- 1982 Okunma
- 24 Yorum
- 0 Beğeni
Çekirdek Diplomasisi
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Kavun:
Kadife bir devrimdir kavun. Minicik çekirdeklerinden kurtulmak için sarf ettiğiniz çabaya karşı gelmez hiç. En anlayışlı ve yenik düşmüş kabulleniştir özgürlüğe. Henüz aşkı, elde etme duygusuyla karıştırmadan, seni sana hesapsızca bırakma yoludur mutlu varlığı. Senden evvel ve daha çok gülümser, sevinirmiş gibi bilmem kaçıncı aşık olmana. Kirlettikçe çoğalan ve karşısında teslim vücutlar buldukça güçlenen ben, biz ve korkusuz varlığımız… Şimdi kötü ve dolaylı bulduğum her şeye sahip olduğum vakit, bende en az o kötü adamlar kadar kaba davranacağıma söz veriyorum.
Kısa saçlı bir rüzgara bırakıp gönlünü, en uzun nefesiyle öptü biçimli göğsünü. Yumuşacıktı, elleri gibi ve tenha yüreği kadar. Kibar ve açılmaz bir düşünce kapladı iliklerini. Sonra bir piyano darbesi çalındı sessiz gözlerinde, ulaşılmaz bir noktaya. Orda biten şeydi sevgi, en güvenilir yalandı tek kurşunluk nefesi. Aşık olacaktı bir an unutabilse zamanı veya dokunsa sözcükler gibi. Ölüyordu yavaş yavaş yahut ölümsüzleşiyordu kaprissiz hayalleri. Kulaklarını okşayınca bir cümlelik nefesi, tutmak istedi herkes gibi ve en az herkes kadar katlanarak hayata, mutlu, mesut davranarak... İşte onu o kadar sevdi.
Tüm zamanlarım ölmüş oysa. Yapraklar dokunurdu ayaklarıma. Sanırdım bir tek bana yol gösterirler. Sonra korkusuzca güneşin son ışığını tutardım, kaba ellerimin arasında sımsıkı. Sana getirirdim, düşlerime ayna tutar gibi, on iki kapı aşarak sabırsızca. Dudakların bir açılır, bir de kapanırdı, duymazdım hiç konuştuklarını. O kısacık anı çizerdim elime kalemi yerleştirip, bütün zamanların kalbini söker alırdım yanındayken. Tek varlığım gözlerindi, ellerim kaçarken küçük ve uysal adımlarla senden. Bir şarkı olurdun sahipsiz. Uzaktayken hüzünlü, dokunduğumda neşeli. Okşardım o derece narin ellerini, daktilomun tuşlarını sever gibi. Nihayetinde biterdi yol. Son yaprak ses verirdi temasımda, sonbaharı unutturmamak ister gibi yüksek sesle konuşarak. Hoyrat ve sevimsiz bir ürperiş bu... Açardım gözlerimi teninle uyanmak umuduyla ama sabah gelmezdi hiç, hep korkulu bir rüya. Kokun olmayınca beklerdim. Gelişini duymak için beklerdim sıkışarak yastığa.
Şeftali:
Biraz kibar davranma meraklısıysanız önce bıçak yardımıyla kurtulursunuz önünüze çıkacak küçücük engellerden. Böyle davranınca her şey legal ve bağışlanabilir farz edilir. Demokrasidir zarfın içine tutuşturup zorla eve teslim ettikleri. Bu da yetmez, “ Oku” dersiniz beynini örümcek ağlarının sardığını farz ettiğiniz kentlere. “Oku ve illa benze bizim gibilere.” Ama yok, ben babadan kalma usül kullanırım ve bir köylü kadar iştahlı, korkunun adını ağzıma almam derseniz, kocaman ısırıklar sonuna kadar kovalar şeftaliyi. Damlaları süzülür ellerinizden ama o hala kırılgan ve yumuşak, kaprissizdir avuçlarınızda. Çekirdeğini bekleyen son, fırsatsız bir kol savurmasıdır çöplerin arasına. Aşk mı? Sadakat gerektirmez, tutkunun sağladığı adalete boyun eğmek dışında bir hiçtir. İster hisset, istersen reddet, gözlerin nihayetinde mahkumdur bir gün onun gibi bakmaya.
