KUŞÇU (1.Bölüm)
Tabelasında "Kuşçu" yazıyordu. Fakat dükkânın önündeki bahar kokulu, mor sümbüller, rengârenk menekşeler ve orkideler görüldüğünde sanki kaliteli bir çiçekçi dükkânını andırıyordu.
Bu durum genç kadının dikkatini çekmişti.
"Ne kadar güzel çiçekler" Diye düşündü bir an. Açıkçası bu kadar güzel çiçeğe, bu kadar güzel bakan kuşçuyu da merak etmişti.
Adeta kapıdaki çiçekleri ve içerdeki kuşları ürkütmeme çabası içinde, yavaşça dükkândan içeriye doğru süzüldü.
İçeri girdiğinde kuş seslerinin kapıdaki bahar havasına eşlik ettiğine şahit oldu.
"Allah’ım bu ne güzellik" Diye mırıldandı kendi kendine.
Ortalıkta kimse görünmüyordu.
Neredeyse Yüz’ün üzerinde kafes, bir ahenkle öten çeşitli kuşlar, kısacası harika bir görüntü vardı.
Sanki doğa bu küçücük dükkâna taşınmıştı.
Yaşadığı ahengi bozmaktan korkarcasına yavaşça seslendi:
-Kimse yok mu?
Cevap alamayınca sesini biraz yükselterek tekrar seslendi:
-Kimse yok mu?
Ancak yine cevap alamamıştı.
Arka taraflara ilerleyerek çağrısını yenilediğinde,
Birden kendisine doğru dönerek elini dudaklarına götürüp sus işareti yapan adamı gördü.
Parmaklarının ucuna basarak bir iki adım daha attı ve izlemeye başladı.
Orta yaşlı adam, bir muhabbet kuşunun kafesinin önünde sürekli aynı cümleyi tekrarlayıp duruyordu.
“Hayat ne güzel!” “Hayat ne güzel!” "Hayat ne güzel!”
Elinde olmadan gülümsedi ve izlemeye devam etti.
Sonra istem dışı olarak adamın yanına biraz daha yaklaştı ve o da aynı cümleyi tekrarlamaya başladı.
“Hayat ne güzel!” “Hayat ne güzel!” "Hayat ne güzel!”
Adam günlerdir bu muhabbet kuşuna öğretmeye çalıştığı cümleyi kadından duyunca, o tarafa döndü ve :
"Bunları konuşturmak hiç kolay değil, günlerdir uğraşıyorum, şu cümleyi söyletmek için" dedi.
Kadınsa adamı duymamış gibi davranarak cümleyi tekrarlıyordu.
“Hayat ne güzel!” “Hayat ne güzel!” "Hayat ne güzel!”
Kafeste anlamsız sesler çıkaran muhabbet kuşu, bir müddet sonra her ikisini de şaşırtacak derecede kadının sesini taklit ederek,
"Hayat ne güzel" diye iki defa tekrarladı.
Kuşçu hayretle kadına baktı ve sordu:
-Nasıl başardınız bunu?Ben günlerdir bunu söyletmeye çalışıyorum.
Kadın “Bilmem” dedi. Kim bilir ? Belki değişik bir ses bekliyordu.
Adam kendinden beklenmeyen bir şekilde, cüretkârca:
-Ya da güzel, alımlı bir bayan bekliyordu diye mırıldandı.
Sonra söylediği sözden utanarak, mahcup bir şekilde
-Af edersiniz dedi.
Kadın ilk defa adama dikkatle baktı,
Kuşçunun hafif dökük, ağarmaya başlamış saçları ve adeta delip geçen çakır gözleri vardı.
Dudakları o kadar canlıydı ki, hani erkek olmasa güzel bir ruj sürmüş diye
düşünülebilirdi.
Mahcubiyet sırası, bir an gözlerini kuşçudan alamadığını düşünen kadındaydı.
