- 1904 Okunma
- 27 Yorum
- 0 Beğeni
Fa Fe
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Paldır küldür hazırlanıyordu, ayakkabısının tekini telaşla ayağına geçirirken bir yandan da annesinin zorla ağzına tepiştirdiği lokmaları uzun uzun çiğneyerek, adeta işkence altında olduğunu ima eder gibi bir sonraki kaşıktan vazgeçirmeye çalışıyordu annesini. "Haydi oğlum. Gayret. Bunu da al. Bak bu son." Yanaklarını sımsıkı kapatıp başını iki yana sert biçimde salladı, olmadı. Omuzlarını silkti, olmadı. Kaşığın sert ucu diken gibi batıyordu dudak uçlarına. Mecburen açtı ağzını ve bir çırpıda onu da yuvarladı yüzünü ekşitmeyi ihmal etmeyerek. "Bunu da..." Ayakkabısının öteki tekini de başarıyla giydiğine göre kapının koluna uzanabilmesi an meselesiydi. Durdu, sanki lokma boğazında kalmış gibi yapıp baktı annesinin gözlerine, imdat kopartırcasına. Kadıncağız telaşla içeri koşup bir bardak su getirmeye giderken de "Vın". Kapıyı açması ve yok olması beş saniyesini bile almamıştı. "Ah sen yok musun? Şeytanın oğlu. Babası gibi. Tıpkı babası yezid."
Hep gülümseyerek geçerdi yanımdan. Ya da en azından bir el işaretiyle alırdı gönlümü. Severdi beni, hem de çok. Ağabeyi olurdum türlü zamanlarda ve mutlaka uğrardı evlerine bitişik, madran suyu satan dükkanıma. Ama o gün, öylesine telaşla çarpıyordu ki sevgi dolu, minicik yüreği. Apartman kapısından çıkmasıyla kaldırımın ucunda soluğu alması bir olmuştu. Dükkan önüne tabure sermiş, öylece mahalleyi seyrederken onun koşturmacası kaçmamıştı gözlerimden. Sanki büyük bir meseleyi halletmeye ant içmiş gibi dünyayı ciddiye alan gözlerle bakıyordu sokağın karşısına. Vızır vızır işleyen arabaların arasında, bir durak anı bularak koşarak geçiyordu karşıya. Tam ulaştı derken, incecik bacakları kaldırım taşına yetişmişken, cebinden bir top anahtar ve birkaç tane de bilye yuvarlandı. Derhal döndü arkasını. Dikkatini heyecanına yenik düşürerek geriye attı adımlarını, eğildi çabucak ve durdu almak için cebinden yuvarladıklarını. Ama sürat soluyan bir araba duramadı. Oracıkta, gözlerim üzerinde, kalbim nefesindeyken çelik pençeler yerleşti başına. Kafasını hızla yere vurduktan sonra lastiklerin altında kalışına şahit oldu ufalan gözlerim. Çay ilk defa sıcaktı başka türlü. Bardağı da fırlattım içimdeki isyanı da eş zamanla... Koştum, sarıldım, bağırdım, sildim, aradım ama neticesiz kaldı uğraşlarım. Geç kalmadığıma milyonlarca defa yemin ederdim hiç susmaya kalkışmadan. Ancak vicdanım yetersiz kalmakla suçluyordu artık köşesine çekilerek beni. "Bazen erken başlasak da geç kalırız hayata" dedim ve abartısız sürüklendi derisi kalkmış yüreğim.
Bildiğin bütün masalları unutabilirsin gönlüm. "Bir varmış..." dersem "Bir yokmuş..." demeye mecbur kalacağımı bildiğim için mahkumum susmaya. Artık rüyalar zırhımı delmeye yeltenmeyecek. Koşulsuz bırakıyorum uykuları en tatlı yerinde. Sabahları girintisiz bir güneşle vedaya soyunacak ağabeylik çığlıklarım. Bir işe yarıyormuş gibi yapıp belki, sıradan bir esnafın babalık dürtülerini sığdıracağım bu dilini yutmuş şehrin temiz damacanalarına.
