- 457 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Millet Ve Ulus 3
Oysa şimdiki grev, genel anlamda emek eylemlerini, toplum uhdesinde sindirir kılar olmanın bir meşrulaşmasıdır. Yine sosyal yapının tabu ve toteminin değişmez oluşu sosyal yapılı gelişmenin çıkmaz sokağa girmiş olmasıdır. Ve değişmezlikti tabu ve totem devindiricisiyle, insanlığın elindeki bu güçlü kullanım ve gelişmenin dinamikliği; alınmış olmaktadır.
Oysa toplumsal tabu ve totem meşrulaştırması gelişme değişme esneklik ön gören girişme oluşla demokrasi hareketi ve bağlaşıklığı ile kontrol edilmekteydi. Üretim ilişkileri ve üretin teknolojileri değiştikçe tabularınız ve toteminiz ve totemi söylemleriniz de değişmek zorundaydı.
Yine sosyal yapının tabu ve totem kaynağı ökülte kullanımlı çok üst duyarlıklı bir soyuttu itaat iken; toplumsa tabu ve totem somut ilişkili, nesnel deneysel gözlemle ve yanlışlına bilirlikti kabuller üzerine bir inşadır. Toplumsa tabu ve totem itaati olmaktan çok akli ve emekten gelen gücü karşılar olduğu sürece doğru ve bu kutsallığın itaat edilirliğini desteklerdir. Tabi bunlar kendilik olmaz emekten yana olanların katılım, denetim ve dayanışma içinde oluşuyla, sürece dinamiklik ve süreklilik verirler.
Sosyal tabu, saltık ve her zamanın doğru olan, zamanlar üstü geçerlilikte ve ilk başta söylenmiş (insanın ilk ata totemlerinin ön görüsü olan, kutsal ve öğütçü söylemleri) olmanın sözü oluşla dokunulmazdır. Oysa toplumsa tabu ve totem kesikli ve süreklidir.
Toplumsa tabu ve totemin kesikli olması onun değişme ve gelişmelerin hem nedeni yapar; hem de ard arda kesikli olgu ve olaylardaki birikmeler, zorunlu bir dönüşme dinamiğini de sürekli kılar. Söz gelimi, süreç içinde zamana yayılan greve dek hak her bir hak edişler, olayların kesikli ve sürekliliğidir.
Milleti, ulusu, toplumlarının örgütlenme biçimini, bir gelişme farkı olaraktan da söylüyorsanız, gelişme farkını tanılayan sözcüğü de, söylemekle iletişime yapıp; bildiriş vermeniz gerekmektedir. Millet esasen toplumsa girişmelerin bilinç edildiği bir yapı olmayıp, sosyal kültürün çok çok egemen olduğu bir yapı iken; uluslaşma, toplumsa bilinç ve olayların, gelişmiş kullanımla; demokratik mücadelelerin en çok kullanıldığı bir sekanstık zaman boyut olgular kesikli sürekliliğidirler.
Oysa millet, ittifaklar dönemi içine gelen tekilse olan totemi yapıların bir arada kaynaşamayıp sindiremeyen yaşam döngüleri içindeki her bir sosyal yaşamların, hiç değilse; bir arada oluşla giriştirilmeleri sürecini bizlere tanımlar. Bu kabilden giriştirilmeler elbette oldukça farklı farklıdır. Ve süre uzunluğu da farklıdır. Yine kimi milletleşme çabası içine girmiş iken daha o kulvarda esamisi okunmayanlar da vardı.
İşte ittifakların bu temastı edimleri, ittifakın sosyal girişmeler ve toplumsa girişmeler biçimine de dönüştürülmesi için ortaya konan çabaları vardı. Bu görünür görünmez olan yan yana ilişkilerdi çaba gaye oluşlarını, bu temas eden girişmelerin süreci içinde aldığı yolla şekillenen sürece, tanımsa bir belirliliktir.
