- 767 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
Yönünü Işıklara Dön
Düşü savrulmıştu, uyanmak istedi uyanamadı.Düşü dağılmıştı, düşe geri dönmek istedi, toplayamadı.
Açık balkon kapısından sokağın sesleri üzerine akıyor, martılar dalgaların mırıltısını taşıyordu. Gökyüzü düşler gibi umursamaz bulutları yarıştırıyordu. Kadın uyanmak istiyor, uyanamıyordu. Uyku ile uyanıklık arası yaşamın iniltilerini duyumsuyor ama kalkmak istemiyordu. En eski hasretlerine daha bir sıkı sarılıp kimliksiz, cinsiyetsiz ve (yalnız kaldığında her can gibi) kıfayetsiz başka bir düş ülkesine gitmek istiyordu.
Ruhunda kat kat perdeler oluştuğu için, hiç bir yere gidemiyordu. Sıkıntının baskısı göğsünü zorluyor, mısranın sonunu getiremeyen şiirler gibi kesik kesik nefesler alıyordu. Gözlem yazımın fon müziğiydi bu.
Ona bakıp içimden tekrarlıyorum, ruhunu ışıklara dön, ruhunu ışıklara dön. Sanki uyuyan koca bir kentti, sokaklarını çıkmaz yaptıkları, silik apartmanları ve camları kırık duraklarıyla. Ölüm haberlerinin ve şaşalı parti davetiyelerinin eksik olmadığı yerel gazeteleriyle, uyuyan koca bir kentti sanki. Ve koca bir kent hangi düşe sığardı ki.
Kızar mı bilmem onun hakkında sizinle dedikodu yapıyoruz ama bir ömre batırılmış bu kadın çocuk, son günlerde zırvanadan çıkmış aklını
toplayabilmek için öyle çok uyuyor ki. O sevdiği kafede, körfezi izlerken
rimeli gözlerini kanatığı halde yanından gelip geçenlere, selam verenlere kuş tüyü yalanlarla gülümserdi. Şimdi aynı gülümsemeyi yüzüne yerleştirmeye çalışıyor.
Hem uykuda hem uyanıkken sahnedeymiş gibi rol yapması onu öldürecek!!!
Ruhunu ışıklara dön, ruhunu ışıklara dön. Ona fısıldıyorum, duymuyor.
O maviydi, zaman siyah bu öğlen uykusunun debelenme anlarının her saniyesinde yüzü sisli fotoğraf karelerini andırıyordu. Kurumamış ölümler görmek beni çileden çıkarıyordu. Yüz üstü döndü şimdi. O bulanık yüzü görmektense bu iyi oldu. Ensesine bir şaplak indirmemek için kendimi zor tutuyorum!!!
/Bunları yazarken beni anlamaya çalışıyorum siz de okurken belki kendinizi arayacaksınız.Gerçeklik yakınımızda ama onu anlamaya çalışırken, tam yaklaşmışken uzaklara kaçıyoruz.
İçselleşmekle kendi olamamanın gelgitleri arasında boğuluyoruz.Uyuyoruz, uyuyoruz. Ne düşlerde, ne gerçekçilikte unutmayın ki kimse kendinden kaçamaz.../
Kıpraştı kadın, ona baktıkça yorulduğumu hissediyorum.O ise unutmuş ayaklarını, gözlerini, belki dudaklarını da.Çok sonra hatırlayacak belki. Belki kaburgalarının arasında uff olmuş yerler var. Belki yüreğine
dünyalar sığar, belki toplu iğne başı kadar yer yok. Belki mutlu etmeye programlanmış bir beden, belki yanında olanların içini karartacak biri.
Bilmiyorum...Belki bir gün kendine yakalanacak.
Benim görevim fısıldamak
Yönünü ışıklara dön.
YORUMLAR
Resime hayran kaldım...
Yazı olarak da, gerçekten yön verdirtici, iç sesi kuvvetliydi...
'Nasıl olsa gerçeklerden kaçamayız, bari gerçeklere alışarak yaşamayı denemeliyiz..' der gibiydi..
Hürmetler ablacım...
HakkınSesi tarafından 9/8/2011 11:18:09 PM zamanında düzenlenmiştir.
Kendimi bulduğum yerlerde oldu okurken. Modern kent erkekleri sorunsalı mı yoksa annelere alışmış deyip hafife indirgediğimiz bu adamları hiç anlayamayışımız mı? Kadınların üretim şekli işte bu denli zor ve farklı. Erkeklerin misyonu tohum saçmak diye geçer ve filmlerde bile yazarlık yapan bir karakter illa ki bir sürü kadını sever. Hep bu dürtüye yapılan göndermelerdir. Kadınlar içinse var olan dağınıklığa yön vermek, yolunu kaybetmiş adamları yeniden yaratmak gibi sorumluluklar yüklenir. Var olduğundan habersiz bir adamı sil baştan yaratmak mıdır kadının halleri? Her koşulda severiz. Işık hep vardır, mesele beyazla mı yoksa siyahla mı karşısına çıkacağımızdır kimi zaman.
Düşündürücü, anlamlı ve çok baştan çıkarıcı. TEbrikler.
çöldeki kelebek
Bizi ve zihnimiz uyandırmak için elinden geleni yapıyor.Ve bence bunun cinsiyeti yok.
ama dediğiniz gibi erkekler saçıp dağıtırken
ve işi zaten zor olan kadına yüklenirlerken
kadın toparlar:))
Harika bir yorumdu teşekkür ederim