Kahvem soğumayacak bir daha hiç. Sabunla örtülü derisi buram buram kokarken sırnaşmayacak ağabeyine dünyayı bir çırpıda özetleyen gözleri. Ve ben onun yarıda kalmış, minicik sıkıntılarında geçmişimi aramaya çıkamayacağım. Yol almasını hiç bilmeyecek ufalmasını tetiklediğim davranışlarım. Sanki onu anlamak için onun gibi ve kadar solumak gerekiyormuşçasına hayatı... Ne kadar çeksem de içime, bana oksijenden ziyade sigara dumanı üfleyecek ertelenmiş mutlulukların efendileriyle paylaştığım sahte gökyüzü. Bulutlarını sığdıramam avuçlarıma, onun gibi tutsam da kuşların arasına sıkıştırarak, asla gülmesini beceremem, yetişmez kahkahalarım martılara.
Haftasonu Fenerbahçe ne yaptı? diye bir telaşım olmayacak, var olmayan bir topla koridorda koşturan bacaksız gelemedikçe yanıma. Peki ya bundan sonra mahallenin güzel kızlarına kim haber uçuracak? Ya da kapımın önünden bir güzel geçerken, sırf ona hava olsun diye saçlarını okşayıp gazoz parası vereceğim bir bitirimi daha yaverliğe kabul edebilir mi bu gönlüm? Ederse sızlamaz mı hiç? Küçülmez mi hayat izleri yıkarken tozlu caddeleri? Terlikleri ayağından fırlatmadan koşmazdı, gürültüsü taşardı sokağımızdan ve incecik parmaklarına bir tek kalem yakışırdı. Onu öpmeyi en çok, saçlarından ter süzülürken severdim. Onu yorgun düşüren her şeyin sevdalısı olmuştu dar görüşlü hayatımın sığınmacı sevgisizliği.
Çilek kokusu dolaşırdı dükkanın önünde. Üstüne birazcık toz şeker ve hep tanıdık gülümsemeleri. Dudaklarını biraz daha kırmızı yapmazdı ama üstüne abanan kötülükleri sandıkla denize atardı. Her ısırık sonrası başka bir yüz... İfadeler değişirdi, aynı sevimli çocuk tarifi olsa bile, sanki her lokmanın vardı ayrı bir hayat hikayesi. Hayal gücü yüzünden apansız kaçardı sonra. "Nereye ulan?" diye seslenirdim. "Gitmem lazım" derdi büyük adam edasıyla. Çok değil, bir saat sonra korkuluktan boynuma uzanan tiz bir ses, o saate kadar içimde biriken öfke ve kasveti söker alırdı. Kafamı yukarı kaldırmak çok anlamlıydı o esnada, bulutlara ulaşmadan evvel gördüğüm en büyük mucize olurdu masum gözleri.
"Seni çok seviyorum" derken cömertlikten uzak, olağan bir cümlenin kulağımda bitişiyle gücümün kesildiğini hissetmem gerçek olur muydu bir daha? Onun kahverengi gözleri devleşerek annesinin kucağına düşerken, içinden çıkılmaz bir hal alan masumiyetinden kim kuşkulanabilirdi ki? Belki de sevginin hayalini kurduğumuz homojenliğini koruyabildiği tek yer onun bir oda bir de salon yüreğiydi. Tanrı fısıldamıştı kulağıma: "Kötü bir sözü sahiplenmeden önce ruhunu iyice batır çocuğun kalbine. Suları aktıkça vazgeçecek, lal olmayı yeğleyeceksin." Beni susturabilen tek gürültüydü heyecanlı, hevesli halleri. Ben tuttum yeminlerimi.
Ona anlatacaklarım vardı. Hem de öyle çok ki... Büyüdükçe benim gibi olacak, benzeyecekti bana ya da ben öyle sanacaktım ilerledikçe günler.