O kadar kısaydı ki mutluluk... İki dudak arasında aldığı zamandan bile kısa... Gözlerinde anlık bir telaştı bakarken sana. Susarken daha çok dinlemek için seni sonra, beklemekti umutlarımdan habersiz, bazen uyku oldu bazense rüya kıvamında. Aslında kulağıma fısıldanmış tek bir sözden ibaretti mutluluk. İşte o kadar kısa süreli fırça darbesiydi hepsi, tüm varlığını anlatırken nefes katarak beyaza, son mürekkep darbem ismindi dudaklarımda. Şimdi susmak daha güzel, masalın son mısrasını uzakta beklemek gibi mutluluk... Bir çocuğun hevesle açılan göz kapaklarında erişilmez bir perde. Çok da anlamlı ben yabancı kaldıkça.
Hepsi üç kelimeydi. Dudaklarımın en fırsatsız kaçamağıydı gözlerin. Kalbimle yaptığım bir barış yahut dilini yutmuş bir kabahatli misali. Sadece sığınıp gözlerine tek beklentimdi merhamet. Ellerine minicik bir dokunsam, sıcak temasımla anımsamış olsan hayatı. Sonra bir tek gözlerin kalsa... Her yerimde gözlerin kalsa bir başına. Issız var oluşun kurtarılmayı beklemese bu bakışlarınla. Yalnızlığım olsan... Seni seyrederek küssem zamana, zaman önyargılarını akıtsa kirpiklerinden aşağıya.
Kiraz:
Tek yol vardır geçerli kılmak için mutluluğu. En son yapmanız gerekeni en başında yaparak başlarsınız aşka. Bu romantizmi alt üst etmek kadar, rızası alınmamış bir sevgidir onun gözyaşlarında. Isır, belki çiğne biraz ve sonra sevmediğin tek noktayı dışarıya at. Sadece bize uygun gelen, lezzetli yanlarını ödünç alır gibi sahipleniriz ve alışık olmadığımız farklı bir bakış açısını, bizi terk etmesine mecbur kılarız tükettikten sonra işimize yarayanları. Eskiyen ruh mudur yoksa düşünceler mi? Yıprattığımız bir insan mıdır yoksa sadece onun huzur bozan zihniyeti mi? Oysa onun kapıyı açacak ne gücü vardır ne de arzusu yola düşmek için. O yüzden yüreğimizi ikna eder, en doğru işmiş gibi başlatırız kusursuz fırtınayı. Bütün ağaçlar budandı ve elleri yok ayrılığın bir kez daha tutunmak için. İyi yolculuklar sevgili…
Ruhunda bir ırmak, serkeş yağmurlara açılmış hoyrat bir kapı yüreğin. İlk dokunuş bir alev, bir mum kadar faydalı izbe gecenin esaretinde sayarken nefesleri ve sedasız dudakların üzerinde. Ellerim çekinmiyor, en az gözlerim kadar sokulup sinene. Sonraki dokunuş güzel bir uyku, siyaha boyadığı gözlerinle. Tutukluyum sana, gözyaşlarım bulaşıp parmak uçlarına. En son temas titreyen dudaklarında bir nefes aralığında, mumla birlikte sönmeye mecbur bir gece ancak hasretimin başladığı yerde. Dalgınım, her sevişmemiz yaşanmamışlığın yeni bir hevesi, koca bir yarım kalmışlık eldivenlerimizde. Bilmediğim bir şey, kim olman hariç, kalbim yanındayken başlayan hayata. Ve en kolay cümle... Seni seviyorum... Adeta ezberimde.
