- 818 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
SAVUNAN DÜNYA
Orta öğrenim gördüğümüz yıllarda, tek kanlı olan televizyonumuzda savaşla ilgili “Savaşan Dünya” isimli bir belgesel vardı. BBC yapımı olan bu belgesel dizide, savaşa tarafsız bir bakış sunulur; seyredenler olarak ta savaşın ne kötü bir şey olduğunu geniş açılı bir anlayışla öğrenirdik. Dünyamızda artık savaşların tarihin tozlu raflarında dizilen kitaplarda kaldığını düşünür, geçmişte yaşananları belleklerimizde sadece film kareleri şeklinde kalacak zannederdik. Öyle ya insani boyutlarda olması koşulu içerisinde, her ne nedenle olursa insanın insanı öldürmesinin saçmalığının artık insanlarca kavrandığını düşünürdük. İnsanoğulları daha ilk günden beridir, aç gözlülüğünün sonucu olarak hep savaşmıştı. Bu açgözlülük bin dokuzyüzlü yıllarda neredeyse tüm insanların savaştığı dünya savaşlarına dönüşmüş, yüzbinlerce insan ölmüştü. Çekilen acılar ve kaybedilmiş değerler, insanoğlunun bu kötü oyunu artık bir daha oynamama inanç ve erdemine sahip olduğu fikri oluşmaya başlamıştı. Ama ne gezer, doğada kendi türündeki canlılara savaş açıp onları yok etme niteliğini kazanmış olan insanoğlu bu özelliğini geliştirerek, savaşmaya devam etti. Hem de bu tüm türünü kaybetmeye yol açacak bir nükleer savaşa doğru sürüklenerek.
İnsanoğlu öznel niyetlerini, kendini yok edecek bir düzeye yükseltmeye devam ededursun, diğer canlılarda bu tür bir kaybedişe asla rastlanılmaz. Kendi türüne karşı hemen hemen hiçbir saldırı özelliği geliştirmeyen canlılar, daha çok savuma ağırlıklı bir yaşam sergilerler. Kendi türü dışındakiler için bile bu tür stratejiyi benimseyen hayvanlar kamuflaj, ölü taklidi yapma, kötü koku çıkarma, bağırma vb. yöntemler geliştirmişlerdir. Bu yöntemlerden en farklı olanlardan birine Habeşistan maymunları ve uzunkuyruklumaymunlarda rastlanılmaktadır. Bu maymunlar, özellikle savunaklarının sınırlarını savunmada eşeysel organlarını kullanmaktadırlar. Ancak savunma ağırlıklı bu etkinlikte, erkek eşey organlar kullanılıyor olmakla birlikte, etkinliğin içinde eşeysel güdülere rastlanılmaz, yani tamamen savunma ağırlıklıdır. Bu savunma yöntemimde, kendi küme üyeleri yiyecek toplamayla uğraşırken, birkaç erkek, sırtları kümeye dönük olarak oturur ve eşey organlarını sergilerler. Bir yabancı yaklaştığında, bu "nöbetçi" lerin eşey organları erekte bir yapı kazanmaktadır. Gözdağı verme amaçlı jestlerin bire bir benzerlerine insanlarda rastlanılmamıştır. Büyük medeniyetler ve yerleşim çeşitliliği geliştiren insanoğlunun yaşam yerlerinde bu tür bir jesti sergilemesi ne kadar ilginç olurdu. Elbette sadece ilginç olmaz, çok kısa sürede karşılıklı ve sonucu hiçte iyi bitmeyecek kavgalara yol açabilirdi.
Bununla birlikte, insanoğlunun kurduğu medeniyet ve oluşturduğu çok çeşitli kültürlerde eşeysel anlam taşımayan ve savunma amaçlı benzer etkinliklere rastlanılmaktadır. Bazı medeniyetlerde savunma amaçlı olarak dikilmiş fallus yontularına rastlanılmaktadır. Yine eski Yunanistan’daki yol kavşaklarına, yerleşim birimi sınırlarına ve evlerin girişlerine, üst bölümü erkek başı biçiminde yontulmuş, erekte bir erkek eşey organı bulunan küçük taş direkler (herme) dikilirdi. Çeşitli kültürlerde kullanılan bunlara benzer nöbetçi figürleri de, "cin"leri ve kötü ruhları uzak tutmak için, sırtları korudukları nesneye dönük durumda, evlerin ve tapınakların önüne yerleştirildikleri gözlenmiştir. Fallusun bu biçimde sergilenmesi, eşeysel olmayan uyarı işleviyle, bir güç ve hiyerarşik üstünlük gösterisi olarak değerlendirilmektedir.
Şimdide sanat, kültür ve bilgi birikiminde çok üst düzeylere çıkmış günümüz modern insanının savunma amaçlı sistemleri gözümüz önüne getirelim. İlkel uygarlıklarla veya maymunlarla karşılaştıralım. Sizce hangisi daha acımasız, ilkel ve kötü niyetlidir? Üstelik son yıllarda dünyamızda yaşanan olaylar dudak uçurtacak cinstendir. İnsanın günümüzün saldırganlıklarına karşı durmaya çalışanların, sergileyecekleri erkeklik organlarının ya da fallus yontularının, durdurucu bir etki yapmasını umut etme hayali ne kadar anlamlı ve hoş bir fantezidir. Yaşananlar ve yaşamayı beklediklerimiz “keşke biz insanoğuları havyanlar kadar olabilseydik” temennisini daha yakıcı olarak ortaya çıkarmaktadır. Günümüzde, insan olmanın yüreklerimizde artırarak saldığı utanç duygusu taşınabilirlikten çok uzaklara dörtnala koşmaktadır.
YORUMLAR
Icgudusel seylerle akil birbirinden farkli seyler ama insanoglunun hayvanlar aleminden ögrenecegi cok sey var elbette eger su akil denen seyi yerinde kullanmasini ögrenebilirse .Gecmis toplumlarda Fallusun bir guc göstergesi olarak sergilenmis olmasi yine erkek egemenli toplumlara takabul etmekte ve bu gunumuz toplumunda da hala mevcut , sadece semboller degisiyor hepsi o kadar yani ciplak erkek degilde giyinik erkek gibi mesela ...Egemenlik sözkonusu oldugunda da birileri hep ezilmekte ve bundan dolayida saldiri mekanizmasi gelismekte ve siddet eglimli bir toplum olusmakta ... Sizin de dediginiz gibi "keske biz insanogullari hayvanlar kadar olabilseydik " fantezisi daha bir hos geliyor insanin kulagina ...
Bizleri o derin bilgilerinizle bilgilendirdiginiz icin size tesekkurlerimi sunuyorum ve yazilarinizin devamini diliyorum , sevgilerimle ........