Her şeyi ve herkesi önyargısız tek bir amaç için kabullendiği zamanlardı. Oyun... İyi vakit geçirmek... Maksat gözetmeden hazırdı sevmeye, kabullenmeye bütün çirkinliklerini bile yaşıyor olmanın verdiği. Bir gün insanları farklı oldukları için yargılamaya başlayıp, sadece kendisi gibi olanları toplamaya koyulmadan... Daha çok zamanı vardı o günlere ulaşmaya...
"Benim yanımdayken ona bir şey olmaz, merak etmeyin" derdim annesine. O da güvenir, teslim ederdi okul sonraları. Bazen ders bazen ise oyun... Sözümü tuttum ama bilinçsizce. Hayatı bilmeden ne kadar hafife almışım oysa? Benim yanımda değildi ama olabilirdi de gözlerini yumduğunda. Hasta olmasın diye gözlerinin içine bakarken ve sağlıkla geçirdiği her gün için dua ederken ölüm bu semte uğramaz sanırdık. Oysa tesadüflerden ibaretti bir günü iyi neticelendirmek, anlayamadık.
Kahvenin bir köşesinde kazadan bahsediyordu bir adam. Anlatırken ismi gelmedi aklına. "Fa Fe öyle bir şeyle başlıyordu çocuğun adı. Çıkartamadım" dedi. Diğerleri "Ah vah "çekerek lanet yağdırdılar trafik canavarına. Ben söylemedim, söyleyemediğimdendi asık yüzüm ve hatta sadece benim hafızamda kalsın diye paylaşmak istemedim. Her şeyin olağan karşılanmasınaydı isyanım. Arkamızı dönüp hayatımıza devam etmemize ve unutmaktan uyuşmuş, kötü ambalajlı beyinlerimize kusuyordum kinimi. "Yarın bugünümü zor hatırlarken, dün ve nice dünlere anlam katan sevgileri sahipsiz bırakacağımız için hayırsız, çıkarcı soluklarız biz" diye engebeyle kuşatıyordum sızlayan yüreğimi. O adam veya yüzü bana dönük bir başkası... Hiç kimse olmamalıydım bu hikayede. İçinde çokça yer aldığım, kısacık ömrünün bitiş çizgisindeki meraklı gözlerimi kapatıyordum derin bir "Ah" çekerek.
Yas tutmak her zaman herkes için kutsaldır bana göre ve şov devam etmez yaşlı gözleri silmenin maharet sayılıp alkışlandığı kentlerde bile. Ben ve bana ait ruhum o insanlarla birlikte yaşamıyor, o yüzden bir nebze olsun müsterihim. Bir köşeye çekilip mümkünse hiç konuşmamayı saygıdan değil düşünceden ibaret sayıyorum. Neden? Öyle çok, belirsiz ve tuhaf haller ki...
Ona sakladığım onlarca kent masalları vardı. Teker teker beliriyorlar gözlerimde. Hiç benim olmayan ama kahramanlarını yıllarca mabedimde taşıdığım hikayelerin tekrarlarını, sanki bilmiyormuş gibi onun küçücük ağzında dinlemek nasip olmadı, çok üzgünüm. Güzel sonlara alışkın ve beklemeye hevesli nur gibi ışıl ışıl gözleri ben susunca kaybolup gitmedi. Sesimden, feryadımdan evvel ışıkları söndürmüştü elleri. Bir gün karşılaşırsak ertelemeyeceğim ama. Söz veda etmeyi bilmezmiş çünkü. Ben artık "Yarın olmaz şimdi, bugün" diyenlerden yana saf tutacağım. Bir şeyi düşünüyor veya arzuluyorsanız "Artık çok geç kalmışsınız demektir."
