- 1138 Okunma
- 4 Yorum
- 1 Beğeni
Bay Palyaçonun Aşkı
Şimdi anlatacağım sokak öyle çok bilindik tanıdık bir sokak değildir. Hatta kentteki bir çok insan o sokağın varlığından bile habersizdir. Öyle aman aman bir uzunluğu da yoktur sokağın. Oldukça ıssız bir sokaktır, hatta bu ıssızlık adeta diğer sokaklara da bulaşmıştır. Diyebilirim ki daha önce hiçbir öyküye, romana yada şiire konu olmamıştır. Aslında itiraf edeyim asıl anlatmak istediğim sokak değil, bu sokağın en sonunda, üç katlı bir evin en üst katında oturan bay palyaçodur. Ama Bay palyaço yıllardır oturduğu evin sokağını sanki özellikle seçmiştir. Belki de o sokağın yalnızlığının aynısını, ruhunda da gördüğü için; bunu tam bilemiyorum. Bay palyaçonun oturduğu evin sadece iki odası bulunmakta. Odaların duvarlarından biri yeşil, diğeri de maviye boyalı. Ama bay palyaço en çok mavi odada kalmayı sever. Sebebiyse bay palyaçoya göre düş demek mavi demektir. Mavinin düşleriyle düşlerinin de maviye karıştığını düşünür hep. Yeşil odada ise kostümleri, palyaço ve makyaj malzemelerini muhafaza etmektedir.
Eğer bu iki odayı da merak ediyorsanız anlatayım. Fazlaca büyük olmayan üzerinde küçük yeşil çam ağacı figürlerinin olduğu bir perdeyle kaplı bir pencere, eski, boyası dökülmüş kızıl kestane renginde ahşap bir gardrop. Duvara montelenmiş beş raflı tahta bir kitaplık. Odanın köşesinde silik bej renginde, demir kulplu babasından kalma eski bir sandık. Öyle özenle saklarki malzemelerini, tıpkı yavrusu gibi her gün özenle kontrol eder, temizler elbiselerini, burunlarını, peruklarını. Diyebilirim ki onlarca değişik kostümü vardır bay palyaçonun. Ve öyle maharetlidir ki hepsini ayrı ayrı kendi elleriyle dikmiştir. Bu dikme konusunda ki yeteneğiyse sevgili anneciğinden ona mirastır. Eğer mutlu ve coşkulu bir gününde gösteriye çıkacaksa, yani ne bileyim o gün değer verdiği insanlar filan gelecekse gösterisine mutlaka yeni bir kostümle çıkmak ister. Öyle günler için mutlaka hiç giyilmemiş bir kostümü muhakkak vardır pay palyaçonun.
Mavi odaysa bay palyaçonun bir çeşit huzur odasıdır. Odanın tam ortasındaki masayı hem yemek yemek için hem de çalışma masası olarak kullanır. Ve belki yirmi senedir kullandığı yıpranmış yatağı, yerde rahmetli babasının floransa turnesindeyken almış olduğu bir halı ve duvarlarında çeşitli tarihlerdeki gösterilerden kalma anı fotoğrafları asılıdır. Bu duvarda asılı fotoğraflar konusunda da en dikkat çekici husus, portofino turnesinde çektirilen resmin diğerlerine nazaran duvarda çok daha büyük bir yer kaplamasıdır. Bana da söylenene göre o resme daha çok değer vermesindeki sebep karısıyla orda tanışıyor olmasıymış. Odanın diğer köşesinde ise oturuyormuş gibi duran cansız bir manken bulunmaktadır. Bu kımıltısız mankenin neden orada durduğuna ve hikayesine az sonra değineceğim.
İşte o sokakta yaşanan sabahlardan bir tanesinde daha bay palyaço uyanmış ve yüzünü yıkamak için banyodaki aynaya bitkin bakışlarının tüm mahmurluğuyla bakmaktadır. Her zaman görmüş olduğu kenarları fazlaca kırlaşmış saçlarına, iri bir patatesin yumrusunu andıran burnuna, gereğinden fazla kalın dudaklarına, bal rengi gözleriyle daha bir dikkatli bakar o sabah. Göz kenarlarındaki düzensiz, derinliği iyiden iyiye artmış yaşlılık alameti çizgilerini seyrederken ardında bıraktığı zamanı düşünür bir kez daha. Anımsamak istediği ve aynı zamanda istemediği bir dolu anıyla baş başa kalır her sabah az biraz yaşadığı gibi. Ama bu duygusal geçmiş merasimini uzatmaktan nefret eder, anıların, yaşananların ağırlığını yüreğinde hissettiği an uzaklaşıp kaçmak ister her şeyden.
