- 662 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
İ’lây-ı Kelimetullah
(Bismillahirrahmanirrahim... Kalem ile anlattıklarımda ve dil ile söylediklerimde hataya düşüp hoşnut olmayacağın şeyleri işlemekten Sana sığınırım.)
Sözlük anlamı olarak küfür, şirk ve ilhada karşı Allah’ın varlığını, birliğini, İslâm’ın yüceliğini ve Kur’an-ı Kerim’in üstünlüğünü savunmak anlamına gelir. Bence burada temel olarak ahir zamanı kuşatan Allah Rasûlü,(s.a.v) “Şimdi, küçük cihaddan büyük cihada dönüyoruz” hadislerinde buyurdukları kişinin kendi ile olan cihadı yani cihadı ekber başlamaktadır. Zaten Resul-i Ekrem efendimiz büyük cihadın ne olduğunu soran sahâbeye de, “Nefisle mücâdele” cevabını vermişlerdir. İ’lây-ı Kelimetullah, aynı zamanda Kelamullahı (Kur’an-ı Kerim ve O’nun hükümlerini) yüceltmek, savunmak ve Allah’ın emrettiği şekilde yaşamak demektir. Bu da kişinin kendisinin ve mesul olduğu ailesinden başlamak üzere yakın çevresinin yaşantılarında kökten değişimleri gerektirmektedir. Her ne kadar karmaşık görünse de bu işlem temelde basittir; Allah’ın emir ve yasaklarına uyup ölçülü olmakla bu yola girilebilir, kişi kendi nefsi için istemediği hiç bir şeyi bir kardeşi içinde asla istemeyerek bu yolda kademe alabilir. Cevdet Sait ‘Bireysel ve toplumsal değişmenin yasaları’ isimli eserinde değişimin iki şekilde olacağını belirtmiştir. Birincisi benimde dem vurduğum kişinin kendine çeki düzen verip değişimiyle; bunu suya düşen bir damlacığın yakın çevresiyle başlayıp halka halka dışarı doğru açılması gibi düşünebiliriz bir zaman sonra toplumu kuşatacaktır. Diğeri ise Allah’ın (c.c.) bir toplumu yada bireyi değiştirmesi ile vukuu bulacaktır, buradaki sıkıntı Rabb’imizin kalbe iman verip bireyi, belki o bireyin vesilesi ile etrafında bireyleri ve son olarak da bu nüve bireylerin etrafında yuvalanan bireylerle oluşan toplumu hidayete erdirmesiyle neticeleneceği gibi tam tersi bir durumda yani azgınlar ve sapkınlardan teşekkül eden bir toplulukta sadece böyle bir beklenti güdülür ve birinci şekildeki gibi şahsi cihatlarını yapan kardeşlerimizin olmadığını farz edersek Allah korusun bu dinamik toplumun helakıyla neticelenecektir.
Çok önemli bir diğer mevzuda ‘La ilahe illallah Muhammeden resülullah’ temel ilkesine inanmak ve bu sancağı gücünün yettiği , dilinin döndüğü elinin yazabildiği ölçüde her yere taşımaktır. Bu konu ilk etapta basit görünmektedir; Elhamdülillah idrak ediyoruz Allah’tan başka ilah yoktur, Muhammed O’nun kulu ve Resulüdür… Modernite gelin görün ki üzerimize lanetiyle çökmüş ve bize mabutlar dayatmıştır. Samimi bir Müslüman bile farkına olmadan kendilerine ilahlar edinebilmektedir, bu Ma’bud’lar kişiye göre değişiklik arz etse bile ayırt edici olarak bakmamız gereken nokta gün içersinde en fazla neyin adını zikrettiğimizdir, biz gün içersinde bizi Yaratandan başka etraflıca ne ile meşgul isek, neyi Allah’tan (c.c.) fazla anmaktaysak o artık bizim Rabbimiz olmaktadır. Biz bu sahte tanrılardan arınmalı, onlara karşı uyanık olmalı ve çevremizdekileri de bu konuda bilinçlendirmeliyiz. İ’lây-ı Kelimetullah, Kelime-i Tevhidi yani ‘La ilahe illallah Muhammeden resülullah’ nurunu bütün gönüllere ve kafalara nakşederek, bütün sahte tanrıları, modern çağın Cağutlarını, Nemrutlarını, Firavunlarını hülasayı kelam bütün putları yıkmak demektir. İ’lây-ı Kelimetullah, her türlü ‘izm’ e karşı olmaktır; sosyalizm, kominizm, faşizm, kapitalizm, liberalizm… Tüm bu ’ist’ düşünce sistemleri ve ’izm’ ler düşünen beyinlerin imandan yoksun fikir sancısının ve bu mütefekkirlerin Allah’tan uzaklaşmasının sakat doğmuş çocuklarıdır… Bir tarafı yükseltir gibi yaparken diğer tarafı yerin dibine sokan bu ‘izm’ lerdir, felsefeleriyle eşitlik der ahlakı hiçe sayar, dini bırakır, insanca yaşamak sloganıyla eşrefi mahlukatı esfeli safiline çeker, hayvan sürüleri gibi yiyip, içen, cinsi münasebetlerini bulduklarıyla gören bir güruhu şekillendirip bunu modernlik olarak atfederler. Bu ‘izm’ lerin ve bir takım ‘ist’ lerin medenilik anlayışının zirve noktası yine bu adamların sadece etnik kökenleri yüzünden beğenmedikleri, yafta üzerine yafta vurup eleştirdikleri modern çağ Araplarının atası olan cahiliye dönemi Arap’larıdır. Bu görüşlerin içinde olanlar ancak dolap beygiri gibi geze geze bitap düşer; ilerleme dedikleri safsatanın rotası dairesel biçiminde olduğundan içlerine düştükleri kısır döngüde gelişe gelişe çıktıkları en üst noktada aslında felsefelerinin en dibindedirler.
