- 900 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
Günahkarız, Biliyoruz...
İkimizinde bir savaşı var.
Her sevişmeden ağır yaralı çıkıyoruz. Yatağın üzerinde kıvranan bir yılan figürü sana ait. Botticelli’nin bir tablosundaki kadın kadar cesursun. Biraz çırılçıplak, biraz da üzgün; ama en çok da hırçın bir kavganın dinişi sonrası akan lacivert yaşların...Anlamlı tüm susmaların, bir o kadarda yanılmaya dair seni unutmak isteyişlerim.
Çok uzak değilsin bana. Diego’nun tasvirinden ufak göğüslerinde, şehrayinli gecelere ait binbir gece masalları. Uzun, gri renkte bir elbise üzerinde. Az sonra üstün başın çamur olacağı için sorun yok! Senin için endişe dahi etmiyorum. Çünkü biliyorum ki; benim zaaf olduğum her türlü zorluğun üstesinden, sen gelebilirsin. Belki de seni bu yüzden daha çok seviyorum.
Az sonra uzun bir cümleyi bağırmak için güleceğiz. İnsanlar duymadıkları için anlamayacak bizi ve sen bile bana garipser bakışlarını emanet bırakabileceksin. Olsun! Yüreğinin en hassas damarında bana dair bulgulara rastlamış doktorlar ve bu yüzden mutluyum. Rahminin kılcal damarlarında bir ilkbahar. Yeşili seviyorsun, ben daha çok seviyorum. Her gözüne bakışımda, nevbahar alevli bir cennet misali karşımda. Korkuyorum, bir gün gideceksin.
Savaş arabalarımız ile beraber yollara koyulduk ve yaşam siyahlığı ardınca senin beyazlığın ile tatmin oluyorum. Tenin azıcık pembe, biraz da kırmızı. Zaferi simgeleyen bir adımın en can alıcı noktasında, hariçten umutlarla fırtınaların ortasında gökyüzüne umutlarımızı mandallıyoruz. Ellerini daha çok seviyorum böyle anlarda, gözlerinin dokunduğu yerde mavi deniz. Üzülmeye değmeyecek yenilgilerimizi, ıslak çamaşırlar gibi sıkıveriyoruz ellerimizle. Kollarındaki damarlara kan pompalanıyor. Bu halinle ne kadar da asilsin. Çalışmanın zaferini almışçasına gururluyum ve gıpta dolu bakışlarım koltuk altında ısınıyor. Soylu bir genç savaşçının ruhuyla, azmettiğin an da daha bir güzel oluyorsun; ama ikimiz de kralın korkutucu sesinde tutuklu kalıyoruz. Korkuyorsun, elbisenin etek tarafında ıslak bir yağmur. Göğüslerinde bir ilkbahar kokusu; domates suyunun ellerimizi uyuşturan yanıyla oturduğumuz yerde üşüyoruz.
Yeşil gözlerinde bir fransız şarkısı çalıyor sanki; dinliyorum kirpiklerinin balkonunda. Ne kadar yakında olsak birbirimize, çoğu zaman ait olduğumuz dünyadan çok uzak da nefes aldığımızı zannediyoruz. Aslında istençlerimizin, yaşamın olgusal yanıyla beraber bizi rüya ve gerçeğin komplikasyonları arasında bırakıyor. İyi şeyler umuyoruz. Güçlüyüz, beraber oldukça. Zayıf kalıyoruz, yanyana dahi olsak; birbirimizi düşünmedikçe!
Eski alışkanlıklarımızı birbirimizin yanaklarına konan ıslak bir busenin tohumu kadar yakın tutacağız avuçlarımızda. Avurtlarımızdan bir su daha damlayacak, şanslı hissedeceğiz.
İkimizinde anlamlı düşleri var.
