KUŞÇU 3.BÖLÜM
Kuşçu vapurda güverteye oturdu ve denizi seyretmeye başladı.
Bir müddet sonra çok sevdiği deniz sanki gözlerini alıp enginlere götürdü.
Artık bedeni iş yerinin bulunduğu karşı sahile doğru yolculuk ederken ruhu ise geçmişe doğru bir yolculuğa çıkmıştı.
On beş yıl evli kaldığı eşi Nesrini, henüz harp okulundan yeni mezun olan genç bir deniz subayı iken bir Cumhuriyet balosunda tanımıştı.
O sadece bir teğmen değil aynı zamanda musikiyi çok seven sanatkâr ruhlu bir ailenin çocuğuydu.
Bu nedenle yapı olarak ince ruhlu, çok güzel şarkı söyleyen ve birkaç müzik aleti çalabilen hayat dolu bir gençti.
O gün genç adam arkadaşlarının ve komutanlarının ısrarıyla piyanonun başında o günlerin çok sevilen şarkılarından biri olan “Samanyolu” parçasını söylüyordu.
Sıkılgan bir yapıya sahip olduğu için parçayı başını kaldırmadan söylüyor.
Ara sıra başını kaldırdığında ise kendisine eşlik edenler arasında yeşil gözlü sarışın bir genç kızla göz göze geliyordu.
Bir süre gözünü kaçırmaya çalışarak şarkıya devam etti.
Ancak genç kız öyle güzel bakıyordu ki, söylediği ikinci şarkının ortalarına doğru gözleri genç kızın gözlerine teslim olmuştu.
Bir ara öyle heyecanlandı ki, şarkının sözlerini unutuverdi. Ancak genç kızlardan ve genç subaylardan oluşan doğal koro hemen idmanına yetişerek şarkıyı söylemeye devam ettiler.
Rüzgâr ve martı sordular seni neredesin?
Nasıl derim terk etti,
bırakıp beni gitti,
anladılar ki aşkımız bitti…
Koro coştukça genç adamın parmakları piyanonun üzerinde adeta uçmaya başladı.
Artık mahcubiyeti falanda kalmamıştı şarkının son bölümünü genç kızın gözlerine bakarak söyledi.
Alay ettiler benle hep,
Sen oldun bunlara bak sebep,
martı dedi: "gördüm ah onu,
belinde erkek kolu"
Şarkı bittikten sonra salon alkıştan inlemeye başlamıştı. Piyanonun başından adeta kaçar gibi gitti ve bahçeye çıktı.
Tam aklından inşallah o da bahçeye gelir diye geçiriyordu ki, buna fırsat kalmadı. Bir anda etrafını genç kızlardan oluşan bir kalabalık sardı.
Bir taraftan isteksizce tebrikleri kabul ederken, diğer taraftan gözleri ile salonda gördüğü genç kızı arıyordu.
Genç kız ise kalabalıktan uzak bir ağacın dibinden olanları izliyordu. Onu fark ettiğinde bu defa kız gözlerini kaçırdı.
Kalabalığı yararak yanına gitmek istediyse de sadece bir iki adım atabildi. Etrafındaki kalabalık gittikçe büyüyordu.
Birden genç kalabalığın arasındaki orta yaşlı bir kadının sesiyle irkiliverdi:
-Neden bu işi profesyonel olarak yapmıyorsunuz?
-Ben askerim efendim. Müzik benim için sadece bir hobi.
-Çok güzel çalıyorsunuz. Ayrıca sesinizde çok güzel…
-Teşekkür ederim efendim. Güzel sözleriniz için sağ olun. Ancak dediğim gibi bu işle profesyonel olarak uğraşmayı düşünmüyorum.
-Yazık olacak sizin gibi bir değere.
-İltifatlarınıza teşekkür ederim.
-Bu kadar mütevazı olmanız gerekmez. İltifat değil söylediklerim. Baksanıza herkes benimle aynı görüşü paylaşıyor. Aksi halde etrafınızda bu kadar insan toplanır mıydı?
-Hepinize çok teşekkür ederim. Hepiniz çok naziksiniz. Ancak şimdi müsaadenizle benim gitmem lazım.
Genç adam bir taraftan bu sözleri söylerken, diğer yandan genç kızı gözleri ile takip ederek kaybetmemeye çalışıyordu.
Ancak kalabalığın arasından çıkmak mümkün değildi. Artık neredeyse salonun yarısı bahçedeydi.
Çaresiz umudunu kesti ve tebrikleri kabul etmeye devam etti.
Bu defa adamın çaresizliğini anlayan genç kız durduğu ağacın dibinden o tarafa doğru yaklaştı. Bir müddet sonra o da kalabalığın arasındaydı. Ama yanına kadar yaklaşmasının imkânı yoktu.
Genç adam durumu fark edince, hemen aklına geleni uygulamaya koydu ve kalabalığa doğru seslendi:
-Lütfen müsaade eder misiniz? Yanıma doğru yaklaşmaya çalışan hanımefendi yakınımdır.
Bu sözler kalabalık arasında bir homurdanmaya neden oldu. Özellikle genç kızlardan sesler yükselmeye başladı.
-Yakın… Nasıl yakın yani? Hım… Hay Allah! Sevgiliniz mi yoksa?
Bu sözler üzerine her ikisi de telaşa kapıldılar, adam hemen düzeltmeye çalıştı.
-Hayır, hayır… Sadece yakın bir arkadaşım.