Bir çift göz var uzaklarda, bana bakmıyor ama hasreti beynimde bir yara, kan damlıyor avuçlarımda dokunamıyorum ama tutabilmiş gibi yapıp rengini sürüyorum parmaklarıma. Bir çift söz tekrarlanıyor, bir zamanlar bir başkasına. Benim için söylenmiş ama aşinayım cümle sonlarına. Özlüyorum yüreğinde bir güz sancısıyla. Bükülüyorum, eskimiyor bir türlü tadına varamadığım kokusuyla. Üzerime siniyor, suçluyum ona yetişemediğim zamanlara. Bir çift barış bu... Karşılıklı kabullenmiş yürekler. Sessizce söz vermiş, hareket etmeyen dudaklarda, seni seviyorum demeden hiç, birbirine tutuklu, başkalarına mahkum bir çift yürek bu.
Bu kez sıradan bir merhaba ile geçtin sokağımdan. Ve gece oldu birdenbire, aysız bırakılıp katlanılmaz rüzgar damarlarımda. Gittin, adımların gürültüsüzdü. Belli ki yağmayacak yağmur bir kez daha bu sokaklara. Uzunca bir süre bekledikten sonra sigaram bitecek sönmeden kendi, bambaşka bir evin yeşil ışığı olacak gözlerin. Bunu bilmek en çok bana, bir de şimdi her kim merhaba diyorsa sana, zulüm olacak belki de bir umut mısralarda. Tekrar dolacak nefesim beyaz teninle ama bu sokak o sokak olmayacak ve sen bir kez daha kıpırdatmayacaksın dudaklarını benim için. Gidiyorum. Şimdi... Bu geceden sonra...
Üzüm:
Bütün kalpler ayrı ağlar tadarken acıyı. Bazen kolay olan şeydir kabullenmek ama kimi zaman en zordur “Evet” ile baş başa bırakmak gözlerindeki kırmızıyı. Basit usüllü bir seçimdir, ya hepsi ya da bir kısmı hariç. Hafif acımsı yanlarına tahammülü alabiliyorsan göze evlen onunla, yut çekirdeğini de özüyle birlikte. Yok, ben fosfordan gelecek yardımı başka şekilde sağlarım diyorsan ve biraz da çocukluktan kalma bir alışkanlıkla evin yolunu tutup annene sığınmak çözümse, at, kurtul ondan ama sakın giderken geriye dönüp “Üzülme” diyerek okşama saçlarını. Ne daha iyi biri müjdedir yaralı yüreğine, ne de senin bağlanamama mazeretlerin. Son bir öpücük yıllar sonra karşılaşınca tekrarlanması muhtemel bir yastır diye avutma kendini. Git, kocaman adımlarla veya kal, olduğun yerde bırakarak ruhunu.
Sulu gözlüsün işte. En küçük bocalamada yenik düşüyor şarkıların. Avuçlarında silgi izleri. Yok etmiş, tanıştığımız gün hafif ıslaktı ya saçlarım, ondan kalmış. Bir mavi daha mı? Ay yerleşince bulutun göğsüne uzun bir suskunluk olur, dizlerini uzatırsın yavaşça. Ben daha çok batırırım gözyaşlarımı mavi sulara. Balıklar için sapsarı bir sepet ne demekse, benim için de o anlama gelir ayaklarını terliğe batırıp kumunu dökmen üzerime. Bilirim sonra gidersin... Gözümün alamayacağı kadar uzak diyarlara...
Son bulur zamanlar, şarabın eteğe sığınan bacaklarını dokundurur karşısında oturan adama. Ve kısrağın omzuna düşer kırbaç merhameti, bir tesellidir hasret. İstediği zaman seni görememesi, adamı karşı konulmaz, seni ise her zaman yakışıklı kılar. Zaman su sızdıran bir musluk gibi hep son bulur, damla ve son sandığın bir damla daha. Yeltenmez saçlarına, kadın söndürür içi nefes dolu sigarayı ve gitmekle yüzleşir tekrar. Bu kez alıkoysun diye adam. Dudaklarını bir reçber şevkiyle ibadet eder gibi toprağa, çıkartır namlusundan kurşunları, akıtır beynini içine yüzlerce defa.
