- 1464 Okunma
- 11 Yorum
- 0 Beğeni
Turuncu
Çayırları dikenler kaplamıştı
Kül olmadan, dönüşmeden ölüme her şey
Dua edelim dikenlerin arasındaki turunculara
Dua edelim yağmurumuzun yeniden yağması için.
.
Kayaların arkasında saklanan Kızılderili kadın, tozu dumana katarak gelen atlıya bakıyordu.
‘Seni melun soluk benizli gel ve gör cehennemini ‘ dedi
Bu vahşi adamların karşısında kendini vahşi bir at gibi hissediyordu. Çelikten keskin rüzgâra dönüşüp olağanüstü bir güçle donatıyordu kendini.
Beyaza bürünmüş Kiriminki dağında, uluyan kurtlar ve lapa lapa yağan kar altında gözlerini dünyaya açmıştı. Kabilenin büyükleri, bunu Tanrı’nın kutsal bir lütfu olarak görmüşlerdi. Keskin soğukta doğan her bireyin sağlam olacağına inanmışlardı. Bu yüzden yeni doğan bebeğin adını ‘ Vahşi Yağan Kar ‘ koydular.
‘Hey tozu dumana katan koca kafa nereye gidiyorsun, hangi kabileyi büyük şeflerine ihbar edeceksin,
Atın üzerindeki adam bir anlık şaşkınlıktan sonra gülmeye başladı.
‘ Kızılderili uzun saçlı kadın, bak senin dilini öğrendim ben, ne dediğini de anladım. Kafanın derisini yüzüp saçlarını atımın yelesine takacağım şimdi.
Başını yukarıya kaldıran Vahşi Kar derin bir nefes çekip kendi kendine mırıldandı.
‘Büyük büyük dedem Mahpiu luta ‘nın bir sözü var, kuşaktan kuşağa yayılan, derki ‘beyaz adamlar bir daha ülkeme gelirlerse, onları cezalandıracağım’
Bu vahşet öylesine derindi ki geniş otlakları, çayırları tutuşturuyordu. Bu öylesine bir vahşetti ki, bakacağın bir gökyüzü bırakmıyorlardı. Bu öylesine derin bir acıydı ki kabilede ne kadar yaşlı, kadın çocuk ve adamlar varsa hepsini öldürüyorlardı.
Bir dua gibi sessizleşti Vahşi Kar’ın dili, elleri ise ok hızına dönüştü. Beyaz adamın gülüşü yarıda kesilmişti.’ Pislik’diyerek yerde yatan adama tekmeyi geçirdi. Arkadan başka beyaz atlılar geliyordu.
Doğanın sesini dinledi Vahşi Kar. Sırtındaki ok torbasından işlemeli bir flüt çıkarıp üfleyeme başladı. Her üfleyişinde kaya aralarına yuva yapan yılanlar toprağın üstüne çıktı. Yüksekteki kartallar yere doğru süzülmeye başladılar. Yılanlar atların ayaklarına dolanarak ürkmelerine neden oldu. Kartallar ise o anda yere düşen adamların gözlerini oyup, büyük bir acıyla dışarıya düşen dillerini yediler. Gerisi Vahşi Yağan Kar’a kalmıştı. Büyük bir zevkle dili çözüldü yeniden.
‘ Sazlar, yılanlar, kartallar, atlar ve doğanın tılsımı benim cennetimdir.’dedi.
…
Hava iyice kararmaya başlamıştı. Karanlıkta kendini daha bir güvende hissediyordu. Yaşadığı kabile yok olmuştu. Anne, baba, tüm kardeşleri hepsi öldürülmüştü. Sadece Kiriminki dağında yaşayan dedesi kalmıştı. Dedesi karıncayı bile incitmeyen güzel yürekli bir adamdı. Oldukça bilgi sahibiydi. Torununa Kızılderili masallarını anlatmayı severdi. Vahşi Kar da dinlemeye bayılırdı.
Vahşi Kar nereye gideceğini bilmiyordu. Yeniden dedesinin yanına gitmeyi düşündü ama bu mümkün değildi artık. Başka kabileleri aramaya karar verdi. Gece yıldızlar nasıl parlıyordu. Gök ne güzeldi. Âmâ göğün altında yaşanılası güzellikler pek yoktu. Vahşi Kar içini çekti. Çok üzülüyordu.
‘Yaralı bir dizin şarkısını söyleyen ateşböcekleri sarmıştı geceyi
Yanan çimenlerin ve tundraların kül kokusu yakıyordu genzini
Ve koşan çocukların kahkahaları kaybolmuştu kulaklarından.
Yıldızlar kadar her yanda ölüler vardı. Beyaz adamlar ölülerin üstüne basıp başka ölüler yaratmak için geniş düzlüklerde ve çalılıklarda, ormanın iç kısımlarında insan avına çıkıyorlardı. Yıldızların altında yaşayan bizim insanlarımız, geyikler, güzel kokulu çiçekler, bunlar da dünyanın birer parçası değil miydiler?
