- 2766 Okunma
- 45 Yorum
- 0 Beğeni
Düğmeli Umut Manifestosu
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Köpek havlamalarının Demirkazık dağlarına çarpıp gelen yansımasıyla bölündü gecem! Rüzgârı ve sarı yalnızlığı bol bir memleketti burası… Rüzgârın uğultusu, bazen içimdeki yalnızlığın kapısını tıklatan haylaz olurdu… Bazen de çeyiz sandığımdaki naftalin kokulu kanaviçelerin bana huzur sağan ninnisini alıp kaçardı…
Açık unuttuğum pencerenin karanlığa sarkan siluetinde ki hışırtı dikkat kesilmeme neden oldu… Evimin penceresinin biri Demirkazık dağlarına diğeri Erciyes’in her bakışımda beni yaralayan duruşuna bakıyordu… Erciyes’in duvağının kilometrelerin arasında sıkışan yanında o kıpırtının tılsımını çözmeye çalıştım… Karartı bulunduğum yerin yakınına yaklaştıkça rüzgârın çığlığının terleyen tenimi istila ettiğini hissediyordum…
Neler oluyor demeye kalmadan kulağımın çınlaması, nabzımın bana sormadan duvarından taşacak kıvama gelişi ve kapı zilinin çalması ile irkildim… Kimse yoktu evde ve ben cesaretimin cahil telaşıyla açtım kapıyı…
Karşımda 11-12 yaşlarında bir kız çocuğunun tanıdık gözleri!
_ Beni içeri almayacak mısın?
_ Seni tanıyor muyum?
İçimde korku ile şefkat arası bir duygunun dipsiz kuyusunda dolaşıyordum… Sanki uzatsam elimi o bakışın içinde kaybolup, ipini koparan bir kısrağın yelesinde savrulan haykırış olacaktım… Sanki uzatsam yüreğimi, ruhumdaki dalları kırılmış bütün cümlelerimin ateşini bulacaktım içimdeki ırmağı yakması için!
Ben daha usumdaki anaforları bir kıyıda susturmaya çalışırken, ayaklarındaki tozu kapı eşiğine bırakıp içeri giren adımların takibinde buldum kendimi… Buz mavisi yelek vardı üzerinde… Yıllar öncesinin şimdiki zamana karaladığı yeni yetme bir tablo gibiydi…
Gözlerindeki nil yeşiline gamzelerindeki çukuru da ekleyince şehrimin arka sokaklarında kalan tanıdık bir huzuru hatırlattı bana… Önce bu soğuk duvarların arasında en çok huzur bulduğum yere o fıstık yeşili tekli koltuğa gitti oturdu… Şiirlerimin, yazılarımın, yaşama sevincimi dirhem dirhem büyüttüğüm umudumun ve kalemimle hasbıhallerimin şahidi o tekli koltuğa sığınır gibi oturuşu, gözlerimden firâr etmiş feri çağırıyordu sessizce!
Usulca yaklaştım buz mavisinde bana garip bir şekilde huzur veren çocuğa…
_ Bana açıklama yapacaksın sanırım!
_ Elbette yapacağım… Ama yorgunum uzaklardan geldim izin ver soluklanayım… Hemen gideceğim aslında…
Ayağa kalktı yine kırk yıldır biliyormuş edasıyla kilere doğru ilerledi… Yanımdan geçerken çantasına iliştirdiği bez bebek dikkatimi çekti… Ve Bez bebeğin saçlarındaki düğme!… Evvet o düğmeyi hatırlıyorum… Züleyhâ! Çocukluk sadakatim, arkadaşım, evcilik komşum… Onunla tokası olmayan bez bebeğime annemin yeni aldığı çok kıymetli elbisemden kopardığımız o düğmeyi dikmiştik! Hatta annemin zılgıtı yüreğimin duvarlarını parçalasa da ruhumun masmavi göğünde gülücükler atmıştım “olsun bez bebeğimin artık tokası var” diye…
Kendi kendime mırıldanıyordum…
_ Yok! İmkânsız… Nasıl olur ki?
İçimdeki med-cezirin ona yansıyan zirvesine sanki bir teleferik kurmuştu ve yavaş yavaş gecenin kirpiğinden akıtıyordu ay yanığına banmış dün artığı şahlanışını… Buz mavisi yeleğinin ceplerinde sakladığı çakıl taşlarını kilerdeki albümlerimi sakladığım çekmeceye bıraktı… Çocukluğumun olduğu resimler mavi albümün içindeydi… Onu yıllarca hiç açmamıştı korkak ve üşümüş yanım! Avuçlarında çakıl taşlarının sıcaklığı, parmak uçlarında yaşama sevinciyle mayaladığı bir dokunuş ile resimlerin üzerindeki tozu sildi…
Ben şaşkınlığımın yamacında nefeslenmek isterken, cebindeki bez bebeği uzattı terli avuçlarıma!
