- 975 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Atsan atılmaz, satsan satılmaz....
Her zamanki gibi sabah erkenden kalktı. Görevleri vardı, yapmalıydı.
Yüzüne soğuk suyu vurunca biraz olsun kendine gelebildi. Akşam erkenden odasına çekilmiş, uyumaya çalışıyordu. Son günlerde her akşam erken yatıyor ama uyuması bazen sabah ezanını bile buluyordu. Ama o yine de her sabah erkenden kalkıyor, görevlerin ihmal etmiyordu.
Sessizce giyindi,mutfağa geçti. Buzdolabının kapağını açtı. Kontrol etti.
Peynir az kalmıştı bu sabah kahvaltıda biter, dedi. Yumurta dün aldığı gibi yerine duruyord, yeterdi. Zeytin kavanozu yarılanmıştı. Ama bugün kalsın almayayım diye geçirdi içinden. Baktı margarin ve reçel eksikti. Margarini alırdı da, reçel almasa da olurdu.
Merdivenleri de usulca indi. Köşedeki bakkala vardığında koskoca bakkal dükanında ondan başka kimse yoktu, ilk müşteri benmyiim acaba, diye geçirdi içinden.
-Günaydın Rasim bey, günaydın nasılsınız ?
Bakkal Rasim hiç ona bakmadı. Kuru bir "günaydın" döküldü dudaklarından.
-Bir kalıp beynir, bir margarin, beş ekmek, bir kilo da toz şeker alacağım.
-Sigarayı söylemedin, kaç paket alcaksın bugün?
-Haklısın, sen iki paket kısasından, br paket te uzunundan ver. Sağolasın hatırlattığın için.
Ekmekleri kendi aldı ekmek dolabından, peyniri bakkal Rasim sardı, tarttı koydu poşete, margarini de yanına.
-İlerideki rafa hazırlamıştım toz şekerle poşetlerini, büyük olanladan bir tane alırmısın sana zahmet.
Uzandı aldı br paket toz şekeri de yerleştirdi başka bir poşete.
Bakkal Rasim çıkardı defteri, aldı hesap makinesini, toplam rakamı geçirdi sayfanın en sonuna. Dolan sayfayı çevirmeden.
-Hayırsız oğlun ne yapıyor bakalım?
Yüzü kızardı, ayakları titredi. Ne deseyd şimdi saba sabah. Hiç cevap vermemeyi yeğledi.
-Hadi bana eyvallah.Sana da kolay gelsin, hayırlı işler. Borcun tamamını pazartesi kapatcağım biliyorsun. Üç aylığı alacağm da.
-Tamam dedi bakkal Rasim.Tamam.
Poşetler elinde, yavaş yavaş ilerledi eve doğru. Kapıya gelice poşetleri yerine bıraktı, cebinden anahtarı çıkrdı, çevirdi, açtı kapıyı . Tekrar poştleri alıp merdivenleri tırmandı.
Bu arada karısı da kalkmış, çayı ateşe koymuştu. Pencerenin yanındaki sedire oturmuş dışarıya bakıyordu ki, kocasının gelişini gördü.
Ne kadar da çok çöktü bu aralar, yürümesi de ağırlaştı garibmin, kalkıp kapıyı açayım da gelsin, sofra da hazır, birlikte kahvaltı ederiz.
Kapıyı açtı, elindeki poşetleri aldı kocasnın.
-Geç gitme bu sabah kahveye, birlikte kahvaltı edelim.
Sesini çıkarmadı, oturdu masanın yanındaki hem merdiven, katlanınca da iskemle olan sandalyesine.
O da karısına baktı. Kalp kalbe karşıydı belli ki.
-Hanım, dedi, niye belini tutuyorsun? Bugünlerde iyi görmüyorum seni.
-Ben de seni dedi hanımı, ben de seni iyi görmüyorum.
Bakıştılar, yeni sevgliler gibi.
Kahvaltıları bitmek üzereydi ki;
-Ne zaman geldi bizim hayırsız, akşam?
-Bir gibiydi galiba, saate bakmadım.
-Bakkal Rasim bile sordu , napıyor senin hayırsız oğlun diye?
-Boşver sen bakkala, çakkala. O bizim oğlumuz. Hayırsız da olsa bizim oğlumuz, atsak atamayız, satsak satamayız.
-Haklısın, dedi.
-Ne olmuş son iş, para vereceklermiymiş. Dün bahsediyordu sana, tapu dairesindeki işlemler bitmiş te, ödeme yapacakmış emlakcı. Öyle duydum.
-Öyle dedi ama...
-Hem de beş milyar... Beşyüz verseler öpsün de başına koysun. Adam mı kandırıyor, hayal alemninde mi bu? Beş milyarı kimler kazanıyor bu devirde, bir kendine baksın bir de onlara... Kafasız.
-Beyyyy diye çıkışacak oldu hanımı.
-Sus artık, kollama oğlunu sende. Bizi hiç düşünmüyor. Ver anne on lira, ver baba sigara. Her allahın günü böyle. Arada getirecek üç beşkuruş ta, dönecek çark. Getirdiğini de misli misli alıyor zaten. Konuştuğunda da mangalda kül brakmıyor. Ne olacak şimdi, bak kredi kartı ödemesi geldi. Aldığımız kira parası da suyunu çekti. Hem o yetecek mi sanki. Onun kazanacağım dediği beş milyar oldu kred kartı.
