- 1213 Okunma
- 10 Yorum
- 0 Beğeni
YORUMSUZ...
"Okuyan herkese sevgimle... Seçil Nimet K. Y."
Varlığından dahi bi-haberdim diyebilirim...
Onunla lise dönemlerimde tanıştım...
Sadece ismini duymuş olmam hiç canımı acıtmamıştı zaten ateş hep düştüğü yeri yakmazmıydı...
O zamana kadar davulun uzak ve teğet geçen sesiydi…
Bir öğlen arası okuldan eve yemeğe geldiğim saatlerde, sabah evden çıkarken apartman görevlisinin " başınız sağolsun" demesini daha yeni anlayacağım hiç aklıma gelmezdi...Lisedeydim, o yaşların verdiği tanıdık bir heyecanla, şarkılar mırıldanarak mutlu mu mutlu ve sımsıcak evimizin kapısından içeriye girdiğimde, annemin babamın olmadığını gördüm bir akrabamızın bizden yaşça büyük kızını bırakmışlardı annemler alel acele giderken yanımıza...
Uzun zamandır hastaydı büyükbabam...Adı gibi yüreğide kocamandı ama en çok ben kaplıyordum o koca yüreğin kuytularını...Yüreğimde karlar yağdırmaya başlamasına yetmişti, üşüyordum, içimin şehrine kurtlar düşmüştü artık...Büyükbabamın vefatını duymak beni beynimden vurulmuşa döndürdü...
Matem havasının sessiz soluğu nihayet son bulmuş, kulak zarım delinmişçesine
sızlamıştı, Büyükbabam; koca çınar, dağlar yıkılır o yıkılmazdı diye bilirdim…
Islak kirpik aralarımdan haykırdım acımı...Odamın penceresi volkanik bir dağ’a bakıyordu Konya’da...İşte o volkandan bir lav düşmüşcesine yandı daha 18’ine gelmemiş yüreğim...
Korkmuş muydum, bilmiyorum, sadece, ölüm ile ilk kez tanışmış olmam, derinliğimden yaşanacak yıllarımın tüm neşesini ve umudunu yüreğimden söküp almıştı, sanki yaşlı bir kadın ruhu dolaşmaya başlamıştı körpe bedenimde…
Toprağın rengi ve kokusunda kaybolmuştu siyah bakışlarım... Ya saçlarım, saçlarım Türk Filmlerindeki gibi beyazlamış mıydı acaba?
Nasıl bir olguydu bu, cansız bedenini toprağın midesine, O’na ait her şeyi ise içine gömerek sevdiğini orada bırakmak...
Ve beklenen an gelmiş, büyük babamı orada yalnız başına bırakıp gitmek herkes bakışlarını toparlayıp oradan uzaklaşmaya başlamıştı, sanki Arafatta kalmıştı kalbim, neden diye ilk isyanımı orada homurdanmıştım Mevlama belki de son…
Aslında biliyorduk, aylar önce yakalanmıştı o ismini anmak istemediğim;
ÖLÜM KOLLEKSİYONCUSU’ na, son günlerinde bütün her şeyi ile ben ilgilenirdim...
Günler geceyi kovaladıkça o heybetli dağ artığı adam, rüzgârın terkisinde uçuşacak gibi, deri kemiğe dayanmıştı. Her gittiğimde, çok sevdiği yayla çorbasını ben yapardım, çocukluğa has o cin fikir ve biraz yaramazlığın vermiş olduğu içgüdüsel bir hareket ile, zehir gibi kırmızı biberi doldurmuştum içine,
Biricik büyükbabamda, yaptığım şeyi anlayıp, unutamayacağım bir ders vererek
“mis gibi olmuş” diye diye bitirmişti çorbayı, şaşkın çocuk bakışlarımın arasında…
Acı hissettiği andaki gibi kalmıyor insanın hayatında...
Ne garip azala azala, ince bir sızı alıyor insanın sevdiğinin boşluğundaki yerini...
Ama ...
Ama özlem hiç dinmiyor biliyor musunuz?
Anladım ki, bazen hikayenizde hangi kahramanı canlandırıyorsanız, hep aynı kahramanlarla karşılaştırıyor Allah sizi... Başrol oyunculara rastladığımı çok sonraları anlayacağım zira...
Ve başrol oynayacağımı...
Teklifsizve isteksiz...
