Kutsal Sevgi
KUTSAL SEVGİ
AYHAN ŞAHİN
Bölüm 1
Sahne 1
(Sahne bir kafeterya olarak dizayn edilir. Arka sahnede bir tezgah arkasında yiyecek ve içecek reklamları, orta sahneye doğru masa ve sandalyeler, kenarda bir televizyon ve televizyonun önünde bir koltuk bulunmaktadır. Arka sol tarafta ise bir kitaplık içerisinde bir çok kitap durmaktadır. Sahnenin önünde bir genç elinde bir gazete okumaktadır. Arkada ise masada 3 kişi ikisi kız biri erkek kendi ararlında sohbet etmektedir. Kitaplığın önünde ise bir erkek kitapları karıştırmaktadır. Genel ortamda ise bir radyo olduğu anlaşılan müzik yayını yapılmaktadır. Daha sonra ise radyo yayını bir anonsla kesilir. )
(Anons) Sevgili öğrencilerimiz hafta sonu için yatılı izin almak isteyen öğrenciler müdüriyete izin kağıtları ile başvurmaları gerekmektedir.
(anons bittiğinde sahne önünde elinde gazete bulunan çocuk atılır.)
(Kerem) Bu saçmalıktan bir türlü vazgeçmediler her hafta sonu aynı terane izin kağıtlarınızı getirin. Sanki bir yere gidiyoruz.
(Sude) Sen gitmeye bilirsin ama diğerleri gidiyor canım…
(Kerem) Neden hemen konuyu bana bağladın benden bahsetmedim ki herkes artık öğrendi izin kağıtlarını getirmeleri gerektiğini. Bir de neye sinir oluyorum biliyor musun anonstan sonra müzik yayının açmayı unutuyorlar.
(zeki) (Masadan kalkarak) Kerem bugün gene agresifsin sıkılıyoruz.
(Kerem) Zaten her zaman benden sıkıldınız. Özellikle şu 3 kişilik minicik grubunuz var ya evet evet sizden bahsediyorum. Okulun sevilmeyen çocuğu kerem.
(Selin) eyvah gene tribe başladı.
(Melih) (Kitaptan kafasını kaldırarak) Sessizlik lütfen kitap okuyorum.
(Kerem) (Müzik yayını başlar) Hah sonunda aklılarına geldi. Hey küçük üçlü grup bana bakın bir.
(Sude) Ne var gene kerem ne var?
(Kerem) Bizim bu kitap kurdu gene rahtsız oldu.
(Zeki) Sadece omu işin yok hepimizin rahatını kaçırıyorsun.
(Kerem) Ne yani gitmemi mi istiyorsunuz siz?
(Selin) Gidersen hiç fena olmaz. Kafamız rahat olur en azından.
(Kerem) (Melihe yaklaşır.) Ne okuyorsun sen bakalım?
(Melih) Seni ilgilendirmez beni rahat bırak.
(Kerim) Hadi melih bir soru sordum sadece…
(Melih) Kutsal sevgi…
(Kerim) İlahi bir kitaba benziyor. Kutsal sevgi bııırrrr nasıl kaldırıyorsun böyle kitapları çok sıkıcı.
(Melih) Öncelikle senin kapasiten buna yetmez bu bir sonra hiçte sıkıcı değil buda iki…
(Kerim) Ne anlatıyor bu kitap?
(Zeki) Hayta kitap merakımı sardı birden?
(Kerem) Bir karışma ağabeycim ya merak ettim.
(Selin) Kesin dalga geçecek gene.
(Sude) Bence de.
(Melih) Kerem rahat bırak Allah aşkına beni, kitabımı okumak istiyorum.
(Kerem) Hadi bilader hadi ya ne anlatıyor.
(Melih) Peki anlatacağım ama yorum istemiyorum senden en son olanları unutmadım hala.
(Kerem) Sana bir şey olmadı ki kafam sarılı gezen bendim. Ama o cam sürahiyi kafama vurman çok yakışıksızdı. Öle bilirdim.
(Melih) Sonuçta yaşıyorsun değimli?
(Kerem) Buna yaşamak mı diyorsun olum sen ya… (Kahkaha Basar)
(Melih) Uzatma gerçekten öğrenmek istiyor musun ne anlattığını kitabın ?
(Kerem) Evet istiyorum ve can kulağı ile dinliyorum.
(Melih) Ana teması kitabın annelik kavramı üzerine bir annenin ve çocuğunun dramını anlatıyor. Ayrılıklar, özlemler ve bir çok şey işte bir sevginin nasıl kutsallaştığına kadar uzanan bir macera. Anne sevgisinin sonsuz bir uzaydan daha geniş olduğunu kavramaya ilk adımı attırıyor bu kitap.
(Kerem) Hadi canım sende…
(Melih) Böyle diyeceğini tahmin etmiştim.
(Kerem) Hiçbir sevgi o kadar büyüyemez bir pasaj oku bakayım oradan merak ettim bu sonsuz sevgiye nasıl ulaşılıyormuş.
(Melih) (Kitabı karıştırır ve bir yerde durur okumaya başlar.) Bir su damlası gibi aktı yüreğim ellerime ve sana uzatıyorum canımdan çok sevdiğim anneme, sen ki yıllarca bana kol kant gerdin, sen ki benim için her şeyi feda ettin, bir fidan gibi büyüttün beni, bense sadece sana bu ufacık yüreği uzata biliyorum hızlı hızlı atan ve sana olan sevgisi ile dolup taşan bu ufacık yüreğimi, bir su damlası akıyor elime. ağlama güzel annem ağlama senin bir damla gözünün yaşı benim dünyalarıma bedel, senin minicik üzüntün benim felaketime bedel ve güzel annem benim bu ufacık ellerim sana uzanıyor bu sonsuz sevgiye, bu ufacık yürek sadece senin için çarpıyor…
(Kerem) Yeter dayanamayacağım artık…
(Melih) (Kitabı sertçe kapatır.) Sendende bu beklenir ancak.
(Selin) Duygusuz herif ne olacak.
(Sude) Bence harika bir kitaba benziyor, kesin okumam lazım. Melih bitirince okuya bilir miyim?
(Melih) Kitap burada zaten ben bitirmek üzereyim istediğin zaman alıp okuya bilirsin.