-Hayır hayır önemli değil ! Tam aksine, söylediğiniz sözler her kadını gururlandırır.
diyerek konuyu değiştirmek istercesine:
-Burası bir cennet gibi olmuş. Kuşları ve çiçekleri çok seviyorsunuz anlaşılan
Kuşçu yine kendine hâkim olamayarak
-Evet bir cennet gibi, bir melek eksikti, o da şimdi tamamlandı galiba cümlesinin ardından kulaklarına kadar kızararak:
-Kusura bakmayın ne olur, bu cümleleri ne cesaretle sarf ettiğime kendimde inanamıyorum diye mırıldandı.
Kadın bu defa sadece gülümsemekle yetindi ve telaşla:
-Ben işe geç kaldım, gitmeliyim artık diyerek kapıya doğru yöneldi.
Kuşçu bir an yine anlayamadığı bir şekilde, bir daha onu hiç görememenin endişesiyle:
-Ben sizi lafa tuttum. Daha ne için geldiğinizi bile söyleyemediniz.
Kadın hızlı adımlarla dükkândan çıkarken, “Akşamüstü yine uğrarım” diyince,
Kuşçu, "Elbette mutlaka beklerim, sakın gelmemezlik etmeyin, Şeker’in sizden öğreneceği, çok şey var daha" diyerek kadını uğurlarken,
Bu arada konuşturduğunuz kuşun adı “Şeker” diye seslendi.
Sonra Şeker’in yanına doğru gitti ve onunla konuşmaya başladı.
-Seni utanmaz seni! Ben o kadar söyletmeye çalıştım, söylemedin de, güzel bayanı görünce dayanamadın değil mi? Çapkın!
Şeker; suçunu biliyormuşçasına:
“Hayat ne güzel!” “Hayat ne güzel!” diye tekrarlayınca,
Kuşçu
" Hadi oradan! İş işten geçti artık. Kendini affettirmeye çalışma boşuna." diye gülümseyerek söylendi.
Sonra Şeker’le dertleşir gibi, konuşmaya başladı.
-Aslında haksız da sayılmazsın. Sadece seni değil, benim gibi kolayca konuşmayan
sessiz bir adamı bile konuşturdu. Hem de neler söyledim.
Ardından devam etti:
-Ama o kadar güzel, o kadar alımlı, o kadar tatlı dilliydi ki,
Neredeyse ilanı aşk edecektim ona. Umarım kızdırmamışımdır.İnşallah sözünde durur ve bir daha gelir.
Ardından uzun süredir bakmadığı aynanın karşısına geçerek, ağaran saçlarına baktı. Yüreğinin burkulduğunu hisseti ve:
-Benim gibi bir adamı ne yapsın ki, bu güzel kadın diye hayıflandı.
Kadınsa, geç kaldığı iş yerine doğru koşar adımlarla ilerlerken, yaşadığı güzel dakikaları düşünerek;
"Ne oldu bana, neden bu kadar etkilendim. İçinde bulunduğum ortam mı, yoksa kuşçu mu beni bu kadar etkiledi?" diye geçirdi aklından ve daha adını bile bilmediği adamın çakır gözlerini hatırladı.
O sırada Şeker’e söylettiği cümleyi tekrarladı “Hayat ne güzel”
Kuşçu ne diye bu cümleyi Şeker’e söyletmeye çalışıyordu.
Acaba çeşitli badireler atlatıp, buna rağmen hayata sarılmaya çalışan
biri miydi? Yoksa gerçekten yaşamayı çok mu seviyordu ?
O gün akşama doğru kuşçu kadının tekrar geleceğini umut ederek sakal tıraşı oldu. Kendine çeki düzen verdi ve heyecanla beklemeye başladı.
Kadında elinde olmadan aynı heyecanı duyuyordu.
Bir taraftan da o dükkânda kendisini çeken şeyin ne olduğunu çözmeye çalışıyordu. Ama nafile bir türlü bu heyecanının adını koyamıyordu.