_ Emanetini getirdim… Onun saçlarına toka aramak için sarf ettiğin çabayı biraz da senin üşüyen saçlarına umut takmak için sarf et diye!
Kilerin soğuk zemini ile girişteki holün sıcak zemini arasında sıkışıp kalmış ruhum beynime giden mesajı almamak için iç savaşını başlatmıştı bile… Şaşkınlığımın şahlanışına rüzgârın koynuna giren gök gürültüsü de eklenince, kalbim bedenimden çıkarmışçasına zorladı göğüs kafesimi…
Telaşına esrarengizliğinin kubbesini inşa eden çocuk gözlerini bana çevirerek,
_ Hadi!... Sabah olmadan Erciyes’in zirvesindeki kardelene ulaşmam lazım… Güneşi görmeden yaprağındaki çiğ tanesine senin mesajını iletmem gerekiyor… Çöllerindeki kahverengi çığlıklara çocukluğunun masum tebessümlerini serpeceğimin sözünü verdim ona…
Ve gölgesinin bana yansıyan göz kamaştırıcı heybetini gözlerime çevirerek,
_ Sen hiç, kozasının duvarlarını üç günlük duvağındaki telaşa rağmen yıkıp, yakan ya da ömrünün yollarını kuyuları kor damlatan hikâyelere teslim eden bir kelebek gördün mü!?
Mehtap ALTAN
Eylül 2011
YORUMLAR
Bozlak sesleri değdi kulağıma.
Anadolunun zirvelerine taşıdım hayallerimi.
Bir buğday başağı gibi rüzgara kapıldım kelimelerinle.
Annemin sesini duydum ta ilkokul yıllarından kalan " akşam oldu eve gel,baban birazdan gelicek "diye eski evimizin penceresinden.
Bitmeseydi yazınız, geç dönecektim bugüne.
Hayranlığım her yazınızı okuduğumda artıyor.
Hayretimi gizlemek için bahaneler arıyorum gönlümde.
Saygılarımı sunarım,kabul et.
Mehtap ALTAN
oyunumuzu bölen hiç birşey olsun istemezdik değil mi?
teşekkürler çokca...
akıl kanatıyor bu tasvirler
imge ağız yakıyor
daha iyisini yazabilen beri gelsin
Mehtap ALTAN
sevgimle...
Resim ve düğüm düğüm olmuşluğum kompozisyonu tamamlıyor. Dakikalarca yazının bitişi sonrası bakakaldım çevirmeden sayfayı. Tuhaf bir durgunluk ama içimi barıştırdı, yüzleştirdi, bitkin düşürdü karanlık sohbetlerimi. Kendimi yabancı bir adam varsaydıkça daha çok süzüldüm içerisine paylaşımınızın. Siz gerçek bir ustasınız...Tebrikler.
Mehtap ALTAN
Ama yine de çok teşekkürler...
Uzun zamandır böyle güzel bir öykü okumamıştım
fantastik bir yanı var
masalsı bir başka yanı
bir diğer yanı da öylesine yakın v egerçek.
kaybolup giden çocukluğumuz
ve o güzelim dostluklarımızda saklı büyülü anlar
...
ÇOK ÇOK BEĞENDİM
Nefis aktı yazı, betimlerse oldukça etkileyici ve merakla okutan bir olay örgüsü.
TEBRİK EDERİM SEVGİLİ MEHTAP, dokunuşların hep özel. / sevgimle.
Kalimera. tarafından 9/6/2011 9:12:16 PM zamanında düzenlenmiştir.
Ne kadar iyi düşünürseniz düşünün, ne kadar teferruatlı tasarım yaparsanız yapın, ne kadar duygu yoğunluğu yaşarsanız yaşayın ifade biçiminiz iyi olmadıkça okuyucu çok etkilenmez. Etkilemenin yolu ifade biçiminizdeki tarz, üslûbunuzun zenginliğidir. Dünya klasiklerinin o makâma erişmesinin nedeni de bence budur.
Etkliyeyici bir ifade biçimiydi Mehtap Hanım!
Zaman zaman muhtelif şiirlerde imge çokluğundan şikâyetçi olsam da bu tür yazılara yakıştığını düşünüyorum.
Eyvallah!
Mehtap ALTAN
çok ama çok teşekkür ederim...
