- 844 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ÜLKENİN TAPU SENETLERİ!
Bir ülkenin sınırlarını çizen sadece o ülkenin komşuları ile sınırlarındaki sınır direkleri değildir. Bu direkler olsa olsa komşularımızla fiili sınırlarımızı gösterebilir. Gerçek ve manevi sınırlarımızı tespit eden, gösteren başka senetlerimiz,sınır direklerimizde vardır.
Ülkenin tapusu sayılacak iki unsur vardır ki; bunlardan birincisi yüreği ülke için atan ve onun için feda-i can etmeye hazır ve azimli insanlardır ki onlar nerede ise ülkenin sınırları oradan başlar.
İkincisi ise o milletin milli kültürünü yansıtan ve o kültürün kimlikleri olan tarihi ve milli yapıları ve o toprakta yatan şehitlerimiz, evliyalarımızdır. Siz orada olmasanız bile onlar o beldenin o ülkenin, o toprağın size ait olduğunu bütün dünyaya ilan eder; BEKÇİLİĞİNİ YAPARLAR.
Onun için tarihimizde atalarımızın ve bizden olduğunu dünyaya ilan eden insanlarımızın yaptığı, inşa ettiği cami, medrese, köprü, imarethane ve vakıfları nerede olurlarsa olsunlar restore etmeye çalışıyoruz, çalışmalıyız da!
Bunlardan en canlılarından birisi halen, ölümlerin bir birini kovaladığı; Suriye’nin başkentinde Şam’da bulunan Süleymaniye Medresesi’dir. Masrafına bakmadan, harcadığımız paranın geriye dönmeyeceğini bile bile alın terimizden harcama yapıyoruz.
Eskimiş yıpranmış eserler yenileniyor. Tabiri yerinde ise tapuları yenileniyor, tapularının bize ait olduğu yeniden tescilleniyor.
Bulundukları yerleri bizim yapan, bizim olduğunu ispat eden belgeler; varlığını sürdüren veya yenilenen bu eserlerdir.
Birileri de bizim yaptığımızın aynısını bize yapmaya çalışıyor ve nerede ise yüz yıldır vakıf mallarının peşine düşmüş sahiplenecek insanları olmadığı halde bizden istiyorlar.Bizde bu isteklere dayanamadık(!) Hükümet diğer batılı ülkeler bizim vakıf mallarımızı iade etmedikleri halde meclise bile sormadan Kanun Hükmünde Kararname ile bu malları Hıristiyan vakıflara iade kararı aldılar.
Hatta yetmiyor, bazı belediye başkanlarımız şehirlerinde olan kiliseleri AB elçiliklerine bildiriyor ve “buralarda mallarınız var gelin restore edin, tapunuzu tazeleyin.” diyorlar.
Acı olan ise kendi ülkemizde ve bize ait olan, bizim olan bizim tapu senetlerimiz olan ve bu toprakların bize ait olduğunu ispat edecek olan tapularımıza sahip çıkmıyor ve onların yıkılıp, yok olmasına sebep oluyoruz.
Düşünün; sizin kültürünüzü yansıtan ve size ait olan, ülkenizin kuruluş ve kurtuluşunda hizmet etmiş, sizi tarif eden, ülkemizi imar eden maddi ve manevi mimarimiz yok olup gitmekte, İslam coğrafyasının ve ülkenin her tarafına yayılmış ve bu topraklarda yatan; isimleri, Sarı sultan, Geyik baba, Aslan Bey, Dedebali, Karamürsel, Bileyici Baba,Şaban Dede gibi isimleri olan ve binlerce kahraman ve Allah dostu atalarımızın yattığı yerler kimin veya kimlerin olması gerekiyor?Bu değerler ve imarethaneleri kaybolup gidiyor.
Hangi il veya ilçede olursanız olun, çevrenize bakın ve ülkenin gerçek sahiplerinin yattığı türbelerin ne kadar bakımlı(!) olduğuna, bu Allah dostlarının mezarlarının ne kadar mamur olduğuna ve ziyarete açık olduğuna bakınız; göreceğiniz şey çok büyük bir oranda son derece bakımsız ve kaybolmaya yüz tutmuş olduklarıdır.
Şehirlerimizde o şehrin sembolü olmuş yapıların bulunduğu mahalleler ve sokaklar birer birer bakımsızlıktan, restore edilmediğinden ve restore edilmesine ve yenilenmesine imkân verilmediğinden yıkılıp, yok olup gidiyor.
Halkımızın yatır dediği Allah dostlarının, pek çoğunun türbelerinin yerleri bile; nerede ise yöre halklarının, insanlarının hafızalarından silinip gitmiş, silinmeyenler ise bakımsız ve yıkılıp yok olacağı günleri korkuyla bekliyor. Buraları koruması ve imar etmesi gereken kurumlar çok zaman kendilerini bir defa daha seçtirecek reklam işleri ile meşgul.
Ülkenin tapusu olmuş eserler ve yatırlar eğer restore edilme aşamasına gelmişse oralarda ziyaret yerleri olmak bir yana eğlence yerleri haline gelmiş, kültürün yozlaştığı mekânlar haline getirilmiş yani manevi yapısının yok edilmesi için her türlü çaba harcanmış görünüyor.