Temastı ittifakın sosyal birlikti tutumla, tekilse duruşu, ittifakın tikeldi birlikler bağlacı ile sonrasında oluşmaya başlayan; bu sisti, belirsiz, sosyal, toplumsal alanların zarsa bağlacını tanımlayan bir anlam ayrımıydı. Bu anda hem halksa yapı oluşuyordu; hem de halka göre toplumu da içeren milletleşme bir arada yürüyen bağıntılı süreçlerdi. Millet halkı ve toplumu gözeten bir anlamadır. Halk, halkı görür.
Bu dönemin belirgin özelliği din yerine daha totem bağların giriştiği dönemdirler. Tikel eşen yapılarda ikizleşme dönemlerinin ortaya çıktığı. Çelişen, çatışan, yapılar özellikli, bir ayırt ediliştir. Söz gelimi bu tikel eşen (olan) yapılar da, önce; iki başlı yönetimlerle otorite merkezleri aynı anda ortaya çıkmıştır.
Daha sonra bunun tek gövdeli, iki başlı (milletleşme süreci başladı) ya da tek vücutlu, çok başlı olan şekli simgeleriyle anlatılan yontuların şekilse ifadeleri bugünlere kalmıştır. Tek vücut ve çift başlı yönetime geçişte, çarkı felek usulü bir sırayla yönetim şekli uygulanıyordu. Bu uygulama yıllık, altı aylık; ya da mevsimlik gibi deveran eden yönetme sıralamasını ortaya çıkartmıştı.
Millet bu uygarlaşmanın oluşma süreçlerini içerir, sosyal ve toplumsal tanımışlıktı bir devlet oluşma ve bir devlet oluşturma süreç akış aşamasıdır. Yani ittifak sonrasının, imparatorluk aşamasına değin olan, sosyal ve toplumsal gelişmelerin uygarlık aşamalarını hıfzeder, bir anlama ve anlatım özellikli oluşla, bir türden tutum alırdı olmayan bir kavramdır.
Söz gelimi; çift yüzlü balta simgesi, ya da çift başlı bir gövdeli kartal simgesi veya insan vücutlu, aslan başlı ikizleşme sembolleri, hep yol alışların milletleşmeye dek olan süreçlere ilişkin, birlik sembolizm girişmesini pekiştiren birer adım atma örnekleridirler. Fiili altı aylık yönetim kimde ise, o aidiyet halkı sevinçli idi. Yönetimden ayrılan totem temsili yet yöneticinin ise; bir altı aylık üzüntü ve yönetimden uzaklaşma devresi olacaktı.
Yönetimden ayrılması, onun aşağı kura gitmesi ile yani, gözlerden ırak mağara gibi ıssız bir yere gitmiş gibi; sanki yer altına inzivaya çekilip, sesiz, hareketsiz kalması; sessizlik eylemlerini, adeta ölülerinin toprak altındaki sükûneti gibi; köstebek gibi yer altına çekilme ile ifade ediyorlardı. Hani tabiri caiz ise, yönetimden ayrılan kişinin üzerine, tam bir ölü toprağı serpilmiş oluyordu. Ta ki yeni yönetme sırası gelene dek. Her yönetim başlangıcı, o aidiyet uyrukluları için şenliklere vesile oluyordu.
Yine bu sürecin totem ve renkse olan, tanınma aidiyetti ayrılıkları, bayrak gibi alametler üzerinde söz gelimi Sümer’in siyah rengi ile Asur’un sarı olan aidiyet rengi amblem üzerinde birleşiyordu. İki renk bir araya getirilerek millet olmanın temsili totem bağlacı olan bayrak ortaya konuyordu.
Ya da kartalla, bir aslan başı aynı flama üzerinde yeni ittifakı totemizme olacakla değerlendiriyor ve sembolize ediyordu. Bu dönem baskın bir sembolizm ve yeni totem olumlamaları dönemiydi. Tıpkı gök renkli aidiyet temsili ile kurt başlı aidiyet temsilinin, Türklerde kurt başlı Gökbayrak biçimli sembolizm, böyledir. Kurt başlı Gök bayrağın milletleşmeyi temsilen; simge ve totem edilmesindeki birleştiren rolü ile yapıyı budunlaştıran (milletleştiren) alamet olması gibi.
