- 855 Okunma
- 10 Yorum
- 0 Beğeni
BİR RÖPORTAJMIYDI SADECE?
Kilitte dönen anahtarın sesi yankılandı, boş duvarlarda. Ürperdiğimi belli etmemek için gözlerimi, önümdeki kadının kalın ensesine dikmiştim. Ne sağa ne de sola kıpırdatmadan, öylece bekliyordum.
“ Ne ilginç bir topuz yapmış. Ensesindeki yağları gizlemek için, herhalde?”
Kapıdan geçtiğimizde, hafifçe sağa doğru eğdim, bedenimi. Önümüzde ince, uzun bir koridor daha vardı. Belli aralıklarla da başka kapılar… Yeni koridorda yürümeye başladığımızda, sağda ve solda dizilmiş, demir kapılar çekti dikkatimi. Önüm sıra yürüyen, şişman kadına sormak istedim ama öylesine kararlıydı ki yürüyüşü, yapamadım. O an için susmanın doğru bir karar olduğuna kanaat getirdim.
Bir kapı daha… “ Aç” Kapının öteki tarafında oturan kadın, komutu alır almaz, önündeki düğmeye bastı. Kapı; ağır ağır, gıcırdayarak, sola doğru kaymaya başladı.
Bundan sonra ki üç kapı da aynı komut ve aynı düğmenin kontrolünde açıldılar.
Son kapıya geldiğimizde, şişman kadın, kasketini düzeltti. Üniformasının eteklerini çekiştirdi. Boğazını temizledi ve bana döndü:
“Bu, son kapı… Yalnız başına geçeceksin. Senin için bir sandalye hazırladık, parmaklıkların önünde. Ancak oradan sohbet edebilirsin.”
“ Ama nasıl olur? Böyle konuşmamıştım, müdürle. Yanına girmem lazım.”
“ Olmaz. İdam mahkumlarının tutulduğu bu bölümde, böyle bir şey izin yoktur.”
“ Müdürle konuşmak istiyorum.”
“ Bu noktadan geri dönersen, bir daha gelemezsin. Şimdi, geçmek istediğinden emin misin?”
“ Evet, eminim.”
Elindeki anahtar demetinin içinden bir tanesini seçti ve kilide soktu. Peş peşe üç kez döndü anahtar, kilitte. Kadın, yana çekildi ve eliyle geçebilirsin dedi, yüzüme bile bakmadan.
Sırtımı dikleştirdim. Elimdeki çantaya, daha bir kuvvetli sarıldım. Kadının önünden geçerek yürüdüm.
…/…
“ Beni çağırtmışsın, patron? “
“ Evet, Eser. Gel, otur bakalım.”
“ Hayırdır, patron? Çok ciddisiniz. Kötü bir şey yok, değil mi? “
“ Hayır mı, şer mi ben de bilmiyorum. Bir röportaja çağrıldın.”
“ Nasıl yani? “
“ Biliyorsun, son günlerde, bütün gazetelerde, aynı haber yer alıyor: 4 kişiyi öldüren kadının tutuklanması? “
“ Evet, biliyorum. Ben de olayı, bizim gazeteden izliyorum.”
“ İşte, o kadınla röportaj yapmak için, bütün gazeteler sıraya dizildiler. Her gazete, bir yazar ismi önerdi. Kadın, bizim gazeteyi seçti.”
“ Ya? E bu güzel haber, patron. Değil mi? “
“ Güzel haber de kadının, bir şartı var: Seni istiyor.”
“ Beni mi istiyor? “
“ Evet, röportaj için, seni istiyor. Ya sen, ya da hiç dedi. Ancak…”
“ Ancak? “
“ Ancak, henüz çok acemisin. Üstelik böyle büyük bir röportaj için…”
“ Yapabilirim, patron. Siz, bana güvenin, yeter. Ben, kendime güveniyorum.”
