- 676 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
BULUŞMA
Yıl 1943 aylardan ekim.Uzun zamandır Balıkesir’de yaşayan çok sevdiğim asker arkadaşımı ziyaret etmek istiyordum.İzmir’de bir işim vardı.Oraya giderken bir günlüğüne Balıkesir e uğrayıp değerli arkadaşımı görmek gelmişti içimden. Ankara’dan Otobüse binerken içim garip bir sevinçle dolmuştu.
Gece boyu yol gidecektim .Yerime usulca yerleşmiştim ki bir süre sonra araba hareket etti.Vaktim çoktu.Biraz gazete okumaya çalıştım.Olmadı aklım hep gerilere kayıyordu.Yaşadıkları, anılarım ,kayıplarım..Evliydim ama aklım hep geride bıraktığım ve asla haberini bile alamadığım suna boylu Gülfidan’ımdaydı.Ne oldu nerelerde acaba.Yıllardır bıkıp usanmadan aramış ama bir türlü izine rastlayamamıştım.Onu çok özlüyordum,el,mde değildi.Eşime de anlattığım için onu düşünmekten utanmıyordum.Eşim bu konuda bana hep destek veriyordu.Suna boylum nerelerde acaba,şimdi nasıl,yaşlandı mı,yaşıyor mu,Yıllarca beni bunaltan bu sorular yine karşımdaydı ve zamanda boldu.Köyün bahçelerinde onu beklediğim zamanları,koştuğumuz anları,hele bir olduğumuz anları gözlerim yaşararak hatırlıyordum..Çok güzel ve alımlıydı.Esmer tenli,siyah gözlü,fidan gibi boyluydu.Her zaman temiz olan ellerini ilk kez tuttuğum an geldi aklıma.Heyecandan ve korkudan nasılda titriyordu.Avuçlarım sıcaklığı ile kavrulmuştu.Gerçi bende ondan farksızdım.Dizlerimin bağı çözülüyordu.Neredesin…neredesin Gülfi’dan.Uyumuş olmalıyım Yemek molasına inmiştim.Hava serindi.bir iki lokma bir şeyler yedim.Bide çay istemiştim.Oda geldi.Çayımı içerken içerideki kalabalığın gürültüsü ile Ankara’nın Savaş yıllarındaki kalabalığı geldi aklıma.İnsanlar bir telaş içinde Meclisin kararlarını bekliyorlardı.Ben Ankara’da bulunan birliklerde görev almıştım.Tecrübeli asker olduğum için karargah da vazifeliydim.Bu nedenle karargaha gelen bütün ileri gelenleri görüyordum.Arkadaşım Hüseyin’le de burada tanışmıştım.Oda iyi bir askerdi..Seçme birlikteydik.Mustafa Kemal Paşa Sakarya savaşına dahil olunca bizde ön cephede savaşa katılmış,pek çok başarı sağlamıştık.Daha sonra Büyük Taarruza beraber katılmış hemen, hemen hiç ayrılmamış beraber terhis olmuştuk.Hüseyin memleketi Balıkesir’e dönmüş ben Ankara’da kalmıştım.
Arabaya tekrar binmiş yola çıkmıştık.Bu sefer uyumadan eskilere dalarak zaman geçirmiştim.Balıkesir’ e vardığımızda .sabah saatleriydi.Arabadan inerek yavaşça şehre doğru yol almaya başladım. Elimde arkadaşım Hüseyin Keskin’in adresi vardı..Çevreme bakınarak adresi sorabileceğim birini araştırdım.Pek çok insan bir an önce işlerine gitmek için hızlı hızlı yürüyordu.Kimi koşar gibiydi.Şehir hayatı böyle diye içimden geçirdim.Esnafların kimi dükkanını temizlemekte, kapı önünü süpürmekle meşgul olurken, kimide dükkanın önüne oturmuş sabah çayını içmekte, kimileride bir araya gelmiş aralarında konuşmaktaydılar.
---Selamun Aleyküm Hayırlı işler
Diyerek birkaç insanın bir arada olduğu gruba yöneldim.
---Bir adres sorabilirmiyim…?
Yabancı olduğumu anlayınca hemen ilgilenip adrese bakıştılar.İçlerinden biri;
---Kolayca bulabilirsin kardeşim
Diyerek yolu bir güzelce tarif ettiler..