Sonra birden irkildi.
-Sana sordu mu o,kredi kartı borcu ne kadar diye? Bak sen tam da kredi kartı borcu kadar ödeyecekmiş emlakcı. Vay anasına ya, ne kurnaz... Hayırsız...!
-Evet dedi sormuştu, çok oldu ama.
-Eee verecekmiymiş? Hepsi onun borcu. Nesine lazım araba alıp satmak onun? Çek bankadan kredi ver, sonra dayan kredi kartına olacağı buydu.
-Çekmeseydin sen de o zaman.
-Çekmeyip ulutacakmıydım onu sabah, akşam. Hem ben istemiyormuyum, bir baltaya sap olsun, adam gibi bir adam olsun da ben de övüneyim evladımla.
-Neyse, sen boşver ... Konuştkça biz sinir oluyoruz, artık yaşlandık, siirlenmek yaramıyor bize. Ben onunla konuşurum, öğrenirim ne zaman getirecekmiş parayı..
-O işten bişey çıkmaz da neyse, sen yine de konuş.
Sonra evden kaçarcasına çıktı, kurtuluşu kendini dışarı atmakta bulyordu. Ya kahveye gidiyor bir çay içiyor, bir iki muhabbet. Ya da alıp başını, sokaklarda uzun uzun yürüyordu.
Bir kaç gün daha diğer günler gibi geçti.
Günlerden pazartesiydi. Üç aylığını almaya gidecekti o gün. Bir taraftan da aklında kredi kartı ödemesi duruyordu. Nasıl yapacak, nasıl halledecekti. Bir hayli canı sıkılıyordu. Hayırsız oğlundan da bir haber çıkmamıştı. Biliyordu, bir haber çıkmayacağını ama, bir umuttu işte.
Bankalar sokağına girdiğinde, hemen hemen her bankaya uğradı. İstediği beş milyar krediydi. Ama hiçbiri olumlu cevap vermedi.
"Yaşın baya ilerlemiş amca, ne yazık ki senin yaşındakilere kredi limitimiz açık değil" cevabını aldı hepsinden de.
Ne yapacağını şaşırmış vaziyette maaşını çekeceği bankaya geldi. Kapıyı açtı. Tek çaresi vardı, daha yeni kredi almıştı ama, bir kez daha şansını deneyecekti.
Müdür beyin oturduğu masaya doğru ilerledi. Başı evrakların içerisine gömülen müdür bey, ayak seslerini duyunca doğruldu.
-Hoşgeldiniz. Nasılsınız diyeceğim ama, pek iyi görünmüyorsunuz. Hayrola, nasıl yardım edebilirim?
Derdini anlattı müdür beye, müdür bey şöyle bir düşündü, bilgisayarda birşeylere baktı.
-Tamam, dedi... İstediğiniz krediyi vereceğim, önce aldığınız krediyi sıfırlayacak ve sizin istediğiniz miktarı da ekleyerek yeni bir kredi talebi gireceğim, biraz bekleyin lütfen.
Biraz olsun rahatlamıştı.
-Çok teşekkür ederim müdür bey, ne diyeceğimi bilemyorum, sağolun... Biliyorsunuz işte, evlat.. Atsan atılmıyor satsan satılmıyor.
Müdür bey, acı acı gülümsedi. Ne diyebilirdi ki.
-Siz dedi bir saat sonra uğrayın, ben hazır edeceğim.
Bankadan çıktı, meydandaki parkın banklarından birine ilişti. Başını iki elinin arasına alıp düşüncelere daldı bir müddet. Daha sonra cebinden çıkardığı sigara paketinden bir tane sigara alıp, yaktı. Efkarla dumanı içine çekerken gözü karşı kaldırımdan geçen üniformalı bir adama takıldı. Küçük oğlunun elinden tutmuştu, hanım da iki kücük kızın elinden tutmuş, neşeli bir biçimde yürüyorlardı.
Yıllar öncesine gitti. Üniformalı adam ve elinden tuttuğu oğlu, onu çok etkilemişti. Gözlerinden iki damla yaş döküldü.
Bir saat geçmişti, yerinden kalktı. Bankaya doğru yürüdü. Müdür bey kredisinin hazır olduğunu ve vezneden almasını söyledi.
Sanki yolda para bulmuş gibi sevindi. bedelini ödemeye razıydı, yeterki kapısına kimse dayanmasın. O bugüne kadar şerefiyle, gururuyla yaşamıştı. Bundan sonra böyle şeylere gelemezdi o.
Parayı alınca doğru kredi kartı ödemesini yapmak için diğer bankaya koştu. Numara alıp beklemeye başladı. Şansına burası da çok kalabalıktı. Önünde daha on kişiden fazla vardı. Ne çare bekleyecekti.
Sonunda sıra ona geldi, ödemeyi yaptı. Kredi kartının tüm borcunu sıfırlamıştı.
Eve gitmek için minübüs durağına doğru yürüyordu , dudakları hafif kıpırdıyor, içinden tekrarladığı "atsan atılmıyor, satsan satılmıyor" dökülüyordu dudaklarından ki, birden gözleri kararmaya, başı dönmeye başladı. Yanındaki ağaca dayandı, biraz dinlenirsem geçer diye düşündü. Ama öyle olmadı. Başı daha çok dönüyor, bu sefer nefesi de daralıyordu.
Ve birden yere yığıldı.
I.Kaplan
5.9.2011