- 733 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Senden Adam Olmaz Adnan
Aslında hiçbirimizin ahlâk sorunları yok,ahlâkla sorunları var.Çünkü,gülenler bilir;hepimiz küçükken altmış ikiden sadece tavşan yapardık. Her sabah uyanıyorsun.Çayını/kahveni alıp,geçiyorsun gazetenin başına.Gündemden günlerce düşmeyen haberlerin aslında ne kadar önemsiz olduğunu düşünüyorsun kendince.İkinci sayfadan başlayıp,politika haberlerine kadar sürüyor cinayet haberlerine,enkâzlara,soygunlara "cık-cık"ların.Bir sonraki sayfayı çevirdiğinde karşına Mehmet Günsür v.b kası-kaşı güzel adamların veya -ismini veremeyeceğim- herhangi güzel bacaklı mankenin dekolteli -neredeyse çıplak- fotoğraflarını görür görmez vicdan muhasebesini bitirip rahatlıyoruz.Çünkü ’evinden kilometrelerce uzaktaki’ anne,evlâtlarını şehit verirken,hayat sana ’yaşamadan anlayamama’ diye bir hak veriyor ve sen de o hakkı "Evimden uzak" diyerek kullanıyorsun.
Bindiğin uzun mesafe giden özel/halk otobüslerinde oturanların çoğu ya yanından hızla geçen kafeleri,içindeki insanları,sağda solda yeni açılmış olan kuaför salonlarını izliyor;ya da kitap okuyor.Sen sadece ayaktakiler gibi ’ilerliyorsun’.Bazen komik giyimli bir teyzeye çarpıp,başın ve elinle özür diliyorsun.Bazen öğretmen edalı hoş bir bay ayağını çiğniyor;ikiniz de ’yanlışlıkla olduğunu’ bir-iki saniye sonra anlıyorsunuz ,’önemli olmuyor’.
Alış-veriş merkezinde gözüne çarpan küçük kızın dondurmayı bitirdiğinde,eline,yüzüne bulaşan çikolataları annesinin bir telâş çantasından çıkardığı nar çiçeği rengi işlemeli mendiliyle yarı kızgın,tamamiyle anaç temizlemesini izlerken,senin de kısa bir zaman önce çocuk olduğun geliyor aklına.Birkaç dakika sonra,oyuncak satan mağazanın vitrinindeki şirin ayının cama yansımasında sırıtırken buluyorsun kendini.
Bazen ’başrolünde kim var’ merakına girmeden bir film açıyorsun.Bazen hayalinde Yılmaz Güney’le yetmişli yıllarda bir kovboy filmi çekiyorsun;kamera arkasında karşılıklı birer sigara yakıp western etkilerini tartışıyorsunuz.
Hayat önüne ya kocaman bir sahne koyuyor,ya da şeritlerinde tekerlek izi olan kaldırım;aslında ikisinde de ’-mış gibi’ yapıyorsun.
Bazen bir adam/kadın seviyorsun.Bazen o adam/kadın sevmiyor seni.Olgunlukla kabullenmiş süsü verip kendince çıkardığın sebepleri kimse görmeden felsefe süzgecinden geçiriyorsun,bazen psikoloji,kimi zaman mantık.Aslında paragraflarda aradığımız gerçekleri hayat bize basit bir satır arasında gösteriyor;her insan,hayatın ona gümüş bir tepsiyle sunduğunu değil,verilmeyeni,saklananı arıyor.Bu yüzden hepimiz birinci ve üçüncü kişi olmak arasında gelip giden bir hayat yaşıyoruz kahvemizi yudumlarken.
Bazen öyle bir hayat yaşarsın ki,yarısından fazlası kim olduğunu aramakla geçer.Bulduğundaysa o aktörel ruha bürünmeye,hemencecik sahiplenmeye çalışırsın.Yıllarca ona aşık oup,ondan nefret eder insanlar.Bayağılaşmış tutkularını sen sandıkları o ruhla tatmin etmeye çalışırlar ve bir gün aynaya baktığında yüzünün çizgilerindeki yaşamışlığı değil hileyi fark edersin.Saçlarının defalarca değiştirdiğin modelinin,aslında aldatılmış bir kadının zayıflığını saklamak için olduğunu görürsün.Artık yalanın binbir renk olduğu gözlerinde sevdiğin o adamın/kadının hayaline rastlayamazsın,o gün anlarsın ki hayatın sadece bir araya gelmiş bir sürü cumartesiden ibaret.
Bugün,o gündür belki de.