Akşam iş çıkışı bir an tekrar oraya gitmemeliyim diye düşündü, ancak istemese de, içindeki ses onu kuşçunun dükkânına doğru sürükledi.
Hava kararmaya yüz tutmuştu. Aslında bu saatlerde kuşçu dükkânı kapatırdı.
Ama o gün özeldi, kadın gelene kadar beklemeye karar vermişti.
Boş durarak beklemek daha zordu. Sırasıyla bütün kuşların sularını, yemlerini kontrol etmeye başlamışdı.
Yüksekçe yerlerde asılı olan kuşlardan birinin yemini kontrol ediyordu ki, birden arkasından gelen tanıdık sesle irkildi.
-Merhaba, iyi akşamlar.
-Kuşçu heyecandan neredeyse üzerinde durduğu merdivenden düşecekti.
Kadın onun bu heyecanını fark etti ve koruyucu bir eda ile konuştu.
-Aman dikkat edin! Düşeceksiniz.
Kuşçu heyecanını saklamaya çalışarak, merdivenden indi ve:
-Alışkınım buna, merak etmeyin bir şey olmaz dedi.
Sonra kendini toparlayarak: Hoş geldiniz, artık gelmeyeceksiniz diye düşünmeye başlamıştım diye sözlerine devam etti.
Kadın gülümseyerek geleceğimi söylemiştim. Fakat akşama doğru gelip gelmemekte tereddüt ettim.
Kuşçu:
“Neden tereddüt ettiniz” diye sorunca
Kadın:
“Bilmiyorum. Aslında doğrusunu söylemek gerekirse, neden geldiğimi de bilmiyorum” diye cevap verdi.
Sonra devam etti:
Sabahleyin kapınızın önünden geçerken, ilk önce güzel çiçekleriniz dikkatimi çekti.
İçeriye girdiğimde ise kuş seslerini duydum. O an dışarıdaki çiçeklerle, içerdeki kuş seslerinin birbirini tamamladığını gördüm.
Kuşçu biraz çekinerek kadının sözünü kesti ve:
Adeta onun sözlerini tamamlar gibi,
“Bu durum karşısında, içinizde bir huzur hissettiniz, bu doğa harikalarının ahengine kapıldınız” diye devam etti.
Kadın:
“Aynen dediğiniz gibi oldu” diyerek kuşçuyu tasdik etti ve konuşmasına kaldığı yerden devam etmek yerine, bir anda sabahtan bu yana kafasını kurcalayan soruyu kuşçuya soruverdi.
-Neden Şeker’e “Hayat ne güzel” cümlesini öğretmeye çalışıyordunuz.
Kuşçu en azından o an için bu soruyu hiç beklemiyordu. Kısa bir duraksamadan sonra, soruya soruyla kaçamak bir cevap verdi.
-Siz güzel bulmuyor musunuz hayatı?
Kadın:
-Güzel tabi, belki her anı güzel olmasa da, yaşamaya değecek kadar güzel…
Ama ben bu cümlenin sizin hayatınızda bir hikâyesi olduğunu düşünerek sormuştum o soruyu.
Kuşçu bu defa kaçacak yeri olmadığını anlayarak, derin bir nefes aldı ve:
- Herkesin bir hikâyesi vardır. Zaman içinde belki anlatırım size diyerek o an için konuyu geçiştirdi.
Sonra bir şey hatırlamış gibi davranarak:
“İnanın Şeker içerden sesinizi duymuş ve sizinle konuşmak için can atıyordur.” Diyerek kadını Şeker’in bulunduğu köşeye doğru davet etti.
Şeker’in yanına yaklaştıklarında ikisi aynı anda seslendiler:
“Hayat ne güzel” “Hayat ne güzel” “Hayat ne güzel”
Sonra birbirlerine baktılar ve “Aynı anda söyledik” diyerek gülmeye başladılar.