Rüyalarla biçimlenen ve aynı düşlerin harmanıyla içlenen bir ömrün sarılmasız geçen karelerinden nice yaşanmışlıklar çıkar ve her doğru kendi yanlışından arınarak sevgiyi kucaklar. Bizler, yani olmazlarla kendi hikayesini yaratan bizler bu muammalarla sarılı düş tepelerinde kendi çığlığımızı dinleriz ve bunun mutluluğuyla yaşar gideriz
Kutladım.
Mehtap ALTAN
teşekkürler...
Mehtap ALTAN
_ Sen hiç, kozasının duvarlarını üç günlük duvağındaki telaşa rağmen yıkıp, yakan ya da ömrünün yollarını kuyuları kor damlatan hikâyelere teslim eden bir kelebek gördün mü!?
.....................................................Mükemmeldi
yani ne denir ki
üzerinde buz mavisi yelek olan o çocuk bizim kapımızı da çalar mı acaba?
umutlandım bekleyeceğim...
gerçekten çok beğendim değerli şair...
her şeyi ile seçkiyi fazlasıyla hak etmiş eserinizi kutluyorum... saygımla
Mehtap ALTAN
teşekkürler...
_" Sen hiç, kozasının duvarlarını üç günlük duvağındaki telaşa rağmen yıkıp, yakan ya da ömrünün yollarını kuyuları kor damlatan hikâyelere teslim eden bir kelebek gördün mü!?"
gördüm şairim..
aynada...
tebriğim sevgime
sevgim dualarıma eş..
Rabbim yüreğinizden geçen tüm güzellikleri
avuçlarınıza bıraksın..
tüm içtenliğimle
kendim için dilediğim her güzel şey
sizin olsun..
duayla..
Mehtap ALTAN
sevgimle...
_ Sen hiç, kozasının duvarlarını üç günlük duvağındaki telaşa rağmen yıkıp, yakan ya da ömrünün yollarını kuyuları kor damlatan hikâyelere teslim eden bir kelebek gördün mü!?
Yazı bütünüyle bir HARİKA...Ama final yazıyı daha da anlamlı ve doyumsuz yapmış(...)
Mehtap ALTAN
Mehtap ALTAN
öykü de çok iyi değilim çünki imgelerim yakamı bırakmıyor!...
ben çıplak olmak istedikçe onlar giydiriyordu...
teşekkürler...
hadi ört üstümü
tabularımdan sıyır korkularımı
bir yanım diğer yanıma hasret
dünler silinmez kalemle kazınır yarına
hayatın düşsel yanları ve umutları da olmasa çekilecek gibi değil dimi.beşikten mezara her şey gönlümüzün kilit vurmuş duvarlarını aralar.... kimi uğruna feda ettiklerini düşler kimi de umutlarının ayak izlerini takip eder.
sen nasıl bir şeysin böyle....
sığındım satır aralarına...iyi ki varsın...yerin yurdun şimdiden belli..
sevgilerimle...
Mehtap ALTAN
teşekkür ederim...
Erciyes’in soğuğuna yaslanmış gibi; önümde uzun bir çevre yolu. Sisten dolayı 50 metre ötemi göremiyorum. Soğuk paltomun ceplerinde bozuk paralarım, bir elimde kendimden beni utandıran cigara, soylu soytarım; kahkaha devam ediyor.
kapının ardı sıra bir umut
oysa ne kadar çok tutmanı isterdim insan
ben ki zirvesinde yıllardır hep aynı mecaz
hep aynı manzaranın ufkuyla boğulan
kimi çokça inanıp bana bir dilek ağacı gibi
ümitlerini bağlar
kimide damarında ki kanın son damalasını
zarf atarcasına hayatta kurtulmak ister
Ağaçlardan görülecek pek bir şey de yok! Polis dahi bu saatte sorgulamak istemiyor, sorgulasa hem ne olur ki? Yoğun 'büyümek' istememe sendromları. Sisleri görüyorum, sanki bulutları yeryüzüne indirmiş gibi Mikail. Yılan dağı tam yol ileride birkaç on km ileride.
elini kolunu sallayıp kararların haddesinde
bir serseri kurşunun ilham kaygısı darbesinde
azılı bir sızı düşerken merkezkaç kapağından
herkes önemli kendi sayfasında yazıp çizerken
ben besliyorum kışları şehrin üzerine
Hayat büyütüyor...Kimi manifestolarda;
dost sat
dost kat
.pat pat
.kat kat
elini binelli çeker
bin elli kirli
kirli binelli dini milli
çeker mi o kuş beyinli?