Size bu öyküde bay palyaçonun yasadığı her şeyi anlatmamın mümkün olmadığını tahmin edersiniz sanırım. Ama diyebilirim ki bu noktadan sonra anlatacağım her şeyin aslında size biraz önce bahsetmiş olduğum mavi odada duran cansız mankenle az çok alakası olacaktır.
Bay palyaço çılgınca sevdiği karısını beş yıl önce kanser hastalığı nedeniyle kaybetmiştir. Öylesine sıkı, yürekten bağlandığı karısını kaybetmesi bay palyaçoyu bir kaç kere ölümü düşünmeye, hatta intihar seviyesine bile götürmüştür. Ama karısının vasiyeti bay palyaçonun son nefesine kadar mesleğini sürdürmesidir. İşte hep o anlarda anımsadığı karısının bu arzusu onu her seferinde vazgeçirmiştir yeryüzünü terk edip karısına ulaşma isteğinden. Lakin bir gün bay palyaço aklından bile asla geçiremeyeceği hiç ummadık bir olay yaşayacaktır. Gösteri sonunda evine dönerken bir konfeksiyon atölyesinin vitrininde gördüğü bir cansız bir mankeni fark eder. O cansız mankenin yüz hatlarının karısına öyle çok benzediğini düşünmüştür ki o an camı kırıp "sevgilim sen misin" demeyi bile geçirmiştir içinden. Hemen o vakit dükkandan içeri girip rica minnet mankeni satın alır, evine götürür daha önce hiç duymadığı tuhaf bir coşkuyla. O günden sonra kaybettiği karısının yerine geçen cansız mankenle geceler gundüzler boyu sürekli konuşur dertleşir. Fakat işin asıl üzücü yanı Bay palyaço cansız mankeni iyiden iyiye karısı yerine koymuştur o tarihten sonra.
Ama şimdi unutmadan tekrar o sabaha dönelim. Anılarının ağırlığını yüreğinin bir kenarına koyarak banyodan çıktıktan sonra her zaman olduğu gibi kahvaltısını hazırlamış ve cansız mankeni tam karşısındaki sandalyeye büyük bir itinayla oturtmuştur. ’Günaydın karıcığım nasılsın’ demeden önce asla kahvaltıya başlamaz bay palyaço. Ona gün içinde neler yapmak istediğinden bahseder. Eğer kahvaltıdan sonra dışarı çıkması gereken bir durum söz konusu değilse mutlaka karısının sevdiği plaklardan bir tanesini koyar pikaba. Ve ona en sevdiği yazarların birinin kitabından pasajlar okur bir süre. Sonrada uzun uzun konuşur onunla. Ama o günün sabahı ona itiraf etmesi gereken çok önemli bir konu olduğu için o sabah bay palyaço için her zamankinden daha farklı hatta miktar endişeli ve tedirgindir. Çünkü yıllar sonra ilk defa başka bir kadına aşık olmuştur bay palyaço.
Kahvaltı ederken uzun uzun cansız mankene bakar. Söylemek istedikleri bir türlü gırtlağından dökülmez. Ama kesinlikle söylemelidir ona tüm duygularını. Fakat bir çeşit ihanettir aslında yaşadıkları kendisi için. Asla yalan söylememiştir yaşadığı sürece karısına.O yüzden karısı yerine koyduğu cansız mankene de dürüst olmak zorunda hissetmektedir kendini. Bu çelişkili durumdan nasıl kurtulacağını bilemez halde cansız mankenin göz bebeklerinin içine bakarak düşünür uzun süre. Sonra tüm cesaretini toplayıp ne pahasına olursa olsun söylemeye karar verir :
’ Ben..Şey..Ben senden sonra aslında ilk defa... Ben...’
O an karısı yerine koyduğu cansız mankenin yüzünün ilk defa gülümsediğini hisseder. Evet! Gerçekten de cansız mankenin yüzünden uysal dingin bir gülümseme yansımıştır adamın gözlerine. Yarım bıraktığı cümlesini tamamlamaya çalışır cansız mankenin yüzündeki tebessümden aldığı cesaretle :
’Karıcığım ben... Ben... Şey.. Başka bir kadını.. Yani o... Ama sen... Seni sevi.. Şey...O...’
İşte o sihirli anda bay palyaço cansız mankenin ağzının oynadığını dudaklarının kıpırdadığını görür ve dehşetle irkilir. Bir an yaşadıklarının rüya olduğunu düşünür. Neyin gerçek neyin hayal olduğuna karar veremediği bir anda cansız mankenin ağzından şu cümleler dökülür; ’ Sen yaşamak istediğin tüm mutlulukları hak ediyorsun kocacığım!