Ödül veriyor dudaklarımız, senin o şiirsi güzelliğine. Alımlı ve bir o kadar da arzuluyuz kavgamızda. En güzel Türkçe ödülünü veriyorum bakışlarına. Tüm hecelerinde ahenkli yağmurlar, her hecesinde soluğun. Hepsi öz, hepsi sevgimin kaynağı; sana ait! Zorla hayata bağlanmak istemiyormuş gibi duran, birazcık özgür olup, nefes alabilen...
Gözlerimi kapattığımda, lügatten siliniyor güzelliğin. Ama muhteşem güzellik yanımda, sıcak Temmuz akşamlarının kılcal damarlarıma akan kırmızı gülüşlerinin hatları, parmak uçlarımda. Kimi zaman kahverengi saçların, uçlarında altın sarısı hayal gemim. En kuytu şehrinde, zenci bir isyan buluyorum. Yüzünün, gerilmelere karşı gösterdiği tepkilerde hayat var. Kimi zaman acı, kimi zaman zevk, kimi zaman bitmesini istemediğin şehvetin ve de aşk tanrısı...
Kadehlerimizde sıcak kahvelerimiz, bıldırcın yumurtalarında. Esrik bir kırlangıç kanadı yüreğin, ellerimde kınanmış isyanların ağlayışları. Gevşedikçe yıpranıyor sefil bir tarih. Ülkemizin en uygar şehitlerine selam gönderiyor fantastik bir tüy, tam sırtının ortasında. Şeftalinin soyulmaz teni kadar değerli, öptükçe nefeslerinde netleşen şarkılar... ’Seni Seviyorum..’
İkimizin günah çıkartmaya ihtiyacı var.
Anlatmak çok zor. Güzellikten başka bir şey beni sen de tutan. Romantikliğimin dışında, doruklara yazılan türküler kadar silahsız bir mücadele. İncinmekten korkuyoruz. Bir kavga daha bitirdiğimiz için, terk edilen dostları anma vaktine rahatça gelebiliyoruz. Şimdi beyaz fayanslarda bile duygularımın aforoz edilesi soğukluğu. Uzun uzadıya kıvrılışların, artık suyun oligarşik çılgınlığında. Beraber daha iyi, hep beraber. Parkelerin herbirinde saçlarına ait kalıntılar; ıslandıkları zaman daha güzelleşiyorlar. Seviniyorum, seviyorum böylesini.
Kokusuz güllerin destanı yazılıyor sırtında, hoşuna gidiyor sahiplenmek; seni sahiplenen ben olduktan sonra. Akşam ezanı okunacağını biliyoruz yakın bir zaman sonra. Kilise çanlarından habersiz mahallen, ruhunun yaprakları dökülürken toprağa geleceğin için, köpüklerin ayaklarımız altında bekaretini kaybedilişlerini izliyoruz. Cıvık bir çaresizlik, nazlanışlarında bana doğacak bir kabus oluyor. Gökyüzüne ayak basan ilk dansımızı hatırlayıp, gamzelerine düşüveren ılık yaşlarına dokunuyorum. Böyle bir zamanı, önceden de hatırlıyor gibiyim.
Takatsiz kalıyor bacaklarımız. Asitlerimizde enzimlerin çılgın dönüşümlerine tanık oluyor hücrelerimiz. Mazi beş dakika öncesi. Biraz sonra kalkıp gitmek için sana aynı soruyu soracağım:
-Akşam yemeği için balığa ne dersin sevgilim?
YORUMLAR
insanların duymadığı kayıp kentin kıllcallarında çoğalırken biz
yüreğimizin duyduğu o en bakir çığlıkta doğuruyorduk sevimizin güvertesindeki rüzgâr bakışlı aşkımızı...
sonra mı!
sonra gerçeğin kağıt gemisi olduğumuzu anlayıp yakılan gemilerin küllerinde ufkumuzu soyuyorduk düşe...
düşe düşe çıkıyorduk yokuşun uçurum gamzeli kaldırımlarını...
sonra suskuya sürülen zılgıt-ı zan zikri!
tebrikler...