(Kerem) Bence saçma sapan bir kitap. İçinde bin bir çeşit zırvalık dolu…
(Zeki) Hop Hop yavaş ol Kerem, çok hızlı geliyorsun sadece bir bölüm okunarak bir kitap hakkında yorum yapılmaz hele kitap annelerimizi anlatıyorsa kesinlikle sözlerine dikkat etmelisin.
(Kerem) Annelik heh çok komiksiniz. Öyle bir şey yok kardeşim, öyle bir sevgi yok, öyle bir yapı yok, yok oğlu yok işte uzatmayın.
(Selin) Var kardeşim ben annemi seviyorum oda beni seviyor ve ziyarete geleceği zamanı iple çekiyorum. Arkadaşlar bir şey söyleyin sizde…
(Sude) Benim anlamadığım bu öfkenin sebebi ne her şeye karşısın, her şeye öfkelisin, hiçbirimiz seninle ortak bir nokta bulamıyoruz.
(Kerem) İstemiyorum kardeşim ortak bir nokta beni anlamak istemiyorsunuz, beni yargılamak daha kolay geliyor size…
(Zeki) Şimdi saçmaladın…
(Kerem) Bak gene aynısını yaptın gene dinlemedin hemen karara vardın bu sebepten hep size karşı oluyorum.
(Melih) Tamam bize karşı olmanı anladık ama bu kitaba ve anlattıklarına neden karşısın.
(Kerem) Benim düşüncemde dünyada her insan yalnızdır ve yalnız ölecektir. Geri kalan her sistem ve yapı tamamen uydurmadır ve ticari bir olaya bağlanmaktadır. Sevgi dediğiniz şey acı çektirmekten başka bir şey değildir. Yani böyle bir şey yoktur aşk, sevgi, anne sevgisi ki özellikle bu kesinlikle yoktur.
(Zeki) Bu sefer çok oldun kerem. Bu kadar şeyine katlandım ama buna katlanamayacağım seni kınıyorum.
(Kerem) Ne halin varsa gör katlanamıyorsan kapı orada defol.
(Zeki) Bana bak sözlerine dikkat et tepelerim seni.
(Kerem) Konuşma tepeleyeceksen gel tepele bakalım gücün yetiyorsa.
(Zeki) (Zeki yerinden kalkar sinirlidir. Diğer oyuncular onu engellerler) Allah’ın Belası herif…(Zeki sinirle çıkar kafeteryadan)
(Kerem) Busun işte sen anca kaç…
(Sude) Ne istediğini bilmiyorsun kerem sen.
(Selin) Bence de.
(Kerem) Ben ne istediğimi çok iyi biliyorum da sizin bana karşı duracak cesaretiniz yok kızım.
(Melih) Yanlış bir yaklaşım tarzı burada hepimiz arkadaşız ve bir birimizi kırmamamız gerekiyor.
(Kerem) Anlamıyorsunuz kardeşim beni anlamıyorsunuz.
(Selin) Neden öyle söylüyorsun ki neden anlamayalım seni?
(Kerem) Savunduğum şeylere karşı çıkmanızdan belli anlamadığınız.
(Selin) Annelik sevgisini inkar eden birine nasıl hak vermemizi bekliyorsun?
(Sude) Beklide o sevgiyi tatmadığı içindir.
(Kerem) Sakın bu konuya girme…
(Melih) Hangi konu bu?
(Sude) Kerim yetimhanede büyüdü ve …
(Kerem) Bu konun ne alakası var şimdi?
(Sude) Çok alakası var yaşmadığın bir şeyi kabullenmemem gayet normal kerem.
(Kerem) (Melih kitabı rafa koyar ve sahneden çıkar) Sen bunu her zaman yapıyorsun ama geçmişimle düşüncelerimi karşılaştırmandan hiç hoşlanmıyorum.
(Selin) Sana yardım etmeye çalışıyor. Bence.
(Kerem) İnanmak istiyorum ama bu zamana kadar hep yalnız hareket ettim ben bir yardımcıya hazır değimlim bence .
(Sude) Sen gerçekten duygusuz herifin tekisin.(Sinirle sahneyi terek eder.)
(Selin) Kerem neden etrafından insanları böyle uzaklaştırıyorsun? Neden herkese katıyorsun kapılarını?
(Kerem) (Sakinleşmiş ve Selinin yanına oturmuştur.) Uzun zamandır bu şekilde bir yaşam seçtim. Beklide seçmeye mecbur bırakıldım. Daha bebekken hayat benden sevgiyi alacağını ve yerine bir şey koymayacağının sinyalini vermiş. Bu zamana kadar tek dostum bu soğuk duvarlar oldu. Hiçbir zaman sıcak bir el uzanmadı bana ve her zaman kendimle konuştum yalnızlığımda. Anne nedir baba nedir bilmedim. Öğretmenler aldı bunların yerini ama onların gözünde de sadece bir iştim. Ve o iş artık büyüdü. Bana kızıyorsunuz ama bu anlattığınız sevgiler var olsaydı en azından bir tanesini yaşamam gerekmez miydi? Sorarım sana özellikle anne sevgisi kutsal diyorsunuz ama neden beni bıraktı gitti. Bu soruya bir cevap veremiyorsunuz bu kadar derin bir sevgi duyan insan çocuğunu nasıl bırakır gider. Söylesene. Oysaki bende sizin gibi büyüye bilirdim, duvarlarla değil insanlarla çevrili olabilirdi hayatım. Ama olmadı işte şimdi o duvarların yerini almaya çalışıyorsunuz ama olmuyor, duvarlar gibi sesiz değilsiniz hep bir şeyler istiyor ve bekliyorsunuz. Oysaki ben sessizliğe ve yalnızlığa alışmış bir insanım.
(Selin) Bu kadar dolu olduğunu bilmiyordum.
(Kerem) Kimse bilmiyor zaten. Yetim olduğum gerçeği insanlarda bir acıma hissi uyandırıyor sadece oysa ben acınacak biri değilim. Sude de tesadüfen öğrendi bu durumu. Ama saklamasını bilmiyor işte.
(Selin) Peki ailene ne oldu?
