- 911 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
AŞK VE KİN (6)
Düğün bitmiş, gece yarısı Neslihan annesiyle evlerine dönerlerken, yanağında Selim’in elinin yakıcı sıcaklığının harı, aşk sarhoşu olmuş öylece yürüyordu.... ’Filmlerdeki aşklar gerçekmiş meğer’ diye düşündü ’Yaşamadan anlamak imkansız’..
Aşkını hep İstanbul’da bulacağını düşünmüştü nedense, o kalbine varlığıyla çılgın heyecan ışınları gönderecek adam istanbulda bir yerlerde tutacak gibi gelirdi ona ellerini.
Dönüp dolaşıp Maraş’ın sıcak topraklarında işte bilmeden aşık olduğu adam.. Annesı uyarmasa belki deniz kenarında yürür gibi hayalleriyle baş başa, küçük adımları onları sabaha karşı eve götürürdü herhalde.
Dermanı kalmamış bacakları onu eve attığında, biliyordu bu gece uyuması çok güç olacaktı.
Juliet’in Romeo’su, Aslı’nın Kerem’i, ve Selim’le Neslihan acaba oda aşkına karşılık bulabilecekmiydi?.
Yüzünü anımsamaya çalıştı bir an, ince düzgün burnunu, lekesiz bembeyaz yüzünü, süs ve renk versin diye’mi o gamzeler yüzüne yakıştırılmıştı acaba? Yaratıcısı tarafından.
’Ben bu değilim dedi’ kolunu sıkıntıyla kaşıyarak ’Böyle aşırı uçlardaki duygular, kendime söz geçiremiyorum aptal bir kız gibi’.
Neslihan’ın anlamakta zorlandığı, yada anlamak istemediği bir şey vardı’ki aşk kapıyı çalınca bilinci itip öne geçebiliyordu, eğer gerçek aşksa bu , eğitim bilgi hiç bir işe yaramıyordu, insan insandı kadında kadın, bu Maraş’ın toprak evinde hiç okula gitmemiş koca bekleyen bir genç kızın başına gelebileceği gibi eğitimli bir ağa kızınında başına gelebilirdi.
Kalp aynı kalp, insansı hasletler hep aynı.
Uyurum sanarak kulağına taktığı valkman’dan yankılanan romantik parça ona Selim’i hatırlatmaktan başka hiç bir işe yaramadı.
. Sabah usul, usul, yaklaşırken, genç kız yatağında büzülü uyudu kaldı öylece.. Penceredeki Maraş işi ucu dantelli perde rüzgardan yavaş, yavaş, sallanırken ötelerden bir kaç köpek havlaması bozuyordu evliyalar kenti Maraş’ın gizemli sessizliğini...
Ertesi sabah Selim Neslihan’ı unutmuş olarak uyandı ’Meret yatak’ dedi sol yanını ovarken, ’Yün diye altıma bunu verdi’ya sağı solu aynı eşitlikte değilki’.. Kahretsin diye homurdandı Mavuş Hala’ya anlatacak olsa, bir süre yün yatağın faydalarını anlatacaktı malum, ’Aman’ dedi kafasını kaşırken, ’Köselenin üstünde yatmaya razıyım, aman bayramlık ağzı açılmasın’.
Evden acele çıkarken sabah, sabah, yolda aklına geldi birden genç kızın iri gözleri, kendi kendine garip bir şekilde gülümsedi, ’Fenada olmazdı hani, burada vaktin geçeceğide yok, iyi bir eğlence olabilirdi aslında’ sağlık ocağının kapısından girerken Neslihan aklından uçup gitti yine.
Günler Selim için farklı bir getirisi olmadan geçerken, bir akşam üzeri iş çıkışı Maraş’ın aranan her türlü gıda maddesinin bulunabileceği Saraç’hane Çarşısı’na gitmesi gerektiği geldi aklına, ayakları onu çarşıya yöneltirken, ’Suç bende’ diye mırıldandı ’O kadar boşluyor seyrek geliyorumki buraya Mavuş Hala hafta sonları sofrayı donatıp bahçeye ayrı bir güzellik katarken biz ne yapıyoruz, oturup ziftleniyoruz’..
Evet akşamları hemen, hemen, dışarda yiyordu ama çok sabah ev sahibinin kahvaltı sofralarının değişmez misafiriydi..
Arada gece acıkıp minik buzdolabına el atıncada pek birşey bulamıyordu.
Kendi kendine ’İhmal’ dedi, ’Hep ihmal, bari bizim ihtiyara biraz jest yapayımda sevinsin, hem onun hem benim buzdolabına bir şeyler almalı’.
Saraç’hane çarşısını gezmek bile Selim’in her zaman çok hoşuna giderdi..
Neler yoktuki Maraş’ın yayla balları, Doğu İllerinin o katkısız mis kokan tereyağları, lezzet diyarının unutulmaz süsü koyun yoğurdu, bunları Gemlik’te bulamazdı çünki Allah her yere ayrı bir güzellik bahşetmiş, Doğu’dada hayvanlarının etine farklı bir lezzet veren kısa otlar.Hele Maraş dondurmasıki taklitlerinden hep sakınırdı yazın hemen hemen her gün yerdi.
Yabani orkide yumrusundan elde edilen salep katkısıyla Maraş’a özel bir dondurmaydı o.
Hava kararırken,Selim ellerinde bir deste dolu poşet kendi kendine kızıyordu ’Elimin ayarı yok arkadaş, elimden gelse tüm çarşıyı satın alacağım, olan benim sefil, biçare, ellerime oluyor yine’
Eli kolu dolu yürürken, karşıdan gelen genç kızı farketti birden, Neslihan onu daha önce görmüştü yine olan oluyordu ona, dudağı dili kuruyarak, kalbi delice çarparken, ’Şimdi değil, hayır şimdi değil’ diye bağırmak istiyordu. hükmedemediği kalbine...
Başıyla selam verdi kendisine dikkatle bakarak yanından geçen Selim’e, uzaklaşıp giderken sessizce, Selimin sesini duydu sanki, ’Acaba kulağım benimi kandırıyor’ dedi, ama başka küçük hanım yoktuki çevrede öylece kaldı gidemedi... ’Bakarmısınız küçük hanım’ diye tekrarladı Selim caddenin ortasında dinelmiş Neslihan başını kaldırdı hayal olmadığını bilmek ne güzeldi herşeyin.... Dudakları yarı açık Selimin ne söyliyeceğini beklerken, zaman geçmiyor lafının gerçekliğini yaşadı ister istemez...
Delikanlı gülümseyerek ’Sürekli bir yerlerde karşılaşıyoruz ne garip’ dedi.
Genç kızsa konuşamadı, iki lafı biraraya getiremeyen küçücük bir kız gibi titreyerek...
Selim cüret edip yaklaştığı Neslihanın ince omuzuna dokundu ’Sizinle bu garip tesadüfleri konuşsak yarın akşam Maraş Kalesi’ndeki cafede ne dersiniz’? Neslihan şaşırdı, kekeledi ’Bilmemki hem tanıyan çok bizi buralarda’...
Selim başını kenara çarptırarak sevimli bir ifadeyle, ’Ne var bunda canım , hem sizin hiç arkadaşınız olmadımı’? derken bir yandan genç kızın gözlerine bakıyordu..
Neslihan gülümseyerek dönüp giderken Selim ’Bekliyeceğim’ diye mırıldandı uzaklaşan kızın simsiyah saçlarına hayranlıkla bakarak gülümsedi ’Amma garip kız yahu, yüzü neden o kadar kızarmıştı acaba’.
... RabiaBelgin......