Yola koyuldum Hafif yokuş bir yoldu.Vakit erken olduğu için acele etmeden ağır, ağır yürürken çevreme de bakınıyordum.Yol taşlardan döşenmiş dar ama temizdi.Yol kenarlarında sıra, sıra genelde tek katlı evler vardı.Evler bahçeli olduğu için bahçe duvarlarının iç kısımları pek çok türden meyve ağaçları ile doluydu Bazı evlerin önlerinde at arabaları vardı..Halkın çoğunluğu erken kalkmış bahçelerine işlerine çoktan gitmiş olmalıydı.Sokaklar genelde boştu.Ancak yinede bazı evlerin önünde at arabaları hazırlanmaktaydı.Tek tük çocuk sesleri bahçe içlerinden gelmekteydi.Sağdan soldan köpek havlamaları işitiyordum.Biraz daha yükseklere çıktıkça şehir daha iyi görülmekteydi.Aşağıda yemyeşil bir ova uzanmaktaydı. Evlerin bazılarından hafif, hafif dumanlar yükseliyordu.Sonbaharın oluşturduğu hafif sis ovanın üzerinde farklı bir güzellik oluşturmuştu.Bir an kendi köyümü ve hayvan otlatmaya giderken izlediğim o görüntüleri hatırlamış ve geçmişime dalmıştım.O geçen yıllarım.Kaybettiklerim,acılarım,özlemlerim.Burnum sızlar gibi olmuştu.
---Birini mi, arıyorsun ?
Diye bir sesle irkildim.Sesin geldiği yere döndüm.Yaşı bir hayli ilerlemiş ama bakışları ve duruşu son derece gururlu bir Anadolu kadını bana dikkatlice bakıyordu.Giysileri çok da yeni değildi ama temiz ve düzenliydi.
---Hayırlı sabahlar ana;
---Birini arıyorum.Buralarda oturuyor sanırım.
---Kim ola ki aradığın?
---Hüseyin Keskin.Ana Asker arkadaşım
---Bizim Hüseyin’i arıyon sen Oğlum.Evi şurası.
Diyerek bana evi gösterdi.Hemen hemen gelmiş sayılırdım..Yaşlı kadına teşekkür ederek yavaşça eve doğru yöneldim.İki katlı bahçeli bir evdi.Temiz görülüyordu.Zaten arkadaşım çok becerikli biriydi.Elinden çok iş geldiği gibi boş durmazdı.Elbet evi de öyle olmalıydı.Bahçe kapısı ahşap ve boyalı,ayrıca özenle de süslenmişti.Kapı yüksekti içerisi tam olarak görülmüyordu.Sadece içeriden yükselerek dışarı taşan ağaçların uzantıları görülüyordu.Bir çoğu yapraklarını dökmüş veya dökecek şekilde sararmıştı.Öyle ya sonbahar gazel ayları, ağaçlar için artık dinlenme zamanı geliyordu.
Uzanarak kapının kolunu çektim.Bir gıcırtı ile kapı yavaşça ardına kadar açıldı.İçeride birileri dolaşıyordu.İçeri süzüldüm .İlk anda fark edememişleri.Biraz ilerleyince beni fark ederek bir an duraladılar ve bana dönerek merakla bakmaya başladılar.
---Selamün Aleyküm.Hayırlı sabahlar
.Gençten biri bana doğru bir iki adım atarak
---Aleyküm Selam buyurun kime bakmıştınız?
---Bu ev Hüseyin beyin evimi?
---Evet
---Kendisini arıyorum buralarda mı?
---Evet içerde.Kim arıyor diyelim.
---Yakın bir arkadaşı deyiniz.
Genç adam bana bir yer göstererek oturmamı istedi ve hızla yanımdan uzaklaştı.Çevreme şöyle bir bakındım.Az önce burada bulunan bir genç kadın ortadan kaybolmuştu.Burası evin bahçesine oturmak için yapılmış basit bir kamelyayı andırıyordu..Geniş oturaklar ortada uzun ve sağlam ağaçlardan yapılmış bir masa vardı.Geniş bir bahçeydi.Etrafta meyve ağaçları bulunuyordu.Bir kenarda Araba diğer kenarda alet edavat koymak için bir ambar bulunuyordu.Her şey düzenli ve temizdi.Yerli yerindeydi.Daha öncede dediğim gibi ev boyalı ve bakımlıydı.Ah asker arkadaşım becerikli olmanın semeresini görüyordu.Şehirde bu kadar temiz ve derli toplu kaç ev bulunurdu ki.Kendi köyüm geldi tekrar aklıma.Bizim oralarda evler bu kadar güzel değildi.Zaten oralarda evler genelde taştan yapılan mağara misali evlerdi.Malzeme bulmak bu kadar kolay değildi.Bahçe olayı zaten yoktu.Sebze ve meyveyi ekip yetiştirmek bu kadar kolay olmuyordu.Doğru dürüst meyve ve yeşillik bulmak zordu.Bir an tekrar geçmişe döndüm.