(Kerem) Yıllarca bu soruyu bende sordum. Ama sonuç yok kimse bilmiyor, sadece kapının önüne bırakılan bir bebeğim ben ismimi bile yurt müdiresi koymuş benim. Sonrada kalkıp bana sevgiden bahsediyorsunuz, yok kardeşim yok deyince de Zeki bey gibi sinirlenip gidiyorsunuz.
(Selin) Ben gitmedim bak seni anlamaya çalışıyorum, beklide içimden sana hak vermek geliyor, seni desteklemek. Ama sende bizi anlamaya çalış.
(Kerem) (Kitaplığa yürü kitabı eline alır.) Selin bak şu yüz sayfalık kitapla anlatıldığı sanılan bir sevgiye karşıyım ben, eğer varsa böyle büyük bir sevgi bu kadar basit bir şekilde anlatılmaması lazım. Mesela anneler günü var senede bir gün saçmalığın daniskası. Madem kutsal analarınız neden bir günü onlara ithaf ediyorsunuz, neden bir hafta değil ya da bir ay değil de bir gün. İşte sizin sorununuz bu sadece yüzeysel yaşamayı seviyorsunuz. Sevgileriniz bile yüzeysel ve içten değil sadece laf olsun diye söylemeyi tercih ettiğiniz bir laf sevgi.
(Selin) Seninle baş etmek ve anlamak gerçekten zor kerem.
(Kerem) Sendemi gideceksin yoksa…
(Selin) Hayır canım sadece biraz serzenişte bulundum o kadar.
(Kerem) Bakalım başka neler söylemiş bu kitap. Ha evlat anlatıyor. Anne çok yoruldum ben büyümekten, tutsana elimden minicik bak hala ellerim, anneciğim yoruldum insanlardan… oysaki ilk sana açtım ben gözlerimi, ilk senin gözlerinin ışıltısını gördüm, ilk sana bağlandım ilk senin elini tuttum, ilk seninle konuştum… dur söyleme anne haklısın sen de; ben ilk senin ellerini bırakmıştım, yürümeye çalışırken… ilk seni terk etmiştim değimli? Tamam tamam anneciğim haklısın, ne kadar kızarsan kız bana ama ilkleri sende öğrendim. İnsan olmayı ekmeği ikiye bölmeyi, okula gitmeyi yemek yapmayı, senin attığın tokatla öğrenmiştim ağlamayı, haklısın… ama bak oğlun dara düşmüş bak şimdi soluk soluğa sana geliyor, severken başka bir kızı, seni arıyor gözleri, buradan da anlaşılmıyor mu anne oğlun seni çok seviyor…
(Selin) (Duygulanmıştır. Ağlamaklı) Çok güzel…
(Kerem) Evet çok güzel.
(Selin) Bak senide etkiledi bu kitap. (Melih sahneye dönmüştür.)
(Kerem) Ama hala eksik bir şeyler var.
(Melih) Kitabımı alabilir miyim?
(Kerem) Senden özür diliyorum.
(Melih) Sebep?
(Kerem) Bu kitabı sanırım fazla küçümsedim.
(Melih) Bir kitabı sayfa sayısıyla değil içindeki değerlerle tartmaya başladın mı gerçek değerini anlamayı öğreneceksin.
(Kerem) Onu yapabilecek kadar kitap okumuyorum maalesef.
(Melih) Al bu kitapla başla o zaman. Oku tartışalım üzerinde…
(Sude) (Sahneye girerken) İnanamıyorum arkadaşlar hafta sonu izin mi iptal etmişler.
(Selin) Açıklama yaptılar mı peki?
(Sude) Hayır hiçbir şey söylemediler. Çok üzüldüm eve gidemeyeceğim
(Kerem) Alışırsın zamanla. Ben yıllardır gitmiyorum bak.
(Melih) İstersen müdüriyetle konuşalım.
(Kerem) Fayda etmez.
(Selin) Kerem haklı ama iptal edilmesinin bir sebebi olmalı.
(Sude) Bir etkinlik olacak kesinlikle.
(Zeki) (Sahneye girer.) Arkadaşlar haberler var.
(Sude) Evet işte sebebi çıkıyor ortaya.
(Zeki) Hafta sonu bir ziyaret yapacakmışız.
(Selin) NE ziyareti?
(Zeki) O konuda bilgi vermediler.
(Kerem) Allah size kolaylık versin.
(Selin) Sende gelirsin.
(Kerem) Sanmam.
(Zeki) Aman gelmesin zaten.
(Kerem) Kızgın mısın hala bana?
(Zeki) evet…
(Kerem) Özür dilerim aşırıya kaçtım biraz.
(Melih) Uzatmanın alemi yok zeki bak özürde diledi.
(Zeki) Ben sana ne kadar kızsam da sen benim yol arkadaşımsın. Unuturum.
(Kerem) Arkadaşım benim.
Sahne 2
(Sahne kararır. Oyuncular sahneyi terk ederler. Sahneye bir yatak konulur. Kerem yatakta yatmaktadır. Rüya görmektedir. Işıklar açılır.)
(Kerem) Hayır, hayır bekle… (Uyanır.)
(Sahnede gezinmeye başlar şakındır. Elinde kutsal sevgi kitabı bulunmaktadır. Sanki rüya devam ediyordur. Sahnenin diğer tarafından kadın oyuncu girer. Yüzü yoktur. Kereme doğru yaklaşır ve elini uzatır.)
(Kerem) Sen yoksa…
(Anne) Canım oğlum…
(Kerem) Hayır kabul etmiyorum. Sus başka bir şey söyleme.
(Anne) Kerem oğlum seni ne kadar çok özlediğimi biliyor musun?
(Kerem) Özlesen bırakıp gitmezdin. Sevsen bu hale getirmezdin beni. Senden nefret ediyorum neden yaptın bunu bana suçum neydi benim?
(Anne) Canım oğlum…
(Kerem) Cevap versene neden, bunca yıl neden yalnız bıraktın beni. Ben seni rüyalarımda bile hatırlayamazken, annem diye sana sarılamazken, o kokunu, saçlarını hissedemezken, sen nerdeydin. Hiç mi özlemedin hiç mi merak etmedin cevap ver bana?
(Anne) Canım oğlum…
(Kerem) (Bağırmaktadır.) Biliyorum yoksun sen, biliyorum verecek bir cevabın yok, biliyorum kahrolası beni sevmedin. Ama sana inan sarılmak isterdim inan annem diye bilmek isterdim.