Çok mu severim telefonlarına çıkmamayı? Hasta düşmeyi sesin telefon ziline benzerken baş ucumda... Kalbime batırılmış gerçekleşmesi düşük bir ihtimalin, çıkartılırken içinde kalmış parçasısın. Hala arıyorsun neden? Ben sevmeyi sözlüklerden öğrenmeye çalışan bir yeteneksiz, merhametsiz ve kaypak bir göz darbecisiyken, romanlardaki aşk yapraklarını atlayarak okurken ve filmlerde bir tek öpüşmelere inanmazken... Kıyamıyorsun bana hiç kimseye ufacık bir parçamı bile miras bırakamazken, işte bu hayretle kaplıyor nefesimi. Eteğimden döktüğüm o kısacık tatlı zaman taşları, sadece sizler için, giderayak yapabildiğim yegane jest. Bir nefeslik mutluluğu sahte gülüşlerimle kendim saydığım zaafiyet anları ve anımsamalarında bocaladığım sizler, siz sevgililer için... Bir telefon sesine aldanır, heveslenir diye yüreğim, gevşemesin artık. Bir şeyi arzulamayı ihmal eden her kaba uyanışın, masalla sonlanmamış bir gece olduğuna inanışımım otuzuncu yaşam yılı bu. Artık sen de sevme beni, sevmiyor da vicdanın için tezahürat yapıyorsan da vazgeç. Senin sevmediğin bir şeyi arzuluyorum ben, sevdiklerinin hiç birisini değil.
Karpuz:
Onlarca yanlış var bir arada olmamızda. Pişmanlıklar, intikam meseleleri ve daha çok canımızı acıtmayı marifet sayan, gelişmiş, kötü alışkanlıklarımızın okulu birincilikle bitiren diplomaları… Tahammül edebilmeye başladıysak ve birbirimizi incitmeyi doğal sayıp daha çok aşık oluyorsak neticelenen her ihanet akabinde, kirleniyoruz ve daha çok kirletiyoruz demektir sevgimizi. Bütün kötülüklerden kurtulmak var bir çırpıda, hemen şimdi. Suyun başlattığı kalabalıkta erimeden dimdik ayakta kalabilen doğru, gözlerimizin saf inancı, bile bile yalan söylemek ve ona diğerimiz inanmadan derhal affetmek. Ben sana ve sen de bana gittikçe benzeyemeden, birlikte yarattığımız bu üçüncü, cinsiyetsiz varlığı öldürmeye mecburuz sevgili. Artık çoğunluk yönetmiyor varlığımızı. Oylarımız eşit sayılıyor lakin düşüncelerimizin ağırlığı müsaadesiz geçiyor meclisimizden. İbadet ettiğimiz yegane yasa, kazanmak ve kazanamayınca hemen değiştirmekten yanaysa, öldürmeli silahlar konuşmadan içimizdekileri. İkimizden biri sus demeden diğerine, bir tek gürültü kopmalı ayrılırken. Elveda sevgili, kurtul artık benden.
Ağzımın üzerinde bir makas. Açıp kapattıkça eksiliyor günlerim, kesiliyor konuştukça ve söz sadece bir misafir diyen düzenbaz. Kupon biriktirme alışkanlığıydı sevda, sadece kazanılması gereken bir oyun seni ikna etmek aşka. Bir öpücük ve kocaman gülümseme... Saçlarının yüzümü örttüğü kavurucu sıcakta, elle de kopartabilirim artık gazeteyi. Viran bir evde karanlık, rutubet kokusuyla geçirilmiş onlarca sene, sadece teslim edilmemiş bir güzellik gibi geliyor şimdilerde. Tekrar davranıyorum gözlerine. Yüzmeyi iyi bilmeyenlerin çekinip geri döndüğü şeritte, mavinin hafif yeşile bandığı ve sonra temelli laciverde ayrıldığı çerçevede kalıyorum. Tenin sıcak, tembel ve ertelenmesi zor bir yaz ayrılığı, koca bir musibet bana. Kupkuru avuçlarımda biriken güneşi gezdirdikçe yer değiştiriyor gülücüklerin. İlki çekingen, ikincisi çapkın ve sonuncusu korkak. Artık gidebilirim, büyümeye başladın. Pas tutmadan makas, serin sulardan sıyrılıp havlulara sarılmalı. Sen maviliğin kendisi olmaya devam edebilirsin…