Köyümde böyle bir evim ve evimde ilk göz ağrım Gülfidan’ım’la bir hayat. .İçimden derin bir ah çekerken sesler gelmeye başladı.Sevgili asker arkadaşım ağır, ağır bana doğru gelmekteydi.Tanımıştı..Şaşkınlık ve heyecandan donup kalmıştı.
Beni beklemediği için karşısında görünce yaşadığı heyecanını anlatamam.Gözleri dolmuş ne ağladığı nede güldüğü belli olmuyordu.Sarıldık.Sarmaş dolaş olduk.
---Hoş geldin Ahmet,hoş geldin sefalar getirdin.
Doyasıya sarıldık.Öyle sarıldık ki Diğerleri merakla bizi izlemeye başladılar.Bir an ayakta kaldık ve uzun süre bakıştık.Konuşamıyorduk.Nedense o söze başladı.
---Ayakta kalma hele geçelim içeriye.
Eve geçtik daha sabah çayını içmemişlerdi.Hemen telaşla sabah sofrası hazırlığına başladılar.Kısa süre sonra güzel bir sabah çorbası ve demli bir çay .Acıkmıştım sofraya oturduk.Yemeğimizi yerken hoşbeşe başladık.
---Hangi rüzgar attı seni Ahmet?
---Doğrusu iş için İzmir’e geçiyordum.Uzun zamandır seni görmek istiyordum.Bu iş de vesile oldu.
---İyi yapmışsın kardeşim.Ne zamandır burnumda tütüyordun.Allah senden razı olsun.Beni sevindirdin.
Daha sonra işlerden çocuklardan bahse devam ettik.
Yemekler çok güzeldi.Özenle yapılmış reçel,peynir,tereyağı nefisti.Hele tereyağında pişirilmiş o güzelim yumurta bambaşkaydı.Daha neler vardı neler.Anadolu insanı bu sevdiğine canı dahil elinden ne gelirse vermeye hazır bir milletti.Kaybolmayan o misafirperverlik ruhu ile.
Ertesi günü İzmir’e gideceğim için daha garaja inince biletimi almıştım.Halbuki Hüseyin benim birkaç gün kalacağımı düşünmüş gideceğimi öğrenince de pek üzülmüştü.Mazeretimi anlattım hoş karşıladı.Kolay değil Hüseyin’le Kurtuluş savaşı yıllarında tanışmış,Sakarya Savaşının ardından Büyük Taarruz’a katılmış zorlu geçen savaşlarda hep birbirimize destek olmuş,sıkıntılarımızı birlikte paylaşmıştık.
Hüseyin askere gelmeden önce nişanlıydı.Askerlik boyunca nişanlısını ne kadar sevdiğini anlatır dururdu.Savaş sonu da nişanlısı ile evlenmiş mutlu bir hayatları ve ikisi erkek biri kız üç çocuklar olmuştu.Dışarıda gördüğüm büyük oğlu ve geliniydi.Henüz çocukları yoktu.Küçük oğlu ve kızı erkenden kalkıp okula gitmişlerdi.Mutlu bir hayatları vardı.Hüseyin bir marangozhene açmış orada güzel işler yapmaya başlamıştı.Kazancı fena değildi.Ayrıca epey de bağ bahçesi bulunuyordu.Mutlu ve sıkıntısız bir hayat sürmekteydiler.Bu onun ana sütü gibi hakkıydı diye düşündüm.Günlerce cephelerde aç susuz nice savaşlar yapmış ölümle kaç kez burun buruna gelmişti.
Benim daha farklı bir hikayem vardı.Erzurum un İspir ilçesi Kayabaşı köyündendim.Köyümüz Doğu Karadeniz dağlarının iç tarafına bakan yamaçları arasında kurulmuştu.Köyün çevresi yüksek tepelerle çevrili olup tepeler genelde gri renkli kayalıklardan oluşmaktaydı Tepeler arasında derin vadiler bulunuyordu.Bu vadi kenarlarında küçük bahçeler yer almaktaydı.Geçim genelde hayvancılığa bağlıydı.Sarp arazi aralarında otlaklar geniş ve boldu.Bu nedenle köyümde büyük ve küçük baş hayvan çoktu. İnsanların yemek çeşitleri de buna bağlı olarak genelde hayvan ve tahıllara göre şekillenmişti.