(Anne) Canım oğlum…
(Kerem) (Biraz sakinleşmiştir.) Sen beni sevmedin anne sen beni terk ettin, ama inan ben seni hep sevdim, her gece senin yüzünü hayal etim, yalnız ve soğuk duvarlarda hep seni aradım. Annem diyerek sana koşmak ve sarılmak istedim. Sen beni terk ettin anne ama ben seni hiçbir zaman terk etmedim, isyanımı maruz gör anne keşke yanımda olabilseydin.
(Anne) Canım oğlum…
(Kerem) Canım annem benim rüyalarımda dahi seni görmek yetiyor bana canım oğlum deyişini duymak için yatıyorum her gece yatağa, sen geleceksin ve canım oğlum diyeceksin diye bana, şimdi kim bilir neredesin beklide yaşamıyorsun beklide korkuyorum anne. Seni özlemek kadar acı ve seni bulamamak kadar çaresiz bir duygu yoktur. Her gün bu lanetle yaşmak kadar bir zulümde yoktur. Arkadaşlarım bile bende kaçar oldu. İnanmıyorsun sen diyorlar bu sevgiye inanmıyorsun. (Tekrar bağırmaya başlar) Duyun beni siz benim kadar yaşaya bilir misiniz bu sevgiyi olmayan bir anneye duyulan sevgiyi. Siz sadece olana inanmak istiyorsunuz duyun beni ve görün ben bu sevginin kutsallığına sizlerden çok inanıyorum. (sakinleşir) artık anlayın beni, ben annemi istiyorum.
(Anne) Canım oğlum.
(Kerem) (Kitabı havaya kaldırır.) bu kitap gibi yüzlercesini yaza bilirim, hiç görmeden binlerce resim çizebilirim. Artık saklanmayacağım bu duvarların içine, artık saklamayacağım, yüzümdeki maskeyi taşıyamıyorum herkese haykırmak onlara da anlatmak istiyorum bu kutsal sevgiyi ve gücünü.
(Anne) Canım oğlum…
(Kerem) Ve sizler anneleriniz yanınızdayken onlara sahip çıkmayan sizler unutmayın bu sevgi hepiniz yutacaktır. Ben artık inanıyorum, ben artık yaşıyorum ve rüyalarımda bile anneme ulaşa bilmek için çabalıyorum.
(Anne) Canım oğlum…
(Kerem) Ama tek şikayetim var anne biliyor musun keşke yüzünü bir kerecik de olsa görebilsem, bir kerecik o güzel saçlarına dokuna bilsem ve sana hiç ayrılmayacak mış gibi sarıla bilsem. İçimdeki bu boşlukla yaşmak ne kadar zor olsa da kutsal olan sevgimi büyütmeye devam edeceğim anne, bu kitabı okuyacağım, bu duvarları yıkacağım yalnızlığımı içme gömüp yaşmaya devam edeceğim. Her gece seninle konuşmak için rüyalarımı bekleyeceğim. (Anne yavaş yavaş sahneyi terk eder. Kerem kitabı açar ve okumaya başlar.) Karanlıklar kaplıyor her yanımı, soğuk ve titriyorum, kaybolmuş bir ruhun esirinde bedenim isyan ediyor. Haykırmak istiyor ve susuyorum, Kendi düşüncelerime dalıyorum. Elimdeki bardağı hafice yan yatırıp düşüncelerimi içine doldurmak istiyorum. “Küçük damlalar değiyor elime. Kulağımdaki melodi, koltuğumda öylece duruyorum. Bardaktan sızan damlalar elime değiyor. Hafifçe bardağı yan yatırıyorum. Gözlerimdeki eski anıların kırıntılarında yaşayan bir zavallı gibi her şeyi yeniden arzulamak ve yeniden yaşamak istiyorum. Kapıya doğru bakmak beklide kaçmak istiyorum…
Oysaki sadece bakmakla yetinmek zorundayım. Kaçamam uzaklaşamam, yada her ne ise. Artık düşünmek istemiyorum. Yaşamak bile ağır geliyor. Ama yaşamak … Nefes alışlar duygular titreşimler, belki hiç hatırlanmayacak küçük ayrıntılar, sevinç ve duygular. Kafam inatla çınlamaya devam ediyor. Oysaki ben yokum. Bu çınlamalar yok, ben ve bu alem yok. Yaşamıyorum. kafam hala inatla çınlamaya devam ediyor. Kalkmak istemiyorum. Gözlerim kararıyor bulanık bir camda yaşayan bir görüntünün arkasında bekleyen bir çocuk gibi anlamaya çalışıyorum. Bir ses. Bardaktan gelen ince kırıkların derin feryadı. Kafam hala çınlıyor. Bakmakla bakmamak arsında karasız düşünlerdeyim. Karartırlar hala gözümde. Bardağım ise kendi bütünlüğünün dışında parçalarında yaşıyor. Islaklık ise ayağımda. Anlamam zaman almıyor, varsayımlardan sıyrılmam ve gerçeği görmem irkilmeme sebep oluyor. Belki çok uzakta beklide çok yakında ama hissediyorum hemen yanı başımda. Kokusunu alıyorum, onu yaşıyorum ve hissediyorum. Sanki bir bağ var aramızda, sanki birlikteyiz. Bir kez daha bu kutsal sevgiye şahit oluyorum, beni aydınlığa taşıyan o mucizevi kalbe ve bana dokunan, koklayan nerede olursa olsun yanımda olan annem iyi ki varsın. (Kitabı kapatır.) neredesin benim güzel annem.(Yatağına gider ve ışıklar kararır.)
Birinci bölüm sonu.
Bölüm 2
Sahne 1
(Sahne dekoru aynıdır. Fakat birinci bölümdeki oyuncular yaşlanmışlardır. Ve kafeteryanın çeşitli bölümlerinde oturmaktadırlar. Anne ise daha derinde yalnız başına oturmuştur. Kerem ise sahnede değildir.)
(Zeki) Gene gazeteye dalmışsın.
(Melih) Akşam haberleri izlemedim.
(Zeki) He he pek farklı bir şey yoktu.
(Melih) Yılların verdiği bir alışkanlık.
(Sude) (Öksürerek) bu hastalık beni mahvediyor.
(Selin) Doktorun ne söyledi geçen randevunda?