Şu unutulmasın ki bir süreç bir yerde olmuş bitmişken bir yerde daha başlamamış da olabilir. Kimi imparatorluklar dönemine girdiği halde, kimi daha millet aşamasına gelememiş ve aşiret yönetimleri biçiminde boy atıyor olabilirler. Araplar gibi M.S 7. Yüz yıla dek daha merkezi devlet otoritesini ortaya çıkaramamış dahi olabilirler.
Bu gibi geri süreçler milletleşme kulvarına girdi mi? Çoğu kez kendisinden önceki örnekler olmasından ötürü, bu millet olma zamanları hızla akar. Bir Sümer’in yüzlerce yılda vardığı bu aşamaya, bu geri sürecin kendisi değilse bile, bu aşamaları geçirmiş milletleri, kendi bünyesine alarak; bu milletlerin uygarlık görüsü sayesinde; zamanları hızla akar.
İşte bu ittifakı dönemin seçilip ayıklanan tutum aşan süreçleri, millet olmanın aşama ve bağlacı ile tutuşuyordu. Aslında milletler de, ittifak öncesi duruma göre çok üst düzlem oluşuyla yine bir totemi bağlaçtırlar. Sosyal ve toplumsal yapının öznel millet bağlacı çevresinde döndürülmüş olduğu ortak kanı benimsemeli bir çekimliktirler.
Millet ittifaklıma süreci sonrasındaki öznel bilinç ile nesnel bilinci fark eden, ama bu fark edişi; yine öznel dokularla tutum latan siyasetler oluşmalı, talancı ekonomi politik yapı girişmesidirler. Burada artık etnik yapılar, öznel etkilerle; vatan gibi bir somutluğu; vatan sevgisi ve vatan bilinciyle tutum latan, süreçli bir oluşmalar çeşitliliğidir. Artık saldırı, savunması girişmeli, insanlar arası olaylardır.
Artık burada öznel totemi anlayışlar da, toplumsal yapının sınıflaşan çelişki eşen yapı ortaklığı ve benzerliğini ortaya koymalarından ötürü, sosyal yapı ile birlikte bir çeken odak alanı oluşturmakla; dini sistem bilincine de dönüşmektedirler. Artık, tekildi etnik aidiyetlerin yerini, ittifakın aidiyetliği ve giderekten de, yurt birliği aidiyetliği, köle olma, köle olmama gibi sınıfsal aidiyetlikler vs. alacaktı.
Köle, efendi sınıfsal çelişkiler birliği ve köle efendi sınıfsal dayanışmasının hemen yanında, yine bir millet bağlacı birleşeni olan; din bağlacı da, bu arada serpilmiş, farklı farklı ve birlikte devinmişlerdir. Millet olmanın biraz sonrasındaki gelecekte, milletin dönüşerek atacağı yol adımı da, belli belirsizce, tecelli etmişti.
Millet, totem bağlaçları adeta birleştirerek eski totem anlayışı aileler totemi olacakla geri düzleme atmıştı. Düzenleyen totem anlayışı yerini, yaratan ilah, malik olan ilah, anlayışına terk ederekten imparatorlukların milletleri ve dinleri birleştiren ideolojisine dönüşmüştü. İmparatorluk, milletlerle dinlerin, bağlaçlarını da yapmıştır. Her bağlacın bir çözülme ile çözen de olacağı unutulmamalıdır.
Ulus daha sonraların, toplum olma bilincidir. Milletlerin ticari girişen kaygılarıyla, sanayi toplumlarının ekonomik himayelerinden kaynaklı, birçok girişmelerin, yeni üretimin, ilişkin yapısı; yeni yapıyı, ulus olma temelinde sentez etme gayretinden doğdu. İnançlarla Tanrı mülkü haline getirilen coğrafi konumlar, şimdi ulus yönetimlerinin malıydı. Uluslaşma, o birliğin somut toplum olmaya doğru atılan ekonomi politik, siyasetler birliği adımıdırlar. Artık ulus devlette bireyin hak ve emekli sigortası vardır.