YORUMLAR
işte okuyunca insan hissetmeli her anı ..
her cümleyi
hatta o yaşanan kareleri..
yazınızın güzelliğine diyecek fazla sözüm yok
zaten de,
gerçekten güne gelmeyi fazlasıyla haketmiş bu öykü ve siz..
sevgiyle kalın..mutlu kalın..
hep yazın..
ÇİMLERİN MELODİSİ tarafından 9/8/2011 9:33:38 PM zamanında düzenlenmiştir.
Umut Kaygısız
hep güzeldi yazılarınız ama bu başka ...
her ne kadar ertelememeye söz versek ve o doğrultuda hareket etsek de kıskıvrak ve de ansızın yakalandığımız ölümün karşısın da keşkelerimizle öylece kalakalıyoruz işte..
tam bir öykü tadındaydı ve çokça hayatın içinden .. tebrikler
Umut Kaygısız
Değerli yazar kardeşim, nasıl bir anlatım yetisiydi, hele o kaza anında resmen gözlerimi kapadım, çok çok teşekkürler
iyi ki yazıyorsun, iyi ki okuyoruz, maşallah her yazında çıtanı yükseltiyorsun, inan çok yazı okuyan biri değilim, senin yazılarını görünce dayanamıyorum...
çokça beğenim ile
tebriklerimi bırakıyorum... saygımla
Umut Kaygısız
Umut Kaygısız
Yaşanmış yada Hayal gücü herne ise fark etmez. Okuduğumdan anldığım kadarıyla bu durum güncel ve zamanenin en yaygın sancısı... öyle ağrılar içinde kıvrandırıyor ki bu durum, isyanım var ama çıkmıyor sesim... ne çok sesiz çığlıklar atanlardanız biz.... yazarı yürekten tebrik ediyorum... selam ve saygılarımla.
Umut Kaygısız
Güne gelen bu harika yazıyı ve yazarını tebrik ediyorum, sevgilerimle...
Umut Kaygısız
Umut Kaygısız
değerli yazar kutlarım..
artık burada görmekten şaşırmadığım insanlardan birisiniz..
saygımla, eyvallah..
Umut Kaygısız
Umutcuğum onca azgın cümleleri bile evcilleştirip, estetiğin kitabını yazıyorsun.
Tebrikler dostum...
Umut Kaygısız
Bir küçüçük fidanın gözler önünde kırılıp gitmesi, hayattan koparılması ne kadar zor bir durum. Hele bunu çok çabuk kabullenip, hayata kalan yerden devam etmek, o da ayrı bir mesele.
Ben küçükken ölüsüne ağlayanları ve diğer kişilerin normal davranıp gülebildiklerini görünce çok üzülürdüm. Neden herkes ağlamıyor ki diye. Sonra öğrendim sevgili Umut, ateş sadece düştüğü yeri yakıyor.
Çok güzel kaleme aldın bu dramı ve kutluyorum güne gelmeyi hak etmiş yazını.
Sevgiler :)
Umut Kaygısız
Billur T. Phelps
Ayrıca, yazılarını yorumlara açtığınıda sevindim.
Söylemeyi unutmuştum :)
Umut Kaygısız
Her yazınız gibi bu yazınız da güne çok yakıştı. Kutlarım Umut Bey. Selamlarımla.
Umut Kaygısız
Gunde gormekten mutlu oldugum bir paylasim. Yaziyi ve yazarini kutluyorum.
Olağanüstü bir anlatım, kusursuz bir dil. Kutluyorum Umut Bey. Tebrik ederim. Selamlarımla.