(Sude) O faydası olmayan ilacı gene verdi illaki içeceksin diyor. İçtikçe de daha kötü oluyorum. İçmeyince de kötü oluyorum ne yapacağımı şaşırdım.
(Melih) Bizde hastayız bu kadar yaşlı olup da sağlıklı olmamızı beklemiyorsun değil mi?
(Zeki) Ben hasta değilim turp gibiyim ama…
(Sude) (öksürerek) Güldürme beni rahtsızım.
(Selin) Hep kendinizi düşünüyorsunuz şu zavallı gibi olsanız ne olacak.
(Zeki) Bende çok üzülüyorum onun bu haline.
(Melih) Kafayı sıyırmış zavallıcık.
(Sude) (öksürerek) Evlat acısı bu kolay değil.
(Selin) Hikayesini tam olarak bilen var mı aranızda?
(Anne) (Derinden ve yakınırcasına) Canım oğlum.
(Zeki) Ben biliyorum torunun arkadaşı burada çalışıyor ondan öğrendim.
(Melih) Anlatacaksın değimli.
(Zeki) Şimdi bu zavallıcık erken yaşta evlenmiş. Evlendiği adam çok zengin bir iş adamıymış.
(Sude) (Öksürür)
(Zeki) sonra bunun çocuğu olacağı haberini alıyorlar.
(Melih) Sonra?
(Zeki) Sonra işte kocası trafik kazası geçiriyor ve ölüyor. Bundan sonra ise işler ters gitmeye başlıyor. Çok fakirleşiyor bu kadıncağız. Kayınpederi de sahip çıkmıyor bunlara, annesi babası zaten yokmuş garibin. Kalıyor ortada.
(Selin) Vah vah. Zavallıcık.
(Zeki) Aç susuz günler geçiriyor. Tabi bu arda masum yavruda doğuyor. Kendi aç kalmasına dayana bilmişte o bebenin aç kalması onu çok yıpratıyormuş.
(Sude) Peki, sonra…
(Zeki) Sonrasında işte bebeği bir yurdun kapısına bırakmış. Sonrada birkaç yıl sonra buraya sığınmış o gün bu gündür bu halde.
(Melih) Bebek ne olmuş peki?
(Zeki) Buraya yerleşince o yurda gitmiş tekrar bebeği için ama bulamamış izini sonrasını biliyorsunuz işte kafayı yemiş bir halde oturuyor. Orada.
(Selin) Yazık ya çok çekmiş garibim.
(Zeki) Bu gene iyi halleri bazı zamanlarda kontrolü çok zor oluyormuş kendini kaybediyormuş.
(Anne) Canım oğlum.
(Sude) Hele bazen ziyarete gelen öğrencileri görünce çok kötü oluyor. Geçen gün gelen çocukların yanında kalamadı. Terek etti burayı.
(Zeki) Artık umudunu da yitirmiş gibi duruyor oğlunu göremeyeceğini anlayınca salmış iyice kendini.
(Selin) (Yerinden kalkar anneye doğru yavaş adımlarla yaklaşır.) Kardeş nasılsın?
(Anne) Canım oğlum…
(Selin) Sana diyorum hu iyi misin adın ne senin?
(Anne) Oğlumu mu getirdin yoksa bana?
(Selin) Hayır kızım hayırda…
(Anne) Rahat bırak beni. Defol git başımdan(Bağırmaya başlar) dokunma bana oğlumu getir, sen kimsin ne istiyorsun, rahat bırak beni, defoool. (Hasta bakıcılar gelir ve anneyi sahne dışına alırlar.)
(Selin) Vah zavallıcık vah.
(Zeki) Sende de iyi cesaret var hani.
(Selin) Ne yapabilir ki bana zaten son vadelerimi yaşıyorum.
(Sude) Neden yaptın yanına neden gittin?
(Selin) Belki hani dedim aramıza karışır ve bir nevi unutur yaşadıklarını.
(Zeki) Unutamaz ana yüreği bu unutamaz, bilakis acısını daha fazla arttırdın, her yanına geleni oğlunu getirdiğini sanıyor. Her seferinde hüsran tabi ve acısı katlanarak büyüyor.
(Sude) Siz kendinize bakın oğullarınız ziyaretinize gelmeyince nasıl durgunlaşıyor ve hüzünleniyorsunuz ve onları büyütmüş olmanıza rağmen. Oysaki o kadın yavrusunu hiç kucaklayamamış. Hiç bağrına basamamış.
(Selin) Evet doğru söylüyorsun. Burada terk edilmiş hissedilmek kadar fena bir şey yok.
(Zeki) Uzun yaşamanın sonu bu işte oğlumu kaybettim elimde sadece torunlarım kaldı onlarda ne zaman gelirlerse artık onlara bakıp oğlumu hatırlamak, onlarda evladımı görmek istiyorum.
(Melih) İçimi daralttınız ben gidip yatacağım biraz.(Yavaş yavaş sahneyi terek eder.)
(Zeki) Domino oynayacaktık ne oldu?
(Sude) Üzüldü sanırım biraz.
(Selin) size her zaman söylüyorum bu konuları açmayın diye.
(Zeki) Gençler gelecekti bu hafta.
(Sude) Gelirler daha hafta sonu olsun bir.
(Selin) Onlarda olmasa ne yapacağız bilmiyorum yalnızlıktan ve sıkıntıdan ölüp gideriz her halde.
(Zeki) (Yumuşak bir kahkaha atar) kazık çakmayı düşünüyorsun galiba dünyaya.
(Selin) Uğraşmasan olmaz değimli benimle kazığı dünyaya değil de senin kafana vurmayı isterdim.
(Zeki) Seni yaşlı tonton kızma kızma şaka yaptım.
(sude) (Öksürerek) gelecekler içinde doktor olur umarım hiç olmazsa sırtımı dinler.
(Selin) Gelenler öğrenci doktor yoktur aralarında.
(Zeki) Onun için fark etmez sırtını dinlesinler yeter ona iyileştim sanıyor iyice bunamaya başladı.
(Sude) Bunak sensin tamamı ben daha gencim.
(Zeki) (basar kahkahayı) Gençmiş 90 yaşına geldin neredeyse neren genç senin?
(sude) Ruhum genç daha ama.