Şamandıraya kadar yüzelim. Dikkat et, yosun bağlamıştır ipi. Keskindir bıçak gibi ve sen dokununca kayar avuçlarından, kurtulur bir türlü hayır diyemediğimiz aşk gibi. Alberaber sürüklenelim denizin yokuşunda bir koya. Kalın duvarlarının altında koyu karanlık bir gözle tanışır gibi tedirgin, usulca toplayalım sedefleri. Suya değdirmene müsaade etmem, dudaklarımla silerim boynunu çevreleyen beyaz tanecikleri. Tuz... Yakıyor tadı, kuşatınca ellerin omuzlarımı. Barbarişka! Heybem lacivert renkli mayo, griye boyanır vücudum kalkmadan cenazem. Aşkın kurşunları dolanırken beynimde, "Dur" demeye kalkışma, yığılana kadar aşk ve tuz... Toprağım olsun şu mavilikler yalanları söküp alıp gözlerinden, salla ellerini içimdeki sesi ayık tutarak: Fundo! Bu kez gitmek yok kalbim, eşgali belirsiz kadının çamçaklarına doldurabilirsin hatalarını. İlla gitmekten geçiyorsa huzur, gidiyormuş gibi yok et ayakkabılarını göz önünden ve onu sadece uykuda yalnız bırak, sevişmekten bitap düşürüp. Sabahlar geri dönüştür, gürültü çıkar geri geldiğinde. Sonra sadece bakakal öylece: "Haydi şamandıramıza geri dönelim."
YORUMLAR
hayatı ıskalamışsın sayın yazar hiç düşündün mü nar ne ifade eder insana
hayat ;
hani açarsın ya bakarsın içine,bazıları olmamış,bazıları kırmızı renginde,bazıları kahverengimsi olmuş,bazıları çürümüş ,bazıları sararmış,bazıları mora dönük yüzleri,bazıları henüz renk almamış,bazıları nar renginde ,yerinde hayat gülücüklemiş yüzünü,bazıları yeşil kestane renginde, bazıları...
...
sevgiler, her zamanki gibi güzel.
Umut Kaygısız
İlginiz ve fikriniz için çok teşekkürler.
lacivertiğnedenlik
Umut Kaygısız
lacivertiğnedenlik
Umut Kaygısız
Malum, okumayı çok istediğim zamanlarda ne yazık ki vakit sınırlı.İşte bu akşam saatlerini bunun için çok seviyorum. Hissederek okudum, bir öncekiler gibi. Kaleminizi her zamanki gibi bütün içtenliğimle kutluyorum.Yazdıkça daha da büyüyorsunuz, unutmayın.
Her yazdığınız sizden bir şeyler katıyor okuyanlara; biz burda hem yazar hem de okur olarak hayatımıza bir şeyler katmayı çok iyi yapıyoruz sanırım.Cümle kurabilmek, kurulan cümleleri hayata akıtmak her zaman kolay değil.Bazen yazmak için oturduğumuzda bile en basit bir duyguyu kuracak cümleleri saatlerce düşünüyoruz.
Sonra bir de bakmışız ki birden akıvermiş önümüze...Okumuşuz, benimsemişiz ve bizden biri yapıvermişiz.Bir yazı yazarın elinden çıkınca halkın eline geçer artık onun elinde şekillenir .Onun içinde başka bir hayat bulur.
Başka bir hayat buldum yazınızda... Farklı bir huzur cümlelerinizi okurken...
Yeni umutlar aşılayın insanlara, yeni hüzünler, yeni mutluluklar.
Eliniz, yüreğiniz ve de en önemlisi bütün bu sözcüklere yön veren kalbiniz hep olsun. Sihirli kalemimle bir dilek hakkı tanıyorum size, yazılarınızda size uğur versin, umut versin:))
Umut Kaygısız
İlginize çok teşekkürler.