Milletlerin, vatan sevgisine değin olan girişilmeleri içinde üretim ilişkileri var. Sosyal yönden eski ata totemler temelinde kendilerinden ayrılmış olan benzer inançtaki ve dil birlikle, totem gruplarının boy birliği var. Ve yine ayrık totemi her bir etniğin millet içinde gelgitler yapan birliği vardır. Milleti yapıda, devletin halka lütuf ve kayra olarak sunduğu, inayetleri vardır. Ve bu yüzden başınıza, devlet kuşu (şans eseri) konardı. Oysa toplum çalışan birey ve çalışmayan halkını gözetişle şansa yer bırakmamıştı.
Ve dahi bu milletti oluşma sürerken; millet bağlacını yok eden, kul zihniyetli (anlayışlı) yani köleci anlayışlı, dini şekil almalar aynı anda; aynı sosyal ve toplumsal devinimin nicelemişiyle, çevrenin kendi sunumları (arzları) içinde girişen, birbirine göre; tesadüfler yumağı idiler.
Söz gelimi bir ittifakın içinde sürülerek kovulan ve çok insan kurbanlar veren (tufana uğrayan) ezilmiş horlanmış bir millet(İsrail); 12 boyun ittifakı ile totem atalarının vaat edilen kutsal topraklarına doğru yürüyecekti. Bu yürüme esnasında, kendinden önceki Sümer, Babil, Asur gibi görkemli İmparatorluğa dek uygarlıkların içindeki Marduk Tanrılar tekleşmesi ile bizzat köle tutulduğu ve içinde yaşadığı Mısır İmparatorluğunun; tek Tanrıcı Aton biçimli, soyut olgusunu; ahit sandığı oluşturarak, Musevilik adı altında, bir haylice ve bir iyice, geliştirmişlerdi.
Bu ırkçı yaklaşım önce Davut, sonra Süleyman devleti ile dem bulmuştur. Bu yeni tek Tanrıcı dinin Irkçı yaklaşımı, kendisinin evrensel olmasını ve İmparatorluk olmasını, engellemiştir. Başkasına zaten belli şartlar dışında kapalı olan sentezci olmayan yapı, başkalarının bu dini kabul etmesini de önlemiştir. Ama kendilerini de; millet devletleri içinde yalnızlığa iten bir süreçle, yüceltmiştirler.
Ulus devletlerin de ise; emeğe iş ortamı bulan, işveren devlet le, feodalizmin yıkılma sürecine denk gelen; yeni tip bir sosyal toplumsal ilişkiler dönemidirler. Emeğin iş birliğine (örgütlenmesine) ve bunların, genel norm ve kaidelerine göre; haklar var eden dönüşmesidir. Henüz ortada sosyal adaletçi bir devlet yoktur, ama gelişmiş sömürgeci toplumlar, sosyal adaletin hemen arifesindedirler.
Ulus devletin totemi, yine üzerinde yüküm eşilen vatandı. Buna mukabil siyasetle güvenceye alınmış emeğin dayanışması ile sosyal yapı içindeki dayanışmaları, yine dindi. Toplumun totemi de, emek ve araştırma, geliştirme, teknoloji, bilim, yatırım, laiklik ve güvenlikti. Totemin, bir insan ego düzlemleri, temel sağlayışlar ekseni oluşla, insan-insan ve insan-sosyal güç ilişkileri düzenlemesi kaynaklı olduğu, unutulmasın lütfen.
Oluştukları toplumsal ve sosyal sürecin içinde, yeni ilişki biçimine göre; sosyal, toplumsal kabın şeklini alışla; evrensellik iddiası taşıyan dinler; milletleri, imparatorluk bağlacında bir araya getirmenin aracı da olmuşlardı. Ulus ise, daha sonraki ve milletlerin değişmiş dönüşmüş halleriyle, İmparatorluk bilincinden kopuşla ve sanayi toplumlarının giriştirdiği sosyo politik, ekonomik bir siyasi yapıdırlar. Ulus devletlerin; sosyal, siyasi organize silikleri, bu kez de; kapitalist ahlaklı bir dini sistematikliktirler.
