- 968 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
kramplar
yaptığınız iyilikleri beklentisiz ve habersiz yapın. taçlandırmadan..
çünkü en değerlisi budur..
kitaptan esintili ruh hali..
Bugün ’iyimser bir gün’ olmasını dileyeceğim türden sıradan bir gün. Sıkıcı bir rutinin ardından kendime çekilip, elime yine o kitabı almamla, aklımın yine bir milyon olduğu dakikalar geçirdiğim ve hala akışını kendi dolambaçlarıyla sürdüren bir gün..
Yıllar evvel okuduğum o kafa bulandırıcı ve insanı ’mucizeler’ adı altında büyülüyormuşçasına bir atmosfere kaptırdığı ’secret’ adlı kitaba gönderme yaptığı bölüme ulaştım. Yalan yok, ben de sır yumaklarına kapılanlardandım o dönem. Sanki bir şeyi beklemezken, evrenin bize sunduğu ilahi adaletle, sadece anahtar kelimenin ’istemek’ ve sonra ’beklemek’ olduğu o sancılı süreçte, heveslediklerimi destanlaştırdığım hazin ve sıkıcı günleri düşününce ne kadar gülünç olduğumu anımsadım. Ama bir yanım hala bu zırvalara inanıyor o ayrı..
Kitapta fabrika ayarlarımızdan bahsediyor. Her insanın özünde mutlak geri döndüğü bir mod var aslında. Anladığım kadarıyla isteyerek veya istemeyerek de olsa bu hali hazır moda geri dönüş yapıp kendini resetlemek kaçınılmaz. Birden düşünüyorum benim fabrika ayarım ne acaba diye. Tam karar vermiş değilim aslında. Fabrika ayarım sanırım her daim ’kaybetmeye’ ayarlanmış. Bunun doğruluğuna emin olunca vazgeçip olduğum modda kalmayı yeğliyorum.
geç(miş) pişmanlıklar;
Kitabı kenara bırakıp neden sonra babaannemi ve büyükbabamı düşünüyorum. Bu sıralar ikisini de fazlaca düşünmem, iki gün önce yine saatlerce onları konuşmuş olmam, içimde onların benden dua ve ziyaret beklediği sinyallerini veriyor. Bayramda onlarsız bir ’bayram’ geçirmenin ve mezarlık ziyaretimi bu arefe de ihmal etmiş olmam içimde bir huzursuzluğa sebep oluyor. Kendimi suçlu hissediyorum.
Aslında büyükbabamla ilgili elle tutulacak ve gülümseyerek hatırlanacak kadar samimi ve fazla anım yok. Keza babaannemle de öyle. Ama bu iki insanın yokluklarında varlıklarını özlemem sanırım benim eksikliğimin verdiği bir ceza. Büyükbabamı bağ’dan dönerken, neden çıktığını hiç bir zaman öğrenemediğimiz o ’dut ağacı’ndan düşüp kaybetmemizin üzerinden tam dokuz yıl geçti. Yine bir sonbahardı ve eylül bitimiydi. Savcının ’düşmanınız var mı? otopsi istiyor musunuz?’ sorusuna, babamların babalarının parçalanmasına vicdanlarının el vermemesi sonucunda, esrarengizliğini koruyan büyükbabamın vefatı ve babaannemin iki tabak, iki kaşık, iki çatal, domates ve salatalıktan oluşan sofrasının başında beklerken kalakalması hafızamdan hiç silinmiyor.
Üzerinden yıllar geçti. Babaannem bir yığın hastalıkla mücadelesine sonunda direnmekten yoruldu. Yıllardır diline dolanmış o sözcük bu kez haklılığını doğruluyordu.. ’ÖLÜYORUM’ Annem aradı; ’Fulya babaannen bu kez iyi değil, can çekişiyor. Gel gör, belki son görüşün olabilir’.. Gittiğimde babaannem, annemin de söylediği gibi ’can çekişiyordu’. Bu kez inandım. Sürekli sayıklar gibi konuşuyordu kendinden bir haber. Hep şöyle diyordu;
’Oralar ne gözel, ne gözel. Gelmem mi, gelirim ya! Gelirim elbet!’