Son olarak İ’lây-ı Kelimetullah davasının özü Kur’an’ı Kerimde Fatiha suresinde toplanmıştır;
Rahman ve Rahim Allah Adıyla. Her türlü övgü yalnızca Allah’a mahsustur, bütün âlemlerin Rabbi, Rahmân, Rahîm, Hesap Günü’nün Hâkimi. Yalnız Sana kulluk ederiz; ve yalnız Senden yardım dileriz. Bizi dosdoğru yola ilet, nimet bahşettiklerinin yoluna; gazab[ın]a uğrayanların ve sapkınlarınkine değil!(TÜRKÇE KURAN-I KERİM VE TEFSİRİ ( MUHAMMED ESED )) Biz inananlar; sadece Allah’a kulluk ederiz, ona yönelttiğimiz saygı ve itaatin benzerini dahi her hangi bir şeye göstermek bizi felakete sürükleyecektir, ölçüt yukarıda da bahsettiğim şekildedir yani Allah için yaptıklarımızdan, kaçındıklarımızdan daha fazlasını bir kurum, kuruluş, şahıs adına ve yine Rabbimiz için yaptığımızdan daha itinalı bir biçimde yapıyorsak iflastayız demektir. Burada sözlerim yanlış anlaşılmasın tabii ki isyan bayrağı açmaktan ve kaostan yana olmaktan bahsetmiyorum değinmek istediğim nokta ölçülü olmaktır. Kulluğun sadece Allah’a edilmesi ve kullara kulluk edilmemesi konusunda alimlerin değerli eserleri mevcuttur ve bu konu külliyatlar dolusu işlenmiştir hassas ve derin bir süreçtir, burada Esma’ül Hüsna konusuna dikkatle eğilir Rabbimizin isimlerini öğrenir, bu isimleri sıfatlaştırıp kendi kendimize tanrılaştırdıklarımızdan kurtulabilirsek bu dönemeçte aşılacaktır İnşallah. Doğru yola iletilmek ve sapkınlarınkinden uzak durmakta Allah dostlarına yani Veliyullaha sımsıkı sarılıp onların tavsiyelerine uyup, kaçındıklarından kaçınmakla, cehaletimizi karanlık gecede bir kandil gibi ışıldayarak boğan bu zatların gösterdiği yoldan ilerleyip Allah düşmanlarıyla mücadele etmekle, hiç olmazsa buğzettiklerine buğzetmekle mümkün olabilecektir. Bilindik bir Peygamber kıssası da bunu destekler niteliktedir.
Yüce Allah (C.C) Hz. Musa’ya "Ya Musa, benim için ne amel yaptın?"
"Yarabbim! Senin için namaz kıldım, oruç tuttum, zekat verdim, ismini çok zikrettim.."
ALLAH (C.C) tekrar "Namaz kılmak senin için burhandır, oruç seni cehennemden koruyan kalkandır, zekat mahşer günü herkes sıcaktan yanarken sana gölge yapacaktır, zikirde o gün karanlıkta sana nur olacaktır. Benim için ne yaptın?"
Hazret-i Musa: "Ya Rabbim, Senin için olan amel hangisidir?"
ALLAH (celle celalühu)’de buyurdu ki: "Sevdiğim kulumu benim için sevdin mi? Düşmanımı da düşman bildin mi?"
Hz. Musa da Allah’ın sevdiği amelin O’nun dostlarını sevmek ve düşmanlarını sevmemek olduğunu anladı.
Peygamberin erdiği bu sırra ermek dileği ile.
YORUMLAR
Merhaba değerli yazar,yazınız konusu bakımından fevkalede...içerik ve üslup konunun amacına uygun düşmüş...teşekkür ediyorum emekleriniz için...okuyucunun raahat paylaşımını sağlamak adına uzun paragrafları bölerek kısaltırsanız daha rahat paylaşma imkanı olur...emeğinize sağlık...saygı ile...Entellektüel-41