Bay palyaço hala neler olup bittiğini anlayamamış, düşle gerçeği ayırt edemeyecek kadar paniklemiştir ruhu. Cansız manken yaşanan bu gizemin arasında devam eder :
’Neden bu kadar zorlanıyorsun ki hissettiklerini anlatmak için. Ahh benim biricik palyaçom sen hep böyle utangaçsın aslında. Endişelenme, hissettiğin her şeyi biliyorum; tabi beni çok sevdiğini de. Ama aşklarına asla zincir vurma. Bunu ne benim için ne de kendin için yap.’
Bay palyaço bir an gerçekten yaşadıklarının düş olduğu kanısına varır.Tüm vücudu yaralı bir kuşun kanatları gibi titremeye başlamıştır. Ayağa kalkar.’Tanrım neler oluyor’ diye iç geçirir kendi kendine. Ama tam o anda sözü yine cansız manken alıp bay palyaçonun irkilmesine sebep olur:
’Yasadığın ve yaşattığın her şey düştür aslında. Sen de böyle olmasını istemedin mi zaten hep? Beni bu evde, yüreğinde yaşatarak! Ahh sevgili kocacığım bu kadar tedirgin olmana inan hiç gerek yok! Sonunda er ya da geç istediğimiz anlamda kavuşacağımızı ikimiz de biliyoruz. Ama şimdi yapman gereken duygularının sesini dinlemen. Hiç olmazsa benim için. İnan seni hiç kıskanmıyorum. Aksine öyle çok sevindim ki senin o kadına hissettiklerine. Sakın bunu bana bir ihanet, aldatış olarak algılama yüreğinde.’
Cansız mankenin söylediklerinden sonra Bay palyaço ne diyeceğini şaşırmış hala yasadıklarının ne olduğuna karar verememiştir.Ama yüreğinde tarifsiz, tatlı bir esinti dolaşmaktadır. Bir şeyler söylemeye gayret eder tüm gücüyle ama bir türlü kelimeler toparlanamaz,birikemez ağzının ucunda. Cansız manken tıpkı Bay palyaçonun karısının en mutlu olduğu anda takındığı yüz ifadesinin aynılığıyla söyleyeceklerini şöyle sürdürür :
’Hatırlıyor musun birbirimizin her zaman, ömrümüzün sonuna dek mutlu olmasını istediğimize dair söz vermiştik. Sen her zaman insanları güldürmek, mutlu etmek için yüreğini hayatını hatta bedenini ortaya koydun. Ve şu an mutlu olmak senin de hakkın. Mutlu olmanı benden daha çok kimse isteyemez şu an. Daima yüreğinde ,içinde olduğumu ben de çok iyi biliyorum. Ama aşkların önüne hiç kimse geçemez kocacığım. Ne ben ne sen ne de başka bir kimse. Şimdi eğer beni gerçekten seviyorsan istediğin aşkın önünü bana bağlılığınla tıkama. Yaşam sana bir aşk daha yaşamayı buyurdu. Bunu reddedersen hem mutluluğunu isteyen bana hem de yaşama ihanet etmiş olursun asıl. Şu vakit yapman gereken ilk şey beni aldığın yere bırakıp seni bekleyen aşkını yaşamak olacaktır.’
Bay palyaço olanca şaşkınlığıyla söylenir cansız mankenin gözlerine bakarak:
’ Ama ben.. Seni çok seviyorum. Ben seni.. Ama o... Ben...’
Artık ağlamalarının önüne geçemeyen palyaço bu sihirli ve hiç beklemediği bir anda yaşananlar karşısında ne diyeceğini hiç bilememektedir. Söylemeye çalıştığı tüm duygular boğazında koca bir yumak olarak topaklanmıştır adeta. Tam o anda cansız mankenin dudakları yine aralanır; ’Yapmak istediğin beni tekrar yaşatmaktı değil mi? Bilmez misin ki yaşatmaya çalıştığın her an sana mutluluğun bulaştığı bir acı vereceğim! Yaşadıklarımıza ne kadar bağlı olduğunu çok iyi biliyorum.(Bu anda cansız mankeninde gözlerinden yanaklarına doğru birkaç damla yaş indiğini söylemeden edemeyeceğim.) Ama beni daha fazla yorma! Ve dediklerimi yap ne olur deli palyaçom! Beni aldığın yere bırak ve yüreğinin tüm genişliğiyle seni bekleyen aşkını yaşa istediğin gibi. Aksi halde yüreğinin önüne çıkan yazgını bozmaya çalıştığın için sana kızarım bilmiş ol! Senin benim kalbimde bambaşka bir yerin olduğunu da unutmamanı isterim. Hadi palyaçom şimdi dediklerimi yap ve son nefesine kadar mutlu olmaya çalış. En azından benim için. En azından düşlediklerimiz için. En azından kalplerimiz için...’