Sonra diğer dedemi aldı götürdü benden, bu ülkenin neredeyse ilk öğretmenlerinden biriydi Fahrettin bey... Fötr şapkasıyla, bıyık altından gülüşüyle gönlümü fetheden canım dedemi... Onunla bir kez daha tanıştım, bu acımasız alıp gitmeler üzdü beni... Ne tarifi, ne de tahribatını anlatmam mümkün değil...
Sonra epey görünmemişti ortalıklarda... Bir gün bir baktım ki anneme musallat olmuş... Dünyam yıkıldı ağladım, zırladım ama şükürler olsun almadı annemi...Canında can aldığım, damarıma kanından can kattığım annemi...Şimdilerde en büyük hasretim...
Ardından Görkem...
Adı gibi görkemli bir yüreği vardı, gencecik kuzunun.Daha 26 yaşındaydı, güldüğünde gözünün bebeği gülerdi ama bir Temmuz sıcağında aldık haberini, annem gitmedi cenazesine, üzülürüm, dayanamam diye...Evimizde büyümüştü, ama daha küçüktü gitmek için...
Sonra ortanca teyzemin haberini aldık...Ona da musallat olmuş, neredeyse alacakmış onu da yanına ama son anda tutundu oda dünyaya...Evresi, devresi almış başını gitmiş...Ama aylarca direndi, yendi bu menem şeyi...
Sonra; bir meslektaşım olan Zülfü...2 çocuk annesi kızı eritmiş bitirmiş ama şükür ki onu da alamadı...Ama güzelliğinden, gözler,indeki ferinden eser kalmadı tabi...
Ahhh...
Sonra yine meslektaşım olan ve dünyalar tatlısı Kader Ortağım Nurcan’ım düşmüş ağına...Bedeninin sağını koparıp almış sanki azılı dişleriyle, sırtlan gibi, fırsat kollarcasına...
Sonra...
Sonra durur mu?
Bir gün bana da uğradığını gördüm, davetsiz misafir gibi sağ yanıma gelmiş yayılmış... Kapıyı çalmak yok, müsait misin demek yok... Ne yüzsüz, ne menem şeydir bu illet hastalık anlamadım ki… Adını duyduğumda, buz gibi oldu kanım, inanamadım damarlarımda ben istemeden, izin vermeden dolaşmasına...
Boşlukta yürümeye başladım ya da boşluklar kemiklerimde dolaşıyordu, anlatılamaz bir duygu bu...
Herkese yabancı olmak istiyordum fakat herkes beni sevsin, şımartılmak istiyordum sanki üç, beş gün sonra dünyaya veda edecekmiş gibi...
Her sabah uçurum kenarında uyanıyordum, tat alma duyumu kaybetmiştim dünyadan...
Ooofff... Ne bileyim... :(
Hangi ceset benden daha ölüydü, hangi ölü benden daha mutsuz...
Her yanım örümcek ağı örülmüştü, o lanet örgüye yapışıp kalmıştım...
Dev bir örümceğin akşam menüsünde adımı görür gibi oluyordum...
O çok sevdiğim yağmur yürüyüşlerin,i
Şehrin penceresinden sarkan yıldız kümelerini,
Ve aynaların esrarengiz aksini artık sevmiyordum…
Ruhsuz yaşamım devam ederken, bir gün en küçük amcam çaldı kapımı...
