Çanakkale
Çanakkale’deyim görev dolasıyla 5 Eylül 2011’den beri. Bu geçici görevimin süresi 20 gün. 20 gün boyunca Çanakkale ve çevresini kollaçan edeceğim...
Etmekle kalmayıp uzun uzadıya notlarımı kaleme alacağım. Kaleme kalmakla yetinmeyip en güzel hatıralarımın içinde yazdıklarımı saklayacağım...
Bu arada devlet memurluğumun 4. yılını bugün itibariyle geride bırakıyorum. Daha dün başlamıştım işe ama. Aması yok sanırım. Sanırım zamanın hızlı döngüsünde kayıplardayım. Yine de günler ,aylar çabuk aktı demeyeceğim; seneler ne çabuk uçmuş konuşacağım... Yıl dediğin ne ki. Zamanın acımasızlığı her saniye iş başında...
Çanakkale çok şirin bir yer. Tertemiz sokakları, Çanakkale boğazı ve yeşilliğiyle göz kamaştırıyor. Geçen sene de buralardaydım. Gelibolu ilçesine ise hayranım. Gelibolu yarımadasındaki şehitlikleri daha gezmedim. en yakın zamanda oraya da selam verir, Kurtuluş Savaşı’nda beraber omuz verip şehit düşen Kürt ve Laz askerlere fatihalar okuyacağım...
Peki iş dışında ne yapıyorum. Bol bol geziyorum. Bu satırlarımı da Kabatepe’de kaleme alıyorum. Bir saat sonra Gökçeada’ya Hareket edeceğim. Tahmini süre 1 saat 45 dakika arabalı vapurla.. Faruk ŞAHİN iş arkadaşımın misafiri olarak gidiyorum o büyülü ada’ya...
Yolculuk yaparken de bol bol etrafımı izliyor(d)um. Boynu bükük ayçiçeklerinin mağrur duruşu takdire şayan. Dolgun sarı ve/ya siyah başlarıyla bereketi simgeliyorlar tek tek. Cadde boyunca ayçiçek ekili tarlalarla karşılaşıyorum. Görülmeye değer enstantaneleri kaçırmamaya çalışıyorum...
Doğal tabiatı gezmenin kefi büyük. İçim kıpır kıpır oluyor böylesi karşılaşmalarda. Hiç görmediğim yer bana cennet gibi geliyor. Bu bende her durumda geçerli. Bu özelliğimi umarım ömrüm boyunca sürdürürüm...
Edindiğim güzel haletleri koruma içgüsüne sahibim. Belli bir süre sonra edindiklerim benim sıfatlarım haline geliyor...
Ve bu aralar denizle iç içe olmaktan memnunum. Neden mutlu kalmayayım ki denizin masmaviliğine gözlerine kayarken? Neden memnun olmayayım ki insanları ve doğayı gözlem altıma alırken?..
Yer ve göğün mavi rengi ve yaklaşık iki saat sonra Gökçeadası topraklarındaydım. Beni sabahtan beri bekleyen Faruk kucakladı adımlarımı. Acıktığımı sanmış ki, beni kendisiyle karşımıza çıkan ilk lokantaya götürdü. Bir güzel karnımızı doyurduk...
Gökçeada merak ettiğim ada’ydı. Ancak hayal kırıklığına uğrattı kurulduğu mekandan dolayı. Ben kendisini denize yakın şehir sanıyordum. Yanıldım. Etrafı yedi dokuz köyle çevrilmiş küçük bir ilçe. Köyleri kent merkezinden kat kat daha gezilir ve daha denizle komşu...
Mesela Aydıncık Köyü yakınında plaj, sahildeki kum ve denizin sorfe uygunluğu alkışları hakkediyor. Oraya bayıldım diyeceğim bu cümlemde. Yüze yüze, etrafını seyrede seyrede doyamadım o plajtan söyleyeceğim bu tümcede...
Yüzme keyfinden sonra soluğu otelde aldık. İkimiz de duş alıp, akşam namazı için Fatih Camii’sine koştuk. İçimize huzur yerleşti. Cemaat az olmasına rağmen, Allah’ın evinde bulunmak bile başlı başına büyük bir nimet ve sevinilir bir şans. Mutlu ayrıldık camiiden..
Faruk ŞAHİN arkadaşımla Kaleköy limanı yakındaki kayalıklara balık tutmaya gittik ancak iki saat olta atmamıza rağmen bir balık yakalayamadık.Fakat limandaki Balıkçı Hakkı Reis gemisinde ekmek arası balık yedik afiyetle...
Geceyi merkezdeki Belediye Otel’de 3 numaralı odada geçrdim.20 TL ödedim otel fiyatına. Odada dandik bir 37 ekran beko televizyon, iki yatak, bir banyo kabini ve alaturka tuvaleti, şişmiş bir sandalye, 40 çarpı 80 ebatında bir beyaz el havlusu ile büyükçe ama yine beyaz bir banyo havlusu, odadaki iki yatağın baş kısımlarının ortasına yerleştirilmiş alt ve üst bölmesinden oluşan küçük bir dolap vardı diyelim. Tek başıma odada sabahladım, iki kişilik olmasına rağmen. Sanırım yaz sezonun yavaş yavaş kendini çekmesinden kaynaklanıyor yattığım ranzaya bakan boş ranza...
..........................
MehmetSelimÇİÇEK 11-12 Eylül2011,,,
Yolculuk boyu-Gökçeada
YORUMLAR
Çanakkale,Gökçeada ve Kaleköy...Belki Hakkı Reis'de limandaki Sürmeneli...Siz 4 yılı çabucak geçti sayıyorsunuz ya bizim kuşağa bir sorun bakalım 43 yıl nasıl da geçmiş...
Ama Zaharun'dan Kaleköy'e ülkem ayaklarımın altında "sanki.."Bir de kaleköye çıkıp,karşıdaki Semadirek adasından güneşin batısını seyretmek...Bir koca dünyaydı bence!
bozca ada
ah dedim
dar sokaklar taş kaldırımlar küçük pencerelerden sarkan çiçekler
ve şarap fabrikaları küçücük bir yerleşim ya sahili üzüm bağları en güzelide devası enerji üreten güzgar gülleri
hatırladım maziyi oralarda gezdiğim zamanı
çanakkale ise o başka bir tarih anlatılmaz güzelliklerle ve yaşanan harplerin izlerini taşıyan bir kentimiz
ne güzel haydi gez gör ve anlat bize
saygılarımla