Köyüm sade hayat yaşayan mütevazi, vatanperver, imanlı, dürüst, ahlaklı insanlardan oluşuyordu..Kavgası döğüşü çekişmeleri fazla olmazdı
.Rus işgali sırasında köyüm işgal edilmiş yakılmış bir kısım insanımız şehit edilmiş kalanlar köyü terk etmişlerdi.Ben o yıllarda yine askerdeydim.Yemende bulunmuş bir avuç sağ kalan askerle beraber Geri gelmiş ama geride kalanlar hiçte bıraktığım gibi bulamamıştım.
Yemene gitmeden önce köyümde Gülfidan ismli bir sevdiğim vardı. Tüm hayalim Gülfidanım’la bir aile olmaktı.Zaman zaman geniş otlaklarda, meralarda onunla buluşur,uzun uzun konuşur,gelecekle ilgili planlar yapardık.Hemen herkes bizim sevdamızı bilir ve bizi birbirimize yakıştırlardı.
Birbirimizi o kadar çok sevmiştik ki her şeyi göze alarak bir ara birbirimizin bile olmuştuk.Zaten yakında evlenecektik.Ancak ansızın askere çağrılmam beni sevdiklerimden zamansız olarak ayırmış geride sevgi dolu bir gönül bırakmıştı.Tüm hayallerim köyümde kalmıştı.Uzun ve zahmetli geçen Yemen savaşlarından sonra hayatta kalmayı başarmış büyük sevinçle ve umutlarla geri gelmiştim.
Geri geldiğimde çok kimseyi bulamamıştım. Gülfidan’ım da olmayanlardandı..Deliye dönmüştüm. Hayatta kalmanın ödülü bumu olmalıydı diye günlerce ağlamıştım. köye tekrar dönen köylülerime Gülfidan’a ne olduğunu sormuştum.Köyde pek yakını yoktu.Bir annesi vardı.Öğrendiğime göre Ruslar daha köye gelmeden Annesiyle beraber köyden ayrılmış Bayburt istikametinde Anadolu’nun içlerine doğru gitmişlerdi.Bundan sonrasını ne gören nede duyan vardı.Günlerce aradım gördüğüm herkese sordum.Bayburt’a her gittiğimde onları sordum ama ümitlerim hep boşa çıkmıştı.Artık umudumu kaybetmiş olarak köyde yaşayamayacağımı anlamıştım.
Bu arada kurtuluş savaşı için asker toplanıyordu. Uzun süren acı dolu yılların ardından tekrar askere gitmeye karar vermiştim.Kısa süren hazırlığın ardında birliğime katılmak üzere yola koyulmuştum.Köyden çıkarken geri dönüp baktığımda nelerimi kaybetmiştim.Umutlarım hayallerim sevdiklerim.Hepsi yok olmuş geride bırakacak anılardan başka bir şeyim kalmamıştı.Geri gelmesem ne olurdu sanki.Gözlerimin dolduğunu çok hüzünlendiğimi bu gün hala hatırlar,hatırladıkça yine içim ezilirdi.
Kurtuluş Savaşı yılları sonunda sağ kalmıştım.Başkent Ankara olunca Ankara’ya yerleşerek yeni bir hayata başlamış İnşaat işleri ile uğraşmaya başlamıştım.Evlenmiş ve bir kız çocuğum olmuştu
Hüseyin’le o gün doyasıya Balıkesir i gezmiş,bahçelerine gitmiş,iş yerinde bolca sohbet etmiştik.Beni arkadaşları ile tanıştırmış arkadaşlığımızı öve, öve bitirememişti.Akşam olmuş yemeği yedikten sonra tekrar sohbete dalmıştık.Hüseyin bir ara durakladı ve;
---Ahmet bizim mahallenin yukarısında bir berber var sizin oralardanmış.Ama tam olarak hikayesini bimiyorum.Buralarda doğmuş.Sizin oraları bilmiyor .i.Yalnız sana çok benziyor.Onu her gördüğümde aklıma sen gelmektesin.dedi.Şaşırmıştım.
---Allah Allah kimmiş ki dedim.İçimi garip bir ürperti kapladı bayağı meraklandım.Ama bellide etmedim.Sabaha kadar uyuyamadım.Garip garip rüyalar gördüm .Köyümü, Gülfidan’ı Yemen’i defalarca yaşadım.