BETİMLEMELERİNİZİN HAYRANIYIM. TÜMDEN KALEMİNİZE DEMEK DAHA DOĞRU OLUR SANIRIM. YİNE BAŞARILIYDI. TEBRİKLER SAYIN YAZARIM. BU ARADA 3. BÖLÜMÜ DE ATTIM. ANA SAYFADA :))) SAYGILAR
Umut Kaygısız
Nermin Kaçar
bu nasıl bir kurguydu umut kardeşim
aha işte pes diyorum, okumak yetmedi hissettim tüm damarlarımda...
yeri belli yazılarının
ta altı ay önce seni ilk okuduğumda, söylediğim gibi, sana yazmak yakışıyor...saygımla
Umut Kaygısız
Yazını şimdi okudum... Bir kere daha okudum
Meyva olasım geldi dostum..
Ellerine, yüreğine sağlık. Döktürmüşsün yine okunası satırları... :))
Umut Kaygısız
Umut Kaygısız
Güne gelmedi dedim ve gelmiş
Kocaman tebrikler size, sevgilerimle...
"Sen elmayı seviyorsun diye, elmanın da seni sevmesi şart mı ?"
____________________________________________________
Nazım Hikmet, bir aşk şiirinin içine öyle de bir dize sıkıştırmış ki...hep derim, ben bu dizeyle yüzlerce öykü yazarım.
Az önce Umut Kaygısız'ın yazısını okurken yine aklıma geldi.Öyle güzel bir kalem ki, elmanın onu sevmesine hiç gerek yok, o nasılsa kendisini sevmiş birkez.Kalemi de almış eline tamam, " elma " sen arka kapıdan çık git...
TEBRİK EDERİM, zaten gönlümüzün seçkisindeydi.
Umut Kaygısız
Çok teşekkür ederim nazik ziyaretin, güzel düşüncelerin ve eşsiz katkın için:)
Umut Kaygısız
Umut Bey tebrik ederim. Güzel yazınızın güne geleceğini hissetmiştim. Nice paylaşımlara. Saygılarımla.
...ve yine okuduğum anda günün seçkisi ilan edileceğini anladığım bir çalışma daha... diğeri bir şiirdi...
yazınızın akıcılığı, zekice kurgulanışı bir de meyvelerin gerçek hayatımızla bağdaştırılışı beni çok etkiledi. birden mutfağa gidip , bileğimden sularını akıta akıta şeftali yiyesim geldi. ama bu mutluluğun kısalığından korktum. sonra dedim ki kendi kendime: en iyisi üzüm yemek galiba. vefakârca...
sanırım bundan sonra meyve yerken, her bir ısırıkta, aklıma gelecek yazılarınız. hayata anlamlar yükleyen ve okuyucuya bu derin zevki yaşatan yazara kendi adıma çokça teşekkürlerimi sunuyorum...
sevgiler...
Umut Kaygısız
Bu nefis yazı yerine öyle çok yakışmış ki...
Kutladım usta kalemi.
Saygımla...
Umut Kaygısız
ne şenlikli bir yazı, meyve şöleni :)
kutlarım kıymetli yazar..
saygımla..
Sevgili arkadaşım Umut.
Sana bu mektubu pek yakınından yazıyorum.
Evvela selam eder, güzel yazının gözlerinden öperim.
Düşlerine bol selam arkadaşım.
Umut Kaygısız
Yazılarınızı takip ediyorum, mutlaka. Yorum yazamıyorum çünkü yazamayacak kadar karışığım, şu günlerde. Güne gelişiniz, mutlu etti. Size yorum yazıyor olmak keyfinin yanısıra...! Geri döneceğim, daha az karışık olduğum bir zamanda...
Saygılar, selamlar.
Eser Akpınar tarafından 9/12/2011 12:09:26 AM zamanında düzenlenmiştir.
Umut Kaygısız
Umut Kaygısız
bugün bu yazıyı alıp baş ucuma koyacağım..
sayfasını çevire çevire okuyacağım içime..
dedim ya ben bugünü pazar diye daha çok seviyorum :)
çünkü hiç sevmezdim pazar günlerini..
ne kadar güzel bir yazıydı..
bana yazı köşesini okumayı sevdirdiniz :)
bu güzel pazara ve bu harika yazıya teşekkür ederim...
ve eminim bu yazı olması gerektiği yerde duracak..
sevgiler...
