukarıdaki bahiste de üzerinde kısmen durulduğu gibi zaman kavramıyla müşterek alındığında sadece onlar basamağına isnat edilen bir ömür takviminden müteşekkil müşahhaslıktan kayıtsız olup duygu,düşünce,hayâl,sevgi,inanç vd.leri gibi ruh yönü bakımından soyutluk sınırlarına duhûl etmektedir.Bakınız çevrenize,dünyaya ve hatta elde ettiğiniz her şeye,o cihetten en güzel misali temâşa edecek ve şu cümleyi göreceksiniz içinizdeki kara tahtada :Bizden evvelkiler de çok farklı olmamak koşuluyla hemen hemen aynı yerde gezdiler,aynı havayı teneffüs ettiler ve aynı şeyler için merdivenlerini adımladılar.Yani devir nazariyesini yaşadılar. Devir,ademoğlunun her periyotta yardımcı eylemle birleşik bir fiil teşkil edeceği isimdir ki bu eylem, zaman mefhumu cihetinden nazar-ı dikkatimizi celbettiğinde masalın döşeme kısmındaki “bir varmış,bir yokmuş” tekerleme tümcesi bu babda en net anlatım olacaktır.Zaten şair de en basit ifadesiyle,hayatın merdivenini adımlatmakla,ten rengimizi parça parça soldurmakla bundan bahsetmiyor mu? O,yaşamın gayesini, her ne kadar “Dizelerimde manadan çok musikînin önemi haizdir.”dese de bazen gizil bazen de alenî zuhur ettirdiğine kâni olmaktayız. Öyleyse insanoğlu,Yaratıcısı tarafından kendisine biçilen zaman dahilinde,mevcudiyetini,mücerret ve müşahhaslık cihetinden idame ettirirken,şahsına bahşedilen her nev’iden müspet kabul buyrulacak davranışları benimsemeli,benimsetmeli ve yaşamın gayesini iyi idrak ederek varlığının sebebini, bu cihetten sorgulamalı ve ona binaen yaşamını idame etmelidir.Tabi bu mânâya vâkıf ,özünde sevgiyi yakalamış şahsiyetlerin nazarında, içinde bulunduğumuz dünya,etrafı mezbele ile çevrilmiş Erebus olmaktan çıkar,bizler de paçalarımıza hiçbir toz parçası değdirmeden ve bu Erebus’un -“Gece”misali- koynuna bir yumurta bırakarak dipsiz karanlığın duvarlarına görülmeyen resim olmaktan sıyrılmış oluruz.
Ibrık-ı Tûmenî
YORUMLAR
"mânâlaştırarak" / anlamlandırarak / olmalı sanki, ayrıca noktalardan sonra hiç olmazsa bir boşluk birakmak, paragraflar arasında bir boşluk bırakmak nefes aldıracaktır yazıya kanaatindeyim, hürmetler...