Erciyes hayata ritimsiz bir dostluk bırakıyor. Kafayı yordukça, aynı utangaç nefes doluyor pembe ölümlerimize. Kimi zaman gülmek bile fazla!
hayat geçiyor
beni tutun
düşeceğim bir gün sizin ardınızdan
insanlar..!
Ve karları çoktan erimiş dağın ufkunda, gözler aynı besteyi çalıyor yağmura hasret çimenlerin üzerinde:
'Yorgunuz arkadaş...!'
Mehtap ALTAN
kimbilir...
_ Sen hiç, kozasının duvarlarını üç günlük duvağındaki telaşa rağmen yıkıp, yakan ya da ömrünün yollarını kuyuları kor damlatan hikâyelere teslim eden bir kelebek gördün mü!?
.
.
.
bütün giz burada saklı ya öleceksin kozanın içinde ,ya öleceksin rengarenk özgürce istediğin bir kırda.
.
Sevgili Mehtap Altan'a özel güzel bir hikaye ve anlatım..
Onu okur iken hep beyin jimnastiği yapmışımdır :))
Düşler...kelebekler
ve Erciyes..
ve onu özlemlerinde efsaneleştiren çocuklar..
o çocuklar her sabah uyandıklarında, devam eden düşlerinde bir kelebek kanadında Eciyese doğru yol alırlar.
Erciyes ise bekler o çocuklardan gelecek olan müjdeli haberi..
Şair, Kocaman tebrikler benden
Saygımla..
Mehtap ALTAN
kimbilir...
teşekkürler...
oyyy Mehtap'cığım oyy..
o anlattığın kız çocuğu var ya, bir tane de bende var ondan. olmadık zamanlarda, olmadık mekanlarda ama en çok yalnızken ve kendimi kimsesiz sandığım anlarda geliyor. aklımı deşiyor, kalbime çelmeler takıyor. bak diyor ben hep buradayım, seni hiç bırakmadım. sen de bana sahip çık, benden hiç cayma..
onunla geçirdiğim yıllarım geliyor aklıma. gülümseyerek diz çöküyorum yanına. alnına değiyorum, yüzünü okşuyorum kimi zaman. üzülme diyorum sen benim hep içimde taşıyacağım bir parçamsın. saçlarını ördüğüm günleri hiç unutmadım. kırmızı papuçlarını ve çiçekli elbiseni, hani ilk okuma bayramında giydiğin.. sen benim saf ve lekesiz yanımsın.. senden asla geçemem, hep orada kal ki, bu kadar kirin içinde temiz kalabilmeyi başarmış bir şeyler olsun içimde.. aslında biliyorum, teselliye ihtiyacı olan benim, o küçük kız değil.. sonra sarılıp hüngür hüngür ağlıyorum..
ahh minik kızlar.. ve bu koca kadınlardan bile akıllı kalpleri..
hiç gitmesinler bizden.. hiç düşmesin gözlerindeki o gökkuşağının en haylaz renkleri..
bez bebeklerindeki isyandan uzak umutlu saç tokaları, heveslerimiz hep orada parıldasın geleceğe..
can-ı gönülden kutlarım.. beni nerelere götürdüğünü anlatsam, bir sayfa daha yazı yazarım inan..
sevgimle can'ım..
fulyaa tarafından 9/5/2011 8:54:51 AM zamanında düzenlenmiştir.
Dinamik bir iletişim ağı..hep "mesajınız var" diyen
Mesaj okunuyor, yorumlanıyor ve cömert bir geri bildirimle beslenerek cevaplanabiliyor..
Çoğalan, zenginleşen bir dünya burası..aynı zamanda çoğaltan ve zenginleştiren
Teşekkür tebrik..selamlarımla
Mehtap ALTAN
Ah ya ! Oldumu şimdi? Ben koptum...Yıl 1976 Kasım. Güneş Erciyes'in doruklarından da çekilmek üzere, telaşla bir otelin merdivenlerini tırmanıyorum. Tam da Erciyesi gören tek kişilik bir odam oluyor. Yaşım onsekiz ve sabah görevime başlayacağım. Nelerle karşılaşacağımı bilmiyorum. İçim kum gibi kaynıyor...Öyle süzüyorum Erciyesi, taki karanlıklara gömülene dek ve bişeyler karalama gereği duyuyorum; keşke şu an elimde olsaydı karaladıklarım ve aha şuraya onlarıda ilave ediverseydim. ÇOk duygulanmıştım, şiirle karışık bişeyler yazdığımı hatırlıyorum. Birtür günlükte denebilir. Korkunç dercede hüzünlendiğim halen aklımda...
Ah hikaye..Muhteşem...Yürekten kutladım.Selam,saygı...
Mehtap ALTAN
Teşekkürlerr...