Onunla ilgili son hatırladıklarım bunlar. Ve onu yıkarken seksenbeş yıllık bedeninin, yeni doğan bir bebeğin tenine olan benzerliği...
farkındalık;
Tüm düşüncelerimi soyutlayıp bilgisayarı açıyorum. Şiirim günün şiiri seçilmiş. Yüzümde tatlı bir gülümseme ve anasayfada kendi adımı görmenin şımarıklığıyla dakikalarca ekrana bakıyorum. Şiirimi tıklıyorum. Bir yerine odaklanıyor gözlerim.. ’Ben bir hayal kurdum herkes inandı, kendim bile inandım gerçek olduğuna’ ... Evet birileri ortak oldu ve hissetti yaşadıklarımı. Birileri uzaktan izledi, sadece izledi. Tıpkı kendi hayatımı uzaktan izlediğim o uzun yıllar gibi...
ve yazdığım o monolog;
/insanlar geçiyor bir müzikalin parmak uçlarından süzülürken, bir gök gürültüsü şakıyor dudaklarımda.. anlamıyorsunuz diyorum.. hiç anlamıyorsunuz.. zaten ne zaman denediniz ki çabalamayı.. yeni bir buluş değil bu, deneylerle vakit öldürmeyin.. öyle kolay ki aslında bilmek ve öğrenmek, hiç bilmedikleriniz kadar.. bu kez abartmıyorum inanın bana, bu kez çok sahici acılarım var.. kendi kendine iyileşmeyi beklemeyecek kadar aceleci tutarsızlıklarım var.. şimdi ne desem yalan sanıp inanmayacaksınız yine.. boşverin, anlamanızı beklemiyorum karma/şıklığımı.. iyi uykular güzel şehrim, iyi uykular pencerelerdeki aşınmış yaşanmışlıklar../
Aslında çabalamaktan başka yaptığım bir şey yok.. Denizde üzerime gelen dalgalarla boğuşmak gibi, ki ben yüzmeyi bilmiyorum.. Kollarım yorgun ve bacaklarımda kramplar, nefesim ha kesildi, ha kesilecek.. Bu yaptığım saçmalığın diğer adı can çekişmek olsa gerek... Ama şükürler olsun ki, hala yaşıyorum... Kendimle ilgili farkında olarak yaptığım tek iyilik bu..
(şimdi anlıyor musun... sanmam..)
fulya/eylül2011
YORUMLAR
Fark etmek başka,idrak etmek başkadır.Ne mutlu sen idrak edenlerdensin.Sözcüklerle aran iyi.Hem herşeyi kavrayacak kadar bizden,hem herşeyin dışında kalabilecek kadar yabancı....Geçmişe hapsolmak tutsaklıkların en büyüğüdür.Dileğim pişmanlıkların sana yol gösterir,anıların hüzün kokmaz,, İçten samimi bir yazı idi.Bende babaannemi,büyükbabamı rahmetle andım...
Fulya CODAL
hoşgeldin abla'cığım..
seni burada görmek ne güzel..
sevgimle..
Sementer
Ne diyorsunuz siz ?
Eyvallah :)
gerçeği yaşarken kim farkındalıyabiimiş ki...
Gerçek, bilemesek bile kaybettiğimizde değerini kavratabilen değil mi ?
öyle olmalı ki sen bizimle böyle bir yazıyı tüm içtenliğinle paylaşmışsın sevgili fulyaa.
Tüm samimiyetimle kaleminin daim olmasını diliyorum.
Sevgilerr...