(Selin) Helal sana.
(Sude) Bununla anca ben baş edebilirim. İşi gücü yok bizimle uğraşıyor. Domino arkadaşı gitti ya eğlence arıyor kendine.
(Zeki) Tamam yaw gidiyorum işte nerede bu domino taşları melihe bir göstereyim gününü. Nerede bu taşlar yaw.
(Selin) Bide bize bunak diyor. Kendini görmüyor hiç. (Kadınlar kendi aralarında kıkırdarlar. Zeki kitaplıkta domino taşlarını bulur.)
(Zeki) Ha keratalar demek buradaydınız sizi gidiler sizi. Sizde gülmeyin artık buldum işte gidiyorum rahat rahat dedikodu yaparsınız artık. (Zeki sahneyi terek eder.)
(Selin) Git bakalım arkadaşın uyumuştur. Kimle oynayacaksan.
(Sude) Bu kadına gerçekten acıyorum ben zavallıcığa.
(Selin) Biliyor musun bazı geceler kendi kendine konuşuyormuş.
(Sude) Ana yüreği ne yapsın yanıyor devamlı.
(Selin) Ben olsam ölürdüm yaşayamazdım valla.
(Sude) Bak geliyor sakinleşmiş.(Anne sahneye girer yüzü önde sakinleşmiştir. Her zamanki yerine oturur.)
(Selin) Kızım iyi misin?
(Sude) Cevap vermeyecek.
(Selin) Yavrum nasılsın diyorum iyi misin?
(Anne) (Yüksek ses tonunda) Neden soruyorsun?
(Selin) Üzülüyoruz senin için ondan soruyorum.,
(Anne) Benim için üzüleceğine kendin için üzül.
(Selin) Ne diyorsun kızım sen?
(Anne) Burada yalnız başına bir sefil olarak öleceksin. Beni düşüneceğine kendine bak. Yanındaki arkadaşınla daha kaç gün konuşacaksın belli değil.
(Sude) Ayıp kızım ayıp biz senin iyi…
(Anne) Sizden gelecek iyilik gelmesin istemiyorum. Tek istediğim beni rahat bırakmanız. Ama olmaz değimli siz yaşlı bunaklar ilada her şeye kafanızı sokacaksınız değimli beni hiçbir zaman yalnız bırakmayacaksınız. Ama rahatım nasılsa yakında tek tek gideceksiniz. Ve yalnızlığımla mutlu olarak yaşayacağım.
(Selin) Kızım böyle konuşma üzüyorsun bizi.
(Anne) Kaç yıldır hep siz beni üzdünüz hep hırıl hırıl konuştunuz. Hiç bitmeyen şikayetler de bulundunuz. Oğlumla beni baş başa bırakmadınız. Ama artık yeter defolup gideceksiniz.(Bağırmaya başlar) hepiniz beni yalnız bırakacaksınız.(Yaşlılar kafa sallayarak sahneyi terek ederler annenin umurunda değildir bağırmaya devam etmektedir.) oğlum yanımda olacak, onu hissedeceğim onu yaşayacağım. Hiç biriniz buna engel olmayacaksınız. Canım oğlum benim.(Ağlamaya başlar. Ve hasta bakıcılar gelip anneyi dışarı çıkarırlar.)
Sahne 2
(Sahne Aynı dekorda bulunmaktadır. Sadece bir yatak eklenmiştir. Yatakta anne yatmaktadır. Yavaşça yerinden kalkar.)
(Anne) Oğlum geldin mi yoksa? (etrafa bakınır ama kimseyi bulamaz.) bu akşamda beni yalnız bırakıyorsun demek. Oysa tüm gün bunu bekledim seni görmek için saatleri saydım. Ama sen gelmiyorsun. Yoksa beni sevmiyor musun? Ama sende haklınsın neden sevesin ki seni bu kirli dünyada yalnız bırakarak en büyük kötülüğü sana ben yaptım. Oysa ki bir anne canından çok sevdiği yavrusuna bunu yapabilir mi? Biliyorum ben iyi bir anne değilim. Biliyorum seni hak etmiyorum ama en azından seni göre bilsem en azından kokunu alabilsem o bile yeter bana. (etrafta tekrar aranmaya başlar) ama gelmiyorsun ve biliyorum gelmeyeceksin. Bu acı içimde taşınmaz bir hal aldı oğlum, kendimi affedemiyorum. Kendime kızıyorum. Senin bana kızdığın gibi, kızgınlığınla gelmediğin gibi, sen beni affetmeyeceksin ben kendimi affedemezken senin beni affetmeni nasıl beklerim. Canım oğlum. Senin büyüdüğünü görmek, ilk kez küçük gülücük attığında dünyaya seninle gülmek, ilk adımlarında elinden tutup sana yol göstermek, ilk defa anne dediğinde doyasıya sarılmak ve bu hayatı seninle büyüte bilmek için her şeyimi vere bilirdim canım oğlum.(Sahneye kerem girer. Yüzü yoktur. Annenin etrafında dolaşmaya başlar. ) Oğlum geldin demek. Bu zavallı kadını yüz üstü bırakmadın. Bu acı çeken yüreği avuçlarına alarak acısını hafifletin.
(Kerem) Canım Annem.
(Anne) Garip değil mi oğlum seni bu kadar severken, yanında olmamak. Rüyalarımda yaşarken gerçekler içinde ölmek, sana sarılmak varken, yüzünü bile hatırlamamak. Ben asla affedilecek bir insan değilim. Sendende zaten beni affetmeni beklemiyorum. Yıllarca arasam da seni hatamı telafi edemeyeceğim. Ve sensiz bir hayatı devam ettirmek zorunda kalacağım. Kim bilir kaç yıl daha böyle bir hapishanede duvarların içinde yaşayacağım. (Sahneye diğer yaşlılarda girer. Sahnede annenin etrafında yarım ay oluştururlar. Kerem ise yaşlıların arasında dolaşır arda annenin yanına gelir. Tekrar uzaklaşır.) Sizler burada mı beni rahat bırakmıyorsunuz.
(Zeki) Suç senin?
(anne) Biliyorum suç benim, biliyorum hata benim.
(Selin) Affetmeyecek.
(Anne) Ben olsam bende affetmezdim. Ben olsam bende yüzüne haykırırdım nasıl annesin diye.