Bu cevap kimseyi tatmin etmemişti. Herkes bir şeyler söylüyordu.
-Hadi lütfen inkâr etmeyin. Sevgiliniz değil mi?
Genç kız bu durumdan hem sıkılmış, hem de genç subayın itibarını düşünerek koşar adımlarla oradan uzaklaşmıştı.
Genç adam adeta kaş yapayım derken göz çıkartmıştı.
Kızın koşarak kaçtığını görenler, hemen bu durumdan da yararlanmaya başlayarak:
-Gördünüz mü? Bir şey olmasa böyle kaçar mıydı?
O arada yanlarına yaklaşan bir yüzbaşı durumun sarpa sardığını fark ederek, genç subayın koluna girdi ve kalabalığı yararak onu bu ortamdan uzaklaştırdı.
Genç adam yüzbaşıya teşekkür ederek bir müddet sonra balodan ayrıldı.
Pek alışkın olmamasına rağmen o günden sonra sırf genç kızı bir daha görmek umuduyla balonun yapıldığı salonun restoran bölümüne gelmeye devam etti.
Neredeyse bir ay boyunca istisnasız her akşam geldi. Ancak bir daha genç kızı göremedi. Artık bir dahaki Cumhuriyet balosuna gelir inşallah diye düşünmeye, umudunu yitirmeye başlamıştı.
Ancak yaşanılacak olanlar onu daha fazla bekletmedi. Bir Cumartesi günü müzikli bir yemek düzenlenmişti. Komutanlarının ısrarlarını kıramayarak birkaç şarkı söylemek üzere yine piyanonun başına geçti.
İçinden bir ses genç kızın bu akşam geleceğini söylüyordu. Birkaç şarkı için çıkmıştı. Ancak onun geleceğini umut ederek coştukça coşmuş, salonu da coşturmuştu.
Bir müddet sonra beklediği oldu. Kapıya doğru baktığında gözlerine inanamadı.
İşte gelmişti!
Bir yandan coşku ile şarkısını söylerken, bir yandan da onu gözden kaybetmemeye çalışıyordu.
Bu defa riski göze almak istemiyordu. Genç kızı gözleri ile yanına davet etti.
Kız yanına geldiğinde, genç adam hiç beklemediği bir şeyle karşılaştı.
Onu yanına gözden kaybetmemek adına çağırmıştı. Fakat genç kız birden şarkıyı birlikte söylemeye başladı.
O kadar güzel bir sesi vardı ki, bir müddet sonra kendisi sadece piyanoyu çalmaya devam etti. Artık o çalıyor kız şarkıyı söylüyordu.
Salondakiler de ilgiyle olanları izlemeye koyuldular.
Söyledikleri şarkının ardından yeni bir şarkıya girdiler. Ara sıra göz göze geliyorlar, şarkıyı adeta birbirlerinin gözlerinin içine bakarak söylüyorlardı.
Bu şarkının ardından genç adam yerini, salonun orkestrasına devretti. Grubun çalmaya başladığı müzikle birlikte genç kızın elini tutarak dans etmek üzere onu pistin ortasına doğru götürdü.
-Daha adınızı bile sormadım.
-Adım Nesrin
-Ben de Zafer sizi tanıdığıma çok memnun oldum.
-Ben de çok memnun oldum. Ama adınızı zaten biliyordum.
-Nereden?
-Siz farkında değilsiniz. Neredeyse buradaki bütün genç kızlar adınızı bilir.
-Bu kadar ünlü olduğumu bilmiyordum.
Genç adam gülümseyerek sözüne devam etti:
-Neyse kimlerin adımı bilip bilmediği önemli değil o kadar. Şu an ben sizinle birlikte olmaktan çok memnunum. Biliyor musunuz? Sizi ilk defa gördüğüm Cumhuriyet balosundan sonra her gün yeniden görmek umuduyla buraya geldim.
-Neden o kadar çok görmek istediniz beni?
-Şu an bu sorunuza cevap veremeyecek kadar cesaretsizim. Belki daha sonra…
-Aslında ben de sizi görmeyi çok istedim. Burada olduğunuzu bilseydim gelirdim.
-Keşke gelseydiniz.
-Dersler de çok sıkıydı bu ara.
-Nerede okuyorsunuz?
-Tıp Fakültesi üçüncü sınıftayım.
-Anladım. Zor bir bölüm seçmişsiniz. Gezmeye, eğlenmeye pek vaktiniz olmuyordur.
-Öyle ancak, okulumu çok seviyorum. Ayrıca doktorluğu da, Cerrah olmak istiyorum.
-Cerrah mı? Zor iş…
-Neden zor olsun ki, insan hayatı kurtarmak çok güzel.
-Öyle de, ne bileyim. Neyse sanırım bu son dans, program bitmek üzere. Bir daha sizi nasıl görebilirim.
-Bilmem, çok yoğun bir ders dönemine giriyorum. Ama inşallah!
-İnşallah!
-On beş gün sonra yılbaşı, belki yılbaşı balosunda.
-Mutlaka burada olacağım.
İstemeyerek de olsa, genç kızı ailesinin yanına kadar uğurlayan genç adam, onu yeniden bulmanın sevinciyle derin bir nefes almıştı.
Devam edecek
MEHMET FİKRET ÜNALAN
KUŞÇU 3.BÖLÜM Yazısına Yorum Yap
"KUŞÇU 3.BÖLÜM" başlıklı yazı ile ilgili düşüncelerinizi ve eleştirilerinizi diğer okuyucular ile paylaşın.