- 882 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
S---- abi(!)m için ..
Bu mektubum sana olsun ..
Düşündüm de, benim için çok değerlisin. Bu yüzden de kompozisyondaki bütün beceriksizliğimi kullanarak sana bir mektup yazmaya karar verdim.
Ben öyle “giriş, gelişme, sonuç” tarzı şeylere kafa yormam anlayacağın. Neyse, gelelim konumuza ..
Her şey, köydeki evimizin merdiveninde otururken kuzenimle, karşı evin merdivenlerinden senin inmeni görmemizle başladı. Yüzünde belli belirsiz bir tebessüm, yavaş yavaş iniyordun merdivenlerden. Belki en son görüşmemiz 2-3 yıl falan önceydi. Çok değişmiştin. Ama hemen tanıdım seni. Kuzenim de tanıdı. Ama ikimiz de umursamadık o gün bunu. Aklımız köy meydanına gidip hoşlandığımız çocukları görmekteydi. Evet, belki tuhaf geliyor, ikimiz de köyden bir çocuktan hoşlanıyoruz. Hatta ben benimkini sadece köyde görebiliyorum.
Neyse işte, amacımızı gerçekleştirmek için köy meydanına gittik sonunda.
Ben köye geleli 1-2 gün olmuştu o sıralarda. O 1-2 gün boyunca senin de geleceğini bilmeden küçük Sudenaz’ı bekledim. O gün yine köy meydanındayken aklıma esti, Sudenaz’la oynamaya karar verdim. Kuzenimi de ikna edip, zaten abim köy meydanında olmamıza izin vermediği için, evin önüne geldim. Sizin evle bizim evin arasında kalan sokakta küçük Sudenaz’la gezinip durman çok tatlıydı açıkçası. Sonra bir de Sudenaz derdine peşinde koşuşturan iki ufak kızı da unutmamak gerek. Elif ve kardeşi Sümeyye’den bahsediyorum. Elif beni tanımıyordu ama kuzenimle çok iyi anlaşıyorlardı. Bu yüzden Elif kuzenimi görünce sizin peşinizi bıraktı.
Fazla zorlamaya gerek yok, o gün neler olduğunu tam olarak hatırlayamıyorum işte.
Ertesi gün, kına vardı. Sudenaz’ın abisinin sünnet kınası. Aslında köye bunun için gelmiştik biz de.
Gündüz vakitleri babaannem bana fasulye kırdırttı. Elif ve Sümeyye de bana yardım etti. Sen yine Sudenaz’ı gezdiriyordun oralarda. Hatta ben merdivenleri süpürürken “kolay gelsin” demeyi de ihmal etmemiştin.
Fasulye kırarken de Elif’in ikide bir sana bağırmasına karşın bizim merdivenlere çıkıp kızları kontrol ettin. Ben kapının eşiğinde, Sümeyye merdivenin hemen yukarısında(arkaya bir eğilse çocuk gitti), Elif de minderin üstünde, oturmuş fasulye kırıyoruz. Gidip Sudenaz’ı babasına verip, elinde fotoğraf makinesiyle geri döndün. Sümeyye’nin fotoğrafını çektin falan.
Ve o akşam .. Giymek için sabırsızlandığım elbisemi giydim. Deli gibi ayakkabı aradıktan sonra da artık her şeyim tamamdı. Ama sen yoktun etrafta. Ben de seni aramayı bırakıp sizin evin arkasında kadınlar için hazırlanmış olan alana gittim kızlarla. Sonra bir baktım, orda, çalacak müzikleri ayarlıyorsun. Birden mutluluk sardı her yerimi niyeyse .. Seni boşverip hoşlandığım çocuğu aramaya koyuldum ama gelmemişti. Ama hâlâ bir umut, bekliyordum. Hâlbuki o gece boyunca gelmeyecekti, bilmiyordum.
Sonunda başladı oynamalar falan. Önce utandım, ayrıca ayağımın ağrısından duramıyordum. Oynamadım hâliyle. Sonra birden fark ettim; hiçbir şekilde düğün vb. yerlerde oynamayan annem, oynuyordu. Üstelik senin müzik masanın tam karşısında. Ben de gittim girdim aralarına. Az sonra kuzenim de geldi ve git gide kocaman bir yuvarlak oluşturarak oynamaya devam ettik. İyice havaya girmiştim. Sonrasında herkes kendi çocuğuyla oynasın dendi. Bu anneler için geçerliydi ama. Annem abimi aldı. Senin annen Aysel teyze de seni zorla kaldırıp zorla oynattırdı. Utanıyordun ve kasılıyordun fazlasıyla. Ama yüzünde hâlâ belli belirsiz bir gülümseme vardı. Bense gülmekten kırılıyordum içten içe. Sonra çok doğal bir şeymiş gibi, sizin ortada oluşturduğunuz küçük çembere katıldım ben de.