(Melih) Sevmedin onu.
(Anne) Hayır bu bir yalan sevdim hem de çok sevdim. (Çırpınarak diğer yaşlılara anlatmaya çalışır en son kereme yaslanır.) o minicik elleri hala aklımda, o mis gibi kokusu hala burnumda, kömür gibi gözleri, gözlerimden hiç çıkmadı. Hayır ben onu çok sevdim. Size diyorum inanın bana onu çok sevdim. Ben kötü bir anne değilim. Çaresizdim yapabileceğim bir şey yoktu. Onun ölmesinin göze almazdım ben anneyim. Her şey den çok onun hayatı önemliydi. Size diyorum ben onu çok sevdim. Anlayın beni. Sen oğlum sende anla beni, sana olan sevgimi anlatamam o kadar büyük ve geniş ki anlatmaya kalksam sayfalar dolusu kitaplar yaza bilirim. Binlerce resim çizebilirim.
(Sude) O nu terk ettin.
(Anne) Mecburdum diyorum size mecburdum. Şimdi büyümüş delikanlı olmuştur yavrum. Arkadaşları vardır, öğretmenleri, eminim ki dersleri de çok iyidir. Beklide kız arkadaşı da vardır. Size diyorum oğlum büyümüştür. Ben onu çok sevdim diyorum inanın bana ben onu çok sevdim. Oğlum sen bana inan bari seni çok sevdim.
(Kerem) Canım annem.
(Anne) Her gün kapıyı beklemek nasıl bir duygu biliyor musunuz? Sanki içeriden girecekmiş gibi beklemek, hiç gelmeyeceğini bildiğin halde her gün kapıyı beklemek. Sizler beni anlayamazsınız sizler ön yargılı ve zalimsiniz. Tıpkı bu dünya gibi zalim ve acımasızsınız. Ama size söylüyorum ölene kadar her gün o kapıda olacak gözüm ve bir gün oğlum o kapıdan içeri girecek, ona sarılacağım sizlere inat ona sarılacağım. Ve o zaman yaşamam için bir sebep kalmamış olacak tek dileğim oğlumdan seni affettim anne dediğini duymak.
(Kerem) Canım annem. (Diğer oyuncular yavaş yavaş sahneyi terk ederler.)
(Anne) Gidin artık sizleri istemiyorum gidin ve oğlumla baş başa bırakın beni. En azından burada kirletmeyin dünyamı, burası sadece benim ve oğlumun yeri, burası sadece ona sevgimi haykıra bildim bir yer. Burada size yer yok, burası benim dünyam. Sadece benim dünyam. Acılarım benim, sevgilerim benim, hatalarım benim, pişmanlıklar, haykırışlar, yakarışlar burada, öfke, kin, zalimler ve ben buradayım. Aciz bir şekilde burada oturuyorum dört duvara hapis olmuş bir insan olarak. Oğlum gel artık kurtar beni bu hapishaneden, gel artık kurtar beni bu vicdan azabından ve gel artık kurtar beni evlat özleminden. Ama nasıl geleceksin nasıl bileceksin. Hiçbir iz yok hiçbir ipi ucu yok. Ben bile yıllarca seni ardım ama bulamadım sen nasıl bulacaksın ki beni. (Kerem sahneyi terek eder yavaş yavaş.) Sende git oğlum sen de git. Ben zaten yıllardır yalnızlığa alıştım. Ama yarın gene gel oğlum bir nebzede olsa seni görmek rahatlatıyor beni. Yarın gene gel. Yarın gene canım anneciğim de, yarın gene sev beni oğlum. Çünkü ben seni her zaman seveceğim. Canım oğlum. (Yavaşça kalkar ve yatağına doğru gider.)
Sahne 3
(Sahne aynı dekordur. Yatak yoktur sadece. Diğer oyuncular etrafta dağınık bir şekilde bir şeylerle uğraşmaktadırlar. Anne ise her zaman ki yerinde kapıya bakar şekilde oturmaktadır.)
(Zeki) Akşam gene kriz geçirmiş.
(Selin) Çok mu kötüymüş?
(Zeki) Devamlı bağırmış duymadınız mı sizler?
(Melih) Ben ilaç alıyorum biliyorsunuz duymadım.
(Sude) Ne yapmışlar peki?
(Zeki) Sakinleştirici vermişler ancak öyle uya bilmiş zavallıcık.
(Selin) Çok bitkin duruyor zaten. Çok üzülüyorum onun için.
(Sude) Elimizden ne gelebilir ki?
(Melih) yanına da yaklaştırmıyor. İzin verse en azından anlatır rahtlar.
(Zeki) Belki de istemiyordur. Beklide kendini cezalandırıyordur. Yaptığı hatayı bu şekilde telafi etmeye çalışıyordur.
(Selin) Hata demen hiç hoş olmadı. Mecbur kalmış diye anlatan sen değimliydin ?
(Zeki) Öylede gende yapmamsı gerekiyordu.
(Melih) O durumda olmadan bir karar vermek zor.
(Sude) Bence haklısın zaman ve şartlar insanları istemediği şeyler yapmaya zorlaya bilir.
(Zeki) Bence gende mücadele etmeliydi bırakmamalıydı. Her zorlukta Salı versek hayatı sonuçları çok feci şeyler doğurmaz mı?
(Selin) Ha başladık gene bitmez tükenmez meşhur konularından bir tanesine.
(Melih) Kafam kazan gibi benimde yatak rahat uyutmuyor beni o sebepten katılamayacağım bu tartışmaya.
(Zeki) NE yapalım vakit başka türlü geçmiyor. (Selin yerinden kalkar annenin yanına yaklaşır.)
(Selin) Bak kızım çok şey yaşadın biliyorum, sana da hak veriyorum, yaşadığın şeyler inan çoğu insanın kaldıracağı şeyler değil, ama sende en azından anlatsan biraz rahatlamaz mısın? Bak ben seni her zaman dinleye bilirim ve senin yanındayım iyi olmanı istiyorum. Bir kere olsun yüzünde bir tebessüm görmek istiyorum.
(Zeki) Boşuna uğraşıyorsun seni duymuyor bile.
(Selin) Sen karışma bakayım. Ben onu bırakmayacağım karanlığın içinde.
(Melih) İyice bunadı.