Sabah gitmek üzere evden ayrılırken berberin adresini tam olarak almıştım.Ama Hüseyin benim İzmir’e gideceğimi sanıyordu.Garaja kadar beni yolcu etmeye geldi.Yazıhaneye giderek biletimi İptal ettirdim.
--Hayrola Ahmet ne oldu diye sorunca
--Şu berberi merak ettim onu bir görsem dedim.
Hüseyin gitmediğim için çok sevinmişti.Hemen yola koyularak berber dükkanına doğru yol aldık.Bir hayli gittikten sonra oraya vardık.
Küçük bir dükkandı ve Dükkan açıktı Burası küçük bir yerdi.Ama şirindi.Temizdi.Önünde küçük bir sundurma bulunuyordu.Herhalde gölge etsin diye yapılmıştı..Hüseyin önden girerek,
Hayırlı sabahlar.Berber Ahmet Kolay gelsin dedi.Berber bizlere dönerek;
--Hoş geldiniz.
Ben donup kalmıştım.Berber gerçekten bana benziyordu.İsmi de benimkinin aynısıydı.Yakışıklı esmer güzeli normal boyda biriydi..Şaşırmış boş, boş bakınırken Hüseyin;
--Bak Ahmet demedim mi sana ne kadar benziyor adınızda aynı
Bir sandalyeye iliştim Şaşkındım Berberde biraz şaşırmış gibiydi.Ayrıca kim olduğumu merak ettiği belliydi.Bize iki çay seslenirken Hüseyin’e. Amca nereli dedi.
--Senin asıl memleketlin.Hani Erzurum var ya,
Çaylar gelmişti.Bir yudum aldıktan sonra artık dayanamadım.
--Oğul anlat bakalım sen aslen nerelisin;
--Amca dedi.Benim asıl memleketim dedi ve derin bir nefes alarak; Daha ben üç yaşındayken bir hastalıktan vefat eden annemin beni büyüten Mine teyzeme anlattığına göre Erzurum’un İspir kazasının Kayabaşı köyüymüş.Rus işgalinde babam yemende bulunuyormuş .Ruslar köyümüze daha gelmeden,Annem Anneannemle beraber Bayburt’a oradan da Ankara yolu üzerinden trenle Balıkesir’e kadar gelmişler.Geldikleri yıl Anneannem vefat etmiş.Annem babam Yemene gitmeden önce ondan hamile kalmış.Bende burada doğdum.Annem daha sonra yalnızlık ve hasretliklerin verdiği üzüntü ve babamında Yemen’de kaldığını düşünerek hastalanınca beni Mine teyzeye emanet etmiş.Kısa bir süre sonrada rahmetli olmuş.Ona da benimle ilgili her şeyi anlatmış.işte Hikaye bu amca dedi.İyice terlemiş, kalbim hızlı hızlı atmaya başlamıştı.Allahım bu neydi böyle.Düştemiydim ayıkmıydım.
--Hayırdır Ahmet abi ne oldu sana.Kolumu sallayarak,Abi ne oldu; diye seslendi Hüseyin
Kısık bir sesle;
--Oğul annenin adını biliyormusun dedim.
--Elbette amca, Gülfidan
Gözlerim biranda kapatıp tüm yaşadıklarımı düşündüm.Şaşkın şaşkın etrafıma bakınıyordum.Karşımda şu ana kadar hiç tanımadığım oğlum duruyordu.Gülfidan’ımdan bana kalan bir hatıra.Ellerimle terlerimi silerken berber Ahmet bende bir şeylerin olduğunu anlamış olacak ki bolca kolonyayı elime dökerken;
--Amca yoksa sen onları bilirmisin dedi.
Yavaşça ayağa kalktım.Gözlerimden yaşlar akmaya başlamıştı.Berbere doğru dönerek;
--Oğlum,Oğlum Ahmetim diyebildim.Yere düşmüşüm. Beni ayıltırlarken hem Hüseyin’in hemde berberin ağlayan gözlerle bana baktıklarını görüyordum.
Mehmet macit 15 09 2008
.
YORUMLAR
duygularımızın çakıştığı sizde yazı ve şiirlerinizin müptelası haline geldim.
Bu BULUŞMA adlı yazınızı zevkle okudum ama hala işi çözmüş değilim.
bir hayal ürünümü yoksa gerçeğin kendisi mi anlayamadım.çok güzel bir çalışma kutlarım.
esen kalınız sevgili hocam