Bu nedenle yağma temelli imparatorluklar, dinlerle yayılıp gelişen bir siyasettirler. Bu yüzden dinler de bu ülküye uygun olacakla, evrensel olma; âlemlere gönderilmiş olma; ümmetçi oluşla milliyetti duyguları yıkma gibi iddialarını söz ederek; aynı Tanrı’nın elinden, aynı Tanrı’nın ruhundan olmayla, kul oluşun imparatorluklarla birleşmesiydi.
Her imparatorluklar gibi, söz gelimi; Pers İmparatorluğu gibi, Roma imparatorluğu gibi; Osmanlılar da, Cihanı; İslam toprağı yapmanın gayret, azamet ve azmi ile hevesleri tutuştururdular. Bu yüzden İslam imparatorlukları da, her ne kadar Emevi, Abbasi, Osmanlı gibi hanedan adına sahipseler de hemen bunun yanı başında ikinci bir öğreti şartlanması da vardı. Bu algı milliyetlerin, hanedanların adı olmak yerine, kutsal Hristiyan birliği, Mülkü İslam, diye anılır ve bilinirdi.
İnsanlığın sosyo ekonomik süreç girişmeleri, tarihte ilk kez ittifaklar dönemi ile karşı gruplar temasını insanlığa başartmıştı. Bu süreçte: kendi çalkantı, buhran ve kaostuk dallanma, yarılma ve fraktalardı bifurkasyonlarıyla, sistem; sosyal ve toplumsal noktalar arsı, salınımlarına başlamaktaydı. Bu salınım tanımlıklarından birisi, milletleşmedir. Devlet yapısını ortaya koyan, devleti kuran Per türbülansları olan bir yapıdır.
Milletleşme kendisini, sosyo ekonomi politik ve teknolojik evrimleriyle, imparatorluk dek yapılarına dönüştürdü. İmparatorluk yapıları, birleşmenin ayrışma zıttına dönüşmüştü. Yani ilk zaman başlangıç birleşmesini, yeniden ekonomi politik seviye gelişmişliğine göre parçaladı. Bu parça, ne zamanca; ne gelişmişlikçe, ne işleyiş düzlemince; artık o eski yapıya (etnik ve milletlere olan bir) parçalanış değildi.
Bu sürecin, sistemin; kesikli sürekli olan ölüm doğum olay ve olgularıydı. Ana baba çocuktaydı ama çocuk, artık ana babanın kendisi değildi. İşte ulus devlet onlar olmayan, millet ve imparatorluktandı.
Bu ulus devletti. Sanayi toplumlarının doğum sancısı olan bir oluşma idi. Bu yapı Tanrı’nın ihsanı olan dilediğine dilediği kadar verdiği mülkten, emeğin muktedirlik ve ihsanı olan kavranışa doğru evirilmişti. Bu yapı şimdiki uluslararası şirketlerin yatırım üretim yapmanın söz sahibi olma birleştiriciliği ile de evrensel şirketleri ortaya çıkardı. Küresel şirketleşme, yeniden birleşici olanın gücü ile ulus sınırlarını yıktı. Ama ulus devletlerinin otoritesine de uydular. Uyulan otorite de dünya otoritesi olmaktadır.
Artık uluslar, şimdiki beliren sürecin bir şehir devlet görünümünde oluşuyla; eski imparatorluğa değin bağlı olmanın; küresel imparatorluk birliği bağıntısı olacakla görülüyordular. Günümüzden 200-250 yıl aralığı öncesinde, eski imparatorluklar bakiyesi oluşla ulus devlete ayrılan yapı; şimdiki evrensel birleşmesini çok farklı yoldan ve çok farklı nedenlerden ötürü, yeniden yapmışlardı. Bu girişme, farklı gelişmişlikler için birleşme, ayrılma, tekrardan birleşme; düzey düzlem ve girişmenin ayrı olacağıyla, mukadderdi.
Sürecek
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.