Şeker’de bu durumdan memnun kalmış olacak ki, çığlık çığlığa bir sevinçle “Hayat ne güzel” diye bağırmaya başlamıştı.
Onun bu hali kadın ve adamın yüzlerindeki gülümsemenin kahkahalara dönüşmesine neden oldu.
Onlar güldükçe, Şeker daha da coşuyor, bir taraftan cümleyi tekrarlıyor, bir taraftan değişik sesler çıkararak sanki gülmelerine de eşlik ediyordu.
Adam kadına her zaman ki mahcup tavrı ile bakarak, “Buraya renk getirdiniz. Sayenizde canlanıverdi burası” diyerek memnuniyetini belirtti.
Kadınsa, asıl kendisinin birden bu renkli dünyanın içine girmekten mutlu olduğunu söylerken, onun çakır gözlerinden gözlerini kaçırmaya çalışıyordu.
Kuşçu da bunu fark etti ve başını öne doğru eğerek, hem kendi işini hem de kadının işini kolaylaştırdı.
Kadının güzelliği öylesine olağanüstüydü ki, kuşçu o anda içinden geçirmek istediği cümleleri sesli söylediğinin farkına varamayacak derecede bu güzelliğe kendini kaptırmıştı.
“Cennet bahçeme gerçek cennetten gelen bir meleksin sen”
Kadın:
Anlamamış gibi davranarak, “Ne dediniz?” diye sorunca:
Birden sesli düşündüğünü fark eden kuşçu yeni bir mahcubiyetle:
-Şey ben, içimden geçirdiğimi sanıyordum diye durumu toparlamaya çalıştı.
Kadınsa anladığını ima edercesine, kuşçuya doğru bakarak gamze yanakları ile gülümsedi.
Bunu fark eden kuşçu öylesine utanmıştı ki, ellerinin terlediğini hissetti.
Çakır gözlerinde kadının varlığı ile alevlenen yaşama sevinci yine bir mahcubiyete dönüşüvermişti.
Ürkek ve çaresiz bir çocuk gibi, durumu kurtarmak çabasıyla size bir şeyler ikram etmeliyim diye mutfak gibi kullandığı bölüme yönelmek istedi.
Ama kadın “Geç kaldım, gitmeliyim artık” diyerek bu ikramı reddetti.
Kuşçu:
Bir şeyleri teyit etmek ister gibi “O zaman başka zaman” diyince,
Kadın fazla ümit vermek istemeyerek, Kim bilir? İnşallah. Diye cevap verdi.
Gecenin karanlığında kadının kayboluşunu izleyen kuşçunun kalbi uzun zamandır ilk defa böyle heyecanla çarpıyordu ve ilk defa kalbinde adeta ilahi bir melodi hissediyordu.
Birden eski eşini hatırladı, bir idol gibi içinde büyüttüğü, sonra büyük bir aşkla sevdiği, uğruna şiirler yazdığı karısını…
Evet, onu çok sevmişti. Ama o zaman bile böyle büyük bir heyecan duymamıştı.
Sanki sevmenin hazzını ilk defa keşfediyordu.
O gün yaşadıkları rüya tadındaydı.
Dükkânı kapatmadan önce son defa dertleşmek üzere Şeker’in yanına doğru yöneldi.
Ama nedense Şeker kadın yokken ona pek yüz vermiyordu. Bir süre onu konuşturmaya çalıştı. Başarılı olamayınca vazgeçti.
Dükkânı kapatıp sokağa çıktığında, gökyüzüne doğru baktı.
Ayın hilâl şeklinde olduğunu görünce, aklına eski bir ege efsanesi geldi, içinden bir dilek tuttu ve deniz kıyısına giderek, dileğini denize iletmek üzere hızlı adımlarla ilerledi.
MEHMET FİKRET ÜNALAN
Devam edecek