Gün kızıl bir renk almıştı. Uyuduğu orman büyük bir şelalenin sesine benziyordu. Rüzgâr öylesine güzel esiyordu ki gözlerini aralamakta zorlanan Vahşi Kar doğrulup etrafına bakındı. Bir tarafta büyük taşların arasında akan suyun sesiyle mest oldu. Hele şu kuşların güzel ötüşleri yok mu?
Yeniden uzanarak düşünmeye başladı. Yaşamak nedir ki…
Ateşböcekleri mevsimiydi
Çayırları kaplayan buffalo sürüleri
Ve sallanan sazlıklardaki kuşlar
Rengârenk boncuklar
Beyazların gitmesi ve ailemin yeniden yaşama dönmesi
Cesur atalarımın ruhu bir de…
Vahşi Kar atının yularını tutarak ‘ sessiz ol kızım, sessiz olalım ki beyaz adamlar adımlarımızı bilmesin. Sessizlik yaşaması için bir duaydı.
Patikanın sonunda ladin ağaçlarını gördü. Yuvarlak daire biçiminde sıralanmış altı tane ladin ağacının orta yerine kulübe kurulmuştu. Kapıda ise bir adam oturuyordu.
-Sessiz ol kızım dedi yeniden, bu beyaz adamların konakladığı bir yere benziyor, üstelik nöbetçi de orada oturuyor.
Vahşi Yağan Kar sırtındaki torbadan lacivert bir ok çıkartıp yayın ortasına yerleştirdi. Hedefe odaklanan çitalara benziyordu. Son hamleyi yapmadan önce düşündü.’ Bu acı duymayacağı bir ölüm olur, acı çekmesini istiyorum ‘dedi.
Beyaz adamlar gibi kement atmayı öğrenmişti. Atına atladı ve atın yan tarafında asılı kalın ipi eline aldı.Başının üstünde çevirip yamaçtan aşağıya ok gibi fırlattı.
Küçükken koşardı bu geniş patikalarda
Ağaçlar bir tül gibi çiçek bırakırdı saçlarına
Ve ceylanlarla yarışırdı bir ceylan gibi onlara benzemeye çalışırdı
Duyardı nehirlerin gürültüsünü, buffalo sürüleri su içerken
Ruhunu rüzgâr esir alırdı ay ışığının altında, ailesiyle beraber
Vahşi Yağan Kar
En çok turuncuyu severdi
Turuncu çiçekleri de onu.
Atın arkasında sürüklenen adama seslendi. ‘seni şelaleden aşağıya atacağım ‘dedi.
Uzaktan suyun uğultusu geliyordu.
…
Gece her şeyin üstünü örtmüştü. Nehirde yıkanmak için soyundu. Kendini serin suların koynuna bıraktı. Çözdüğü saçlarını suyun içinde defalarca yıkadı. Bir çocuk gibi kendi kendine oynadı. Sessizce atına seslendi sonra ,’kış geliyor…
Kalbini bu topraklara adayanların uyuyabileceği güzel yerler yoktu artık. Vahşi Kar bazen sessizleşti, bazen avcı oldu ormanın içinde, çayırların arasında,düz ovalarda, rüzgâra verdi sırtını ve bazen de av olmaktan zor kurtuldu.
Vahşi Yağan Kar başka kabile savaşçılarını buldu. Nefesinin son anına kadar pek çok insanı çevresinde topladı.Onlara kaya gibi sağlam durmayı, yaşanan toprakların şarkılarını, dikenlerin arasındaki turuncu çiçeklerini anlattı.
Aysu
YORUMLAR
Benim için başından sonuna kadar çok özeldi. Hissettim çünkü turuncu benim içinde akılalmaz manidar bir renktir. İçinde olasılıklar ürettim ve sonra her ihtimali denerken üzerime kaçıverdim aynadan. Bu korkaklık mı sizce?Yoksa öngörüsü şişman bir adam olmanın bedeli mi?:)TEbrikler, bayılıyorum kaleminize var mı ötesi?
lacivertiğnedenlik
saygılar.
Hikâyeyi okurken Karadenizli Apaçi kızını düşünmedim değil hani. Acaba ne zaman karşıma çıkacak diye.
Beyazlılar ve turuncu,çok tuhaf. Tuhaf olan ilginçti değil mi,yoksa ilginç olan tuhaf mıydı?
Ama yok ya ikisi de aynıydı sanırım.
Yazıya gelelim,açıkçası sürükleyiciydi diyebilirim.diyorum zaten.
E... sonuçta doludizgin koşan atlar var değil mi,sürükleyici olması gayet tabii.
Ama ben kafayı taktım turuncuya.
Turuncu!
lacivertiğnedenlik
Muhteşemdi nasıl kaçırmışım ben bu güzel yazını. Kutluyorum Aysu'cuğum. Sevgilerimle.
lacivertiğnedenlik
lacivertiğnedenlik
.
sevgiler
edilen duanın turuncunun dikenler arasındaki kafa tutuşuna katkı olacağını bilmek, yazının bir diğer bakış açısına bizi yönlendirmesiydi...
senin renkli, zengin ve enrensel yüreğini seviyorum...
lacivertiğnedenlik
ben teşekkür ederim.