El ‘aziz’e Bir Daha Gelmez misin Nazlıcan
hayrettin taylan
Aslını bırakıp geçmişinin fotokopileriyle yaşamaya başladım.
Silik yazgının okuntuları arasındayım şimdi.Oysa yüreğimize kadar okunur bir sevda geçmişimiz vardı.Hangi kirlenmişliğin algısındayız. Üst benimizi kirleten hangi etmenin etil koynundayız. Bilinçaltı filtrelerimizi kirleten ritüel
gerçeğin arasındayız. Modernizmin bize sunduğu yapmacık yaşamların sınırında rayımız. Genlerimize kadar bozulma kokusu var. Hormonel anormalleşmenin mayınlarına basıyoruz.
-Değişerek bozuluyoruz aslımıza. Uslanmazlık ,yaşanmışlık sayılıyor.
Zaaflarımız bizi yönetiyor. Kirliliği algılamakta zorlanıyoruz.
-Bunca şiddet, bunca boşanma, bunca değişik ilişkiler yelpazesi ders ver miyor mu ki.
-Bütün bu kirli yaşamlar resitalinde biz de kirlendik. Oysa ben aşkın bağrında senin aşkınla temiz sevdalar yaşayan Elazizli bir Mecnun’dum İstanbul sırtlarında. Ağır bir sevda yüküm vardı.
-Duruşumdan ezber sevgiler akıyordu göz pınarlarına.
Meftun olan olan yaşanırlığın güneş sonrasındaydı huzurumuz.
Güzelliklerin tamircisiydik.Bütün iyileri senle yaşamayı onarıyorduk.
Şeytanın tanı bize uzaktı seherinde bülbül olup gülüne şakıdığımda .
-Sonra bizi de eledi elemin kirli emelleri. Emel sen oldun, Amil ben.
Amil , güzel sahillerin miline saplandı.Arzular şelalesi aktı.
Ben de değiştim ya da zaaflarımın mayına bastım üstelik seni severken.
-Oysa seni sevmiştim.Kekik kokusu kadar , keklik ötesi kadar, Harput çırası kadar berraktı geçmişim ve seni sevmişim.
“ Ç’ayda çıra “ oynuyordum sevginin ışıltısında, senli demlerin günlerinde.
-Gittin . Belki gitmek senin kaderin benim de kederimdi. Buydu asıl sınav.
Sınamakta sinemin erimeyen buzulları. Ağlamaya yakın damlalar üstünde geziyor her halim.Helalime dökülmek için tümden ıslanmaya, uslanmaya hazırız.
-Yalnızlık bilir misin ki yılanlar yalanları yuttuğunda. Yoksa gitmenin asaletini mi aldın. Mührü sende mi gelmeyişin.
Yoksa ben mi sağır sultanım bilmedim. Bu yazgının katibesi sen misin ki öyle yargılamadan attın bahtının hapishanesine.Oradan kaçıp sahil dilencisi oldum.
-Bir geminin limandan ayrılmasına, bir dalganın kaybolmasına, denize düşen her damlaya ağlar oldu.
-Hep seni çoğaltmaktı amacım. Dilendim durdum sulardan en çok da damlalardan. Ağlaşıp durdu gündüz martılar,geceleyin yıldızlar.
-Sonra bütün gelişleri avuntu yapıp yaşanırlığın kulağına küpe yaptım. Bir gündüz vedasıydı gidişin . İşte güneş kadar aydınlık olmayan bu v’edanın suskunluğundayım. Duymuyorum kendimi.
-Gündüzleri önce hiç sevmedim;ancak şimdi tesadüfen de olsa seni gördükten sonra sever oldum.Geceleri hiç sevmezdim;fakat şimdi her gece ya hayalimdesin, ya da rüyamda.
-Sen’i sevmez oldum önceleri;ama şimdi sen’den sene bin seni seviyor büyütüyorum dizelerimde , cümlelerimde sonra seni bir sandığı koyup sandıklarını bekliyorum kaderden.
-Hiçbir şey olmamış gibi yaşamak yalanlarında içimde üredi yılanların.
Sonra ne zaman seni düşünsem ısırdı düşlerimden, sevginden, gidişinden kısaca her şeyinden .Isırgan otu bağrımı iyileştirdi ;ama bağrı yanık türkülerime beste olan sensizliği iyileştirmedi
İçi dışı kirletilmiş ütüyopyalarda can penceresi açtım sana.
Can kırıklarını taktım .Kırkayak olup bütün talihsizlikleri sardım ayaklarıma. Gelinciklerin gelinliğine kızdığı, denizkızlarının küsüp kızlığına atıfta bulunduğu demlerin çaycısı olup şeker halini karıştırıyorum.Kırıştırmaya mecalim yok ten vadisinde.
Oysa perilerin ten defterine meyilli bir kalemim varken böylece susup yaşıyorum .
Umut maşukun ekmeği aç susuz bırakmaz.Gönül pencerende bakarken uyandım yalnızlığına.Seninle bir kez gittiğimiz Elaziz sokaklarında buldum kendimsizliği.
-Bu gezen benim, yanımda sen yoksun, içimde sen vardın.
-Bu giden ben miyim, bu caddeler neden ağlıyor, herkes neden seni soruyor gözbebeklerimden.
-Dedim ya bir daha benimle gelmez misin El’aziz’e.
o Kırma ,açma ama sev bu ufuk penceremi.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.