Bay palyaço sadece şunları mırıldanabilir şaşkınlığından arta kalan son güçle ve gözlerinden inen yürek büyüklüğündeki damlaların eşliğinde, ’ Sen... Sen ben yeryüzünde yaşadığım sürece her şeyimsin... Söylediklerini yapacağım... Senin mutluluğun ve benim mutluluğum için... Seninle karşılaşacağım anı her zaman yüreğimin bir köşesinde düşlüyor olacağım benim melek karıcığım. Ben senin isted..’
’Hala konuşuyor musun koca palyaço? Hadi! Mutlulularına yol aç şimdi geç olmadan! Şimdi susuyorum, ta ki yüreklerimizin, istediğimiz yerde buluşacağına inandığımız zamana dek...’
Cansız manken artık köşesinde suskunluğunu korurken bay palyaço hala yaşadığı anın gerçekliğine inanamaz bir durumdadır. Yavaşça cansız mankenin yanına yaklaşır, yüzünü bir bebeği sever gibi kadifemsi dokunuşlarla okşar. Dudaklarını dudaklarına yakınlaştırır ve eski günlerde ki gibi şehvetli ama sessiz bir arzuyla öper. Sonra kollarını cansız mankenin kollarına dolar ve son gayretiyle sıkıca sarılır beline.Ve bir kaç kez fısıldar kulağına seni seviyorum cümlesini. Sonra toparlamaya çalışır kendini olan biten bu giz dolu zamandan sonra. Cansız mankeni özenle kucağının içine alır. Onu ilk aldığı yer olan konfeksiyon atölyesine gider kimseye bir açıklama yapmadan kapının önüne bırakır ve evine döner.
Birkaç ay sonra Bay Palyaço karısından sonra ilk defa aşık olduğu kadına evlenir. Mutlu ama çok mutlu bir yaşam geçirirler. Bu mutlukta her zaman ölen karısının ,yaşamın ve yazgısının çok büyük payı olduğunu düşünür. Ama sık sık konfeksiyon atölyesine gidip cansız mankeni görmeyi ihmal etmez...
Benim bay palyaço hakkında bildiklerim bu kadar. Doğrusunu isterseniz ben bay palyaçodan, kusursuz sevgisinden ve onu yüreğinin her zerresiyle seven eski karısından çok şey öğrendim. Şimdi anladınız mı asıl anlatmak istediğimin o ıssız sokak değil de sokağın en sonundaki üç katlı evin en son katında yaşayan bay palyaçonun sonsuz aşkı ve önüne geçilemeyecek olan yazgısı olduğunu? Şimdi anladınız mı aşkın ne kadar yaşanılır bir gerçek olduğunu ve yazgının içinde sakladığı mutlulukların bir şekilde mutlak yaşanması gerektiğini? Benim öğrendiğim kesin bir şey var; o cansız manken şu an durduğu vitrinde bay palyaçonun duyduğu mutluluktan ötürü ne kadar mutluysa biz de kalbimizin çarptığı her an tıpkı öyle mutlu olabilmeliyiz...
Oktay Coşar
YORUMLAR
Lars and the real girl filmini anımsattı palyaçonun cansız mankeni ölen eşinin yerine koyarak bir süre hayatına dahil edip çıkardıktan sonrada hiç unutmaması.Filmdede biraz benzer bir yol izlenir.Lars'ın gerçek dünyaya uyum sağlamasına yardımcı olan bir manken vardır o Lars için gerçektir.Galiba sadece filmlerde gördüğümüz bir güzelliğe daha şahit oluruz Lars'ın ailesi ve tüm kasaba o cansız mankenin Lars için gerçek olduğunu kabullenerek ona gerçek insan muamelesi yapar ama zamanla Lars hayal ile gerçek arasındaki o çizginin gerçek tarafına geçmeyi çevresindeki bu anlayışlı insanlarında desteği ile başarır.Hüzünlü ama ölümsüz bir aşk hikayesi okuduk ve palyoçonun mutluluğu bulması ile bizde mutluluğu hissettik hikaye biterken..
Yazıların içerisnde çok ayrı bir yere kouyoyrum bunu. Farklısın dostum ve kana kana sürdüm ruhuma yazıyı. Gerçekten kopardı bir şeyleri ama görünmez, söylenmez, bekleme boşuna. Dilimi bile harflere kurban edemem şu an:)Tebriklerim çokça...