“ Başka da çaremiz yok, zaten. Yarın sabah, 09.00 da hapishane de olacaksın. Ben, müdürle görüşüp, her şeyi ayarlayacağım. Olayın detaylarını biliyor musun? Kadının, kimleri öldürdüğünü, nasıl öldürdüğünü ve nasıl yakalandığını? Biliyorsun, kadın hiç konuşmadı, bugüne kadar. Sorularını, ona göre hazırla. İlk ve belki son konuşması olacak. İdam kararı onaylanacaktır, mutlaka.”
“ Olayı biliyorum ama dosyayı yanıma alırım, eve giderken. Bir kez daha incelerim. Yüzünüzü kara çıkartmayacağım patron, emin olabilirsiniz.”
“ İnşallah! Hadi bakalım, kolay gelsin sana.”
“ Sağ olun, patron. Yarın, mesai bitmeden, yazı masanızda olacak. “
“ Öyle olsa, iyi olur!”
Röportaja gideceğim gün, erkenden uyandım. Banyomu yaptım. Dolabın karşısına geçip, ne giymem gerektiğini, düşünmeye başladım. Sonunda siyah üzerine gri çizgili pantolon, beyaz gömlek ve düz, siyah ceketten oluşan, üçlü takımı giymeye karar verdim. Kıyafetleri dolaptan çıkartıp, yatağımın üzerine yerleştirdim. Geri çekilip, şöyle bir baktım. Evet, son derece uygun olmuştu. Hem ciddi, hem de işinin ehli bir görünüm kazanacaktım, bu kıyafetle. Ama öyle miydim, gerçekten? Görecektik…
Mutfağa geçtim. Kahve makinesinin düğmesine bastım. Kahve hazır oluncaya kadar, günlük gazeteyi karıştırmaya başladım. İç sayfada, küçük bir haber vardı; aradığım haber:
“ 4 kişinin katili olarak tutuklanan kadının idam kararı, onaylandı. İdamın, önümüzdeki günlerde, gerçekleştirileceği açıklandı. İdam günü, henüz, kesinlik kazanmadı.”
Ürperdim. Dört kişiyi öldürmüş olmak, nasıl bir şeydi? Bu kadın, bu dört cinayeti, neden işlemişti?
Bütün gece, olayı incelemiş ama hiçbir soruya yanıt bulamamıştım. Adamlardan ikisi, kadının tanıdığı kişilerdi. Biri; eniştesi, diğeri de kocasıydı. Ama diğer iki adamın, kadınla, hiçbir bağlantısı yoktu.
Kahve makinesinin sesi ile kendime geldim. Dolaptan çıkarttığım fincana kahve koyup, banyoya doğru yürüdüm.
…/…
“ Keşke topuklu ayakkabı giymeseydim.”
Boş koridorda yankılanan topuk sesim, beni bile rahatsız etmişti. Kısa bir an durakladım. Ceketimi düzelttim. Gömleğimin yakalarını, kontrol ettim. Başımı eğip, kendimi süzdüm, yukarıdan-aşağıya doğru. Ne kadar uğraşsam da acemiliğimi gizleyemediğimin farkındaydım. Ellerim, titriyordu. Kalbim, çarpıyordu. Neden ben? Sorusu ile kadına soracağım sorular arasında, gidip-geliyordu aklım.
Kapıya yaklaşmıştım. Artık geri dönüş yoktu.
“ Haydi bakalım. Başlayalım.” Dedim, sessizce.
Küçük bir masa ve sandalyenin durduğu noktaya geldim. Parmaklıkların dibinde, durdum. Gözlerimin karanlığa alışmasını bekledim.
“ Merhaba. Hoş geldin.”
Karanlığın içinden gelen, boğuk sesle sıçradım.
“ Merhaba.”
