- 1007 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
son yara çarpışma
Düşüncelerini baldırı çıplak bir dağın yarlarından aşağı düşürmüş gibi hissedip hayatta belki bir iki kez çekilebilecek türden sıkıntılara gömüldüğünü düşündüğü an bu an… Zehrini içinde uyutmak istiyor! Elleri uyuşmuş gibi; diğer yandan anlamlandıramadığı bir şey göğsünü kıyım kıyım kanatıyor; örselerken ışık veren bir duygu bu; elem karışığı ikircikli bir tebessüm yayılmış yüzüne… Çok doluluk ya da diğer taraftan devasa bir boşluk hissinin birbiri ile çarpışmasını andıran... Dokularına nüfuz etmiş, esir almış yoğun bombardıman altında kalmışçasına terk edildiği sanrılar…
Serçe buğday yüklenmekten, oynaşmaktan öte ne bilir; onun bütün hayali bu değil midir; bundan fazlası ağır gelir kaldıramaz! Gönül bir serçe ise bu dağdağalı yük niye, bu hevesli düşkünlük hali! Nafile, boşuna çırpınıyor… Kendini bir taş havuzcukta yoğuruyor, tokmaklarla dövüyor adeta, bukağılanmış belleği kan revan, susmak da bilmiyor, yüreğinde çanlar çalıyor…
Aşka âşıklığı mı onu yoran, ardında bıraktığı mı; eğer bunun adı aşksa, bu ne menem bir aşk, bildiklerinden ya da düşündüklerinden değil…
Tarifsiz; derin dehlizlere düşmüş, hareli; doğanın sessiz çığlıklarında kaybolmuş, sesi çıkmaz yaralı bir soluk hemen hemen; yaşadığını hissediyor ama bu malum yaşamak değil.
Ne oluyor ki, her yanında ayrı bir meydan muharebesi yaşanıyor… Yıllar ardında biriktirdiği dağ yangını anılar düşmüş iman tahtasına, karınca sürüsü gibi etini dişliyor; bir an kendinden geçiş sonradan aniden şok bir diriliş arası yarı acımtırak alacalı bir kararsızlıkta karanlığa düşmüş; ama yer yer yıldızlar çakıyor, bir yanıp bir sönüyor, avcı olmuş, kendi peşine düşmüş kendini kovalıyor…
Bu bir hastalık mı acaba, rahatsızlık mı? Fakat bildiğimiz tıp biliminin tanımladıklarının dışında bir şey bu; anlamlandıramadığı bir olgunun işkencesinde kavruluyor…
Biri kurtarsa sayrılık hallerinden ona kızacak belki de, terk etmesini arzulamadığı bir közlenme, dağlanma durumu işte…
Ne eder, nasıl hükmeder buyruğu dışına çıkmış; yangın oynaşı duygularına? Gel merhamet et kendine, bırak oynaşını! Al kendini koynuna geri!
Ya da teslim ol, direnme; sona ersin bu askıda kalma halleri… Bir soluk, bir ses, bir sözcük ver gecenin kulağına!
Değiştiremeyeceğin her şeye "merhaba" de!
Hidayet DAL/Can Sokağı Lambaları
YORUMLAR
Zümrüdü Anka; canının son perdelik oyunu; insan bunca yükün altına itilir mi? Behey! Ne eder, nasıl hükmeder buyruğu dışına çıkmış; yangın oynaşı duygularına? Gel merhamet et kendine, bırak oynaşını! Al kendini koynuna geri! Ya da teslim ol, direnme; sona ersin bu askıda kalma halleri… Bir soluk, bir ses, bir kelime ver gecenin kulağına!
Ötesi kaderin işi!..
aşka düşmek dedikleri şeyi ne güzel dile getirmişsiniz... aşkın tarifi tanımı zor... bir düşen biliyor onu... kaderin en gizemli oyunu olsa gerek... yüreğinize sağlık...