Umut Kaygısız
Aysel AKSÜMER
Dükkan önüne tabure sermiş, öylece mahalleyi seyrederken onun koşturmacası kaçmamıştı gözlerimden. Sanki büyük bir meseleyi halletmeye and içmiş gibi dünyayı ciddiye alan gözlerle bakıyordu sokağın karşısına. Vızır vızır işleyen arabaların arasında, bir durak anı bularak koşarak geçiyordu karşıya. Tam ulaştı derken, incecik bacakları kaldırım taşına yetişmişken, cebinden bir top anahtar ve birkaç tane de bilye yuvarlandı. Derhal döndü arkasını. Dikkatini heyecanına yenik düşürerek geriye attı adımlarını, eğildi çabucak ve durdu almak için cebinden yuvarladıklarını. Ama sürat soluyan bir araba duramadı. Oracıkta, gözlerim üzerinde, kalbim nefesindeyken çelik pençeler yerleşti başına. Kafasını hızla yere vurduktan sonra lastiklerin altında kalışına şahit oldu ufalan gözlerim. Çay ilk defa sıcaktı başka türlü. Bardağı da fırlattım içimdeki isyanı da eş zamanla... Koştum, sarıldım, bağırdım, sildim, aradım ama neticesiz kaldı uğraşlarım. Geç kalmadığıma milyonlarca defa yemin ederdim hiç susmaya kalkışmadan. Ancak vicdanım yetersiz kalmakla suçluyordu artık köşesine çekilerek beni. "Bazen erken başlasak da geç kalırız hayata" dedim ve abartısız sürüklendi derisi kalkmış yüreğim.
güzel bir çalışma..tepriklerrr
Umut Kaygısız
hani bazı evleri anlamazdım yas mı tutarlar yoksa karın mı doyururlardı,hani bazı insanları anlamazdım ölü evinde ne çok konuşurlardı,hani hiç anlamazdım yasların da üç gün süreceğini,
''-Yas tutmak her zaman herkes için kutsaldır bana göre ve şov devam etmez yaşlı gözleri silmenin maharet sayılıp alkışlandığı kentlerde bile.''
hani pencere açıldı ve sert bir rüzgar girdi içeriye ya o an anladım koptu ruhumdan birşeyler ,hani bozulur bir film karesi de seyre dalarsın donduğu yerde ,hani yaprak düşer dalında görürsün toprağa kıvrılışını
hani ...
Umut Kaygısız
lacivertiğnedenlik
Öyle acıydı ki ne yazacağımı bile şaşırttı . Çocokların daha gözlerini tam açamadan kapaması çok feci .
Hele bu insanı biraz olsa tanıyorsanız gerçek bütün çıplaklığıyla sizi çarpıyor . Çok güzel ve etkili bir anlatım .
Aynı acıyı yaşattınız .. Sizi kutluyorum , saygılar ve selamlar
Umut Kaygısız
Arkamızı dönüp hayatımıza devam etmemize ve unutmaktan uyuşmuş, kötü ambalajlı beyinlerimize kusuyordum kinimi. "Yarın bugünümü zor hatırlarken, dün ve nice dünlere anlam katan sevgileri sahipsiz bırakacağımız için hayırsız, çıkarcı soluklarız biz" diye engebeyle kuşatıyordum sızlayan yüreğimi.
Gidenin ardından döktüğümüz yaşlar aslında vicdan azabımızdan değil midir?
Hazindi çok..çoook...
Yüreğinize sağlık....
Kutluyorum....
Umut Kaygısız
''tabure sermiş'' yerel bir söyleyiş midir?
Geniş yüzeyli nesneler serilir tabure koymuş olmalı değil miydi ?
Bağımlılık yapıyor yazılarınız .
Okuyucuyu yormadan dili bu kadar etkili ve güzel kullanmak büyük bir yetenek.
Duygu ve düşünce aktarımındaki başarınız harika
Umarım kitaptan okumak nasip olur.
saygıyla Umut.
Umut Kaygısız
Öykünün her noktasına temas ediyor nefesiniz, çok teşekkür ederim. Hep buralarda oldugunuzu bilmek ve gözlerinizin gücüne şahitlik etmek büyük bir şans benim için.