ÇİMLERİN MELODİSİ tarafından 9/11/2011 4:15:04 PM zamanında düzenlenmiştir.
Umut Kaygısız
Biz artık Umut Kaygısız'ı okurken sürprizlerle karşılaşacağımızı biliyoruz.
Fakat bu sürpriz fazla sürpriz oldu:))
Sanki azcık bir kıskanma da mevcut bende, ben daha önce nasıl böyle bir meyve kokteyli düşünemem diye:p
Bu gün iki yazıyı çok çok beğenerek, imrenerek okudum, birisi sizin bu güzel yazınız:) Tekrar tekrar okunası, her okumada ayrı lezzetli...
Saygılar
Umut Kaygısız
2)Yine yüzümü kızartacak kadar güzel sözlere boğdunuz beni, bilmiyorsunuz ben çok utangacımdır, yapmayın böyle:)
3)Tabi ki çok teşekür ederim, her zaman ki gibi düet eder gibi sayfamda bitti nefesiniz
4)Sizinde paylaşımlarınız sıradışı ve zeka ürünü, kapasiteniz ve potansiyeliniz tartışılmaz.
Umut Kaygısız
Bu arada meyvelerin devamı için sana bir teklif yaptım, senin sayfana not düşerek. Senin kaleminle çok daha lezzetli bir devam sağlanabilir. Daha çok çekirdekli meyve var. Ama çekirdeksizlerde sırada...:)Ya da bana bırak, adaletime güven. 5 tane meyve sipariş edeyim sana:)
O qué
Umut Kaygısız
1-Muz
2-Greyfurt(opsiyon Portakal)
3-Ananas
4-Erik
5-Nar
Umut Kaygısız
Umut Kaygısız
Esma KAHRAMAN
Umut Kaygısız
Esma KAHRAMAN
:))) çok iyiydiii... teşekkür ediyorumm
Esma KAHRAMAN
kavun: Aşık olacaktı bir an unutabilse zamanı veya dokunsa sözcükler gibi.
şeftali: O kadar kısaydı ki mutluluk...
kiraz: Gittin, adımların gürültüsüzdü.
üzüm: En küçük bocalamada yenik düşüyor şarkıların.
karpuz: Elveda sevgili, kurtul artık benden.
:) deli yazıyosun deli...
Umut Kaygısız
N e güzel bir yazı, meyveler geçidi. Sıralanmışlar ve sınav veriyorlar. Hangisimiz kazanacağız diye.
Ama hepsi çok harika görünüyorlar. Birbirlerinden güzel ve duygulu.
Büyülü gibiler. Peri değneğiyle dokunumuş...Tebrikler, sevgilerimle..güne gelmeli...
canandemirel tarafından 9/11/2011 1:14:05 PM zamanında düzenlenmiştir.
Umut Kaygısız
Ne yorum yazsam güzel yazınızın gölgesinde kalacak. Güçlü kaleminizi kutluyorum Umut Bey. Çok beğendim. Selamlarımla.
Umut Kaygısız
Yazılar bölümüne baka baka sonunda sizin yazınızı gördüm . On dakika daha uykusuz kal dedim .
Uykusuz kalmama değdi . Meyvelerin önümden salınarak geçişlerini gördüm . Bunlar ete kemiğe bürünmüş ,
bir masal perisi dokunmuş olmalı . İlgiyle okunulacak bir öykü .
Tebrikler ..
Umut Kaygısız
Son günlerde okuduğum en farklı en gülümseten en düşündüren ama en dinlendiren yazılardan biriydi...
tarafımı belli etmeyeyim ! Üzüm de karpuz da şeftali de kiraz da bakış açılarındaki farklılıklarla tamamlamışlar anlamı...
tebrikler...
Umut Kaygısız
Mehtap ALTAN
ifadelerim aciz bile kaldı efendim...
tebrikler yeniden çokca...