(Sude) Kapa çeneni.
(Selin) Hadi güzel kızım gel bizimle otur biraz sohbet et içini dök rahatlayacaksın bana güven.
(Zeki) Bırak şunu delirteceksin gene.
(Selin) Hala konuşuyorsun. Biraz yardımcı olsan olmaz değil mi?
(Zeki) Boşa çaba harcıyorsun. Ondan ümidi kes artık.
(Selin) Hayır kesmeyeceğim işte ona bir şekilde yardım edeceğim. Hadi güzel kızım bir şey söyle
(Anne) Defol!
(Zeki) (Kahkaha basar.) İşte sonuç ortada sen daha çabala.
(Sude) Siz gidip domino oynayın sana.
(Melih) Başım ağrıyor diyorum sen dominodan bahsediyorsun.
(Selin) Kovma beni sadece yardım etmek istiyorum.
(Anne) Yardım mı etmek istiyorsun oğlumu bul bana…
(Selin) Ama bu imkan…
(Anne) Defol o zaman rahat bırak beni.
(Selin) Peki kızım sen bilirsin ama istediğin zaman ben buradayım.
(Zeki) Neden beni dinlemezsin ki?
(Selin) Olsun ne kaybettim sonuçta.
(Melih) Zaman…
(Zeki) Hem de hakaret işittin.
(Selin) En azından ben görevimi yaptım sizin gibi boş verici bir yapıya sahip değilim. Ne yapayım bu benim hatam mı?
(Sude) (Öksürerek) Bende hastayım ama benimle hiç ilgilenmiyorsun. Boş veriyorsun.
(Selin) Sen hastalık hastası olmuşsun daha neyinle ilgileneyim seni.
(Sude) Sensin hastalık hastası.
(Zeki) Hiddetlendi gene…
(Selin) o bana her zaman hiddetleniyor. Bakalım ben ölünce ne yapacak.
(Sude) Ağzından yel alsın sende gidersen ne yaparım ben.
(Melih) Uzatmayın bence.
(Zeki) Kızım bak oğlun geldi. (Anne birden heyecanlanır yerinden kalkar etrafa deli gibi bakınmaya başlar.)
(selin) Ne yapıyorsun sen.
(Zeki) Tepkisini ölçüyorum.
(Anne) (sinirlenmiştir. Zekinin üzerine yürür birden durur.) Bana bak ihtiyar bunak, bir daha böyle bir şey yaparsan emin ol hiç iyi olmaz senin için. Sizler inanmasınız bile ben inanıyorum ve oğlum bir gün gelecek. Aciz gibi görüne bilirim, hasta olabilirim, ama bildiğim tek bir şey var oğlum gelmeden bu hayata gözlerimi kapatmayacağım. Senin gibi ruhsuz duygusuz ve zalimlerin yaptıklarınıza rağmen beklemeye devam edeceğim.
(Zeki) Kızım ben…
(Anne) Konuşma bir kelime dahi duymak istemiyorum insanların acılarıyla dalga geçmek ve onlara eziyet etmek seçtiğin iğrenç bir yol. Ve bu yolda bir daha bana bunu reva göremeyeceksin izin vermeyeceğim.
(Zeki) (Sahneye kerem girmiştir elinde Kutsal sevgi kitabı ve küçük bir not kağıdı tutmaktadır. Ve bağırmakta olan anneye bakar.) Kızım ben…
(Anne) Bu bekleyişin ne kadar zor olduğunu bilmiyorsunuz, ne kadar zalim ve yaralayıcı olduğunu, yavrumun uzaklarda bir yerde ne halde olduğunu bilmemek kadar vahim bir durum düşüne biliyor musunuz? Nereden bileceksiniz, ama hissediyorum bir gün eninde sonunda bir gün elbet bu kapıdan içeri girecek ve canım annem diyecek. Seni affediyorum anne diyecek, bende ona sarılacağım, kokusunu içime çekecek ve kalbimdeki boşluğu sonsuza kadar dolduracağım. Duyuyor musun beni ihtiyar bunak bunları yapacağım. Senin ve senin gibilerin acımasız bakışları yıldırmayacak beni. Oğlumu bekleyeceğim.
(Kerem) Canım annem. (Anne taş gibi kaskatı kesilmiştir. Öylece kereme arkası dönük beklemektedir. Sesi çıkmamaktadır.)
(Kerem) Annem seni affediyorum. (Anne Kekelemektedir.)
(anne) Yoksa bu ses, yoksa oğlum sen mi geldin? (yavaşçana arkasını kereme döner.)
(Kerem) Evet annem benim yıllar sonra buldum seni.(Koşar ve anneye sarılır. Elindeki kitap yere düşmüştür. Anne ise hıçkırıklar içinde ağlamaktadır. Öyle sıkı sıkıya sarılır ki oğluna bir daha ayrılmaya izin vermek istememiştir. Bir yandan da bağırmaktadır.)
(anne) Allah’ım sana binlerce şükürler olsun bu günleri bana yaşattığın için, oğlumu bana tekrar gösterdiğin için. Canım oğlum benim. Seni çok ama çok seviyorum.
(Zeki) (Yere düşen kitabı alır ve okumaya başlar.) bir kuş olmuştu o çırpınan yüreği ve bir bilinmezliğe doğru uçuyordu. Önündeki karanlık ise bir sevgiyle aydınlanıyor ve ona yol gösteriyordu. Bu sevgi kutsal olan bir sevgiydi. anne sevgisiydi. Hiçbir zaman sönmeyecek bir fenerdi. ona karanlıklarda yol gösteren ve yolun sonunda yılardır özlemini çektiği annesine kavuşmasını sağlayan bir sevgiydi. Ve artık sarılıyordu ayrılmaksızın ona. Bir anneydi oysaki o yıllarca beklemiş rüyalarında yaşamış. Ama artık beklemeyecekti. Çünkü içindeki bu sevgi getirmişti onu kendisine, kalbindeki boşluk dolarken, gözyaşları temizliyordu ruhunu ve kutsal sevgisinin parıldamasına izin veriyordu. Hoşça kal yalnızlık, hoşça kal karanlık geceler. Hoş geldin canım oğlum. Hoş geldin yeni hayat. Ve artık inanıyordu bu sevginin gücüne kutsal sevginin gücüne.
Son
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.