_cânâ_
hı hı orjinalliği bozma o sebepten sordum.
yerel söyleyişler yazıya geçirilmeli o kelimeler ve deyimler ölmesin geleceğe miras olarak kalsın.
sen güzel yazıyorsun ve çizgini bozmadan işini ciddiye alıyorsun okumamak aptallık olur.
inan okudukça ümitleniyorum ve seviniyorum edebiyatımız adına, belki altına yazmıyorum ama o çok vaktimi alıyor üşengecim bu anlamda.
bazen de büyüleniyorum yazıp bu büyüyü dağıtmak istemiyorum.
yolun açık inan bir gün herkes tanıyacak seni ışık ışık yayılacaksın
hoşça kalasın Umut.
Umut Kaygısız
bir varmış
bir yokmuş
içimize vuran an, anlar, anların toplamı zaman
ertelediklerimizle yokuz birazdan
ardımızı katlettik
ardımıza bırakacak bir şeyimiz yok
ismimiz bile hatırlanmıyacak
(nil nel öyle birşeydi)
ardımıza bırakacak bir şeyimiz yok
bir şeyimiz var
o da yokluk
Tüm övgüleri hakediyorsun Umut
tebriklerimle
Umut Kaygısız
Bu şiir bu sayfaya yakışır:)
Ölümün sırrı
Ölümün sırrını sordum bir gence
Güldü de bu ani suale önce
Ölüm dedi, ölüm bir hiçtir bence
Gençliğimi yalnız aşk ile ördüm
Rast geldim ak saçlı bir ihtiyara
Lanetler ederdi bir eski yare
Sorunca ölümü dedi bir çare
Çünkü rüya gibi bir hayat sürdüm
Bu sırrı sormağa karar verdim ben
Hayatı hicranla dolu ölüden
Baktı boş gözlerle ayet okurken
Dedi ben hayatı ölümde gördüm
Nazım Hikmet
..
Yazınıza gelince her zamanki gibi kendine has, şahane..
Tebrikler , saygı ile
Umut Kaygısız
O qué
Çok teşekkürler , tekrar tebriklerimi bırakıyorum gün seçkisine :)
Bu sefer fenalık yok :)))
Büyüleniyor tutuluyorum bazı yazarların eserlerini okurken...
Kesinlikle Kutluyorum...
Umut Kaygısız
Öykü hüzünlü olsa da, kaleminizden dökülenleri beğenerek okudum.
Tebrik eder, saygılarımı sunarım.
Umut Kaygısız
Umut Kaygısız
Okurken hüzne boğuldum. Ölümün ne zaman nerede geleceğini bilemeyiz. Ne yaşa bakar ne başa...
İstemesekte bazı olaylar yaşanıyor.
Başlangıç noktası zorlukla yutulan lokmalar ve istenmeyen elde olmayan kötü yazı...
Çok duygulu bir yazı okudum sayfanızda , tebrikler.Sevgilerimle...
Umut Kaygısız
Yas tutmak her zaman herkes için kutsaldır bana göre ve şov devam etmez yaşlı gözleri silmenin maharet sayılıp alkışlandığı kentlerde bile. Ben ve bana ait ruhum o insanlarla birlikte yaşamıyor, o yüzden bir nebze olsun müsterihim. Bir köşeye çekilip mümkünse hiç konuşmamayı saygıdan değil düşünceden ibaret sayıyorum. Neden? Öyle çok, belirsiz ve tuhaf haller ki...
kesinlikle katılıyorum bu düşüncenize.
Çok güzel yazmışsınız gerçekten, elinize sağlık.
Umut Kaygısız
Uzun süre takılı kaldım, sayfanızda. Geleceği alınmış bir yaşamın ardından ne yazılır? Bilemedim. Daha doğrusu sizin anlatımınız üzerine daha ne yazılabilir? Söylenebilecek her söz, kaleminizden dökülmüş.
Bazı olayları, yaşamasak ve yazmasak diye düşündüm. Tecavüz, şiddet, ölüm, terör... Hayatın gerçeği değil, bunlar. İnsanların, insan olmayan yanlarının ürünü.
Saygılar, selamlar.
Umut Kaygısız
Teşekkürler, ilginiz çok mutlu etti.