Fulya CODAL
çok teşekkür ediyorum, hoşgeldiniz..
sevgiyle..
tanımışlığımın kalem yollluğuna adım adım ilerlerken
sendeleyen aklımın sihri boş elleri koş halinde
ama kovalıyorum bu kalem ilişiğini öyle karmaşık öyle saf üstelik açık
nedense her aralık kapı kapanıyor koşu yoluma susuyorum bir dahaki yolluğuna uzanınca
anlamsız kalıyor yorgunluğum ama hala koşan bişey var sihrinden iki boy büyük zihin soluğu
ve
şimdi en samimi şiir yolluğumla kutluyorum kalem yolluğunu beni sihrinden vefaya bulayan hükmünü
saygımla değerli kalem var olsun yüreğin ...
Fulya CODAL
bu nasıl güzel bakmak ve nasıl güzel görmek
mahçup ettiniz değerli şair..
çok kıymetliydi yorumunuz..
teşekkür ediyorum, saygımla..
Dün okudum yazınızı sevgili şaire.Bugün yine okumak istedim..Ve dün hissettiklerim bugün daha yoğun..
Babaannenizi son nefesini vermeden görebilmişsiniz bu çok güzel... :( Ben aynı şehirde olmama rağmen yetişemedim anneannemi son nefesinde görmeye...Yetiştiğimde üzerinde beyaz bir çarşaf ve bir de bıçak vardı ...İnanamadım,inanamadım... ;((
Yüzünü açtım evet oydu yine pamuk gibiydi,erimişti o illetten ama (kanser) o kadar pamuktu ki dayanamadım öptüm...Yanına uzandım,dokundum... :( Yıkadım ben de tıp kı sizin gibi,şimdi düşünüyorum demek ki tüm ninelerin teni yeni doğan bir bebeğin tenine benziyor... :(((
Çok şey vardı aklımda yoruma geldiğimde fakat şu an yazamayacağım.. :(
Eyvallah olsun yüreğe...
Fulya CODAL
bu yoruma ne denir ki...
çok duygulandım.. başka başka şehirlerde ve başka başka zamanlarda her insan nasıl da benzer acılar yaşıyor.. acılar belki de hep aynı, ama yankısı ateşin düştüğü yere göre vuku buluyor..
teşekkür ediyorum..
eyvallah olsun..
Sanki yanımdaymışsında, kitabın elindeymiş hala, okuyormuşsun, bu yazıdaki burukluk gözlerindeymiş gibiydim yazını okuduğum bir kaç dakika...
Bitmeseydi bu samimi iç döküş...
Ben çok sevdim yazını...
Sevgimle...
Fulya CODAL
sen de hoşgeldin.. ne de iyi ettin...
kısmet, belli mi olur belki okurum bir gün sen de dinlersin :)
sevgiyle..
Sevgili Fulyaa, yazına Murathan Mungan’nın kaleminden dökülen birkaç satırla eşlik etmek istiyorum,
bilahare devam etmek yoluma:
‘’Bazı gecelerin sabahı yoktur,yalnızca bir karanlık olarak kalırlar.
Bazı ayrılıkların dönüşü olmaz,giden gider...borçlarıyla yaşar kalanlar.
Geleceği yoktur bazı kalplerin,aşk uğramaz onlara bir daha,tek bir hatırayla yaşlanırlar.
Bazı pişmanlıklar uzun sürer,zamana yayılırlar.
Kendinden kaçanlara saklanacak yer kalmaz dünyada..gün gelir,kendileriyle tanışırlar;
asıl yalnızlık o zaman başlar.
Hayata geç kalmıştır,kendine geç kalan..
Şairin dediği gibi; bir daha yaşamak zorunda kalır,geçmişi anlayamayan.
Bazı geceler..
Bazı insanlar..
Bazı yerlerde,sahiden karşılaşırlar..Bazı insanlar,bazı aşklar,bazı şarkılar bu yüzden unutulmazlar.
Bazı hayatlar hayal tutmazlar..
Bu yüzden,bazı çabuk yaşayıp,ansızın kaybolmalar…’’
Bazı gecelerin sabahı yoktur’ diye seslenişi şairin o kadar şey anlatıyor ki bana.
Hani kış geceleri pencereden bakıp,sabahı düşündüğüm o geceleri hatırladım. Acaba sabah olacak mı,diye.