Epey bi oturduk ve sohbetten sonra cüzdanından çıkardığı bir zarfı bana uzatarak;
"Bunu bana büyük baban vermiş ve zamanı gelince sana vermemi istemişti" dedi ve ben kalakaldım...Dedem(büyükbabam) vefat edeli 21 sene olmuştu ve ben garip bir şekilde onunla aynı kaderi dilerim ki sadece teşhis ile paylaşıyordum... :(
Ellerim titriyor, zarfı kucaklayıp böğrümün uçurumlarına sokmak istiyordum
Terleyen parmaklarım ile zarfı açtım, evet bu O’nun el yazısı
Sevgili kuzum, biriciğim;
Dünyaya geldiğin günden beri hayatıma başka anlamlar kattın, ilk torunum oldun
Bahar dallarına konan tomurcuklar gibiydin, gün geçtikçe nasılda güzelleşiyordun
O minik ellerin ile parmağımı her kavrayışında, senin o minik dünyanın bir parçası
Oluyordum sanki, mevsimler geçtikçe nasılda serpilip kocaman kız olmuştun, ben
O amansız hastalığa yakalandığım sıralar, nasılda hüzün dolu gözlerle bakardın
Nasılda üzülürdün içten içe, sen benim anlamadığımı düşünürdün biliyorum…
Yine bir gün hastanede doktorumla konuşurken, çocuklarımın veya torunlarımın
İleri de, Bu hastalığa yakalanma ihtimallerinin yüksek olduğunu söylemişti, hemen
Sen aklıma gelmiş ve dünya başıma bir kez daha yıkılmıştı… Mektup eline geçtiğine
Göre seni de yakalamış bu dermansız hastalık, bu mektubu sana uzak olan bedenimin
Yakın ruhundan sesleniyorum, bil ki her gece yanında olacağım, ellerin ellerimde olacak
Bil ki, benim yenemediğimi sen yeneceksin, yüreğini yeniden doğur, hayatı kocaman
Yaramaz bir çocukmuş gibi bağrına bas, yaşam tutkun olsun, bak her yer mor salkımlı
Ve nergis kokulu bahçe ve gözlerini kapa koşmaya başla yeniden doğmaya…
Ve ben hiçbir zaman seni yalnız bırakmayacağım…
İlk göz ağrım, canım torunum...
Bakışlarımla mektubu katladım ve zarfa koydun, parmaklarımın arsından
Sıyrıldığını fark etmeden…
Bu nasıl olurdu, sanki yılların ardından çıkıp boynuma sarılmış gibi filtresiz içtiği tütünün acı kokusunu duydum, ruhumdan yakalayıp, bozuk hücrelerimi onardığını hissettim ve uzunca bir süre hayallerimin boşluğunda yuvarlandım durdum…
Ve o gün bugündür yatağa başımı koyduğumda hafif bir gülümserim
Biliyorum O burada…
YORUMLAR
kesinlikle emin ol ki o yanında her soluğunda ...
tecrübeyle sabit ...
son derece etkileyici bir ayrıntı yaşama dair ...
ve sevginin zirvesinde duygular ...
ve
bu kez en güzelinden bir yazı ... çok çok güzeldi can güzelim kaleme döküşün ... ustaca ...
yüreğinizden öpüyorum her ikinizi de ...
mekanı cennet olsun ve çookk uzun yıllar size sağlık, mutluluk ve huzur taşısın oradan ...
sevgimlesin ... hep ...
onun acısını aynen senin gibi iliklerime kadar hissedebiliyorum..
aynı acıları tekrar tekrar yaşattı en sevdiklerimle o illet bana da..
ve aynısını söylemiş doktor halacığıma..
sen ve deden gibiydik onunla..
adı gül'dü..
gül kokardı hep..
beni ona her benzettiklerinde, sustururdu herkesi ..
kurban olduğum senden uzak etsin, eğer yazında varsa, onu da bana versin derdi...
o benim gülümdü..
ne zor , ne zor onu toprağın altında bırakıp gelmek..
oradan ayrılamamıştım gidersem üzülecekti sanki..
ahh ne sızı..
ben de kıyısından döndüm şükürler olsun..
bunu yenmenin tek yolu gülümsemek ve onu adam yerine koymamak inan..
rabbim kimseciklere yaşatmasın..
sevdiklerimizi ve bizleri o hastalıkla sınamasın inşaallah..
sevgimle can..
Offff!
Allak bullak ettin beni yine güzel yürekli kardeşim.
Bazı bölümlerini sevmedim yazının, içeriğinden ötürü:)
Öyle şeyleri bi daha getirme aklına.
Büyük babalarınız ve bütün ölmüşleriniz, ölmüşlerimiz nur içinde yatsınlar.
Dilerim o menem şey bir daha uğramaz sana ve kimseye.
Bu arada 1979-89 yılları arasında Konya'da yaşadım Gâzi lisesi mezunuyum, kim bilir farklı zamanlarda aynı sıralarda oturmuşuzdur kardeşimle.
Selam ve sevgimle.
:( günümüzün vebası o illetten bizim de canımız yandı allah kimseye yaşatmasın diyelim üzüldüm ama yapacak bir şey yok malesef. siz şanslıymışsınız inşallah bundan sonra sağlıklı bir ömür sürersiniz anlamlı ama hüzün dolu dizelerdi allah yattıkları yeri nur etsin sizlerede sabır selam ve dua ilesaygılar