Bir şehir veya yerleşim yeri düşününki nerede ise 1000 yıllık bir caminin tarihi hiçbir özelliği kalmamış ve tarihe ait ne varsa üzerinden silinmiş yok edilmiş.40-50 senelik bir cami sandığınız cami Osmanlı’nın kuruluşuna şahitlik etmiş ama üzerinde en küçük bir işaret yok!
Bir şehir düşünün ki; her biri tarihi değere sahip ama o şehri sembolize edecek o şehre ait restore edilmiş ve korunmuş bir sokağı bile yok. O güzelim, sanat harikası olan evler, konaklar mirasçıları tarafından vakıflar izin vermediği için geceleri kamyonlarla çarpılıp yıkılıyor; yerlerine beton yığınları yapılmak için…
Herkesin gelip geçtiği bir yerde bir yatır var, bir Allah dostu yatıyor ama insanlar orada kemin ve ne için yattığını bilmiyor ve merak da etmiyorlar. Üzerine harabe halinde bir çatı kuruvermişler, kapısına da kilit!
Peki, bu tapularımızı saklamayacak mıyız? Bu tapuları yenileyip, tarihe not düşmeyecek miyiz? Çocuklarımız ve torunlarımız tarihimiz ve kültürümüzle hem-dem olmasınlar mı?
Ülkemizin tarihi yine bizim ellerimizde kaybolup gitmekte, tapu senetlerimizi yine bizim ellerimizle yırtıp çöp sepetine atmakla meşgulüz. Yarın tarihimiz ve geçmişimizle ilgili evlatlarımıza bırakabileceğimiz belgeleri kendi haline bırakmak bizim için, yöneticilerimiz için bu eserlere sahip olanlar için vebal değil mi?
Tarihimizin ve kültürümüzün yaşaması için, gelecek nesillere geçmişimizi miras bırakmak için tarihin temel taşlarına, tapu senetlerine sahip olmalıyız. Yoksa gelecek nesillerin iki eli kıyamet günü hepimizin yakasında olur.
Bizden söylemesi…
Mustafa Göktekin
YORUMLAR
Üstâdım; O ak alnını, bin defâ öpeyim... öptüm. Allah, Ölmüşlerine rahmed eylesin... Âmîm... âmîn.
İşte bir tapu da Siz ve sizin gibi canlar...
Yazınızdan öyle memnun oldum ki, kelime ile anlatamam.
O yazan ellerinden de öper, Saygımla Selâm ederim... Yorum ve okunma sayısı ile az sayıda kişi olduğumuzu sanma; Anadolu Sizin gibi İnsanlarla dolu...
Kadir Yeter. 13.9.2011 Sâlı. TRABZON.
w.edebiyatdefteri.com/yazioku.asp?id=8406 Mustafa Göktekin
...................................................................................
"ÜLKENİN TAPU SENETLERİ!
Bir ülkenin sınırlarını çizen sadece o ülkenin komşuları ile sınırlarındaki sınır direkleri değildir. Bu direkler olsa olsa komşularımızla fiili sınırlarımızı gösterebilir. Gerçek ve manevi sınırlarımızı tespit eden, gösteren başka senetlerimiz,sınır direklerimizde vardır.
Ülkenin tapusu sayılacak iki unsur vardır ki; bunlardan birincisi yüreği ülke için atan ve onun için feda-i can etmeye hazır ve azimli insanlardır ki onlar nerede ise ülkenin sınırları oradan başlar.
İkincisi ise o milletin milli kültürünü yansıtan ve o kültürün kimlikleri olan tarihi ve milli yapıları ve o toprakta yatan şehitlerimiz, evliyalarımızdır. Siz orada olmasanız bile onlar o beldenin o ülkenin, o toprağın size ait olduğunu bütün dünyaya ilan eder; BEKÇİLİĞİNİ YAPARLAR.
Onun için tarihimizde atalarımızın ve bizden olduğunu dünyaya ilan eden insanlarımızın yaptığı, inşa ettiği cami, medrese, köprü, imarethane ve vakıfları nerede olurlarsa olsunlar restore etmeye çalışıyoruz, çalışmalıyız da!
Bunlardan en canlılarından birisi halen, ölümlerin bir birini kovaladığı; Suriye’nin başkentinde Şam’da bulunan Süleymaniye Medresesi’dir. Masrafına bakmadan, harcadığımız paranın geriye dönmeyeceğini bile bile alın terimizden harcama yapıyoruz.
Eskimiş yıpranmış eserler yenileniyor. Tabiri yerinde ise tapuları yenileniyor, tapularının bize ait olduğu yeniden tescilleniyor.
Bulundukları yerleri bizim yapan, bizim olduğunu ispat eden belgeler; varlığını sürdüren veya yenilenen bu eserlerdir.