Özellikle de kendimi ‘an’ itibarıyla biçare hissettiğimde olurdu.Ruh bedenden ayrılırdı sanki.
Her şey anlamsızlaşırdı.
İşte tam o esnada imdadına yazdıklarında kendi kayıp ruhunu bulduğun yazara sarılırdın.
Sizin imdada yetişen yazarınız kimdi bilmiyorum ama, benim Murathan Mungan’dı.
O an sanki kaybolan ruhum onun yanındaymış gibi gelirdi bana;çünkü okuduğum satırlar beni anlatıyordu hep.
Mutluyken mutluluğu anlatırdı,hüzünlüyken hüznü,ama hep anlatırdı bıkmadan,hiç yorulmadan.
O yüzden ben O’na hiç yazar gözüyle bakmadım.Başka bir şeydi.Kaybolan ruhum onun kelimelerinin
içinde gizleniyordu, biliyordum ve öyle okurdum.
Çok saçma geliyor değil mi?
‘’boşverin, anlamanızı beklemiyorum karma/şıklığımı’’ ne güzel cevap vermişsiniz oysa benim yerime.
Anlamalarını beklemedim hiç insanların beni.Çünkü sadece beklerdim bu sefer yoksa.
Beklemekle zam’anımı tüketmek istemedim. Zamanın beni kanatmasına müsaade etmedim.
Babaanneniz ve büyükbabanızla ilgili anlattıklarınız,hepsi hâtıra olarak bir gün karşımıza çıkıverecekler belki de.
Ancak sadece hâtıra sahibi olanlar onları hatırlayacak. Bu da bir hakikat.
Ne dersiniz belki de ruhunuz seslendi ve şiiriniz güne düştü.Yoksa başka neyden olabilir ki.
Kelimelerin ruhu vardır,yeter ki kulak verelim.Ben çok inanırım mesela kelimelere,çünkü ihanet etmeyen
dost gibidirler onlar; ama ne yazık ki inandığımız için kelimelere bize yalan söyleyenlere de inanıyoruz çoğu zaman.
Yine hayal kırıklığı.
Ve pişmanlıklar başlar başlar başlar…
Yine gece ve pencereden bakıyorum,tanımadığım insanların ayak sesleri kulaklarıma dokunuyor.
Eyvallah şair...
Fulya CODAL
sesinize birilerinin ses veriyor olması ve her ne kadar beklemeseniz de birilerinin karma/şıklığınızı anlayıp çözme zahmetine girişmesi ne güzel..
teşekkür ediyorum..
eyvallah..
evet bir dönem hepimizin inandığı o sihirli sözcükler
aslında var olan inancımıza her ne kadar ters düşmese de
ne kadar doğru olduğu tartışmaya açık mevzulardır
fakat şu gerçeği değiştirmiyor / elimizdeki öylesine güçlü bir silahı
yaratana el açıp önce tövbe ile arınıp sonra en hayırlısını ondan istemek varken
çünkü bizim için neyin hayırlı olduğunu bilmemize imkan ve olanak yok / biz istemekle yükümlüyüz
ve her şeyde olduğu gibi dua ve tövbe sadece özel günlere saklanmamalıdır
bilindiği üzere "taşı delen suyun kuvveti değil sürekliliğidir" istemenin / ve istediğine ulaşmanın gücünü artırır
nedense bana da eski ve yeni günlerim ile arasında doğan çelişkilerimi anımsattı bu yazı / fazla uzattım biliyorum
Yazıyı üç bölüme ayırmanız ve konu başlıkları şık durmuş
ve anlaşılır kılmış yazıyı okuyucu nezdinde
üç bölümünde birbirine zıt görünse de inanılmaz bir tamamlayıcı özelliği vermiş / yazar
yine güncellediniz bizi şair... eyvallah
Fulya CODAL
"taşı delen suyun kuvveti değil sürekliliğidir"
bilmez miyim.. bir yazımda bu söz üzerine çok yoğunlaşmıştım..
değerli yorumun için teşekkür ediyorum..
haklılık payın oldukça yüksek..
eyvallah..