Böyle böyle herkes dağılana ve yalnızca ben, abim, kuzenim, kuzenimin ablası, senin ikiz olan kardeşlerin, benim annemin kuzeni, sen ve senin dayın kalana kadar oynadık. Tam biz de gidecekken kardeşlerinden biri gece boyunca açılmasını istediğimiz ama açmadığınız halayı açtırdı. Biz de bırakıp gidemedik ve oynadık. Sonra dans müziği açıldı. Ben ve kuzenim öylece otururken ve abimle kuzenimin ablası dans ederken, dua ediyordum sen beni kaldır diye. Ama olmadı. Annemin kuzeniyle dans ettim. Hatta sanırım biraz kaşınıyordum, sana kuzenimi kaldırmanı söyledim. Tabii şakaydı. Neyse ki kaldırmadın.
O gece sonunda oynamayı bırakabildiğimizde sizin evde yemek yemeye çıkacaktık. Ben aç değildim, yemedim. Sen ve dayın biraz geç geldiniz yemeğe. Ortada yer olmadığı için ben kapının kenarında ayakta duruyordum. Sen de tam dibimden geçmek zorunda kaldın. Ben de bu fırsatla kokunu içime çektim. Az kalsın sarhoş oluyordum. Şimdilerde bile derinlemesine düşündüğüm zaman o kokuyu çok net duyabiliyorum. Seni özlediğim zamanlarda işe yarıyor.
O gün muhteşem bir gündü ve gecesi de öyleydi. Her şey değişmişti o gece .. Artık seni ‘abi’ olarak göremiyordum.
Ve ertesi gün .. İstanbul’a olan sevgimin ve özlemimin düştüğü gün .. İstanbul’a döndüğümüz gün .. Mutsuzdum. Senden ayrılıyordum. Ama neyse ki akşam gidecektik ve gündüz bol bol zamanım vardı. Bütün günümü evde geçirebilirdim seni görmek için. Ama sen köydeki erkeklerin yapacağı maçtan birkaç dakika önce ortadan kayboldun. Maça gittiğini tahmin etmek zor değildi. Şansıma, normalde 1 saat falan süren maçlar bugün 2 saat sürmüştü. Abimler geri döndüğünde seni aradım etrafta ama ne yazık ki sen yine yoktun. Umudum kalmamıştı. Nerde olduğun hakkında hiçbir fikrim yoktu. Evde değildin. Olsaydın dışarıda olurdun. abimlerle takılıyor olamazdın, çünkü herkes evlerine dinlenmeye gitmişti ve abim de evdeydi. Köyde dolaşmaya da pek çıkmazdın önemli bir şey olmadıkça. Ayrıca önemli bir şey olup da köyde dolaşmadığından emindim, çünkü bütün köyde seni aradım. Artık elimden bir şey gelmiyordu. İsteksiz bir şekilde çocuklarla oynadım.
Sonunda gitme vaktimiz geldiğinde, hâlâ yoktun. Ama mutlu görünmeye çalıştım. Deli dolu ve hareketli gibi .. Dayımın ve diğer herkesin elini öptükten ve onlarla vedalaştıktan sonra küçük minibüsten bana seslenen Hatice ablamın yanına koştum. Minibüsün camından sarıldık. Minibüs hareket ederken ona öpücük atayım dedim, tam atacakken çıkageldin. Sanki püf diye gittin, püf diye geldin. Ben de ordan uzaklaştım hemen. Geri döndüğümde çoktan eve çıkmıştın. Yine üzüntüyle beklemeye başladım. Belki çıkarsın dışarı, ya da camdan bakarsın falan diye. Ama olmadı hiç biri. Birden babam sizin eve yöneldi. Bir refleksle ben de .. Ama ayakkabılarımı çıkarmaya üşendim ve sadece kapıdan eve bakmakla yetindim belki evin içinde dolanırsın diye. Tam umudumu kaybetmişken babaannemin sesini duydum: “Ne yapıyorsun S----?”
Ve senin o beni benden alan sesin geldi ardından: “Camdan bakıyorum.”
Soğuk değildi sesin. Samimiydi ve az biraz alaylı idi. Birden sanki evden çıkıyormuş hissi vererek merdivenlerden tekrar aşağı inip seni görmek esti. Yaptım da zaten. Sana şöyle bir baktım ve kafamı çevirdim. “Lütfen bir şey söyle” diye dua ederken sesini duydum. “Gidiyor musun kız?”
Yüzündeki belli belirsiz tebessüm sesinde de belli oluyordu.
“Evet.” dedim. Bana bakmadan “Oh be ..” dedin alayla. Gözlerimiz kısıp “Aşk olsun ..” dedim.
Arabaya binme vakti gelmişti o sırada. Arabaya yürürken sabah yaşadığımız olay geldi aklıma ve “Duvarımı istediğin kadar pisletebilirsin.” dedim. Güldün.
Biraz sonra “Arkandan su dökeceğim.” dedin alayla.
Ben de “Pantolonumu ıslatma sakın.” dedim ve güldüm. Sen de güldün.
İstanbul’a döndük ve .. O zamandan beri seni görme fırsatım olmadı.
Aslında her şey nasıl başladı biliyor musun?
Kuzenime “S---- abi ne kadar yakışıklı olmuş öyle, değil mi?” dememle başladı.
“S---- ’abi’ ne kadar yakışıklı olmuş, değil mi?”
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.