Birileri de bizim yaptığımızın aynısını bize yapmaya çalışıyor ve nerede ise yüz yıldır vakıf mallarının peşine düşmüş sahiplenecek insanları olmadığı halde bizden istiyorlar.Bizde bu isteklere dayanamadık(!) Hükümet diğer batılı ülkeler bizim vakıf mallarımızı iade etmedikleri halde meclise bile sormadan Kanun Hükmünde Kararname ile bu malları Hıristiyan vakıflara iade kararı aldılar.
Hatta yetmiyor, bazı belediye başkanlarımız şehirlerinde olan kiliseleri AB elçiliklerine bildiriyor ve “buralarda mallarınız var gelin restore edin, tapunuzu tazeleyin.” diyorlar.
Acı olan ise kendi ülkemizde ve bize ait olan, bizim olan bizim tapu senetlerimiz olan ve bu toprakların bize ait olduğunu ispat edecek olan tapularımıza sahip çıkmıyor ve onların yıkılıp, yok olmasına sebep oluyoruz.
Düşünün; sizin kültürünüzü yansıtan ve size ait olan, ülkenizin kuruluş ve kurtuluşunda hizmet etmiş, sizi tarif eden, ülkemizi imar eden maddi ve manevi mimarimiz yok olup gitmekte, İslam coğrafyasının ve ülkenin her tarafına yayılmış ve bu topraklarda yatan; isimleri, Sarı sultan, Geyik baba, Aslan Bey, Dedebali, Karamürsel, Bileyici Baba,Şaban Dede gibi isimleri olan ve binlerce kahraman ve Allah dostu atalarımızın yattığı yerler kimin veya kimlerin olması gerekiyor?Bu değerler ve imarethaneleri kaybolup gidiyor.
Hangi il veya ilçede olursanız olun, çevrenize bakın ve ülkenin gerçek sahiplerinin yattığı türbelerin ne kadar bakımlı(!) olduğuna, bu Allah dostlarının mezarlarının ne kadar mamur olduğuna ve ziyarete açık olduğuna bakınız; göreceğiniz şey çok büyük bir oranda son derece bakımsız ve kaybolmaya yüz tutmuş olduklarıdır.
Şehirlerimizde o şehrin sembolü olmuş yapıların bulunduğu mahalleler ve sokaklar birer birer bakımsızlıktan, restore edilmediğinden ve restore edilmesine ve yenilenmesine imkân verilmediğinden yıkılıp, yok olup gidiyor.
Halkımızın yatır dediği Allah dostlarının, pek çoğunun türbelerinin yerleri bile; nerede ise yöre halklarının, insanlarının hafızalarından silinip gitmiş, silinmeyenler ise bakımsız ve yıkılıp yok olacağı günleri korkuyla bekliyor. Buraları koruması ve imar etmesi gereken kurumlar çok zaman kendilerini bir defa daha seçtirecek reklam işleri ile meşgul.
Ülkenin tapusu olmuş eserler ve yatırlar eğer restore edilme aşamasına gelmişse oralarda ziyaret yerleri olmak bir yana eğlence yerleri haline gelmiş, kültürün yozlaştığı mekânlar haline getirilmiş yani manevi yapısının yok edilmesi için her türlü çaba harcanmış görünüyor.
Bir şehir veya yerleşim yeri düşününki nerede ise 1000 yıllık bir caminin tarihi hiçbir özelliği kalmamış ve tarihe ait ne varsa üzerinden silinmiş yok edilmiş.40-50 senelik bir cami sandığınız cami Osmanlı’nın kuruluşuna şahitlik etmiş ama üzerinde en küçük bir işaret yok!
Bir şehir düşünün ki; her biri tarihi değere sahip ama o şehri sembolize edecek o şehre ait restore edilmiş ve korunmuş bir sokağı bile yok. O güzelim, sanat harikası olan evler, konaklar mirasçıları tarafından vakıflar izin vermediği için geceleri kamyonlarla çarpılıp yıkılıyor; yerlerine beton yığınları yapılmak için…
Herkesin gelip geçtiği bir yerde bir yatır var, bir Allah dostu yatıyor ama insanlar orada kemin ve ne için yattığını bilmiyor ve merak da etmiyorlar. Üzerine harabe halinde bir çatı kuruvermişler, kapısına da kilit!
Peki, bu tapularımızı saklamayacak mıyız? Bu tapuları yenileyip, tarihe not düşmeyecek miyiz? Çocuklarımız ve torunlarımız tarihimiz ve kültürümüzle hem-dem olmasınlar mı?
Ülkemizin tarihi yine bizim ellerimizde kaybolup gitmekte, tapu senetlerimizi yine bizim ellerimizle yırtıp çöp sepetine atmakla meşgulüz. Yarın tarihimiz ve geçmişimizle ilgili evlatlarımıza bırakabileceğimiz belgeleri kendi haline bırakmak bizim için, yöneticilerimiz için bu eserlere sahip olanlar için vebal değil mi?
Tarihimizin ve kültürümüzün yaşaması için, gelecek nesillere geçmişimizi miras bırakmak için tarihin temel taşlarına, tapu senetlerine sahip olmalıyız. Yoksa gelecek nesillerin iki eli kıyamet günü hepimizin yakasında olur.
Bizden söylemesi…
Mustafa Göktekin"