Yalnızlık Duvarı
Biliyorum, gökten düşen üç elmadan birisinin bana düşme ihtimalinden daha zayıftı o gün, oraya gelme ihtimalin. Ama bekledim. Fötr şapkalı büyük bir heykelin önündeydim ve birazdan yapacağım konuşmanın provasını yapıyordum mırıldanarak. Heyecanlıydım, belki de hayatımın en cesur konuşması olacaktı. Benim bir deli olduğumu düşünen diğer insanlar için sıradan bir kış akşamıydı oysa. Hava, bekleyenler için oldukça soğuk sayılırdı. İnce ince yağan yağmurun her damlası bir jilet gibi kesip parçalıyordu, bir asit gibi eritiyordu gururumu.
Biliyorum, benim bir korkak olduğumu düşündün hep. Sessizliğime, telaşsızlığıma, yaşam karşısındaki tutkusuzluğuma anlam veremedin. Güzeldi gözlerin, hüzünlüydü ama kördü. Yakama sımsıkı yapışmış faşist yalnızlığımı ve onun etrafıma ördüğü duvarları göremedin. Yalnızlık duvarı; ‘beklenen’in’ nefesine kuş tüyü, içindekine çelikten bir zırh! Sessiz değildim, telaşsız değildim. Sen sağırdın. Çelikten zırhımın içindeki çırpınışlarımı, çığlıklarımı duymadın.
Zaman geçtikçe umutlarım donuyordu bir bir. Gelmiyordun. Dönüp heykele baktım; şehrin en merkezi yerinde olmasına ve hergün etrafından binlerce kişi geçmesine rağmen o da benim gibi yalnızdı. Gelmeyeceğini anlayınca, ayakta dikilip durmaktan sıkılıp biraz ileride bulunan bankta; araba, ışık ve insan trafiğinden yorgun düşmüş yolu seyre daldım. Bilmem kaç günden beri göremediğim gözlerin geldi aklıma. Biliyor musun ben senin gözlerindeki hüzne âşık oldum önce. Zamanın durduğunu hissettiğim anlık temaslarda kapıldım onlara. Senin hiçbir zaman öğrenemeyeceğin bütün bu gerçekleri, arkamda öylece duran fötr şapkalı yalnız heykel biliyor.
O yağmurlu kış akşamının üstünden yıllar geçti. Ve ben yine yağmurlu bir kış akşamında o heykelin önünden geçerken anladım ki; gökten elma düşmüyormuş. ‘Gelmeyenler’, yıllar sonra ortaya çıkmak üzere; kalbimizin en kuytu, en karanlık köşesine demir atıyorlarmış. O’nun gelmeyeceğini bile bile, beklediği her yerde ruhundan bir parça bırakırmış insan. Parçalanırmış. Kendinde kalan kısmı ise ruhunun, sızlarmış her yağmur yağdığında.
Eylül / iki bin on bir
Özkan Yılmaz
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.