Parmaklıklara yaklaşan kadın, hiç de beklediğim gibi biri değildi. Sarı saçları – rengi doğaldı – kulak hizasında kesilmişti. Küçük, minyon bir yüzü vardı. Mavi gözleri, küçük yüzünde, oldukça fazla bir alan kaplıyorlardı. Zayıf ve kısa boyluydu. Kısaca, bu kadına katil demek; imkansızdı. Ama katildi.
“ Nasıl buldun beni? Katile benziyor muyum? “
“ Yok, pardon. O anlamda değildi bakışlarım.”
“ Hadi, hadi… Utanmana gerek yok. Alışığım ben, o bakışlara. Otursana? “
Dönüp, arkamda duran masaya ve sandalyeye baktım.
“ İstersen, parmaklıklara yaklaştırabilirsin, sandalyeni. Daha rahat sohbet ederiz.”
Kısa süreli tereddüdümün ardından, sandalyeyi parmaklıklara doğru çektim. Oturdum. Sıkı sıkıya tuttuğum çantamın içinden dosyayı ve kayıt cihazımı çıkarttım.
“ Konuşmamızı kaydetmemede bir sakınca var mı? “
“ Hayır, tabi ki yok. Hatta daha iyi olur. Anlatacaklarımı yazma telaşı içine girmezsin. Aç bakalım, kayıt cihazını da başlayalım.”
Çantamı, sandalyenin arkasına astım. Kayıt cihazının düğmesine bastım. Bir an için nereye koyacağımı bilemedim. Sonunda, parmaklıklara yakın bir yere, her ikimizin de sesini kaydedebileceği şekilde, yere koymaya karar verdim. Sırtımı dikleştirdim. Sandalyeye yerleştim.
“ Hazır mısın? “
“ Hazırım “ dedim.
DEVAM EDECEK…
Eser Akpınar
04.09.2011
Urla
YORUMLAR
Bir hafta yoktum, neler olmuş neler:))Maşallah.... Nicole Kidman ile başlamışsınız, daha bir vurucu olmuş:)))Kurgu çok sağlıklı ve şık. Zaten sizin eşsiz rütuşlarınızla başa çıkılamaz, derhal telim aldınız beni. Tebrikler...
Eser Akpınar
Selamlar.
Eser Akpınar
Sevgilerimle.
Harika bir başlangıç. İçine çekiyor daha başlangıçta. Ve harika bir roman olacağına yüzde yüz eminim. Takipteyim Sevgili Eser, bu kalem çok çok gelişti ve daha da ileride zirvede olacak eminim Usta... Sevgi ve takdirlerimle...
Eser Akpınar
Sevgiler, selamlar.
başlaması ile birlikte içine çeken sürükleyici bir öykü merakla gerisini bekleyeeğim. kalemini okumayı seviyorum daim olsun sevgilerimle.
Eser Akpınar
Sevgiler, selamlar.
Harika bir kurgu ve güzel bir işleyiş. Çok başarılı buldum öykünüzü. Merakla devamını bekliyorum. Kutlarım Eser Hanım. Sevgilerimle.
Eser Akpınar
Sevgiler, selamlar.
İlginç bir seri olacağa benziyor...Cinayet; dört kişinin katili bir kadın mahkum...Demir parmaklıklar, perişan idamlık bir kadının yıkılmış psikolojik halleri, röportaja hazırlanan kadın gazetecinin farklı bir iç dünyası...
Bence; romanlık bir seri olmalı. Valla; bestseller olacağına adım gibi eminim.
Sen, bu işin altından anlının akıyla kalkarsın; inanıyorum.
Selam ve saygılar efendim.
Eser Akpınar
Saygılar, selamlar.
İlgi çekici ve güzeldi bakalım neler diyecek meraktayım vallahi.. Güzel yazınız için teşekkürler saygılarımla
Eser Akpınar
Saygılar, selamlar.
FARQİN2101
Eser Akpınar
Saygılar, selamlar.
Eser Akpınar
Saygılar, selamlar.