Kara Kıtadan Mektuplar- Baobap Ağacı
Küçük Prensin dünyasında kökleriyle toprağı çatlatacak her yanı saracak diye korktuğu o ağaç…
Yeşilin en güzeliyle aklımda kalan, devasalığı ile Güliver misali zihnimde yer etmiş bu manalı güzelliğin gerçek haliyle ilk kez karşı karşıya geliyordum. İçinde bulunduğumuz duruma, yaşanılan insanlık dramına çokça yakışan bu fotoğraf pek bir söze yer bırakmıyor aslında.
Küçük Prensin fidelerini kuzunun yemesini istediği ağacın kökleri ülkeyi, insanları ve yazgılarını kurutup çatlatmıştı işte.
Bugünden sonra bir daha hiç yeşillenmeyecekmiş gibi bu coğrafya sanki insanlık solmaya devam edecek gibi geliyor daha da acısı.
Karıcığım az önce senin annenin ölümündeki hüznüne eş bakışıyla, bir anne daha kahroldu. Ne ben bir şey yapabildim ne de Baobap ağacının heybeti.
Acı gülümsemenin ne demek olduğunu burada duyumsadım ilk defa. Oğlumuz bebekken mamasını yemediğinde nasıl üzüldüğümüz geldiğinde aklıma misal, gülümsemişim…
Konformizmin içimizdeki insana düşman hali, elindeki üç uçlu ejder palasıyla dikilirken yaşayan cesetlerimizin başında; bir kez daha lanet ettim tüketim toplumuna.
Akdeniz; vefanın mavi adresi, şimdilerde beş yıldızlı otellerinin çöpleri ile bile beslenebilecek bu karşı komşunu duyuyor musun?
Her bireyin içini kurutan kötü tohumları var. Bu yüzden de kendi kuzularımızı içimizdeki kötü ağaç fidelerine yollamamız gerekiyor. Hem de hiç vakit kaybetmeden…